York Times'ın web sayfasına girerken, aklımda
bunlar vardı. Sayfadaki başlık sanki gözüme
girdi; beni anında uluslararası finansın yeni
gerçekleri, milli borç
ve euro
hakkındaki
düşüncelerimden alıp, eski mesleğim ile ilgili
olanlara götürdü: “ABD, Irak’ın Yeniden İnşası
İşinde Bechtel’e Büyük bir Kontrat Verdi.”
Makale şöyle diyordu: “Bush yönetimi Irak’ın
yeniden inşası planında ilk büyük kontratı
bugün San Francisco’daki Bechtel Grubu ile
imzaladı.”
Daha
altlarda
ise
yazarlar
okuyuculara şu bilgileri veriyordu: “Iraklılar,
ülkeyi yeniden biçimlendirme konusunda, her
ikisi de ABD’nin önemli derecede etkili olduğu
kurumlar olan Dünya Bankası ve IMF ile birlikte
çalışacak.”
Önemli derecede etkili! İşte size ironik bir laf.
Başka bir Times makalesine geçtim: “Şirketin
Washington ile ve Irak’ta Bağlantıları Var.” Bir
önceki makalede verilen bilgilerin çoğunun
tekrarı olan ilk birkaç paragrafı atlayarak şuraya
[111]
geldim:
‘Bechtel’in ulusal güvenlik kurumları ile
geçmişe
dayanan
bağlantıları
vardır.../...Direktörlerden biri olan George P.
Shultz, Başkan Ronald Reagan’ın içişleri
bakanı idi. Bechtel’e kıdemli danışmanlık da
yapan ve Reagan yönetimine katılmadan
önce şirketin başkanı da olan Bay Shultz,
savunma bakanı olarak atanmasından önce
San Francisco merkezli bu şirkette yönetici
olarak görev yapan Caspar W. Weinberger ile
birlikte çalışıyordu. Bu yıl, Başkan Bush,
Bechtel’in
CEO’su
Riley
P.
Bechtel’i,
Başkanlık İhracat Konseyi’ne atadı.’
İşte burada, bu makalelerde, modern tarihin
ve küresel imparatorluğa gidişin kısa bir özeti
vardı. Sabah medyasında anlatılan ve Irak’ta
olanlar, Claudine’nin beni otuz beş yıl önce
hazırladığı ve bir zamanlar bende de olduğu
gibi, kendilerini yüceltme arzularını paylaşan
başka insanların yaptıkları işin bir sonucuydu.
Ve dünyadaki her insanı etki alanına sokma
yolunda şirketokrasinin gelmiş olduğu noktayı
gösteriyordu.
Bu makaleler, 2003 Irak işgali ve o ülkeyi
silahlı kuvvetlerimizin neden olduğu enkazdan
modern ve Batılılaşmış bir şekilde yeniden inşa
etmek için imzalanmakta olan anlaşmalarla
ilgiliydi. Yine de, 18 Nisan 2003’ün bu
haberleri, açıkça söylemeseler de, 1970’lerin
başlarını ve Suudi Arabistan Para Aklama
Tezgâhı’nı hatırlatıyorlardı. SAMA ve ondan
doğan kontratlar, ABD mühendislik ve inşaat
firmaları ile petrol endüstrisinin, bir çöl
krallığının gelişmesine öncelik etmelerine izin
veren -aslında şart koşan- yeni ve bağlayıcı
örnekler oluşturmuştu. SAMA, aynı güçlü
hamlede, petrolün küresel yönetimine yeni
kurallar getirmiş, jeopolitiği yeniden tanımlamış
ve
Suudi
kraliyet
ailesiyle,
onların
hükümranlığını olduğu kadar, oyunu bizim
kurallarımızla oynamayı sürdürmelerini de
garanti edecek bir ittifak oluşturmuştu.
Bu makaleleri okudukça, benim gibi başka
kaç kişinin, eğer oyunu Suudiler gibi oynamış
olsaydı, Saddam’ın bugün hâlâ iktidarda
olacağını bildiğini merak ettim. Füzelerine ve
kimyasal
madde
fabrikalarına
kavuşmuş
olacaktı; onları onun için biz yapmış olacaktık
ve adamlarımız da onları geliştirmekten ve
bakımlarını yapmaktan sorumlu olacaklardı. Çok
kârlı
bir
anlaşma
olacaktı;
aynı
Suudi
Arabistan’da olduğu gibi.
Bu ana kadar, ciddi basın bu öykünün çok
üstüne gitmemeye dikkat etmişti. Ama bugün,
ortaya çıkmıştı. Doğru, sadece küçük bir ipucu
idi; makaleler, olabilecek en kısa özetleri
vermişti, yine de öykü ortaya çıkmaya
başlamıştı. New York Times'in bu konuda fazla
serüvenci bir konum alıp almadığını merak
ederek, CNN’in web sitesini ziyaret ettim ve
“Bechtel Irak Kontratını Kazandı” başlıklı haberi
okudum. CNN’in öyküsü de Times’dekine çok
benziyordu, ancak şunu da eklemişti:
Başkan Yardımcısı
Dick Cheney’in bir
[112]
zamanlar CEO’su olduğu ve Halliburton
şirketinin bir parçası olan Kellogg Brown &
Root (KBR) da dahil olmak üzere başka
birçok şirket de, değişik zamanlarda, asıl
teklif sahibi ya da ekiplerin bir parçası olarak,
bu iş için rakip olarak anılmışlardı...
[Halihazırda]
Halliburton,
Irak’ın
petrol
altyapısında acil onarımlar yapmak için, 7
milyar dolara kadar çıkabilecek ve iki yıl
sürebilecek
bir
kontratı
imzalamış
bulunmaktadır.
Küresel
imparatorluğa
gidişin
öyküsü,
gerçekten de dışarıya sızmaya başlamış gibiydi.
Ama
ayrıntıları
değil.
Yani
küresel
imparatorluğun
bir
borç,
aldatmaca,
köleleştirme,
sömürü
ve
dünyanın
her
tarafındaki insanların kalpleri, benlikleri, ruhları
ve kaynaklarına tarihteki en utanmaz el koyuşun
trajik bir öyküsü olduğu gerçeğinin ayrıntıları
değil. Bu makalelerdeki hiçbir şey, 2003’teki
Irak öyküsünün, utanç verici bir öykünün
devamı olduğuna ilişkin bir ipucu vermiyordu.
İmparatorluk kadar eski olan bu öykünün, hem
bu
küreselleşme
çağında
gelmiş
olduğu
boyutlardan, hem de yürütülüş şeklindeki
incelikten ötürü, artık yeni ve dehşet verici bir
yön aldığını da açığa vurmuyorlardı. Ancak, tüm
bu eksikliklere rağmen, isteksiz de olsa, öykü
yine de sızmaya başlamış gibi görünüyordu.
İsteksizce sızmaya başlamış bu öykü fikri
bana çok şey ifade ediyordu. Bana, kendi kişisel
öykümü ve onu anlatmayı yıllarca erteleyişimi
hatırlattı. Çok uzun bir süredir, itiraf etmem
gerektiğini biliyordum ama yine de ertelemiştim.
Geriye bakınca, şüphelerimin ve suçluluk
fısıltılarının başından beri orada olduğunu
görebiliyorum. Claudine’nin dairesinde, o ilk
yolculukta Endonezya’ya gitme taahhüdünde
bulunmadan bile önce başlamışlar ve tüm bu
yıllar boyunca beni nerede ise hiç durmadan
rahatsız etmişlerdi.
Beni sürekli rahatsız etmiş olan bu şüphelerle
acı ve suçluluk duygusu olmasaydı, bu işten
hiçbir zaman çıkamayacağımı da biliyordum.
Diğer birçoğu gibi, ben de sıkışıp kalacaktım.
Virjin
Adaları’nda
bir
kumsalda
durup,
MAIN’den istifa etmeye karar veremeyecektim.
Yine de, hâlâ oyalanıyordum, bir kültür olarak
hepimizin oyalandığı gibi.
Bu
makale
başlıkları,
büyük
şirketler,
uluslararası bankalar ve hükümetler arasındaki
ittifakı ortaya çıkartır gibiydi ama benim MAIN
özgeçmişim gibi, anlatılanlar hep yüzeyde
kalıyordu. Bu bir cila idi. Gerçek öykünün ise,
büyük mühendislik ve inşaat firmalarının, bir
kez daha, bir ülkeyi kendimize benzetmek için -
büyük olasılıkla, bize benzemeye hiç niyeti
olmayan bir halk arasında- milyarlarca doları
almakta ya da seçkin bir grup insanın,
hükümetteki
yüksek
konumlarını
kötüye
kullanma yolunda tarih kadar eski bir ritüeli
yinelemekte oldukları gerçeğiyle hiçbir ilgisi
yoktu.
O tablo biraz fazla basit: Sistemin yanlışlarını
düzeltmeye karar verirsek, tüm yapmamız
gerekenin bu insanları kovmak olduğunu ima
ediyor. Komplo teorilerinin ekmeğine yağ sürüp,
böylece, televizyonu açıp tarihe, “onların” her
şeyi halledeceğini, devlet gemisinin yüzer
durumda olduğunu ve rotasına geri döneceğini
söyleyen ilkokul üçüncü sınıf gözü ile bakışımız
içinde rahat, tüm bunları unutmak için uygun bir
bahane yaratıyor. Bir sonraki seçimi beklemek
zorunda olabiliriz ama sonunda her şey yoluna
girecek.
Modern imparatorluğun -çaresiz insanları
sömüren ve tarihin en vahşi, bencil ve sonunda
kendini imha etmeye yönelik kaynak gaspını
gerçekleştiren şirketokrasinin- gerçek öyküsü, o
sabah basında açıklananlarla bir ilgisi olmayıp,
bizleri oldukça yakından ilgilendirmektedir. Ve
tabii ki bu da, gerçek öyküyü dinlemekte neden
bu
kadar
zorlandığımızı
açıklamaktadır.
Yalnızca yanlış bir kavramın peşine takılıp onu
Tanrı kelamı gibi kabul ettiğimiz gerçeği ile
yüzleşmek yerine, insanların binlerce yıllık
sosyal evriminin sonunda mükemmel ekonomik
sistemi geliştirdiği efsanesine inanmayı tercih
ediyoruz.
Her
tür
ekonomik
büyümenin
insanlığın yararına olduğuna ve büyüme ne
kadar fazla ise, yararların da o kadar yaygın
olacağına kendimizi inandırdık. Son olarak da,
birbirimizi bu kavramın sonucunun geçerli ve
etik olarak adil olduğuna inandırdık: Kenarlarda
doğanlar sömürülmeye açık iken ekonomik
büyümenin
ateşini
karıştıranlar
yüceltilip
ödüllendirilmeli.
Bu kavram ve onun sonucu her tür korsanlığı
haklı çıkartmak için kullanılmaktadır; İran,
Panama, Kolombiya, Irak ve diğer yerlerdeki
masum insanları yağmalamak, öldürmek ve
ırzlarına geçmek için izin ve yetki verilmektedir.
Eylemlerinin
ekonomik
büyüme
yarattığı
gösterilebildiği sürece -ki böyle bir büyümeyi
hemen her zaman gösterebilirler- ET’ler, çakallar
ve ordular çoğalmaktadır. Bir şehri bombalayıp
onu yeniden inşa ettiğinizde tahmin, ekonometri
ve istatistik gibi “taraflı” olabilen bilimleri
kullanarak ekonomik büyüme verilerinde büyük
bir fırlama olmuş gibi gösterebilirsiniz.
Gerçek
öykü,
bir
yalanı
yaşamakta
olduğumuzdur. MAIN özgeçmişim gibi, yüzeyin
altındaki ölümcül kanserleri gizleyen bir cila
yarattık. Bu kanserler, istatistiklerimizin çektiği
röntgenler tarafından ortaya çıkartılmıştır. Bu
röntgenler, aynı zamanda, tarihin en güçlü ve
varlıklı
imparatorluğunun,
kabul
edilemez
derecede yüksek intihar, uyuşturucu kullanımı,
boşanma, çocuklara karşı vahşet, ırza geçme ve
cinayet oranlarına sahip olduğu korkutucu
gerçeğini ve bu sorunların, aynen habis bir
kanser gibi, her yıl artan bir şekilde yayıldığını
da ortaya koymaktadır. Kalplerimizde her
birimiz
acı
çekmekteyiz.
Değişiklik
için
haykırıyoruz. Ama bu haykırışları susturmak
için yumruklarımızı ağzımıza tıkadığımız için de
duyulmuyoruz.
Tüm
bunları
bir
komplonun
üstüne
atabilmemiz harika olurdu ama yapamayız.
İmparatorluk, büyük bankaların, şirketlerin ve
hükümetlerin
-şirketokrasinin-
verimliliğine
dayanmaktadır ama bir komplo değildir. Bu
şirketokrasi biziz - onu bizler olur hale
getiriyoruz- ki, çoğumuzun ayağa kalkıp ona
karşı gelmemizi zorlaştıran da budur. Onun
yerine, gölgelerde gezinen komplocular görmeyi
tercih ediyoruz, çünkü çoğumuz ya o bankalar,
şirketler veya hükümetler için çalışıyoruz ya da
bir şekilde, üretip pazarladığımız mallar ve
servisler için onlara bağımlıyız. Bizi besleyen
sahibimizin elini ısırmayı göze alamıyoruz.
Bilgisayarımın ekranındaki haber başlıklarına
bakarken, üzerinde kafa yorduğum durum
buydu. Ve akla birkaç soru getiriyordu. Evinizi
ve arabanızı, yiyecek ve giysilerinizi, elektrik ve
sağlık hizmetlerinizi sağlar gibi görünen bir
sisteme, (bu sistemin aynı zamanda her gün 24
bin insanın açlıktan öldüğü ve milyonlarcasının
daha sizden nefret ettiği veya en azından,
seçtiğiniz
temsilciler
tarafından
yaratılan
politikalardan nefret ettiği bir dünya yarattığını
bilseniz bile) nasıl karşı gelirsiniz? Sistemin
kendini
imha
etmek
üzere
olduğundan
şüpheleniyor olsanız bile, sıradan çıkıp, sizin ve
komşularınızın her zaman neredeyse Tanrı
kelamı olarak kabul ettiği kavramları sorgulama
cesaretini nasıl bulursunuz? Yavaşça yerimden
kalktım ve kendime bir fincan kahve yapmak
için eve yöneldim.
Yolda,
giriş
yolunun
yanındaki
posta
kutumuza uğrayıp, içindeki Palm Beach Post
dergisini aldım. Onda da, New York Times’in
yayınlama izni verdiği, Bechtel-Irak konulu aynı
makale vardı. O sırada, gazetenin tarihini fark
ettim: 18 Nisan. Bu en azından New England’da
iyi bilinen, Devrim Savaşı kafalı ailem ve
Longfellow’un şu şiiri ile içime işlenmiş bir
tarihtir:
Dinleyin çocuklarım ve duyacaksınız
Gece yarısı yolculuğunu Paul Revere’nin,
Yetmişbeş Nisan’ının onsekizinde;
Çok az kişi hayatta bugün
O meşhur gün ve yılı hatırlayan.
Bu yıl Paskalya Cuması, Paul Revere’nin
yolculuğunun yıldönümüne rastladı. O tarihi
Post'un ön sayfasında görmek bana, bu sömürge
kuyumcusunun bir yandan atını New England
kasabalarının karanlık sokaklarında sürerken, bir
yandan da şapkasını sallayıp “İngilizler geliyor!”
diye bağırışını hatırlattı. Revere
bu haberi
vermek için hayatını tehlikeye atmış, sadık
Amerikalılar da çağrıya cevap vermişlerdi. O
zaman, imparatorluğu durdurmuşlardı.
Onları neyin dürtüklediğini, bu sömürgeci
Amerikalılar’ın sıradan çıkmaya neden gönüllü
olduklarını merak ettim. Liderlerinin çoğu
zengin kişilerdi. Onları, işlerini tehlikeye
atmaya, onları besleyen eli ısırmaya, hayatlarını
riske atmaya iten neydi?
Şüphesiz, her birinin kişisel nedenleri vardı.
Ama yine de, birleştirici bir güç, bir enerji veya
katalizör, tüm o bireysel ateşleri tarihin o anında
yakan bir kıvılcım olmalıydı.
Ve sonra anladım: Sözcükler.
Britanya İmparatorluğu’nun ve onun bencil
ve sonunda kendini imhaya yönelik ticaret
sisteminin ardındaki gerçek öykünün anlatılması
o kıvılcımı sağlamıştı.
Olayların ardındaki gerçeğin Tom Paine ve
Thomas
Jefferson
gibi
adamların
sözleri
tarafından açığa çıkarılmaları, vatandaşlarının
hayal güçlerini ateşlemiş, yürekleri ve bilinçleri
açmıştı. Sömürgecileri sorgulamaya başlamışlar
ve öyle yapınca da yalanların ardındaki gerçeği
keşfetmişlerdi.
Yaldı zın
altındaki
gerçeği
ayrımsamışlar,
Britanya
İmparatorluğu’nun
onları
nasıl
kullandığını,
kandırdığını
ve
köleleştirdiğini anlamışlardı.
İngiliz patronlarının bir sistem oluşturup,
sonra da insanların çoğunu bir yalana (bunun
insanlığın sunabileceği en iyi sistem olduğuna,
daha iyi bir dünya yaratma fırsatının kaynakların
İngiltere Kralı aracılığıyla kontrol edilmesine
dayandığına, ticaret ve politikaya kralcı bir
yaklaşımın çoğunluğa yardım etmenin en
verimli ve insani yolu olduğuna) inandırmayı
başardıklarını, gerçekte ise sistemin çok fazla
kişinin
sırtından
çok
az
sayıda
kişiyi
zenginleştirdiğini gördüler. Bu yalan ve bunun
sonucu olarak ortaya çıkan sömürü düzeni, bir
avuç filozof, işadamı, çiftçi, balıkçı, yazar ve
konuşmacı
bu
gerçeklerden
söz
etmeye
başlayana dek, on yıllarca sürüp, yayılmaya
devam etti.
Sözcükler. Kahve fincanımı doldururken,
onların gücünü düşünüyordum; sonra, ofisime
gidip bilgisayarıma döndüm.
CNN’in web sitesinden çıkıp, bir akşam önce
üzerinde çalışmakta olduğum dosyayı açtım.
Yazdığım son paragrafı okudum:
‘Bu öykü mutlaka anlatılmalı. Büyük krizler
ve
fırsatlar
zamanında
yaşıyoruz.
Bu
Ekonomik Tetikçi’nin öyküsü şu anda
olduğumuz yere nasıl geldiğimizin ve neden
üstesinden gelinemez görünen krizlerle karşı
karşıya olduğumuzun öyküsü. Bu öykü
anlatılmalı; çünkü ancak geçmiş hatalarımızı
anlayarak,
gelecekteki
fırsatları
değerlendirebiliriz... En önemlisi de, bu öykü
anlatılmalı; çünkü bugün, tarihte ilk defa bir
ülke tüm bunları değiştirmek için gerekli
beceri, para ve güce sahip. Bu, benim
doğduğum ve bir ET olarak hizmet ettiğim
ülke: Amerika Birleşik Devletleri.’
Bu
defa
durmayacaktım.
Yaşamımdaki
rastlantılar ve onların etrafında yapmış olduğum
seçimler beni bu noktaya getirmişti. Buradan
ileriye gidecektim.
Yine o diğer adamı, atının üzerinde karanlık
New England
kırlarında dörtnala giderken,
bağırarak uyarıda bulunan o yalnız sürücüyü
düşündüm. Kuyumcu, Paine’nin sözcüklerinin
kendinden önce gittiğini, insanların o kelimeleri
evlerinde okuyup, meyhanelerde tartıştıklarını
biliyordu. Paine, Britanya İmparatorluğu’nun
acımasızlığı
hakkındaki
gerçeği
onlara
göstermişti. Jefferson ise ülkemizin yaşam,
özgürlük
ve
mutluluğu
arama
hakkı
prensiplerine bağlı olduğunu ilan edecekti. Ve
Revere,
gece
boyunca
at
sürerken,
sömürgelerdeki
erkek
ve
kadınların
bu
sözcüklerle güçleneceklerini ve baş kaldırıp
daha iyi bir dünya için savaşacaklarını biliyordu.
Sözcükler...
Ve kararımı verdim: Daha fazla ertelememek,
yıllar boyunca defalarca başlamış olduğumu
sonunda bitirmek, gerçeği açıklamak, itiraf
etmek ve bu kitaptaki sözcükleri yazmak için.
Son Söz
Bu kitabın sonuna geldik ve aynı zamanda da
bir başlangıca. Bir olasılık, bundan sonra ne
yapacağınızı,
şirketokrasiyi
durdurmak
ve
küresel imparatorluğa doğru, bu delice ve
kendini yok etmeye yönelik gidişe bir son
vermek
için
neler
yapabileceğinizi
düşünüyorsunuz. Kitabı arkanızda bırakıp,
dünyanın üzerine atlamaya hazırsınız.
Fikir istiyorsunuz ve ben size birkaç tane
verebilirim.
Size, son okuduğunuz, Irak’ta Bechtel ve
Halliburton hakkındaki bölümün artık eski bir
haber olduğunu söyleyebilirim. Okuduğunuz
zaman, gereksiz gibi görünebilir. Ancak, o
gazete
haberlerinin
önemi,
içeriklerinin
zamansal olarak uygunluğunun çok ötesine
gitmektedir. O bölüm, umarım, sizin haberlere
bakışınızı değiştirecek, önünüze gelen her
gazete makalesinin satır aralarını okumanıza ve
dinlediğiniz her radyo ve televizyon haberinin
daha derin anlamını sorgulamanıza yardımcı
olacaktır.
Olaylar göründükleri gibi değil. NBC’nin
sahibi General Electric, ABC’ninki Disney ve
CBS’ninki Viacom olup, CNN ise devasa bir
AOL Time Warner şirketler topluluğunun
parçasıdır. Gazetelerimizin, dergilerimizin ve
yayınevlerimizin
büyük
çoğunluğunun
mülkiyeti
-ve
idaresi-
büyük
uluslararası
şirketlerin elindedir. Medyamız, şirketokrasinin
bir parçasıdır. İletişimimizin neredeyse tamamım
kontrol eden memurlar ve yöneticiler yerlerini
bilir: Hayatları boyunca onlara, en önemli
işlerinden birinin, devralmış oldukları sistemin
devamını,
güçlenmesini
ve
genişlemesini
sağlamak
olduğu
öğretilir.
Bunda
çok
beceriklidirler ve karşı çıkan olursa da, çok
acımasız
olabilirler.
Dolayısıyla,
yaldızın
altındaki gerçeği görüp ortaya çıkartmak görevi
size düşmektedir. Ailenize ve dostlarınıza
bundan söz edin, gerçeği yayın.
Size, pratik olarak yapılabileceklerin bir
listesini
verebilirim.
Örneğin,
benzin
[113]
harcamanızı azaltın. 1990’da, Irak’ı ilk defa
işgal etmeden önce, 8 milyon varil petrol ithal
ediyorduk; 2003’e ve ikinci işgale geldiğimizde
ise bu miktar %50’den fazla artarak, 12 milyon
varili aşmıştı.
Bir daha canınız alışverişe
gitmek istediği zaman, onun yerine bir kitap
okuyun, egzersiz veya meditasyon yapın.
Evinizi,
gardrobunuzu,
arabınızı
ve
hayatınızdaki diğer birçok şeyi küçültün.
“Serbest”
ticaret
anlaşmalarını
ve
küçük
imalathanelerde çaresiz insanları sömüren veya
çevreyi talan eden şirketleri protesto edin.
Size,
mevcut
sistemde
oldukça
ümit
olduğunu, bankalar, şirketler ve hükümetlerle -
ya da, onları yöneten insanlarla- ilgili temelde
bir sorun olmadığını ve bunların, tabii ki, bir
şirketokrasi oluşturmak zorunda olmadıklarını
söyleyebilirim. Bugün karşımızdaki sorunların
kötü
niyetli
kurumların
sonucu
olmadığı
hakkında ayrıntıya girebilirim; bunlar, aslında,
ekonomik
gelişme
hakkındaki
yanlış
kavramlardan
kaynaklanmaktadır,
suç
bu
kurumların kendilerinde değil, bizim onların
çalışma
yöntemleri,
birbirleriyle
etkileşim
şekilleri ve bu süreçte yöneticilerinin oynadığı
rol hakkındaki algılarımızda yatmaktadır.
Aslında, son derece etkin küresel iletişim ve
dağıtım ağları, olumlu ve şefkatli değişiklikler
yapmak için kullanılabilir. Nike’nin işaretinin,
McDonald’s
kemerinin
veya
Coca-Cola
logosunun, ana amaçları dünyadaki yoksulları
çevreye yararlı bir şekilde giydirip, karınlarını
doyurmak olan şirketlerin sembolleri haline
geldiğini hayal edin. Bu, Ay’a bir adam
indirmekten, Sovyetler Birliği’ni parçalamaktan
ya da bu şirketlerin dünyanın her tarafına
ulaşmalarını sağlayacak bir altyapı yaratmaktan
daha az gerçekçi değildir. Kendimizi ve
çocuklarımızı
düşünmek,
sorgulamak
ve
eylemde bulunma cesaretini gösterebilmede
etken kılmak için, eğitim yaklaşımımızda bir
devrime gereksinmemiz var. Siz bir örnek
oluşturabilirsiniz. Hem öğretmen, hem de
öğrenci olun; siz örnek olarak çevrenizdekilere
esin verin.
Yaşamınızdaki kurumları etkileyecek belirli
eylemlere
girişmeniz
konusunda
sizi
cesaretlendirebilirim. Bir ortam oluştuğu anda
fikrinizi söyleyin, mektuplar ve elektronik
postalar yazın, soru ve endişelerinizi telefonla
gerekli yerlere bildirin, daha bilinçli okul
yönetim kurulları, belediye meclisleri ve yerel
kurallar için oy verin. Bir şey almanız gerektiği
zaman, bunu bilinçli olarak yapın; kişisel olarak
katılımcı olun.
Size, 1990’da Shuar kabilesini ziyaretimde
bana söylenenleri, dünyanın onu düşlediğiniz
gibi olduğunu ve o eski çevreyi kirleten
endüstriler, tıkalı yollar ve kalabalık şehirler
karabasanını, sürdürülebilirlik ve eşitlik gibi
dünyaya saygılı ve toplumsal sorumlulukları
olan prensiplere dayalı yeni bir rüya ile
değiştirebileceğimizi hatırlatabilirim. Kendimizi
ve örnek aldıklarımızı değiştirmek bizim
elimizde.
Daha iyi bir dünya yaratmak için sahip
olduğumuz
şaşırtıcı
fırsatları
hemen
•
sıralıyabilirim: Herkese yetecek kadar yiyecek
ve
su;
hastalıkları
tedavi
eden,
bugün
milyonlarca insanı gereksiz yere etkileyen
salgınları önleyecek ilaçlar; yaşamın gereklerini
yerkürenin en ücra köşelerine bile götürebilecek
ulaştırma sistemleri; okur-yazarlık oranını artırıp,
dünyadaki her insanın, diğer insanlarla iletişime
girebilmesine
olanak
verecek
internet
servislerinin
sağlanması;
farklılıkların
giderilmesini sağlayarak, savaşları gereksiz
kılacak araçlar; herkes için daha ekolojik ve
verimli evler geliştirmek için kullanılabilecek,
hem uzayın sonsuzluğunu, hem de en minik,
atom
altı
enerjiyi
araştıran
teknolojiler;
yukarıdakilerin tümünü başarmak için yeterli
kaynaklar ve daha birçok şey.
Başkalarının,
sorunları
ve
fırsatları
anlamalarına yardım etmeniz için, hemen
atabileceğiniz adımlar önerebilirim.
Dostları ilə paylaş: |