35-Yaldızı Kazımak
Ekvador’dan evime döndükten kısa bir süre
sonra, ABD, Birinci Körfez Savaşı’ndan (1991)
12 yıl sonra ikinci defa Irak’ı işgal etti.(2003)
ET’ler başarısız olmuştu. Çakallar da başarısız
olmuştu. Onun için genç erkek ve kadınlar çöl
kumları arasında ölmek ve öldürmek için
gönderilmişlerdi. İşgalin gündeme getirdiği
önemli ama çok az sayıda Amerikalının üzerinde
düşüneceğine inandığım bir soru, bunun Suud
Hanedanı için ne anlama geleceği idi. ABD, bazı
tahminlere göre Suudi Arabistan’dan daha fazla
petrole sahip olan Irak’ı ele geçirirse, 1970’lerde
Suud kraliyet ailesi ile yapmış olduğumuz Suudi
Arabistan Para Aklama Tezgahı ile başlayan
anlaşmaya sadık kalmayı sürdürmenin pek bir
gereği kalmayacak gibi görünüyordu.
Saddam’ın sonu, Panama’da Noriega’nın
sonu gibi, denklemi değiştirecekti. Panama’da,
kuklalarımızı bir kere iktidara geri getirdikten
sonra, Torrijos ve Carter’in yaptığı anlaşmanın
şartlarını dikkate almadan, Kanal’ı kontrol
etmiştik. O zaman, Irak’ı kontrol edince, OPEC’i
de parçalayabilecek miydik? Suud kraliyet ailesi,
küresel
petrol
politikası
sahnesinde
artık
önemsiz mi olacaktı? Bazı uzmanlar, Bush’un,
tüm kaynaklarımızı Afganistan’da El Kaide’nin
peşinde koşmaya yöneltmek yerine, niye Irak’a
saldırmış olduğunu sorgulamaya başlamıştı bile.
Acaba, bu yönetimin -bu petrol ailesinin- bakış
açısından, garantili petrol kaynakları sağlamak
ve inşaat kontratları için neden yaratmak,
teröristlerle savaşmaktan daha önemli olabilir
miydi?
Ancak, olası bir sonuç daha vardı; OPEC
gücünü yeniden ortaya koymaya çalışabilirdi.
ABD Irak’ı ele geçirirse, diğer petrol zengini
ülkelerin petrol fiyatlarını artırmak ve/veya
petrol arzını düşürmekle kaybedecekleri çok bir
şey olmayabilirdi. Bu olasılık, sonuçlarını
uluslararası finans dünyasının dışındaki pek az
kişinin tahmin edebileceği ama jeopolitik
dengeleri altüst edip, sonunda şirketokrasinin
oluşturmak için bu kadar çaba harcadığı sistemi
alaşağı edebilecek bir başka senaryo ile de
bağlantılı idi. Aslında, tarihin ilk gerçek küresel
imparatorluğunun kendini imha etmesine neden
olacak yegâne etken olabilirdi.
Son tahlilde, küresel imparatorluk büyük
ölçüde, doların dünyada standart para birimi
olarak kullanıldığı ve ABD darphanesinin de bu
dolarları basmaya yetkili olduğu gerçeğine
dayanır. Böylece, Ekvador gibi ülkelere, hiçbir
zaman geri ödemeyeceklerini bildiğimiz borçlar
veririz; hatta borçlarını ödemelerini istemeyiz de;
elimize koz veren, bizim diyetimiz olan da
budur. Normal şartlar altında, sonunda kendi
kaynaklarımızı tüketme riskini taşırız; sonuçta,
borç veren hiçbir kimse, geri gelmeyen çok fazla
miktarda borcu kaldıramaz. Ancak, bizimkiler
normal şartlar değildir. ABD’nin bastığı paranın
arkasında
altın
desteği
yoktur.
Aslında,
dünyanın
genelde
ekonomimize
ve
bizi
desteklemesi için yarattığımız imparatorluğun
gücünü ve kaynaklarını kullanabilme becerimize
olan güveni dışında, hiçbir şey tarafından
desteklenmemektedir.
[109]
Dolar basma olanağımız bize inanılmaz bir
güç sağlamaktadır. Bu, diğerlerinin yanında,
hiçbir zaman ödenmeyecek borçlar vermeye
devam edebileceğimiz ve kendimizin de yüksek
miktarlarda borca girebileceğimiz anlamına
gelir. 2003 yılının başında ABD’nin milli borcu
6 trilyon doları geçmişti ve yıl sonundan önce de
7 trilyon dolara -Amerikan vatandaşı başına
kabaca 24 bin dolar- ulaşması bekleniyordu. Bu
borcun çoğu Asya ülkelerine, özellikle de,
Amerika ve dünya pazarlarına yaptıkları -
elektronik eşya, bilgisayar, araba, küçük ev
aletleri ve tekstil ürünleri dahil- tüketici malı
satışlarından elde ettikleri gelirler ile ABD
Hazine senetleri (temelde, borçlanma senetleri)
satın alan Japonya ve Çin’e idi.
Dünya standart para birimi olarak doları
kabul etmeye devam ettiği sürece, bu aşırı borç
şirketokrasi için ciddi bir engel oluşturmaz.
Ancak, başka bir para birimi gelip de doların
yerini almaya kalkacak olursa ve ABD’nin
alacaklılarından bazıları (örneğin, Japonya veya
Çin) alacaklarını istemeye karar verirse, bu
durum radikal olarak değişir. ABD, kendini
birdenbire son derece tehlikeli ve nazik bir
durumda bulabilir.
Aslında, bugün böyle bir para biriminin
varlığı artık kuramsal olmaktan çıkmıştır; 1 Ocak
2002’de uluslararası finans sahnesine giren
Euro’nun prestiji ve gücü her geçen ay
artmaktadır.
Euro,
Irak işgalinin intikamını
almak isteyecek ya da herhangi bir nedenden
ötürü ABD’ye karşı gücünü kullanmaya karar
verecek bir OPEC için olağanüstü bir fırsat
oluşturmaktadır. OPEC, standart para birimi
olarak dolar yerine euro kullanmaya karar
verirse, bu, şirketokrasiyi temelinden sarsar.
Böyle bir şey olur da, bir veya iki büyük
alacaklı, borçlarımızı euro cinsinden ödememizi
talep ederse, bunun etkisi çok büyük olur.
18 Nisan 2003 Paskalya Cuma’sı sabahı,
evimden ofis olarak kullandığım garajıma olan
kısa
mesafeyi
yürüyüp,
masama
oturup,
bilgisayarımı açıp, her zaman yaptığım gibi New
[110]
Dostları ilə paylaş: |