Eylül 2016 İstanbul/Türkiye



Yüklə 6,61 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə57/59
tarix18.01.2017
ölçüsü6,61 Mb.
#5811
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   59

İlyas Topsakal*

Giriş

Hoca Ahmed Yesevî, Kazakistan/Çimkent şehri yakınlarında bulunan Say-

ram kasabasında dünyaya gelmiştir. Yusuf Hemedânî (ö.535/1140)’nin müri-

di ve daha sonra halifelerinden biri olduğu dikkate alınırsa 12. yüzyılın ikin-

ci yarısında dünyaya geldiği söylenebilir. Sayram, 12. yüzyılda Türkistan’ın 

önemli kasabalarından biridir; aynı zamanda Hoca Ahmed Yesevî’nin babası 

da kasabanın mühim din adamlarından birisidir. Yesevî, baba tarafından Hz. 

Ali soyundan gelmektedir. Annesi Ayşe Hatun ise yine dönemin önemli mür-

şitlerinden olan ve Yesevî’nin babasının da bağlı olduğu Musa Şeyh’in kızıdır.  

Ahmed Yesevî, hikmetlerinde babasının kabrinin Aktürbet’te olduğunu söy-

ler. Aktürbet, bu dönemde Sayram kasabasında bulunmaktadır.

1

Çocukluk çağlarında önce annesini, sonra da babasını kaybeden Ahmed 



Yesevî, ablası Gevher Şehnaz ile birlikte Yesi’ye taşınmış, yerleşmiştir. Yesi’de 

ilk tahsil hayatına başlayan Ahmed, burada Arslan Baba namındaki tanınmış 

Türk şeyhinin teveccühüne, iltifatına ve hayır duasına mazhar olmuştur.

2

  



Arslan Baba’nın terbiye ve irşadıyla kısa zamanda çevresinde tanınan Hoca 

Ahmed Yesevî, Arslan baba vefat edince ilim ve kültür merkezi olan Buha-

*  Muharrem Çakmak, Din Eğitimi ve Öğretiminde Metodolojik Bir Yaklaşım, -Seyahate Dayalı 

Tasavvufî Irşad Metodu- Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 4, 2009, S.140-141.

1

   Ilgili dörtlük şöyledir: “Arzuluk  min karındaşlık vilayetga



Uluğ babam ravzaları ak türbetga

Babam ruhi saldı meni bu gurbetga

Min bilmes min niçik taksir kıldım mına. Ahmed-i Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 103

2

   “Yeti yaşta Arslan babam izlep taptı



 Her sır körüp perde birle büküp yaptı

bihamdillah kördüm didi özim öpti

ol sebeptin altmış üçte kirdim yirge” s. 68


634  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

ra’ya gelir

3

 ve burada devrin önde gelen âlim ve mutasavvıfı olan Şeyh Yusuf 



el-Hemedani’ye intisap eder

4

 ve ölünce onun halifelerinden biri olur. Ancak 



üzerindeki irşat vazifesini Abdulhalik Gücdüvani’ye bırakarak yeniden Yesi’ye 

döner


5

. Yesi’de irşat faaliyetlerini devam ettirerek sonradan Yesevîlik olarak 

tarihi süreçte önemli bir yer edinecek tarikatın temellerini atar. 

Devlet ve Hikmet

Bahattin Ögel, Türk devlet geleneğini ‘aileden imparatorluğa düzen’ teri-

miyle açıklar; aile, çevre ve topluluğun bir parçası ve çekirdeğidir. Topluluk 

ise askeri ve siyasi düzene ihtiyaç duyar. Bu sıralı ve birbiriyle bağlantılı, aynı 

zamanda tarihî süreçte rolleri belirlenmiş ilişkiler, devleti oluşturur.

 6

 Osman 



Turan ise ‘Devlet anlayışı bakımından bir Türkmen beyi ile bir Türk hanı ara-

sında fark yoktur.’ görüşündedir.

7

Fuat Köprülü’nün tezi de bu doğrultudadır, Türk devletini oluşturan dü-



şünceyi ve sosyal yapıyı anlamak için “aşiretlerden hareket ederek işe baş-

lanmalıdır”; bu nedenle Köprülü Osmanlı imparatorluğunun Kuruluşu adlı 

eserine aşiretler bölümüyle başlamıştır.

8

Bu çerçevede Türk devlet geleneğini ve düşüncesini anlayabilmek, herhâl-



de önce Türk boylarını ve kurulan sosyal yapıların içyapısını derinlemesine 

bilmekle ilgilidir. Türk tarihinde ardıllar olarak birçok devletin kurulduğunu 

biliyoruz, bunlar aslında bir bütünün parçası şeklinde birbirinin devamlarıydı 

ve mirasını taşıyorlardı. 

3

   On altımda barça ervah ülüş verdi



Hay hay sizge mübarek dip adem kıldı

Ferzendip dip boynum kuçup gönlüm aldı

On yedimde Türkistan’da turdum mına. S. 72

4

   Min yigirmi yeti yaştab pirni tapdım



Her sır kördüm perde birlen büküp yaptım

Astanesin yastanıban izin öptüm

Ol sebeptin hakka sığınıp kildim muna

Köprülü’ye göre bu mısralar, Yesevi’nin devrin büyük mutasavvıfı Şey Yusuf Hemadani’ye 

intisabını anlatmaktadır. 

5

   Kul Hace Ahmed sözlegeni haknı yadı



Işitmegen dostlarğa kalsun pendi

Gurnetlenip öz şehrige kaytıp yandı

Türkistanda mezar bulup mkaldım mına.

6

   Bahattin Ögel Türklerde Devlet Anlayışı, Ankara 1982, s. XIII



7

   Osman Turan, Türkler ve Islamiyet, s. 10-12

8

   Bakınız, Köprülü, Ilk Mutasavvıflar, Ankara 1993.



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 635


Türklerin erdemli ve ahlaklı geçmişleri, hiç şüphesiz birçok araştırmacının 

Islam’la uyuşması ve kendini bulması, sonraki devlet olma uyumunda etken 

unsurlardan biridir. Ancak burada bu uyumu ve erdemi devamlı kılan bilge ve 

erenleri de unutmamak gerekir.

Türklerin geçmişine dair ister anonim isterse müellifli kaynakların ortak 

özelliği, Türklerin deruni düşüncesindeki bilge, derviş, eren, emre hitabına 

layık  görülen  ulu  şahsiyetler  olduğu  gerçeğidir.  Anadolu’da  hangi  yerleşim 

yerine giderseniz gidin, mutlaka bir veya birkaç halk kahramanı veya velisinin 

o toprakları yurt tutar gibi beklediği yatır veya türbelerin yerleşim yerlerin-

deki toplumsal hayattaki rollerinden açıkça anlaşılabilir. Bursa’nın fethinde 

Abdal  Musa,  Istanbul’un  fethinde  Akşemseddin,  Osmanlı’nın  kuruluşunda 

Edebali, Türklerin umumi dini yaşayış ve hissedişinde ise Hoca Ahmed Ye-

sevî ve Şeyh Şabani Veli aynı anlamla düşünceyi anlamlandırmıştı.

9

Yine Oğuz kavminin bir birlik ve dirlik oluşunda Dede Korkut’un bilge ve 



ululuğu destanlarda geçerken diğer destanların her birisinde de mutlaka bu 

özellikler vardı ve devletin daima yüce olarak telakkisinde bu mitolojik un-

surlar en önemli ruhu direnci oluşturuyordu.

Türklerde töre, örf ve hukukun adıydı ve Göktürk devletinin hanları tara-

fından sistemleştirilmişti; Oğuz destanına göre ise Vezir Irkıl Koca tarafından 

koyulmuştu. Batıda genelde tanrıların yasaları olduğu için Türk töresi ve ya-

sası bu yönüyle batıdaki anlayıştan ayrılmaktadır.

 10


Türk tarihindeki aile, boy ve aşiret, yani devlet düzeninin tarihî kökleri 

onların yaşam tarzlarının bir tezahürü olarak il ve hanlıkların batılı anlamda 

imparatorluklarının cihanşümul olmasına da temel teşkil eder. Bu özet görüş, 

Osmanlı son dönem ve cumhuriyetimizin ilk devir millî tarihçilerinin umu-

mi görüşlerini yansıtır. Togan, Kafesoğlu, Köprülü, Ögel, Turan ve takipçileri 

yazdıklarıyla bu görüşün yaygınlaşmasında, hatta bir kuram olarak yerleşme-

sinde emek sahibi bilgeler olarak karşımıza çıkar.

11

9



   Geniş bilgi için bakınız: Prof. Dr. Ömer Lütfi Barkan Kolonizatör Türk Dervişleri Ve Zaviyeler 

,Vakıflar Dergisi, S. II, Ankara, 1942, Sf. 279-304.

10

   Ögel, Türklerde Devlet Anlayışı, Istanbul 2016, Aydın Taneri, Türk Devlet Geleneği, Istanbul 



2015 Mehmet Niyazi , Türk Devlet Felsefesi, Istanbul 1993

11

   Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, Istanbul 1981, Ibrahim Kafesoğlu, Türk Milli 



Kültürü, Istanbul 2015, Fuad Köprülü, Islam Medeniyeti Tarihi, Ankara 1984, Bahattin Ögel, 

Türklerde Devlet Anlayışı, Ankara 1982, Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi, 

Istanbul 2015.


636  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

Ancak kabul edilmeli ki Osmanlı son döneminden başlayarak yeni kuru-

lan cumhuriyetimiz aile, boy, budun ve ili bireye eviren batı düşüncesindeki 

bireysel devlet modelinde renklerin ahengini bir sınır dâhilinde eriten Batı 

Avrupa ulusçuluğunu amaçlamış, buna dair hem sosyolojik hem de psikolo-

jik bütün alt yapıyı kurgulamış diyebiliriz.

12

 Cumhuriyetin ilk yıllarında ve 



sonradan yapılan batılılışmaya dair çabaların altında yatan sebep de aslında 

bu yöneliş olmuştur, düşüncesini serdedebiliriz. Zamanla ulus olma ve sınır-

lara hapsolma düşüncesi kanunlarla da desteklenerek Türklerin aslında aile 

ve  boyla  başlayan,  sonra  il  ve  hanlıkla  devam  eden  cihanşümüllükleri  yeni 

bir evreye geçmiştir. Burada dünyanın değişim ve gelişimine bakarak olumlu 

veya olumsuz düşünceleri doğrulayacak bir çok varsayım üretmek mümkün 

olabilir.

Aslında  sınırlarla  belirlenen  belli  bir  aidiyeti  dayatan  köklerini  de  Türk 

düşüncesine göre yeniden yorumladığımız ulus veya millet olma bilinci sınır-

lanmakla kalmıyor, bireysel özelliklerimizi belirleyen ve gelecekte bir insan, 

bir cihan olma beceresini yükleyen kodlamalarımızın sahibi bilgelerimizi de 

sınırlıyordu. Bu tespit, eleştiriden öte bir anlam taşımalı; zira tarihî seyrimi-

zin bir gerçeği olarak karşımızda apaçık durmakta. Batı tarzı bilinçlenme ve 

devlet olmanın alt şuuru kadim gelenekte aile, boy, il ve hanlıkla çiziliyor, bu 

sıralamada etken güç olan insanın deruni bilgisi de zarif, adanmış ve este-

tik olanla süsleniyordu. Ahmet Yesevî, Dedem Korkut,

13

 Şeyh Şabani Veli



14

Arslan Baba, Yunus Emre



15

, Hacı Bektaş

16

, Edebali ve benzer bilgeler insanı 



dünya ile tamamlayıp olgunlaştırırken yukarıdaki sıralama çok güçlü bağlarla 

cihanşumul olarak dünyaya ait oluyordu. 

Birlik, dirlik, esenlik, huzur, aşk, adanmışlık, güzeli sevme, yardım, feda-

karlık, mahfiyyet, tercih ve estetiğe dair ne varsa geçmişin bilgelerinin mıs-

ralarında, beyitlerinde halkın ağzında dörtlüklerde kendine bir yol buluyor, 

ritüellerin en etkilisi olarak günümüze kadar taşınıyordu. Sosyal müessese 

12

   Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Istanbul 2015



13

   Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı, Istanbul 2014; Bekir Sami Özsoy, Dede Korkut Kitabı, 

Akçay-Ankara 2006; Mustafa Miyasoğlu, Dede Korkut Kitabı, Akçay-Ankara 1999

14

   Mustafa Tatçı, Şeyh Şabani Veli, H Yayınları 2012, 



15

   M. Efdal  Emre, Yunus Emre Divanı ve Şerhi, Gelenek Yayımcılık Tarihsiz; Mustafa Tatçı, Yu-

nus emre ile Aşk, H yayınları, 2015; Erdoğan Boz, Rısaletün-Nushiyye,  Gazi Kitabevi,  2012.

16

    Abdül  Baki  Gölpınarlı,  Veleyatname,  Menakıb-ı  Hünkar  Hacı  Bektaşi  Veli,  Istanbul  1990, 



Komisyon;  Makalat-ı Hünkar Bektaşı Veli, Istanbul 2013.

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 637


olarak yaşayamamış, Yesevî zikrinin hikmetli sözleri, Niyazi Mısrı’nin beyit-

leri


17

, Salih Baba’nın divanı farklı gibi görünse de aslında aynı şeyi tekrarlıyor, 

Yunus’un gayri ihtiyari döktüğü dizelerle birleşip Hacı Bektaşi Veli’nin bili-

nen bilinmeyen dörtlüklerini tekrar ediyordu.  

Türklerin yeni dünyadaki hayatlarında geçmişin mirası elbette çok önemli 

yer tuttu; bundan hiçbir sosyal bilimcinin şüphesi yoktur. Zira halk, hangi 

modelle eğitilirse eğitilsin kadimi sevdi ve onu -anonim veya değil- sakladı. 

Bu saklayış, etkileşimin az olduğu yörelerde daha kuvvetle hissedildi. Ancak 

özellikle aydınlarımız, kadim gelenek eksik kalınca gelişimi batıdan beslene-

rek tamamlayıp zamanla ekollerle hem sosyal hem de içsel yapımızın şekilen-

mesinde yeni bir yol tutturdu; bu yolun ince güzel ve uygun olması için de 

hemen hemen üç nesilden büyük düşünürlerimiz hesapsızca çalışıp çabaladı. 

Necip  Fazıl,  Nurettin  Topçu,  Cemil  Meriç,  Erol  Güngör  ve  başlangıcı  Ziya 

Gökalp, bu çabanın mimarlarıydı; peki batıdan gelen ordaki devlet olmanın 

temelinde yatan bireyin ve dünyadaki egosunun model  olmasına bu çabalar 

kafi geldi mi? Belki bu soru sorulmalı ve cevabı beklenmeli... Bilgeler cevap 

yazdılar, ancak yeni programların yazıcısı olamadılar. Insanlarımız program-

larla batıdan gelen ve aslında içsel zenginlikten ve insanı tamamlayarak dün-

yaya hâkim kılacak tedristen uzak kaldılar. Yani ritüelleri yayacak bilgeler, bu 

düzlemde sadece folklorik unsurlar olarak görev alabildi. En çarpıcı örnek, 

bence bu sürece kadar insanı insan yapan yolların icazetli olması ve alaylı bir 

şekilde adanmışlığı ve devleti oluşturmasıyken bu dönemde birden en büyük 

hareketi  ’iman  kurtarma’  gibi,  aslında  siyasal  bir  örüntüyü  içeren  iddiayla 

yaygınlaşmasıydı;  bu,  Türklerin  insandan  aile,  boy,  il,  han  ve  içinde  cihanı 

barındıran bir gelişimi terk ettiğini gösteren aşikâr bir emareydi. Yesevî ve 

ardıllarından alınan miras, imana kadar indirgenmişti.

Bu durumu siyasal örüntülerle de sınırlamak doğru bir bakış olamaz; zira 

daha 1800’lü yılların başında Avrupa’da zirveye ulaşan yeni devlet modelinin 

bizim olan ve zamana yenik düşen iyi insanla adaletli dünyayı baskılamasıyla 

anlatılabilir. Merkezinde güç ve zenginlik olan yeni modelin bizi esir etmesi, 

güzelliklerin üzerine hırsın, şahsi menfaatin örtüsü meselesidir, özeti... Bu 

durumda  kadim  zenginlik  ve  zevkten  beslenemeyen  aydınımız;  batı  ile  sa-

dece aklını geliştirebiliyor, içsel huzuru ve dengeyi bulamadığı için dünyayla 

17

   Niyazi Mısri (Hazıralyan Mustafa Tatcı), Niyazi Mısri Halveti- Divan-ı Ilahiyat, H yayınaları 



2016; M. Efdal Emre Niyazi Mısri divanı ve Şerhi, Gelenek Yayınları,Istanbul 2015

638  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

barışık,  kendiyle  uyumsuz  bir  modelle  karşı  karşıya  kalıyordu.  Bu  nedenle 

olacak son dönem mütefekkir ve bilgelerimiz aile, boy, il ve devamı için ciha-

nın hâkimiyetine dair zaman zaman etkileyici eserlere imza atmışlar, insanı 

cihan yapmaktan ötede bir duruşla Türk’ün mefkuresine atıf yapmakla kurtu-

luş bulmuşlardır. Bu çaba dahi bizlere bir nebze ihtişamı ve kadim zenginliği 

anlatmış, ortalama münevverimiz için bir kaçış alanı olmuştur.

Içinde Türk’ün kadim geçmişinden parçalar barındıran bu değerli eserler, 

her ne kadar Yesevî’nin ve ardıllarının adanmışlığını hissetirmese de modern 

dünyada tutunacak akli eserler olarak takdire değerdir. Ayrıca içinde hem bi-

reysel ihtiyacı hem de devleti beraber barındıran ve gücünü geçmişte insanı, 

cihanı besleyen eserlerden alan yapıtlar vardır ki bunlar son dönem gençliğini 

fedakâr ve adanmış bir zihne bağlı kılmada çok önemli yer tuttular. Ögel’in 

’devleti’, Turan’ın ’Türk Cihan Hakimiyeti’, Kafesoğlu’nun ’Türk Milli Kül-

tür’ü, Mehmet Niyazi’nin ’Devleti’, Cemil Meriç’in ’Ülkesi’ , Erol Güngör ve 

Necip Fazıl’ın yazdığı eserler, kırılan ve kopan bağları yeniden kurmada çok 

değerliydiler. Son dönemde ise Hocaoğlu gibi birkaçı hariç bu anlamda mü-

nevverin olmayışı, üzülecek ve düşünülecek bir mesele olsa gerektir. Bu bil-

gelerdeki etkin itici muharrik gücün manevi mimarlarını da yeniden ve yeni-

den okuyarak yorumlamak, hiç olmazsa pratikte kaybettiğimiz ritüellerimizin 

aklımıza sirayet etmesini temin etmeliyiz. Yesevî, Yunus, Hacı Bektaşi Veli, 

Hacı  Bayram’dan  başlayarak  hem  Yesevî  hem  de  diğer  kolları  Semerkand-

Erdebil’den Balkanlara uzanan  sevgi deryasından akıllarını kandırıp bizlere 

ulaştıran yeni modern, hatta post modern dünyanın egosu güçlü bireylerini 

kandırarak akla hitapta başarılı olmalarında büyük pay sahipleridir.

Bu  çalışmaya  aslında  Yesevî  hazretlerinin  Divanı  Hikmet’inde  devleti

18

 



ve adaleti bulurum diye başlamıştım; defalarca okumama rağmen hikmette 

aşktan güzellikten, mahfiyet ve fedakârlıktan başka bir dörtlük bulamadım; 

hakkını yemeyeyim Türkistan

19

 ile ilgili bir kaç dörtlük vardı ve sevdiğini de 



bu dörtlüklerde ikrar ediyordu, sadece buydu bulabildiklerim.

18

   “Namazsıza taatsize vermez kuvvet



fiili zayıf ayıplıya vermez himmet

rızkı noksan soysuz olan görmez devlet

o fasıkın gönlünü ne diye safa kılsın” s. 149

19

   Tüşim uzar Burak tozar kitse bazar



Dünya bazar içre kirip kullar azar

Başım bizar yaşım sızar kanım tozar

Atım Ahmed türkistandır ilim menim


Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 639


Hikmet sadece estetik insan olmaya, iyi bir derviş ve aşk sahibi olmaya, 

sadece ve sadece Allah’ın rızasını kazanmaya, bütün zenginliklerin kâmil in-

sanın yanında fakirlik olduğunu anlatan, kısaca adanmış bir gönlü ifade eden 

veciz-i ilhamdı. Neresinden okunursa okunsun, hangi yönüyle düşünülürse 

düşünülsün devlet dediğimiz nesnenin aslında kendini bilen ve herkesi seven 

fedakâr insanı cihan olduğundan başka bir şey de bulamadım. Ancak bu peşin 

bir hüküm değildir; zamanla yapılan her değerli okuma, biraz daha arka plan-

da sosyal bir sitemin kapılarını açmaz da demek istemiyorum.

Bir diğer merak ettiğim konu, acaba Yesevî’den sonra bizleri etkileyen di-

ğer bilge ve dervişlerimiz yazdıkları divanlarında bu geleneği devam ettirebil-

mişler miydi? Bu sorunun cevabı çok geniş ve derin tarihî yönüyle peşinden 

gelen büyük kolların divanlarında da devlete ve sisteme dair bilgileri bulmaya 

çalışacağımı  beyan  etmekle  mükelelfim.  Ancak  Yunus’un  şiirlerinde  de  bu 

yönün devam ettiğini söyleyebilirim. Günümüze yakın Salih Baba divanı ve 

benzerlerinin de bu geleneği devam ettirdiğine şahit olabiiyoruz, ama tüm ge-

lenekler bütün olarak incelenmeden bu görüşü genelleştirmek doğru olmaz. 

Kısacası bütün geleneksel öğretinin amacı, sadece insanı birer cihan yap-

maya ve dünyayla uyumlu hâle getirerek almaktan ziyade vermeye odaklan-

mışlardı.  Birçok  batılı  düşünürün  iddia  ettiği  Hint-Çin  etkisiyle  estetiğin 

insana  uyarlanması  fikri,  Türklerin  Islamlaşmasından  sonraki  iç  dünyasını 

anlatmaya  yetmeyeceği  peşin  hükmünü  versem  abartmış  olamam;  zira  en 

önemli  duruş,  temelinde  inançların  olduğu  bir  ince  yol,  her  eserin  dibace-

sinde parola olarak kayıt edilmiştir. Şeriat, tarikat marifet, hakikat ölçüsü, bu 

ince yolun bütün divan ve deyişlerinde besmele gibi basılı kalmıştır.

Yesevî’den insan-ı kâmil ve güzellikle ilgili seçilmiş birkaç dörtlük, aslında 

işin esasını anlatmakta kafidir diye düşünüyorum.

İnsan odur, fakir olup yolda yatsa 

Toprak gibi alem halkı basıp geçse 

Yusuf gibi kardeşi köle diye satsa 

Kulun kulu, o kul ne diye gururlansın (Eraslan, s. 149)

Hakka aşık sadık kişi yalnız yürür,

Yarın varsa hak önünde izzet görür

Cennete girip didar görüp hoşluk bulur

Gizli yürür, halka ne diye riya kılsın (Eraslan, s. 151)



640  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî



KAYNAKÇA

Ahmed-i Yesevî, (Hazırlayan Kemal Eraslan), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 

Ankara 1983

Barkan, Ömer Lütfi, Kolonizatör Türk Dervişleri Ve Zaviyeler,Vakıflar Dergisi, S. II, 

Ankara, 1942, Sf. 279-304.

Boz, Erdoğan, Rısaletün-Nushiyye,  Gazi Kitabevi,  2012.

Emre M. Efdal, Niyazi Mısri divanı ve Şerhi, Gelenek Yayınları,Istanbul 2015

Emre, M. Efdal,  Yunus Emre Divanı ve Şerhi, Gelenek Yayımcılık Tarihsiz;; 

Ergin, Muharrem, Dede Korkut Kitabı, Istanbul 2014;

Gölpınarlı,  Abdül  Baki  Veleyatname,  Menakıb-ı  Hünkar  Hacı  Bektaşi  Veli,  Istanbuıl 

1990.


Kafesoğlu, Ibrahim, Türk Milli Kültürü, Istanbul 2015

Köprülü, Fuad, İslam Medeniyeti Tarihi, Ankara 1984.

Köprülü, Fuad, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet Işleri Başkanlığı Yay., 

Ankara 1993.

Komisyon;  Makalat-ı Hünkar Bektaşı Veli, Istanbul 2013

Lewis, Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Istanbul 2015

Miyasoğlu, Mustafa, Dede Korkut Kitabı, Akçay-Ankara 1999

Niyazi, Mehmet, Türk Devlet Felsefesi, Istanbul 1993 

Niyazi  Mısri  (Hazıralyan  Mustafa  Tatcı),  Niyazi  Mısri  Halveti-  Divan-ı  İlahiyat,  H 

yayınaları 2016. 

Ögel, Bahattin, Türklerde Devlet Anlayışı (13. Yüzyıl Sonlarına Kadar),  Başbakanlık 

Basımevi, Ankara 1982.

Özsoy, Bekir Sami, Dede Korkut Kitabı, Akçay-Ankara 2006; 

Taneri, Aydın, Türk Devlet Geleneği, Istanbul 2015 

Tatçı, Mustafa, Şeyh Şabani Veli, H Yayınları 2012

Tatçı, Mustafa, Yunus emre ile Aşk, H yayınları, 2015

Togan, Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş, Istanbul 1981.

Turan, Osman, Selçuklular ve İslamiyet, Ötüken Yayınları, Istanbul 2015.

Turan, Osman, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi, Istanbul 2015


Hoca Ahmed Yesevî Düşüncesinin  

Etki ve Sonuçları Üzerinde Sosyolojik Bir Değerlendirme



İsmail Doğan

*

Giriş

Hoca Ahmed Yesevî’nin anlaşılmasında düşünce ve etkinlikleri kadar ya-

şadığı  toplumun  sosyo-kültürel  hayatının  genel  karakteristiklerinin  de  göz 

önünde bulundurulması gerekir.

Eğitim  olayının  henüz  bir  kamu  sorunu  haline  dönüşmediği  geleneksel 

toplumlarda bundan ancak belirli kişi ve gruplar yararlanmakta; geniş kitle-

ler ise günlük hayatın devamı çabasında gerekli olanların bilinme ve uygu-

lanması gibi babadan-oğula intikal eden bir eğitim pratiği ile yetinmektedir. 

Böyle bir sosyo-kültürel yapıda günlük hayatın bilgisi dışında ortaya çıkran 

“merak”, “ilgi” ve “arayış” ve “problemlere” dönemin eğitim ayrıcalığından 

yararlanmış, bilgi ve görgüde derinlik kazanmış insanların cevap vermesi top-

lumların “kapalı özelliklerine” de uygun düşmektedir. Çünkü kapalı (cemaat) 

toplumlarda tek tek insanların eğitim ve öğretimden geçmeleri bir ihtiyaç/ge-

reklilik olarak ortaya çıkmadığı gibi -henüz eğitim imkânlarının yaygınlaşma-

ması nedeniyle - mümkün de değildir. Işte yazılı kültür yerine sözlü kültürün 

kabul görmesinin böyle bir toplumsal açıklaması vardır.

Ahmed Yesevî’nin hayatı Islâmiyet’in göçebe Türk toplulukları arasında 

kabulü  sürecinin  yeni  dinamiklere  yöneldiği  bir  döneme  tekabül  etmekte-

dir. Bunların başında yerleşik toplum oluşturma çabaları gelmektedir. Ancak 

bundan da önemlisi “yerleşik toplum” için gerekli olan insanın oluşturulma 

ve yetiştirilmesi yani eğitimidir.

Islamiyet’ten önce günlük hayatın koşulları ve beklentileri doğrultusunda 

“aileye, sosyal çevreye ve yerleşmiş âdetlere, geleneklere”

1

 dayalı eğitim, Is-



lamiyet’le birlikte yerel hayatı aşan toplumsal ve siyasal hedeflere yönelmiş-

*

   Prof. Dr., Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitimin Kültürel Temelleri Bölü-



mü Öğretim Üyesi, idogan0616@hotmail.com

 Halil Fikred Kanad, Pedagoji Tarihi, Istanbul: 1963, C.I, s.197.



642  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

tir. Söz konusu hedeflere kaynaklık eden Islâmiyet aynı zamanda bu süreçte 

eğitimin yöntem ve araçlarını da belirlemektedir. Bu dönem sözlü kültürün 

gelişen  öneminin  yanı  sıra  yazılı  kültüre  Islâmiyet  aracılığıyla  geçişin  sağ-

landığı bir dönemdir. O nedenledir ki, hayatın bu gerçeklerine nüfûz eden, 

tanıklık eden bilge kişiler, “mutasavvıflar, sohbetler ve şiirlerle yazılı eserler-

deki bilgileri geniş halk kitlelerine (...)”

2

 ulaştırmak suretiyle toplumsal bir 



görev yapıyorlardı. Bu yeni dönemin önde gelen kişileri olarak ortaya çıkan 

mutasavvıf, derviş, din adamı ve düşünürleri Türk topluluklarındaki değiş-

menin de en etkili unsurları durumundaydı. Burada ortaya çıkan çabalar ise, 

Türk topluluklarının yeni Islami inanç ve değerler bakımından eğitilmesi an-

lamına gelmektedir.


Yüklə 6,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   59




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin