Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları



Yüklə 1,73 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə65/78
tarix02.01.2022
ölçüsü1,73 Mb.
#44723
1   ...   61   62   63   64   65   66   67   68   ...   78
Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları - John Perkins ( PDFDrive.com )

York  Times'ın web sayfasına  girerken, aklımda

bunlar  vardı.  Sayfadaki  başlık  sanki  gözüme

girdi;  beni  anında  uluslararası  finansın  yeni

gerçekleri,  milli  borç

ve  euro

hakkındaki

düşüncelerimden  alıp,  eski  mesleğim  ile  ilgili

olanlara  götürdü:  “ABD,  Irak’ın Yeniden  İnşası

İşinde Bechtel’e Büyük bir Kontrat Verdi.”

Makale şöyle diyordu: “Bush yönetimi Irak’ın

yeniden  inşası  planında  ilk  büyük  kontratı

bugün  San  Francisco’daki Bechtel Grubu  ile

imzaladı.”

Daha


altlarda

ise


yazarlar

okuyuculara  şu  bilgileri  veriyordu:  “Iraklılar,

ülkeyi  yeniden  biçimlendirme  konusunda,  her

ikisi  de ABD’nin  önemli  derecede  etkili  olduğu

kurumlar olan Dünya Bankası ve IMF ile birlikte

çalışacak.”

Önemli derecede etkili! İşte size ironik bir laf.

Başka bir Times makalesine  geçtim:  “Şirketin

Washington ile  ve  Irak’ta  Bağlantıları Var.”  Bir

önceki  makalede  verilen  bilgilerin  çoğunun

tekrarı olan ilk birkaç paragrafı atlayarak şuraya



[111]


geldim:

‘Bechtel’in  ulusal  güvenlik kurumları ile

geçmişe

dayanan


bağlantıları

vardır.../...Direktörlerden biri  olan George P.

Shultz, Başkan Ronald Reagan’ın içişleri

bakanı  idi.  Bechtel’e  kıdemli  danışmanlık  da

yapan  ve Reagan yönetimine  katılmadan

önce  şirketin  başkanı  da  olan  Bay Shultz,

savunma  bakanı  olarak  atanmasından önce

San Francisco  merkezli  bu  şirkette yönetici

olarak görev yapan Caspar W. Weinberger ile

birlikte  çalışıyordu.  Bu  yıl,  Başkan Bush,

Bechtel’in

CEO’su


Riley

P.


Bechtel’i,

Başkanlık İhracat Konseyi’ne atadı.’

İşte  burada, bu makalelerde,  modern  tarihin

ve küresel imparatorluğa  gidişin  kısa  bir  özeti

vardı.  Sabah  medyasında  anlatılan  ve  Irak’ta

olanlar,  Claudine’nin  beni  otuz  beş  yıl  önce

hazırladığı  ve  bir  zamanlar  bende de olduğu

gibi,  kendilerini  yüceltme  arzularını  paylaşan

başka  insanların yaptıkları  işin  bir  sonucuydu.



Ve  dünyadaki  her  insanı  etki  alanına  sokma

yolunda  şirketokrasinin  gelmiş  olduğu  noktayı

gösteriyordu.

Bu  makaleler,  2003  Irak  işgali  ve  o  ülkeyi

silahlı  kuvvetlerimizin  neden  olduğu  enkazdan

modern  ve  Batılılaşmış  bir  şekilde  yeniden  inşa

etmek  için  imzalanmakta  olan  anlaşmalarla

ilgiliydi.  Yine  de,  18  Nisan  2003’ün  bu

haberleri,  açıkça  söylemeseler  de,  1970’lerin

başlarını  ve  Suudi  Arabistan  Para  Aklama

Tezgâhı’nı  hatırlatıyorlardı.  SAMA  ve  ondan

doğan  kontratlar,  ABD  mühendislik  ve  inşaat

firmaları  ile  petrol  endüstrisinin,  bir  çöl

krallığının  gelişmesine  öncelik  etmelerine  izin

veren  -aslında  şart  koşan-  yeni  ve  bağlayıcı

örnekler  oluşturmuştu.  SAMA,  aynı  güçlü

hamlede,  petrolün  küresel  yönetimine  yeni

kurallar  getirmiş,  jeopolitiği  yeniden  tanımlamış

ve

Suudi


kraliyet

ailesiyle,

onların

hükümranlığını  olduğu  kadar,  oyunu  bizim

kurallarımızla  oynamayı  sürdürmelerini  de

garanti edecek bir ittifak oluşturmuştu.




Bu  makaleleri  okudukça,  benim  gibi  başka

kaç  kişinin,  eğer  oyunu  Suudiler  gibi  oynamış

olsaydı,  Saddam’ın  bugün  hâlâ  iktidarda

olacağını  bildiğini  merak  ettim.  Füzelerine  ve

kimyasal

madde

fabrikalarına



kavuşmuş

olacaktı;  onları  onun  için  biz  yapmış  olacaktık

ve  adamlarımız  da  onları  geliştirmekten  ve

bakımlarını yapmaktan sorumlu olacaklardı. Çok

kârlı

bir


anlaşma

olacaktı;

aynı

Suudi


Arabistan’da olduğu gibi.

Bu  ana  kadar,  ciddi  basın  bu  öykünün  çok

üstüne  gitmemeye  dikkat  etmişti.  Ama  bugün,

ortaya  çıkmıştı.  Doğru,  sadece  küçük  bir  ipucu

idi;  makaleler,  olabilecek  en  kısa  özetleri

vermişti,  yine  de  öykü  ortaya  çıkmaya

başlamıştı. New York  Times'in  bu  konuda  fazla

serüvenci  bir  konum  alıp  almadığını  merak

ederek,  CNN’in web sitesini  ziyaret  ettim  ve

“Bechtel Irak Kontratını Kazandı” başlıklı haberi

okudum.  CNN’in  öyküsü  de Times’dekine  çok

benziyordu, ancak şunu da eklemişti:

Başkan  Yardımcısı

Dick  Cheney’in  bir




[112]


zamanlar  CEO’su  olduğu  ve  Halliburton

şirketinin  bir  parçası  olan  Kellogg Brown &

Root (KBR)  da  dahil  olmak  üzere  başka

birçok  şirket  de,  değişik  zamanlarda,  asıl

teklif sahibi ya da ekiplerin bir parçası olarak,

bu  iş  için  rakip  olarak  anılmışlardı...

[Halihazırda]

Halliburton,

Irak’ın

petrol


altyapısında  acil  onarımlar  yapmak  için,  7

milyar  dolara  kadar  çıkabilecek  ve  iki  yıl

sürebilecek

bir


kontratı

imzalamış

bulunmaktadır.

Küresel


imparatorluğa

gidişin


öyküsü,

gerçekten  de  dışarıya  sızmaya  başlamış  gibiydi.

Ama

ayrıntıları



değil.

Yani


küresel

imparatorluğun

bir

borç,


aldatmaca,

köleleştirme,

sömürü

ve


dünyanın

her


tarafındaki  insanların  kalpleri,  benlikleri,  ruhları

ve kaynaklarına tarihteki en utanmaz el koyuşun

trajik  bir  öyküsü  olduğu  gerçeğinin  ayrıntıları

değil.  Bu  makalelerdeki  hiçbir  şey,  2003’teki

Irak  öyküsünün,  utanç  verici  bir  öykünün

devamı  olduğuna  ilişkin  bir  ipucu  vermiyordu.




İmparatorluk  kadar  eski  olan  bu  öykünün,  hem

bu


küreselleşme

çağında


gelmiş

olduğu


boyutlardan,  hem  de  yürütülüş  şeklindeki

incelikten  ötürü,  artık  yeni  ve  dehşet  verici  bir

yön aldığını da açığa vurmuyorlardı. Ancak, tüm

bu  eksikliklere  rağmen,  isteksiz  de  olsa,  öykü

yine de sızmaya başlamış gibi görünüyordu.

İsteksizce  sızmaya  başlamış  bu  öykü  fikri

bana çok şey ifade ediyordu. Bana, kendi kişisel

öykümü  ve  onu  anlatmayı  yıllarca  erteleyişimi

hatırlattı.  Çok  uzun  bir  süredir,  itiraf  etmem

gerektiğini biliyordum ama yine de ertelemiştim.

Geriye  bakınca,  şüphelerimin  ve  suçluluk

fısıltılarının  başından  beri  orada  olduğunu

görebiliyorum.  Claudine’nin  dairesinde,  o  ilk

yolculukta  Endonezya’ya  gitme  taahhüdünde

bulunmadan  bile  önce  başlamışlar  ve  tüm  bu

yıllar  boyunca  beni  nerede  ise  hiç  durmadan

rahatsız etmişlerdi.

Beni sürekli rahatsız etmiş olan bu şüphelerle

acı  ve  suçluluk  duygusu  olmasaydı,  bu  işten

hiçbir  zaman  çıkamayacağımı  da  biliyordum.




Diğer  birçoğu  gibi,  ben  de  sıkışıp  kalacaktım.

Virjin


Adaları’nda

bir


kumsalda

durup,


MAIN’den  istifa  etmeye  karar  veremeyecektim.

Yine  de,  hâlâ  oyalanıyordum,  bir  kültür  olarak

hepimizin oyalandığı gibi.

Bu


makale

başlıkları,

büyük

şirketler,



uluslararası  bankalar  ve  hükümetler  arasındaki

ittifakı  ortaya  çıkartır  gibiydi  ama  benim  MAIN

özgeçmişim  gibi,  anlatılanlar  hep  yüzeyde

kalıyordu.  Bu  bir  cila  idi.  Gerçek  öykünün  ise,

büyük  mühendislik  ve  inşaat  firmalarının,  bir

kez daha, bir ülkeyi kendimize benzetmek için -

büyük  olasılıkla,  bize  benzemeye  hiç  niyeti

olmayan  bir  halk  arasında-  milyarlarca  doları

almakta  ya  da  seçkin  bir  grup  insanın,

hükümetteki

yüksek

konumlarını

kötüye

kullanma  yolunda  tarih  kadar  eski  bir  ritüeli



yinelemekte  oldukları  gerçeğiyle  hiçbir  ilgisi

yoktu.


O tablo biraz fazla basit: Sistemin yanlışlarını

düzeltmeye  karar  verirsek,  tüm  yapmamız

gerekenin  bu  insanları  kovmak  olduğunu  ima



ediyor. Komplo teorilerinin ekmeğine yağ sürüp,

böylece,  televizyonu  açıp  tarihe,  “onların”  her

şeyi  halledeceğini,  devlet  gemisinin  yüzer

durumda  olduğunu  ve  rotasına  geri  döneceğini

söyleyen ilkokul üçüncü sınıf gözü ile bakışımız

içinde rahat, tüm bunları unutmak için uygun bir

bahane  yaratıyor.  Bir  sonraki  seçimi  beklemek

zorunda  olabiliriz  ama  sonunda  her  şey  yoluna

girecek.

Modern  imparatorluğun  -çaresiz  insanları

sömüren  ve  tarihin  en  vahşi,  bencil  ve  sonunda

kendini  imha  etmeye  yönelik  kaynak  gaspını

gerçekleştiren  şirketokrasinin-  gerçek  öyküsü,  o

sabah  basında  açıklananlarla  bir  ilgisi  olmayıp,

bizleri  oldukça  yakından  ilgilendirmektedir.  Ve

tabii ki bu da, gerçek öyküyü dinlemekte neden

bu

kadar


zorlandığımızı

açıklamaktadır.

Yalnızca  yanlış  bir  kavramın  peşine  takılıp  onu

Tanrı  kelamı  gibi  kabul  ettiğimiz  gerçeği  ile

yüzleşmek  yerine,  insanların  binlerce  yıllık

sosyal  evriminin  sonunda  mükemmel  ekonomik

sistemi  geliştirdiği  efsanesine  inanmayı  tercih

ediyoruz.

Her

tür


ekonomik

büyümenin




insanlığın  yararına  olduğuna  ve  büyüme  ne

kadar  fazla  ise,  yararların  da  o  kadar  yaygın

olacağına  kendimizi  inandırdık.  Son  olarak  da,

birbirimizi  bu  kavramın  sonucunun  geçerli  ve

etik olarak adil olduğuna inandırdık: Kenarlarda

doğanlar  sömürülmeye  açık  iken  ekonomik

büyümenin

ateşini


karıştıranlar

yüceltilip

ödüllendirilmeli.

Bu kavram ve onun sonucu her tür korsanlığı

haklı  çıkartmak  için  kullanılmaktadır;  İran,

Panama,  Kolombiya,  Irak  ve  diğer  yerlerdeki

masum  insanları  yağmalamak,  öldürmek  ve

ırzlarına geçmek için izin ve yetki verilmektedir.

Eylemlerinin

ekonomik

büyüme

yarattığı

gösterilebildiği  sürece  -ki  böyle  bir  büyümeyi

hemen her zaman gösterebilirler- ET’ler, çakallar

ve  ordular  çoğalmaktadır.  Bir  şehri  bombalayıp

onu yeniden inşa ettiğinizde tahmin, ekonometri

ve  istatistik  gibi  “taraflı”  olabilen  bilimleri

kullanarak ekonomik büyüme verilerinde büyük

bir fırlama olmuş gibi gösterebilirsiniz.

Gerçek


öykü,

bir


yalanı

yaşamakta




olduğumuzdur. MAIN özgeçmişim gibi, yüzeyin

altındaki  ölümcül  kanserleri  gizleyen  bir  cila

yarattık.  Bu  kanserler,  istatistiklerimizin  çektiği

röntgenler  tarafından  ortaya  çıkartılmıştır.  Bu

röntgenler,  aynı  zamanda,  tarihin  en  güçlü  ve

varlıklı

imparatorluğunun,

kabul


edilemez

derecede  yüksek  intihar,  uyuşturucu  kullanımı,

boşanma,  çocuklara  karşı  vahşet,  ırza  geçme  ve

cinayet  oranlarına  sahip  olduğu  korkutucu

gerçeğini  ve  bu  sorunların,  aynen  habis  bir

kanser  gibi,  her  yıl  artan  bir  şekilde  yayıldığını

da  ortaya  koymaktadır.  Kalplerimizde  her

birimiz


acı

çekmekteyiz.

Değişiklik

için


haykırıyoruz.  Ama  bu  haykırışları  susturmak

için yumruklarımızı ağzımıza tıkadığımız için de

duyulmuyoruz.

Tüm


bunları

bir


komplonun

üstüne


atabilmemiz  harika  olurdu  ama  yapamayız.

İmparatorluk,  büyük  bankaların,  şirketlerin  ve

hükümetlerin

-şirketokrasinin-

verimliliğine

dayanmaktadır  ama  bir  komplo  değildir.  Bu

şirketokrasi  biziz  -  onu  bizler  olur  hale

getiriyoruz-  ki,  çoğumuzun  ayağa  kalkıp  ona




karşı  gelmemizi  zorlaştıran  da  budur.  Onun

yerine, gölgelerde gezinen komplocular görmeyi

tercih  ediyoruz,  çünkü  çoğumuz  ya  o  bankalar,

şirketler  veya  hükümetler  için  çalışıyoruz  ya  da

bir  şekilde,  üretip  pazarladığımız  mallar  ve

servisler  için  onlara  bağımlıyız.  Bizi  besleyen

sahibimizin elini ısırmayı göze alamıyoruz.

Bilgisayarımın  ekranındaki  haber  başlıklarına

bakarken,  üzerinde  kafa  yorduğum  durum

buydu. Ve  akla  birkaç  soru  getiriyordu.  Evinizi

ve arabanızı, yiyecek ve giysilerinizi, elektrik ve

sağlık  hizmetlerinizi  sağlar  gibi  görünen  bir

sisteme,  (bu  sistemin  aynı  zamanda  her  gün  24

bin  insanın  açlıktan  öldüğü  ve  milyonlarcasının

daha  sizden  nefret  ettiği  veya  en  azından,

seçtiğiniz

temsilciler

tarafından

yaratılan

politikalardan  nefret  ettiği  bir  dünya  yarattığını

bilseniz  bile)  nasıl  karşı  gelirsiniz?  Sistemin

kendini


imha

etmek


üzere

olduğundan

şüpheleniyor olsanız bile, sıradan çıkıp, sizin ve

komşularınızın  her  zaman  neredeyse  Tanrı

kelamı  olarak  kabul  ettiği  kavramları  sorgulama

cesaretini  nasıl  bulursunuz?  Yavaşça  yerimden




kalktım  ve  kendime  bir  fincan  kahve  yapmak

için eve yöneldim.

Yolda,

giriş


yolunun

yanındaki

posta

kutumuza  uğrayıp,  içindeki Palm Beach Post



dergisini  aldım.  Onda  da, New York  Times’in

yayınlama izni verdiği, Bechtel-Irak konulu aynı

makale  vardı.  O  sırada,  gazetenin  tarihini  fark

ettim: 18 Nisan. Bu en azından New England’da

iyi  bilinen,  Devrim  Savaşı  kafalı  ailem  ve

Longfellow’un şu  şiiri  ile  içime  işlenmiş  bir

tarihtir:

Dinleyin çocuklarım ve duyacaksınız

Gece yarısı yolculuğunu Paul Revere’nin,

Yetmişbeş Nisan’ının onsekizinde;

Çok az kişi hayatta bugün

O meşhur gün ve yılı hatırlayan.

Bu  yıl  Paskalya  Cuması,  Paul  Revere’nin

yolculuğunun  yıldönümüne  rastladı.  O  tarihi






Post'un ön sayfasında görmek bana, bu sömürge

kuyumcusunun  bir  yandan  atını New  England

kasabalarının karanlık sokaklarında sürerken, bir

yandan da şapkasını sallayıp “İngilizler geliyor!”

diye  bağırışını  hatırlattı. Revere

bu  haberi

vermek  için  hayatını  tehlikeye  atmış,  sadık

Amerikalılar  da  çağrıya  cevap  vermişlerdi.  O

zaman, imparatorluğu durdurmuşlardı.

Onları  neyin  dürtüklediğini,  bu  sömürgeci

Amerikalılar’ın  sıradan  çıkmaya  neden  gönüllü

olduklarını  merak  ettim.  Liderlerinin  çoğu

zengin  kişilerdi.  Onları,  işlerini  tehlikeye

atmaya,  onları  besleyen  eli  ısırmaya,  hayatlarını

riske atmaya iten neydi?

Şüphesiz,  her  birinin  kişisel  nedenleri  vardı.

Ama  yine  de,  birleştirici  bir  güç,  bir  enerji  veya

katalizör, tüm o bireysel ateşleri tarihin o anında

yakan bir kıvılcım olmalıydı.

Ve sonra anladım: Sözcükler.

Britanya  İmparatorluğu’nun  ve  onun  bencil

ve  sonunda  kendini  imhaya  yönelik  ticaret




sisteminin ardındaki gerçek öykünün anlatılması

o kıvılcımı sağlamıştı.

Olayların  ardındaki  gerçeğin  Tom  Paine  ve

Thomas

Jefferson

gibi

adamların



sözleri

tarafından  açığa  çıkarılmaları,  vatandaşlarının

hayal  güçlerini  ateşlemiş,  yürekleri  ve  bilinçleri

açmıştı.  Sömürgecileri  sorgulamaya  başlamışlar

ve  öyle  yapınca  da  yalanların  ardındaki  gerçeği

keşfetmişlerdi.

Yaldı zın

altındaki

gerçeği

ayrımsamışlar,

Britanya

İmparatorluğu’nun

onları

nasıl


kullandığını,

kandırdığını

ve

köleleştirdiğini anlamışlardı.



İngiliz  patronlarının  bir  sistem  oluşturup,

sonra  da  insanların  çoğunu  bir  yalana  (bunun

insanlığın  sunabileceği  en  iyi  sistem  olduğuna,

daha iyi bir dünya yaratma fırsatının kaynakların

İngiltere  Kralı  aracılığıyla  kontrol  edilmesine

dayandığına,  ticaret  ve  politikaya  kralcı  bir

yaklaşımın  çoğunluğa  yardım  etmenin  en

verimli  ve  insani  yolu  olduğuna)  inandırmayı

başardıklarını,  gerçekte  ise  sistemin  çok  fazla

kişinin


sırtından

çok


az

sayıda


kişiyi


zenginleştirdiğini  gördüler.  Bu  yalan  ve  bunun

sonucu  olarak  ortaya  çıkan  sömürü  düzeni,  bir

avuç  filozof,  işadamı,  çiftçi,  balıkçı,  yazar  ve

konuşmacı

bu

gerçeklerden



söz

etmeye


başlayana  dek,  on  yıllarca  sürüp,  yayılmaya

devam etti.

Sözcükler.  Kahve  fincanımı  doldururken,

onların  gücünü  düşünüyordum;  sonra,  ofisime

gidip bilgisayarıma döndüm.

CNN’in web sitesinden çıkıp, bir akşam önce

üzerinde  çalışmakta  olduğum  dosyayı  açtım.

Yazdığım son paragrafı okudum:

‘Bu  öykü  mutlaka  anlatılmalı.  Büyük  krizler

ve


fırsatlar

zamanında

yaşıyoruz.

Bu

Ekonomik  Tetikçi’nin  öyküsü  şu  anda



olduğumuz  yere  nasıl  geldiğimizin  ve  neden

üstesinden  gelinemez  görünen  krizlerle  karşı

karşıya  olduğumuzun  öyküsü.  Bu  öykü

anlatılmalı;  çünkü  ancak  geçmiş  hatalarımızı

anlayarak,

gelecekteki

fırsatları

değerlendirebiliriz... En önemlisi de, bu öykü

anlatılmalı;  çünkü  bugün,  tarihte  ilk  defa  bir



ülke  tüm  bunları  değiştirmek  için  gerekli

beceri,  para  ve  güce  sahip.  Bu,  benim

doğduğum  ve  bir  ET  olarak  hizmet  ettiğim

ülke: Amerika Birleşik Devletleri.’

Bu


defa

durmayacaktım.

Yaşamımdaki

rastlantılar  ve  onların  etrafında  yapmış  olduğum

seçimler  beni  bu  noktaya  getirmişti.  Buradan

ileriye gidecektim.

Yine  o  diğer  adamı,  atının  üzerinde  karanlık

New England

kırlarında  dörtnala  giderken,

bağırarak  uyarıda bulunan o  yalnız  sürücüyü

düşündüm.  Kuyumcu,  Paine’nin  sözcüklerinin

kendinden  önce  gittiğini,  insanların  o  kelimeleri

evlerinde  okuyup,  meyhanelerde  tartıştıklarını

biliyordu.  Paine,  Britanya  İmparatorluğu’nun

acımasızlığı

hakkındaki

gerçeği

onlara


göstermişti. Jefferson ise  ülkemizin  yaşam,

özgürlük

ve

mutluluğu



arama

hakkı


prensiplerine  bağlı olduğunu ilan edecekti.  Ve

Revere,


gece

boyunca


at

sürerken,

sömürgelerdeki

erkek


ve

kadınların

bu

sözcüklerle  güçleneceklerini  ve  baş  kaldırıp




daha iyi bir dünya için savaşacaklarını biliyordu.

Sözcükler...

Ve kararımı verdim: Daha fazla ertelememek,

yıllar  boyunca  defalarca  başlamış olduğumu

sonunda  bitirmek,  gerçeği  açıklamak,  itiraf

etmek ve bu kitaptaki sözcükleri yazmak için.



Son Söz

Bu kitabın sonuna geldik ve aynı zamanda da

bir  başlangıca.  Bir  olasılık,  bundan  sonra  ne

yapacağınızı,

şirketokrasiyi

durdurmak

ve

küresel  imparatorluğa  doğru,  bu  delice  ve



kendini  yok  etmeye  yönelik  gidişe  bir  son

vermek


için

neler


yapabileceğinizi

düşünüyorsunuz.  Kitabı  arkanızda  bırakıp,

dünyanın üzerine atlamaya hazırsınız.

Fikir  istiyorsunuz  ve  ben  size  birkaç  tane

verebilirim.

Size,  son  okuduğunuz,  Irak’ta  Bechtel  ve

Halliburton  hakkındaki  bölümün  artık  eski  bir

haber  olduğunu  söyleyebilirim.  Okuduğunuz

zaman,  gereksiz  gibi  görünebilir.  Ancak,  o

gazete


haberlerinin

önemi,


içeriklerinin

zamansal  olarak  uygunluğunun  çok  ötesine

gitmektedir.  O  bölüm,  umarım,  sizin  haberlere

bakışınızı  değiştirecek,  önünüze  gelen  her

gazete  makalesinin  satır  aralarını  okumanıza  ve

dinlediğiniz  her  radyo  ve  televizyon  haberinin

daha  derin  anlamını  sorgulamanıza  yardımcı



olacaktır.

Olaylar  göründükleri  gibi  değil.  NBC’nin

sahibi  General  Electric,  ABC’ninki  Disney  ve

CBS’ninki  Viacom  olup,  CNN  ise  devasa  bir

AOL  Time  Warner  şirketler  topluluğunun

parçasıdır.  Gazetelerimizin,  dergilerimizin  ve

yayınevlerimizin

büyük

çoğunluğunun



mülkiyeti

-ve


idaresi-

büyük


uluslararası

şirketlerin  elindedir.  Medyamız,  şirketokrasinin

bir parçasıdır. İletişimimizin neredeyse tamamım

kontrol  eden  memurlar  ve  yöneticiler  yerlerini

bilir:  Hayatları  boyunca  onlara,  en  önemli

işlerinden  birinin,  devralmış  oldukları  sistemin

devamını,

güçlenmesini

ve

genişlemesini



sağlamak

olduğu


öğretilir.

Bunda


çok

beceriklidirler  ve  karşı  çıkan  olursa  da,  çok

acımasız

olabilirler.

Dolayısıyla,

yaldızın


altındaki gerçeği görüp  ortaya  çıkartmak  görevi

size  düşmektedir.  Ailenize  ve  dostlarınıza

bundan söz edin, gerçeği yayın.

Size,  pratik  olarak  yapılabileceklerin  bir

listesini

verebilirim.

Örneğin,

benzin



[113]

harcamanızı  azaltın.  1990’da,  Irak’ı  ilk  defa

işgal  etmeden  önce,  8  milyon  varil  petrol  ithal

ediyorduk;  2003’e  ve  ikinci  işgale  geldiğimizde

ise  bu  miktar  %50’den  fazla  artarak,  12  milyon

varili  aşmıştı.

Bir  daha  canınız  alışverişe

gitmek  istediği  zaman,  onun  yerine  bir  kitap

okuyun,  egzersiz  veya  meditasyon  yapın.

Evinizi,

gardrobunuzu,

arabınızı

ve

hayatınızdaki  diğer  birçok  şeyi  küçültün.



“Serbest”

ticaret


anlaşmalarını

ve


küçük

imalathanelerde  çaresiz  insanları  sömüren  veya

çevreyi talan eden şirketleri protesto edin.

Size,


mevcut

sistemde

oldukça

ümit


olduğunu,  bankalar,  şirketler  ve  hükümetlerle  -

ya  da,  onları  yöneten  insanlarla- ilgili  temelde

bir  sorun  olmadığını  ve  bunların,  tabii  ki,  bir

şirketokrasi  oluşturmak  zorunda  olmadıklarını

söyleyebilirim.  Bugün  karşımızdaki  sorunların

kötü


niyetli

kurumların

sonucu

olmadığı


hakkında  ayrıntıya  girebilirim;  bunlar,  aslında,

ekonomik

gelişme

hakkındaki

yanlış

kavramlardan



kaynaklanmaktadır,

suç


bu


kurumların  kendilerinde değil,  bizim onların

çalışma


yöntemleri,

birbirleriyle

etkileşim

şekilleri  ve bu süreçte  yöneticilerinin  oynadığı

rol hakkındaki algılarımızda yatmaktadır.

Aslında,  son  derece  etkin  küresel  iletişim  ve

dağıtım  ağları, olumlu ve şefkatli  değişiklikler

yapmak  için  kullanılabilir.  Nike’nin  işaretinin,

McDonald’s

kemerinin

veya

Coca-Cola



logosunun,  ana  amaçları  dünyadaki  yoksulları

çevreye  yararlı  bir  şekilde  giydirip, karınlarını

doyurmak  olan şirketlerin  sembolleri  haline

geldiğini hayal  edin.  Bu,  Ay’a  bir  adam

indirmekten,  Sovyetler  Birliği’ni  parçalamaktan

ya  da  bu şirketlerin  dünyanın  her  tarafına

ulaşmalarını  sağlayacak  bir  altyapı  yaratmaktan

daha  az  gerçekçi  değildir.  Kendimizi  ve

çocuklarımızı

düşünmek,

sorgulamak

ve

eylemde  bulunma  cesaretini  gösterebilmede



etken  kılmak  için,  eğitim  yaklaşımımızda  bir

devrime  gereksinmemiz  var.  Siz  bir  örnek

oluşturabilirsiniz.  Hem  öğretmen,  hem  de

öğrenci  olun;  siz  örnek  olarak  çevrenizdekilere

esin verin.



Yaşamınızdaki  kurumları  etkileyecek  belirli

eylemlere

girişmeniz

konusunda

sizi

cesaretlendirebilirim.  Bir  ortam  oluştuğu  anda



fikrinizi  söyleyin,  mektuplar  ve  elektronik

postalar  yazın,  soru  ve  endişelerinizi  telefonla

gerekli  yerlere  bildirin,  daha  bilinçli  okul

yönetim  kurulları,  belediye  meclisleri  ve  yerel

kurallar  için  oy  verin.  Bir  şey  almanız  gerektiği

zaman, bunu bilinçli olarak yapın; kişisel olarak

katılımcı olun.

Size,  1990’da  Shuar  kabilesini  ziyaretimde

bana  söylenenleri,  dünyanın  onu  düşlediğiniz

gibi  olduğunu  ve  o  eski  çevreyi  kirleten

endüstriler,  tıkalı  yollar  ve  kalabalık  şehirler

karabasanını,  sürdürülebilirlik  ve  eşitlik  gibi

dünyaya  saygılı  ve  toplumsal  sorumlulukları

olan  prensiplere  dayalı  yeni  bir  rüya  ile

değiştirebileceğimizi  hatırlatabilirim.  Kendimizi

ve  örnek  aldıklarımızı  değiştirmek  bizim

elimizde.

Daha  iyi  bir  dünya  yaratmak  için  sahip

olduğumuz

şaşırtıcı

fırsatları

hemen



sıralıyabilirim:  Herkese  yetecek  kadar  yiyecek

ve

su;


hastalıkları

tedavi


eden,

bugün


milyonlarca  insanı  gereksiz  yere  etkileyen

salgınları  önleyecek  ilaçlar;  yaşamın  gereklerini

yerkürenin en ücra köşelerine bile götürebilecek

ulaştırma sistemleri; okur-yazarlık oranını artırıp,

dünyadaki  her  insanın,  diğer  insanlarla  iletişime

girebilmesine

olanak

verecek


internet

servislerinin

sağlanması;

farklılıkların

giderilmesini  sağlayarak,  savaşları  gereksiz

kılacak  araçlar;  herkes  için  daha  ekolojik  ve

verimli  evler  geliştirmek  için  kullanılabilecek,

hem  uzayın  sonsuzluğunu,  hem  de  en  minik,

atom

altı


enerjiyi

araştıran

teknolojiler;

yukarıdakilerin  tümünü  başarmak  için  yeterli

kaynaklar ve daha birçok şey.

Başkalarının,

sorunları

ve


fırsatları

anlamalarına  yardım  etmeniz  için,  hemen

atabileceğiniz adımlar önerebilirim.


Yüklə 1,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   61   62   63   64   65   66   67   68   ...   78




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.azkurs.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin