Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları



Yüklə 1,73 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə4/78
tarix02.01.2022
ölçüsü1,73 Mb.
#44723
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   78
Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları - John Perkins ( PDFDrive.com )

Record

America/Sunday

Advertiser

gazetelerinde,



Sunday  Advertiser’ in  baş  editörünün  asistanı

olarak bir iş buldum.

1965

yılının


ilerleyen

aylarında,

ordu

gazetedeki  birçok  arkadaşımı  teker  teker  askere



çağırmaya  başladı.  Benzer  bir  durumun  benim

de  başıma  gelebileceğini  öngörüp,  Boston

Üniversitesi’nin  İş  İdaresi  Bölümü’ne  yazıldım.

O arada Ann da erkek arkadaşından ayrılmıştı ve

sık  sık  Middlebury’den  ziyaretime  geliyordu.

Benimle  ilgilenmesi  hoşuma  gidiyordu.  Ann

1967’de  mezun  oldu,  benimse  daha  bir  yılım

vardı.  Evlenmeden  önce  birlikte  oturmamıza

kesinlikle  karşı  çıkıyordu.  Şakayla  karışık  bir

tavırla  şantajla  karşı  karşıya  olup  olmadığımı

sorarken, bir yandan da o katı ve demode ahlaki

tutumun ebeveynleriminkinden farklı olmadığını

düşünmüyor  değildim.  Yine  de  onunla  birlikte

olmaktan  çok  zevk  alıyor  ve  daha  fazlasını




[18]

istiyordum. Evlendik.

Ann’ın çok  yetenekli  bir  mühendis  olan

babası,


önemli

bir


füze

sınıfının

seyir

sistemlerini  geliştirmekteki  üstün  başarısından



dolayı  Deniz  Kuvvetleri’nde  yüksek  bir  mevkie

getirilmişti.  Onun  en  yakın  arkadaşı  ve  Ann’ın

Frank  amca  dediği  (gerçek  ismi  bu  değil)

kişiyse, kamuoyunda çok az bilinmesine rağmen

birçok  yönden  en  geniş  casus  ağı  olan  Ulusal

Güvenlik

Ajansı’nın

(NSA)


en

üst


kademelerinde görevli bir yöneticiydi.

Düğünümüzden  kısa  süre  sonra  fiziksel

muayene  için  askerlik  şubesine  çağrıldım.

Testleri  geçtim  ve  dolayısıyla  okul  bitince

Vietnam’a  gönderilmeye  aday  oldum.  Savaşa

her zaman bir nevi hayranlık duymama rağmen,

Güneydoğu  Asya’da  bizzat  savaşıyor  olmak

fikri beni perişan ediyordu.

Aralarında

Thomas


Paine

ve

Ethan



Allen’in

de bulunduğu sömürgeci atalarımın

öykülerini  dinleyerek  büyümüş, New  England



ve New York  eyaletinin  yukarı  bölgelerindeki

Fransız  ve  Kızılderili  savaşlarının,  devrim

savaşlarının

bütün


çarpışma

alanlarını

gezmiştim.  Bulabildiğim  tüm  tarih  kitaplarını

okumuştum. Aslında Ordu Özel Birlikleri ilk kez

Güneydoğu Asya’ya girdiğinde askere yazılmak

için  müthiş  bir  istek  duymuştum.  Ne  var  ki,

canavarca  davranışlar  ve  ABD  politikasındaki

tutarsızlık, medya aracılığıyla ortaya döküldükçe

fikrim  değişti.  Benim  yerimde  Paine  olsa  hangi

tarafı  tutacağını  düşündüğümü  hatırlıyorum.

Düşmanımız

Vietkong’un

yanında

yer


alacağından emindim.

Tam  o  sırada  Frank  amca  imdadıma  yetişti.

NSA’da  görevli  olmanın  tecil  sağlayacağını

söyleyerek,  bana  bir  tam  gün  yalan  makinesine

bağlı  olarak  yapılan  aşırı  yorucu  mülakatın  da

dahil  olduğu  bir  dizi  görüşme  ayarladı.  Bana

söylendiğine  göre,  yapılacak  testler  NSA’da

görev  almaya  ve  eğitilmeye  uygun  olup

olmadığımı  belirleyecek,  uygunsam  kariyer

planımın yapılmasını sağlamak üzere kuvvetli ve

zayıf  yönlerimin  neler  olduğunu  belirten



karakter  profilimi  ortaya  çıkaracaktı.  Vietnam

Savaşı


hakkındaki

tutumumu

düşününce,

testlerden geçemeyeceğimden emindim.

Sorgu  sırasında  sadık  bir  Amerikalı  olmama

rağmen savaşa karşı olduğumu itiraf ettiysem de,

o  konu  üzerinde  hiç  durulmadı.  Bunun  yerine,

yetiştiriliş  tarzım,  ailemle  ilişkilerim,  yoksul  ve

kuralcı  bir  ortamdan  zengin  ve  keyif  düşkünü

züppe  öğrencilerin  arasına  gelmiş  olmanın

bende  yarattığı  duygular  üzerinde  duruldu.

Ayrıca  kadın,  seks  ve  para  yoksunluğunun

bende  yarattığı  düş  kırıklığı  ve  bunun  yol  açtığı

fantezi


dünyam

araştırıldı.

Ferhat

ile


arkadaşlığıma,  onu  korumak  için  kampus

polisine  yalan  söylemekte  sakınca  görmeyişime

verdikleri önem doğrusu beni çok şaşırttı.

Bana,  en  başta  son  derece  olumsuz  görünen

şeylerin,

NSA’ya


kabul

edilmemi


engelleyeceğini  düşünürken,  mülakatlar  tam

aksini  gösterir  şekilde  devam  etti.  Olumsuz

saydığım noktaların, NSA açısından aslında birer

artı  olduğunu  fark  etmem  için  yıllar  geçmesi




gerekti.  Değerlendirmeler  ülkeme  sadakatten

çok,  hayatımdaki  düş  kırıklıkları  üzerineydi.

Aileme

duyduğum

öfke,

kadınlarla



ilgili

saplantılarım,  iyi  ve  rahat  bir  hayat  yaşayabilme

hırsım

ellerine

oltayı

vermişti:

Yoldan

çıkarılabilirdim.  Okul  hayatım  boyunca  gerek



derslerde,

gerekse


sporda

mükemmelliği

yakalama

hırsım,


babama

olan


isyanım,

yabancılarla  yakınlık  kurabilmem  ve  polise

sakınmadan yalan söyleyebilmem tam aradıkları

niteliklerdi.  Çok  sonraları  öğreneceğim  üzere,

Ferhat’ın babası İran’da Amerikan gizli servisleri

için  çalışıyordu,  dolayısıyla  Ferhat  ile  olan

arkadaşlığım da artı bir puan getirmişti.

NSA testlerinden birkaç hafta sonra, casusluk

sanatında  eğitime  başlamak  üzere  iş  teklif  ettiler

bana.  Boston  Üniversitesi’ni  bitirir  bitirmez

işbaşı  yapmam  isteniyordu.  Ama  işi  resmen

kabul  etmeden  önce,  içgüdüsel  bir  dürtüyle  bir

Barış

Gönüllüleri



görevlisinin

üniversitede

verdiği  seminere  katıldım.  NSA’da  olduğu  gibi

Barış  Gönüllüleri’nde  çalışmak  da  askerliğin

ertelenmesini sağlıyordu.



O  seminere  katılma  kararım,  ilk  anda  çok

önemsiz  görünmesine  rağmen,  aslında  insanın

hayatını  değiştirebilecek  sonuçlara  yol  açacak

rastlantılardan

biri


olacaktı.

Konuşmacı,

dünyanın

birçok


bölgesini,

özellikle

de

gönüllülere  ihtiyaç  duyulan  yerleri  anlattı.  Bu



yerlerden  biri  de  Kuzey  Amerika  yerlilerinin

Avrupalılar  gelmeden  önce  yaşadığı  türden  bir

hayat  sürdüren  yerli  kabilelerin  bulunduğu

Amazon yağmur ormanlarıydı.

Her  zaman  atalarım New  Hampshire’ye  ilk

yerleştiği  zaman  orada  oturan  Abnakiler gibi

yaşamayı hayal etmiştim. Damarlarımda Abnaki

kanı dolaştığını  biliyordum ve ormanları  onlar

gibi

anlamayı


öğrenmek

istiyordum.

Konuşmasından

sonra


görevliye

yaklaşıp


Amazon’a

atanma


olasılığımı

sordum.


O

bölgede  çok  sayıda  gönüllüye ihtiyaç olduğunu

ve bu konuda şansımın iyi olacağını söyledi.

Frank  amcayı  aradım.  Ve  o  da  Barış

Gönüllüleri’ne

katılmam

konusunda

beni


beklemediğim  bir  şekilde  yüreklendirdi.  Bana,


Hanoi’nin düşmesinden  sonra  (ki  o  günlerde

onun seviyesindeki insanlar buna kesin  gözüyle

bakıyorlardı) Amazon’un  çok  önemli  bir  bölge

konumuna geleceğini söyledi.

‘Petrol  dolu,”  dedi.  “Orada  iyi  ajanlara

ihtiyacımız  olacak;  yerlileri  anlayan  insanlara

yani.”  Barış  Gönüllüleri’nin  mükemmel  bir

eğitim yeri olacağını söyleyerek, İspanyolca gibi

yerel  lehçeler  üzerinde  de  beceri  kazanmamı

önerdi.  “Sonunda  kendini  hükümet  yerine,  özel

sektörde

çalışır

halde


bulabilirsin,”

dedi


kıkırdayarak.

Bu  sözlerle  neyi  kastettiğini  o  zaman

anlamamıştım.  Gayrı  resmi  adını  daha  önce  hiç

duymadığım  ve  birkaç  sene  de  duymayacak

olmama  rağmen,  ‘casusluk’tan  ‘ET’ye  terfi

ettiriliyordum.  ET’lerin  danışman  firmalar  ve

başka  özel  şirketler  için  çalışan,  herhangi  bir

devlet


dairesinden

bir


kuruş

bile


maaş

almamalarına rağmen imparatorluğun çıkarlarına

hizmet  eden,  dünya  üzerine  dağılmış  yüzlerce

kadın  ve  erkek  olduğu  hakkında  en  ufak  bir




fikrim  dahi  yoktu.  Ne  daha  gizli  kapaklı

unvanlara  sahip  yeni  bir  cinsin  sayısının  o

binyılın  sonunda  binlere  ulaşacağını  tahmin

edebilirdim,

ne


de

o

büyüyen



orduyu

biçimlendirmekte önemli bir rol oynayacağımı.

Ann

ile


birlikte

Barış


Gönüllüleri’ne

başvurduk  ve  Amazon’da görev  istedik.  Kabul

evraklarımız  geldiğinde,  ilk  tepkim  büyük bir

düş


kırıklığı

idi.


Mektupta

Ekvador’a

gönderileceğimiz yazılıydı.

‘Olamaz!’  diye  düşündüm.  Ben Amazon’u

istemiştim, Afrika’yı değil.

Haritada

Ekvador’u

arayıp


da

Afrika


kıtasında

bulamayınca  daha  da  derin  bir

ümitsizliğe  kapıldım.  Ama  fihriste  bakınca

ülkenin  Latin  Amerika’da  olduğunu  ve  And

Dağlarındaki

buzullardan

doğan

akarsu


sistemlerinin  Amazon’u  besleyen  kaynakları

oluşturduğunu  keşfettim.  Biraz daha okuyunca,

Ekvador’un

balta


girmemiş

ormanlarının,

dünyadaki  en  karmaşık  ve  ürkütücü  topraklar

olduğunu  ve  yerlilerin hâlâ binlerce  yıl  öncesi




gibi yaşadıklarını öğrendim.

Görevi kabul ettik.

Ann  ile  birlikte  Barış  Gönüllüleri  eğitimimizi

Güney


Kaliforniya’da

tamamlayıp,

1968

Eylül’ünde  Ekvador’a  doğru  yola  çıktık.



Amazon'da,  yaşam  biçimleri  gerçekten  de

kolonileşme

öncesi

Kuzey


Amerika

yerlilerinkini  andıran  insanlarla  yaşadık;  And

Dağlarında

İnkalar’ın

torunlarıyla

çalıştık.

Dünyanın

varlığını

rüyamda

bile


göremeyeceğim bir yerindeydik.

O  zamana  kadar  tanıştığım  yegâne  Latin

Amerikalılar

babamın


öğretmenlik

yaptığı


okuldaki  zengin  aile  çocuklarıydı.  Zamanla

avcılık  ve  çiftçilikle  geçinen  yerlilere  karşı  daha

da  derin  bir  sempati  duymaya  başladığımı

farkettim.  Garip  bir  yakınlık  hissediyordum

onlara  karşı.  Bana  bir  şekilde  geride  bıraktığım

kasabalıları hatırlatıyorlardı.

Bir  gün,  topluluğumuzun  yakınındaki  alana

inen  bir  uçaktan  takım  elbiseli  bir  adam,  Einar




Greve  çıktı.  Dünya  Bankası’nın  hidroelektrik

santraller  ve  diğer  altyapı  projeleri  için  Ekvador

ile  komşularına  milyarlarca  dolarlık  borç  verilip

verilmeyeceğini

belirlemek

için


yürütülen

çalışmalardan

sorumlu,

dikkat


çekmekten

özellikle

kaçınan

uluslararası

danışmanlık

firması  Chas.  T.  Main’in  (MAIN)  genel  müdür

yardımcısı  idi  Einar.  Aynı  zamanda  Amerikan

ordusu yedeklerinde albaydı.

Benimle  MAIN  gibi  bir  şirkette  çalışmanın

yararları  hakkında  konuşmaya  başladı.  Barış

Gönüllüleri’ne  katılmadan  önce  NSA  tarafından

kabul  edildiğimi  ve  oraya  geri  dönmeyi

düşündüğümü  anlattığımdaysa  bana  kendisinin

de  zaman  zaman  NSA  için  irtibat  görevinde

bulunduğunu  söyledi.  Beni  öylesine  süzüyordu

ki,  görevinin  bir  yanının  da  yeteneklerimi

değerlendirmek

olduğundan

şüphelenmeye

başlamıştım.  Şimdi  düşündüğümde,  profilimi

güncellediğine,

özellikle

de

çoğu


Kuzey

Amerikalının  yaşanması  zor  olarak  niteleyeceği

ortamlarda  hayatta  kalma  becerilerimi  tarttığına

inanıyorum.




Birlikte  Ekvador’da  birkaç  gün  geçirdik,

sonra  da  mektupla  haberleştik.  Einar  benden

Ekvador’un

ekonomik

olanaklarını

değerlendiren

raporlar

göndermemi

istedi.

Küçük


bir

daktilom

vardı

ve


yazmayı

seviyordum; bu isteğini hevesle yerine getirdim.

Bir  yıl  boyunca  ona  en  az  on  beş  uzun  mektup

yazdım.  Bu  mektuplarda  Ekvador’un  ekonomik

ve  politik  geleceği  hakkındaki  tahminlerimin

yanı


sıra

petrol


şirketlerine,

uluslararası

kalkınma  ajanslarına  ve  kendilerini  modern

dünyanın içine çekmeye çalışan diğer girişimlere

göğüs  germeye  çabalayan  yerel  topluluklardaki

artan öfke eğilimini de değerlendirdim.

Barış Gönüllüleri’ndeki görev sürem dolunca,

Einar  beni  bir  iş  görüşmesi  için  MAIN’in

Boston’daki  merkezine  davet  etti.  Onunla

yaptığımız özel görüşme sırasında, MAIN’in asıl

işinin  mühendislik  olduğunu,  ancak  en  büyük

müşterisi konumundaki Dünya Bankası’nın, son

zamanlarda  şirketin  mühendislik  projelerinin

fizibilitesini

ve

boyutların



belirlenmesinde

kullanılan kritik ekonomik tahminleri hazırlamak




üzere,  kadrosunda  ekonomist  bulundurması

konusunda  ısrar  etmeye  başladığını  vurguladı.

Yakın  dönemde  ikisi  lisansüstü,  biri  de  doktora

dereceli  üç  yüksek  nitelikli  ekonomisti  işe

aldığını söyledi. Hepsi de kötü çuvallamıştı.

“Hiçbiri  güvenilir  istatistiklerin  olmadığı

ülkelerde,  ekonomik  tahminler  üretme  fikrini

kabul


edemedi,”

diyordu


Einar.

Ayrıca


hiçbirinin  Ekvador,  Endonezya,  İran  ve  Mısır

gibi  ülkelerdeki  uzak  noktalara  seyahat  edip,

yerli  liderlerle  görüşmeyi  ve  o  bölgelerdeki

ekonomik  gelişme  olasılıkları  hakkında  kişisel

değerlendirme

yapmayı


içeren

sözleşme


şartlarını  da  yerine  getiremediğini  anlattı.

Aralarından  biri,  uzak  bir  Panama  kasabasında

sinir krizi geçirince, yerel polis onu havaalanına

götürüp ABD’ye kalkan ilk uçağa koymuştu.

“Bana  gönderdiğin  mektuplar  elle  tutulur

veriler  olmadığı  zaman  bile,  kendini  öne

çıkartmaktan  çekinmediğini  gösteriyor,”  dedi.

“Ve  Ekvador’daki  yaşam  şartlarını  düşünürsek,

senin her yerde hayatta kalabileceğine eminim.”



Sonunda  bana  o  ekonomistlerden  birini

kovduğunu ve işi kabul edersem diğer ikisine de

aynı şeyi yapmaya hazır olduğunu söyledi.

Böylece 1971 yılının Ocak ayında MAIN’den

bir  ekonomist  olarak  iş  teklifi  almış  oldum.

Yirmi  altı  yaşıma,  askerlik  bürosunun  artık  beni

istemediği  o  sihirli  yaşa  yeni  basmıştım. Ann’ın

ailesine  danıştım.  Onlar  da  işi  kabul  etmem

gerektiğini  düşünüyordu  ki,  ben  bunun  aynı

zamanda  Frank  amcanın  da  görüşü  olduğunu

varsayıyordum.

Benim


özel

bir


şirkette

çalışabileceğim

olasılığından

söz


edişini

anımsadım.

Açıkça

söylenmiyordu,

ama

MAIN’de


işe

girişimin

Ekvador’daki

deneyimlerim  ve  o  ülkenin  ekonomik  ve  politik

durumu hakkında yazmaya istekli olmam kadar,

Frank  amcanın  üç  yıl  önce  yapmış  olduğu

hazırlıkların da sonucu olduğu hakkında en ufak

bir şüphem yoktu.

Birkaç  hafta  boyunca  sersem  gibiydim;

fiyakamdan yanıma yaklaşılmıyordu. Ne de olsa

Boston  Üniversitesinde  yapılmış  sıradan  bir



lisans  derecesine  sahiptim  ve  bu  da  öyle

kalburüstü  bir  danışmanlık  şirketinde  bir

ekonomist  pozisyonunu  hak  ettirecek  bir  şey

değildi.  Askerlik  bürosu  tarafından  reddedilip

lisansüstü  eğitim  yapan  ve  başka  dereceler  alan

birçok


sınıf

arkadaşımın

kıskançlıktan

çatlayacağını  biliyordum.  Kendimi  egzotik

diyarlara  yelken  açan,  büyük  otellerin  yüzme

havuzlarında

güneşlenen,

etrafı


muhteşem

bikinili  hanımlarla  çevrili,  martini  bardağı

elinden  düşmeyen  gösterişli  bir  gizli  ajan  olarak

hayal ettim.

Başlangıçta her ne kadar sadece bir fantezi de

olsa,  bunun  içinde  gerçek  payı  olduğunu

keşfetmek  üzereydim.  Einar  beni  bir  ekonomist

olarak  işe  almıştı  ama  asıl  işimin  bunun  çok

ötesinde

olduğunu

ve

aslında


James

Bond’unkine  tahmin  edebileceğimden  çok  daha

yakın olduğunu kısa zamanda öğrenecektim.




Yüklə 1,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   78




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.azkurs.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin