Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları


-Venezuela: Saddam İmdada Yetişiyor



Yüklə 1,73 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə61/78
tarix02.01.2022
ölçüsü1,73 Mb.
#44723
1   ...   57   58   59   60   61   62   63   64   ...   78
Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları - John Perkins ( PDFDrive.com )

33-Venezuela: Saddam İmdada Yetişiyor

Venezuela’yı  yıllarca  gözlemiştim.  Petrol

sayesinde

sefaletten

zenginliğe

yükselen


ülkelerin  klasik  bir  örneği  idi.  Aynı  zamanda,

petrol


zenginliğinin

tetiklediği

kargaşanın,

zengin  ile  yoksul  arasındaki  dengesizliğin  ve

şirketokrasi  tarafından  arsızca  kullanılan  bir

ülkenin  de  örneği  idi.  Benim  gibi  eski  tarz

ET’lerin, yeni tarz kurumsal ET’ler ile buluştuğu

yerlerin bir sembolü haline gelmişti.

O gün, Sıfır Noktası’nda, gazetede okuduğum

olaylar,  Venezuela’nın  yoksul  ve  hiçbir  şeyi

olmayan  kesiminin, Hugo  Chávez’i ezici  bir

farkla  başkanlığa  seçtiği  1988  seçimlerinin

doğrudan  bir  sonucuydu.

Chávez, kimi

radikal  önlemleri  derhal  hayata  geçirmişti.

Mahkemelerin  ve  diğer  kurumların  kontrolünü

eline

almış


ve

parlamentoyu

feshetmişti.

ABD’yi,  ‘utanmaz  emperyalizminden’  dolayı

suçlamış,  küreselleşmeye  güçlü  bir  şekilde  karşı

çıkmış  ve  sadece  adı  bile Jaime  Roldós’un,




[97]

[98]


[99]

uçağı  düşmeden  kısa  bir  süre  önce  Ekvador’da

yaptığını  hatırlatan  bir  Hidrokarbonlar Yasası’nı

yürürlüğe  koymuştu.  Yasa,  yabancı  petrol

şirketlerinden  alınan  işletme  payını  iki  katına

çıkarıyordu. Chávez sonra da, bir kamu kurumu

olan  petrol  şirketi Petróleos de  Venezuela’nın

geleneksel  bağımsızlığına  karşı  çıkarak,  üst

düzey  yönetimine  kendisine  sadık  kişileri

getirmişti.

Venezuela petrolü  dünya  ekonomileri  için

hayati  öneme  sahiptir.  Ülke,  2002  yılında

dünyanın  dördüncü  büyük  petrol  ihracatçısı  ve

ABD’nin üçüncü sağlayıcısı idi.

Petróleos de

Venezuela, 40  bin  çalışanı  ve  yıllık  50  milyar

dolarlık  satışıyla,  ülke  ihracatının  %80’ini

sağlamakta

olup,

tartışmasız



bir

şekilde


Venezuela

ekonomisindeki

en

önemli


kurumdur.

Chávez,


bu

endüstriye

el

koyarak,  dünya  sahnesine  önemli  bir  oyuncu



olarak girmeyi başarmıştı.


Birçok  Venezuelalı,  bunu  kader  ve  80  yıl

önce  başlayan  bir  sürecin  tamamlanması  olarak

gördü.


14

Aralık


1922’de,

Maracaibo

yakınlarında büyük bir petrol patlaması olmuştu.

Bunu  izleyen  üç  gün  boyunca,  günde  100  bin

varil  ham  petrol  havaya  fışkırmış  ve  bu  jeolojik

olay  tek  başına  Venezuela’yı  sonsuza  kadar

değiştirmişti.

1930’a


gelindiğinde

ülke,


dünyanın  en  büyük  petrol  ihracatçısı  idi.

Venezuelalılar,  petrole  tüm  sorunlarının  bir

çözümü olarak bakıyorlardı.

Sonraki  40  yıl  içindeki  petrol  gelirleri

Venezuela’yı dünyanın en fakir ülkelerinden biri

olmaktan  çıkarıp,  Latin Amerika’daki  en  zengin

ülkelerden  biri  olmasını  sağladı.  Ülkenin  tüm

yaşamsal  istatistikleri  iyileşti:  Sağlık  hizmetleri,

eğitim,  istihdam,  yaşam  süresi  ve  bebek  ölümü

yüzdesi. Şirketler çok iyi iş yapmaya başladılar.

1973 OPEC petrol  ambargosu  sırasında,

petrol fiyatları tavana vurunca, Venezuela’nın da

milli  bütçesi  dörde  katlandı.  ET’ler  işbaşı  yaptı.

Uluslararası  bankalar  ülkeye,  büyük  altyapı




[100]


yatırımları  ve  endüstriyel  projelerle,  kıtadaki  en

yüksek  gökdelenlerin  yapımı  için  çok  miktarda

kredi  sağladı.  Sonra,  1980’lerde,  kurumsal

ET’ler  geldiler.  Yeni  çıkmakta  olan  dişlerini

bilemeleri  için  bulunmaz  bir  fırsattı.  Oldukça

büyümüş  olan Venezuela orta  sınıfı,  çok  geniş

bir  ürün  yelpazesi  için  taze  bir  pazar

oluşturmaktaydı  ama  yine  de,  imalathane  ve

fabrikalara  iş  gücü  sağlayacak  çok  geniş  fakir

bir kesim hâlâ vardı.

Sonra

petrol


fiyatları

dibe


vurdu

ve

Venezuela borçlarını  ödeyemez  duruma  geldi.



Bunun  üzerine  1989’da,  IMF  çok  sert  tasarruf

önlemleri

dayatarak,

şirketokrasiyi

çeşitli

yollarla desteklemesi için Karakas’a baskı yaptı.

Venezuelalılar  buna  çok  sert  tepki  gösterdiler;

çıkan  olaylarda  2  binden  fazla  insan  öldü.

Petrolün  dipsiz  bir  destek  kaynağı  olarak  imajı

paramparça oldu. 1978 ve 2003 yılları arasında,

Venezuela’da  kişi  başına  düşen  gelirde  %40’ın

üzerinde bir düşüş yaşandı.




Yoksulluk  arttıkça,  öfke  de  yoğunlaştı.  Orta

sınıf  ve  yoksullar  arasında  kutuplaşma  oluştu.

Ekonomileri  petrol  üretimine  dayalı  ülkelerde

sıkça  olduğu  gibi,  demografik  yapıda  radikal

değişiklikler  meydana  geldi.  Batmakta  olan

ekonomi,  etkisini  orta  sınıf  üzerinde  gösterdi  ve

birçok kişi yoksulluk seviyesine düştü.

Yeni

demografik



durum,

Chávez


(ve

Washington ile  çatışma)  için  gerekli  ortamı

hazırladı.  Yeni  başkan  iktidara  gelir  gelmez,

Bush yönetimini kızdıracak önlemler  aldı.  11

Eylül  saldırılarından  hemen önce, Washington

seçeneklerini

değerlendirmekteydi.

ET’ler


başarısız  olmuştu;  çakalları  gönderme  vakti

gelmiş olabilir miydi?

Derken  11  Eylül  tüm  öncelikleri  değiştirdi.

Başkan


Bush

ve


danışmanları,  ABD’nin

Afganistan’daki  eylemlerine  ve  Irak’ın  işgaline

dünya

kamuoyunun



desteğini

sağlamaya

odaklandılar. Tüm  bunlara  ek  olarak, Amerikan

ekonomisi

de

bir


gerileme

döneminin

ortasındaydı.

Venezuela

arka  plana  atıldı.



Ancak, Bush ile Chávez’in  bir  ara  kapışacakları

belliydi.

Irak


ve

diğer


Ortadoğu

petrol


kaynakları tehdit altında iken, Washington uzun

bir  süre  Venezuela’yı  göz  ardı  etmeyi  göze

alamazdı.

Sıfır  Noktası

ve  Wall

Street  civarında

dolaşmak, ihtiyar Afganlı ile karşılaşmak ve

Chávez'in  Venezuelası  hakkında okumak  beni,

yıllardır  uzak durmaya çalıştığım bir noktaya

getirdi ve son 30 yılda yaptıklarımın sonuçlarına

ciddi  bir  şekilde  bakmaya  zorladı.  Oynamış

olduğum  rolü  veya  bir  ET  olarak  yaptıklarımın,

kızımın  kuşağını  çok  olumsuz  bir  şekilde

etkilemekte  olduğu  gerçeğini  inkâr  edemezdim.

Yaptıklarımı  affettirecek  eylemlerde  bulunmak

için  daha  fazla  bekleyemeyeceğimi  biliyordum.

Yaşamımla

ilgili


gerçekleri,

insanların

şirketokrasi

gerçeğini

fark

etmelerine



ve

dünyanın  bu  kadar  büyük  bir  kısmının  neden

bizden  nefret  ettiğini  anlamalarına  yardımcı

olacak bir şekilde açıklamalıydım.

Bir  kez  daha,  yazmaya  başladım  ama  bunu


yaparken,  öyküm  artık  çok  eskimiş  gibi

göründü.  Bir  şekilde  onu  güncellemeliydim.

Afganistan,  Irak  ve Venezuela’yı  ziyaret  edip  o

üç  ülke  hakkında  bugünkü  gözlemlerimi

yazmayı  düşündüm.  Güncel  dünya  olaylarının

bir  ironisini  temsil  ediyor  gibiydiler:  Her  biri,

sarsıcı  politik  kargaşalar  yaşamış  ve  sonunda

pek  de  ideal  olmayan  liderlerle  baş  başa

kalmışlar  (acımasız  ve  despotik bir  Taliban,

psikopat bir  Saddam ve ekonomik yönden

beceriksiz  bir  Chávez),  ama  bunların  hiçbirinde

şirketokrasi  bu  ülkelerin  daha  derin  sorunlarını

çözme  çabasında  bulunmamıştı.  Onun  yerine,

yaptıkları, sadece petrol politikalarımızın önünde

duran  liderleri  zayıflatmak  olmuştu.  Birçok

yönden,  Venezuela  bunlar  içinde  en  ilginç

olanıydı;

çünkü

askeri


bir

müdahale


Afganistan’a  yapılmışken

ve

Irak  için



de

kaçınılmaz  görünürken, yönetimin  Chávez’e

tepkisi hâlâ bir sır olarak  duruyordu. Anladığım

kadarıyla  mesele, Chávez’in iyi  bir  lider  olup

olmamasıyla  ilgili  değildi;  Washington’un,

şirketokrasinin

küresel

imparatorluğa



yürüyüşünün önünde duran  bir  lidere tepkisinin

ne olacağıyla ilgiliydi.

Ancak, böyle bir  yolculuğu  organize  etmeye

fırsat  bulamadan,  olaylar  bir kere  daha  araya

girdi.  İşim,  2002  yılı  içinde birkaç  defa  Güney

Amerika’ya gitmeme neden oldu. Chávez rejimi

altında  iflas etmek  üzere  olan  Venezuelalı  bir

aile,

Amazon’a  yaptığım



gezilerden

birine


katıldı. Yakın arkadaş olduk  ve  öyküyü  bu  kez

onların bakış açısından dinledim.

Chávez’i bir kurtarıcı olarak gören ekonomik

yelpazenin  diğer  ucundaki  Latin Amerikalılar’la

da  tanıştım.  Karakas’daki  gelişmeler,  biz

ET’lerin yaratmış olduğu dünya ile örtüşüyordu.

Aralık

2002’ye


gelindiğinde,

gerek


Venezuela ve  gerekse  Irak’taki  durum  kriz

noktasına ulaşmıştı. Bu iki ülke, birbirlerinin tam

karşıtı  olarak  gelişmekteydiler. Irak’taki tüm

üstü  örtülü  çabalar  -hem  ET’ler,  hem  de

çakallar- Saddam’ı yola getirmeyi başaramamıştı

ve  biz  de  şimdi  son  çözüm  olan  işgal  için

hazırlık  yapıyorduk.  Venezuela’da  ise

Bush



yönetimi  Kermit  Roosevelt’in  İran  modelini

devreye sokuyordu. New York Times'in bildirdiği

gibi:


Yüz  binlerce  Venezuelalı,  Başkan

Hugo


Chávez’i devirmek amacıyla yapılan ve yirmi

sekizinci  gününe  giren  ülke  çapındaki  genel

greve  olan  desteklerini  göstermek  için  bugün

sokaklara döküldü.

Yaklaşık  30  bin  petrol  çalışanı  tarafından

desteklenen grev, dünyanın beşinci en büyük

petrol  üreticisi  olan  bu  ülkeyi  aylar  sürecek

bir


kargaşaya

sürükleme

tehdidinde

bulunuyor...

Son günlerde, grev sürecinde taraflar arasında

bir  çeşit  eşitlik  söz  konusu.  Bay  Chávez,

greve  katılmayan  işçileri  kullanarak,  petrol

şirketinin

operasyonlarını

normale


döndürmeye  çabalıyor.  İş  dünyası  ve  işçi

liderlerinin

koalisyonu

liderliğindeki

karşıtlarıysa,  grevin  petrol  şirketini  ve

dolayısıyla,  Chávez  hükümetini  devireceğini




[101]

iddia ediyor.

CIA da, aynen bu şekilde Musaddık’ı devirip,

yerine  Şah’ı  getirmişti.  Bundan  daha  güçlü  bir

benzerlik  olamazdı.  Sanki  tarih,  50  yıl  sonra,

ürkütücü bir şekilde kendini tekrarlıyordu. 50 yıl

sonra  petrol  belirleyici  güç  olmaya  devam

ediyordu.

Chávez’i

destekleyenler,

karşıtlarıyla

çatışmaya devam etti. Söylendiğine göre, birçok

insan  vurularak  öldürüldü,  düzinelercesi  de

yaralandı.  Ertesi  gün,  yıllardır  çakallarla  birlikte

çalışan  eski  bir  arkadaşımla  konuştum.  Benim

gibi,  o  da  hiçbir  zaman  doğrudan  hükümet  için

çalışmamış ama birçok ülkede gizli operasyonlar

yürütmüştü.

Bana,

özel


bir

müteahhitin,

kendisine  Karakas’da  grevler  başlatıp,  askeri

personele

-ki

bunların



çoğu

Amerikalar

Okulu’nda  eğitilmişti-  seçilmiş  devlet  başkanına

ihanet  etmeleri  için  rüşvet  vermesi  teklifiyle

geldiğini  söyledi.  Teklifi  geri  çevirmişti  ama

dediğine göre, “İşi kabul eden adam ne yaptığını




[102]

bilen biriydi.”

Petrol  şirketleri  yöneticileri  ve Wall Street,

petrol


fiyatlarının

fırlamasından

ve  ABD

rezervlerinde

bir

düşüşten



korkuyorlardı.

Ortadoğu’daki durum da göz önüne alındığında,

Bush

yönetiminin  Chávez’i  devirmek  için



elinden  gelen  her  şeyi  yaptığını  biliyordum.

Sonra,  başarılı  oldukları  haberi  geldi;  Chávez

devrilmişti. New York  Times bu  gelişmeleri,

tarihsel  bir  perspektif  vermek  ve  modern

Venezuela’da Kermit Roosevelt rolünü oynayan

kişinin de kimliğini açıklamak için fırsat bildi:

Birleşik Devletler... Soğuk Savaş sırasında ve

sonrasında,  ekonomik  ve  politik  çıkarlarını

savunmak

amacıyla,

Orta

ve


Güney

Amerika’daki dikta rejimlerini destekledi.

Minik  Guatemala’da,  1954  yılında,  Merkezi

Haber Alma  Örgütü  (CIA)  demokratik  olarak

seçilmiş  hükümeti  devirmek  için  bir  darbe

organize  etmiş  ve  40  yıl  boyunca  da,

ardından  gelen  sağcı  hükümetleri  solcu



isyancı  gruplara  karşı  desteklemişti.  Bu

dönemde yaklaşık 200 bin sivil ölmüştü.

Şili’de,  CIA  destekli  bir  darbe,  general

Augusto  Pinochet’yi  1973  ile  1990  yılları

arasında iktidarda tutmuştur. Peru’da, kırılgan

bir  demokratik  hükümet,  hâlâ  bu  örgütün,

devrik ve gözden düşmüş Başkan Alberto K.

Fujimori ile  onun  sahtekâr  Haber  Alma  Şefi

Vladimiro  L.  Montesinos’a  10  yıl  boyunca

verilen

destekteki

rolünü

çözmeye


çalışmaktadır.

ABD,  neredeyse  20  yıl  boyunca  Amerikan

haber  alma  örgütü  için  değerli  bir  muhbir

olan,  uyuşturucu  tüccarı  Başkan Manuel A.

Noriega’yı  devirmek  için  1989’da  Panama’yı

istila  etmek  zorunda  kalmıştı. Ve  1980’lerde,

İran’a  nakit  para  karşılığı  silah  satmak  da

dahil,


ne

gerekiyorsa

yapılarak,

Nikaragua’daki  solculara  karşı  silahsız  bir

direniş  başlatmak  için  gösterilen  çabalar,

sonunda


üst

düzey


Reagan

yönetimi


bürokratlarının

suçlanmalarına

neden



[103]


olmuştu.

O  zamanlar  soruşturulanların  arasında  Latin

Amerika’daki  mücadelelerin  deneyimli  ismi

Otto  J.  Reich  da  vardı.  Bay  Reich,  hiçbir

zaman  herhangi  bir  şekilde  suçlanmadı.

Kendisi,

sonradan

ABD’nin


Venezuela

Büyükelçisi  olup,  şu  anda  başkan  atamasıyla

Amerikalararası  ilişkilerden  sorumlu  içişleri

bakan


yardımcısıdır.

Bay


Chávez’in

devrilmesi onun başarısıdır.

Eğer  Bay  Reich  ve  Bush  yönetimi,  Chávez’e

karşı  yapılan  darbenin  kutlamalarına  başladıysa,

parti  birdenbire  kesiliverdi.  Chávez,  şaşırtıcı  bir

dönüşle  kontrolü  ele  geçirip,  72  saatten  az  bir

süre içerisinde yeniden iktidara gelmişti. İran’da

Musaddık’ın  aksine,  Chávez,  (en  üst  rütbeli

subayları onun aleyhine çevirmek için gösterilen

tüm  çabalara  karşın)  askerleri  kendi  tarafında

tutmayı  başarmıştı.  Ayrıca,  güçlü  petrol  şirketi

de  yanındaydı. Petróleos  de  Venezuela, grev

yapan  binlerce  işçiye  karşı  sağlam  durarak,



[104]


[105]

kendini kurtarmayı başardı.

Etraf  yatışınca,  Chávez,  hükümetin  petrol

şirketi  çalışanları  üstündeki  kontrolünü  artırdı,

orduyu  ihanete  ikna  edilmiş  birkaç  sadakatsiz

subaydan  arındırdı  ve  karşıtlarının  çoğunu

ülkeden  çıkmaya  mecbur  etti.  Ülke  çapındaki

grevi  yönetmek  için  çakallarla  işbirliği  yapan

Washington bağlantılı  tanınmış  iki  muhalefet

lideri için de 25’er yıl hapis cezası istedi.

Son  kertede,  tüm  bu  olaylar  zinciri Bush

yönetimi  için  bir  felaketti. Los Angeles Times'in

dediği gibi:

Bush


yönetimi

yetkilileri

Salı

günü,


Venezuela

başkanı


Hugo

Chávez’i


Venezuela’daki  askeri  ve  sivil  liderler

aracılığıyla  devirmeyi  aylardır  tartıştıklarını

kabul  etti...  Yönetimin,  bu  başarısız  darbe

girişimini  ele  alış  tarzı  inceleme  konusu

olmuştur.

Sadece  ET’lerin  değil,  çakalların  da  başarısız




oldukları

apaçıktı.

2003’teki

Venezuela,

1953’teki İran’dan çok farklı çıkmıştı. Bunun bir

haberci  mi,  yoksa  basit  bir  düzensizlik  mi

olduğunu  merak  ediyordum.  Ve  bir  de

Washington’un bundan sonra ne yapacağını.

Hiç  olmazsa  şimdilik,

Saddam

Hüseyin


sayesinde,

Venezuela’da

ciddi

bir


krizin

atlatıldığına

ve

Chávez’in



kurtulduğuna

inanıyorum. Bush yönetimi  Afganistan,  Irak  ve

Venezuela ile  aynı  anda  uğraşamazdı.  Şu  anda,

bunu  yapacak  ne  askeri  güce,  ne  de  politik

desteğe  sahipti.  Ancak  bu  şartların  çabuk

değişebileceğini  ve  Başkan  Chávez’in  yakın  bir

gelecekte  güçlü  bir  muhalefet  ile  karşı  karşıya

kalma  olasılığının  yüksek  olduğunu  biliyordum.

Yine de, Venezuela, 50 yılda çok fazla bir şeyin

değişmediğinin bir göstergesi idi. Sonuç dışında.





Yüklə 1,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   57   58   59   60   61   62   63   64   ...   78




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.azkurs.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin