Tibet'li bir rahip olarak bilinen ünlü Lobsang Rampa'­



Yüklə 6,06 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə18/19
tarix09.04.2020
ölçüsü6,06 Mb.
#30802
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19
Lobsang Rampa - Antiklerin Mağarası

tekrar  bindi  ve  uzaklara  doğru  sürdü.  Ragyab  adamının  ve 
karısının övgü ve teşekkür sesleri,  biz  uzaklaştıkça aza l ıyor­
du. 
"En  sonunda  Lobsang,  bu gece  anlaşacaklarını,  birbir­
lerini sevecenlikle tamamlamış hissedeceklerini umuyorum!" 
K ısa  bir gülüş  attı  v e  solda,  tam  önümüzde,  vardığımız  Shö 
kasabası yoluna döndü. 
Gerçekten  bu  karı  ve koca,  ilk kez  böyle  bir şeye  şahit 
olduğu  için  şaşkındım. 
"Kutsal Lama, " 
diye  bağırdım; 
"Bu 
insanlar birbirlerinden hoşlanmıyorlarsa niçin bir araya gel­
diklerini anlayamadım.  bu  niçin olmalı? "  
Rehberim  cevap­
larken bana gülümsed i :  
"Şimdi bana 'Kutsal Lama' d(ve hitap 
ed(vorsun.1  Bir  köylü  olduğunu  mu  düşünüyorsun?  Soruna 
gelirsek, bütün bunları yarın görüşeceğiz. Bu akşam çok meş­
gulüz.  Yarın bu şeyleri görüşeceğiz ve  bu seni şiddetle  etki­
lediği için zihnini rahatlatmaya çalışacağım!" 
Birl ikte tepeye 
atla  çıktık.  Geri lerdeki  Shö  kasabasına  yukarıdan  bakmayı 
221 

"ANTİKLERİN  MAGARASI,, 
her zaman  sevm iştim ve eğer bir ya da iki çatıya büyükçe bir 
çakıl taşı  atsam,  ne olacağını  merak ettim; çatıdan  içeri  gire­
cek miydi? Ya  da takırtı lar, şeytanların onlara saldırdığını dü­
şünen birilerini dışarı çıkartabilecek m iydi? Onun çatıdan ge­
çip,  birini  yaralamasını  istemediğim  için  bir  taşı  gerçekten 
fırlatmaya  asla cesaret  edemedim.  Her  nedense  buna,  daima 
şiddetle özeniyordum. 
Potala'da,  sonsuz  merdivenlerden  (basamak  değil)  çok 
aşınmış  ve  sarp  merdivenlerden  tırmandık.  Sonunda,  depo­
ların  üzerindeki  normal  keşişlerin  üstünde,  yükseklerdeki  a­
partman larımıza  vard ık. Lama M ingyar Dondup kendi odası­
na  gitti  ve  ben  bitişikteki  kendi  odama.  Rehberimin  erdeml i  
pozisyonuyla v e  onun chelası olmam sayesinde bu odaya izin 
veril mişti .  Pencereye  gittim  ve alışkanl ı k  olduğu  üzere  dışa­
rıya baktım. Aşağılarda,  söğüt ağaçl ığında,  bir gece kuşu  eşi­
ni  çağırıyordu. Ay,  şimdi  parlıyordu  ve  bu  kuşu görebi l iyor­
dum. Su dalgalarına bakarak, sanki uzun bacaklarıyla suyu  ve 
çamuru  titretiyordu.  Oldukça  yakın  mesafede  bir  yerlerden 
kuşun  çağrısına  cevap  geldi. 
"Sonunda  bu kart  ve koca bir 
uyum  içerisinde  gibi göründüler!" 
Kendi  kendime  düşün­
düm.  Gece yarısı Ayinine katı lmak zorunda olduğum  için  bi­
razdan  yatma  zamanı  gelmişti  ve  zaten  o  kadar çok yorgun­
dum ki, sabah  muhtemelen  uyuyup  kalacağımı hissettim. 
Sonraki gün, .öğleden  sonra  Lama  M ingyar  Dondup eski 
bir kitaba çal ıştı ğım odama gird i .  
"Benimle gel Lobsang" 
de­
d i .  
"En  İçerideki  Kişi  ile  bir  konuşmadan yeni  döndüm  ve 
şimdi biz,  seni şaşırtan problemleri görüşeceğiz. 
"  Döndü  ve 
kendi odasına gid�n yol u  gösterd i .  Önüne oturarak, zihnimde 
olan  bütün  her  şey i  düşündüm. 
"Efendim!" 
ded im, 
"Evlenen 
insanlar.  birbirlerine karşı niçin böyle dostça değiller? Dün 
akşam. o iki Ragyab'm aurasrna baktım ve bu bana, birbirle­
rinden gerçekten nefret ediyorlarmış gibi göründü. Eğer bir-
222 

"BÖLÜM  ON" 
birlerinden nefret ediyorlarsa niçin evlendiler? " 
Lama,  bir­
kaç  dakika  gerçekten  üzgün  olarak  baktı  ve  sonra; 
"İnsanlar 
lohsang,  hu yeryüzüne dersler öğrenmeye geldiklerini unu­
turlar.  Bir kişi doğmadan önce,  hayatın diğer tarafındayken 
ne tür ve  ne tip evli/iik yapacağım,  hu deneyime uygun eşini 
seçmeye karar vererek ilerler. Pek çok insanın, tutkunun ateş­
li  döneminde  biriyle  evlendiğini  anlamalısın.  Tutku,  kendi 
kendine harcandığı zaman: yenilik, gariplik, yavaş yavaş yok 
olur ve samimiyetle üremek hor görülür! "  
"Samimiyetle  üremek hor görülür. " 
Onun  hakkında  dü­
şündüm ve tekrar düşündüm. N için o zaman  insanlar ev len ir? 
Kesin l ikle insan lar,  ırkını devam ettirebilmek  için evlendiler. 
Fakat n için i nsanlar,  hayvanların yaptığı gibi birl ikte olamaz­
lar  mı?  Başımı  kaldırdım  ve  rehberime  bu  soruyu  sordum. 
Bana  baktı  ve; 
"Niçin  Lobsang?  Beni  şaşırtıyorsun!. 
Herhangi biri gihi bilmelisin ki, hayvan olarak adlandırılan­
lar,  çoğunlukla hayat  için çiftleşir.  Çoğu hayvan,  hayat için 
ç(fileşir.  Çoğu  kuş  hayat  için  çiftleşir.  Elbette  daha  evrim­
leşmiş kişiler de bunu yapar. Eğer insanlar birlikte olursa, se­
nin dediğin gibi, sadece türün artışı amacıyladır. Sonra mey­
dana gelen çocuklar neredeyse ruhsuz  insanlar olacaktır. Su­
ni  tohumlama  olarak  bilinen şeyle doğan o yaratıklar gibi. 
Cinsel ilişkide sevgi olmalıdır. En iyi tür hir çocuk doğurmak 
için aile arasında sevgi olmalıdır. Aksi halde hu, fabrika üre­
timi bir e->ya gibidir!" 
Bu,  karı  ve  koca  olma  işi  beni  gerçekten  şaşırttı.  Kendi 
ai lemi düşündüm; annem baskıcı bir kadın olmuştu ve babam 
bize, çocuklarına  karşı  gerçekten  sert olmuştu. Annemi ya da 
Babam ı  düşündüğüm zaman bir ev lada yaraşır şefkat için gü­
cümü  toplayamam.  Rehberime  dedim  ki: 
"Fakat  insanlar 
niçin aşk ateşiyle evlenirler? Onlar,  niçin hir iş tekl(fi gibi ev­
lenmezler? "  "lohsang.' " 
dedi  Rehberim, 
"bu yöntem  Çinli-
223 

"ANTİKLERİN  MAGARASI ,, 
ferde ve Japonlarda sıklıkla kullantlır.  Onların evlilikleri ço­
ğunlukla düzmecedir ve itiraf etmeliyim ki,  Çinlilerin  ve Ja­
ponların evlilikleri,  Batı dünyasındaki evliliklerden çok daha 
başarılıdır.  Çinliler kendi kendilerini bir çaydanlığa benze­
tirler.  Onlar tutkuyla evlenmezler,  çünkü onun,  bir çaydanlı­
ğın kaynaması ve soğuması gibi olduğunu söylerler.  Tutkusuz 
olarak evlenirler ve efsanevi çaydanlığın belirli bir seviyeye 
kadar kaynamasına izin  verirler ve  bu şekilde  o,  daha uzun 
sıcak  kalır!" 
İzled iğimi  görmek  için  bana  baktı ;  konunun 
benim  için  anlaşı lır  olduğunu  görmek  için. 
"Fakat  anlaya­
madım Efendim, niçin insanlar birlikte bu kadar mutsuzlar. ? "  
"Lobsang,  insanlar bu yeryüzüne,  bir sımfa  gelir gibi gelir, 
bir şeyler öğrenmeye gelirler.  Eğer normal bir karı ve  koca, 
ideal şekilde  mutluysa,  o  zaman  orada  hiçbir şey öğrenile­
meyeceği için,  bir şey öğrenemezler.  Bu dünyaya birlikte ol­
maya ve birlikte geçinmeye gelirler -bu. dersin bir parçasıdır. 
Onlar,  vermeyi ve almayı öğrenmek zorundadırlar.  İnsanlar 
sert kenarlara sahiptir.  Kenarlar ya da kişisel özellikler,  di­
ğer eşi sarsar ve törpüler.  Törpüleyici eş, hakimiyet altına al­
mayı  öğrenmelidir  ve  sıkıntı  verilen  eş,  hoşgörüyü  ve  sabrı 
öğrenmesi gerekirken, o belki,  eziyet veren özelliklerini bitir­
melidir.  Neredeyse herhangi bir çift,  bu verme ve alma konu­
sunu öğrenmeyi başarıyla sağlayarak birlikte yaşayabilirdi. " 
"Efendim!" 
ded im. 
"karı ve  kocamn birlikte nasıl yaşa­
masını tavsiye  edersin? "  
Rehberim :  
"Karı ve koca Lobsang, 
uygun  bir zamam beklemelidir ve o zaman nazikçe,  kibarca 
ve sakince onlarda  ıstıraba sebep olan şey söylenmelidir.  E­
ğer bir karı ve koca, sorunları birlikte tartışsalardı, o zaman 
evliliklerinde  daha  mutlu  olacaklardı. 
"dedi .   Bu  konu  üze­
rinde düşündüm;  annem  ve  babam.  eğer her şey i  birl ikte  tar­
tışmay ı  becerebi lselerd i .   nasıl  geç ineceklerini  merak  etm i ş­
ti m !  B i rbirlerine  itici olmalarıyla bana.  ateş  ve  su  gibi olmuş 
224 

"BÖLÜM  ON" 
göründüler.  Rehberim,  kesinlikle  ne  düşündüğümü  bi ldiği 

çin  devam  etti: 
"Biraz  verme ve alma olmalu/11�  çünkü eğer 
bu insanlar,  hiçbir şekilde öğrenemeyecek/erse, o zaman. on­
larda bir şeylerin yanlış olduğunu bilmenin yeterince.fi.ırkrn­
da olmalıdırlar. " "Fakat.  hu nasıldır? " 
diye sordum. 
"Bir kişi 
başka birine aşık olur ya da bir başkasrna çekim hissederse 
mi? Eğer onlar bir aşamada birbirlerine çekim hissetmişler­
se,  niçin  çok  geçmeden  birbirlerinden  soğuyorlar? "  "Loh­
sang, çok iyi anlayacaksın ki, bir kişi aura görüyorsa bir baş­
kası hakkında konuşabilir.  Normal insan aura göremez.  Fa­
kat bunun yerine çoğu insan hissedebilir.  Bu kişiyi sevdiğini 
ya da o kişiyi sevmediğini söyleyebilir. Çol-,'Tu zaman niçin sev­
diklerini ya da sevmediklerini söyleyemezleı�  Fakat  bir kişi­
nin on/art  mutlu ettiği ve  bir diğerini mutsuz ettiğinde  aynı 
görüşte  olacaklar. "  "İnsanlar  belli  bir  aşamaya  ulaştık/an 
zaman, aşık olduklanm hisseflikleri zaman. titreşimleri arım: 
Bu iki insan, kadrn ve erkek titreşimlerini yükselttikleri zaman 
bu iyi olabilir,  anlaşacak/ardır.  Maalesef  arta kalan yükse­
/imlerine daima izin vermezler.  Kadın, rüküş olacaktır.  Belki 
inkar edilemez haklarında kocasını reddedecektir.  O zaman 
koca, sonradan bazı başka kadınlara gidecektir ve yavaş ya­
vaş  aynltğa  kayacaktır.  Yavaş  yavaş  onların  eterik  titre­
şimleri, bir daha uyum sağlayamayacakları şekilde. tamamen 
itici olarak değişecektir. " 
Evet,  onu  an layabi ldim  ve  gerçek­
ten  bu,  çok aç ık lay ıcı  oldu:  fakat  şimdi  krize  geri  dönelim! 
"Efendim.' Bir bebeğin belki bir ay yaşayıp.  sonra Mdü­
ğiinü bilmek beni oldukça şaşırttı. Bıı heheğin; öferenme ya da 
karma ödeme şansı nedir? Görebildiğim kadarryla hu. herkes 
için sadece bir isrtrlgihi görüni�vor.' " 
Lama M ingyar Dondup 
sertliğime  hafifçe gi.ili.imsedi. 
"Ht�vır Lob.rnng.  hiçbir şey ho­
şa gitmez.' " 
Zihnim  karışmıştı. 
"Bir kişinin sadece hir hayat 
yaşadıfernı varsayıyorsım 
. .

İzninle bir örnek ele alal ım. Bana 
225 

"ANTİKLERİN  MAGARASI ,, 
baktı  ve  sonra  bir süre  pencereden  dışarı  baktı. O  Ragyab  in­
san larını  düşündüğünü  görebil iyordum  -belki  onların  bebe­
ğini düşünerek. 
"Bir dizi 
yaşamlar 
geçiren bir kişiye eşlik ettiğini hayal 
etmeni  istiyorum. " 
dedi  Rehberim. 
"Bir  kişi,  bir  hayatında 
oldukça  kötü  şeyler yaptı  ve  sonraki yıllarda  bu  kişi,  daha 
fazla devam edemeyeceğine karar verir. Koşulların onun için 
çok kötü olduğuna karar verir.  Bu nedenle hayatına bir son 
vermek  ister,  intihar  eder.  Kişi,  bu  yüzden  ölmesi gereken 
zamandan önce ölür. Her kişi, belli sayıda bir yıl, gün ve saat 
yaşamayı öncederr belirler.  Onlar, yeryüzüne gelmeden önce 
hütün hunlar düzenlenmiştir. Eğer bir kişi kendi hayatım, bel­
ki normalde  ölmesi gereken zamandan on iki ay önce yok e­
derse. o zaman geri gelmek ve ilaveten on iki ay hizmet etmek 
zorundadır. " 
Ona  baktım  ve  bundan  çıkarı labi lecek  bazı 
d ikkate  değer  olasılıkları  gözümde  can landırdım.  Rehberim 
devam etti: 
"Bir kişi hayatına son verir.  Uygun şartlar altında 
tekrar yeryüzüne gelebilecek ve yeryüzünde hizmet etmek zo­
runda olduğu 
zamanı 
yaşamaya bir fırsat ortaya çıkana ka­
dar 
astral dünyada kalır.  On iki aylık bu adam,  elbette aşa­
ğıya 
inebilir:  hasta  bir  behek olarak  ve  hala  bir  bebekken 
ölecektir.  Bu bebeği kaybeden aile de  bir şeyler elde edecek­
tiı'. Bir hebek kl�yhedecekler, fakat tecrübe kazanacaklar. Geri 
ijdemek  zorunda  oldukları  şeyin  birazını  ödemiş  olacaklar. 
>Cryiizii üzerindeyken insanların bakış açtlarımn, algılarının, 
de,i!;erlerinin -her şeyin- saptmlmış olduğunda hemfikir ola­
cağız. 
lekrar ed�vorum; hu İllüzyon Dünyasıdır.  Yanlış değer­
lerin 
dünyası. 
Insanlaı� yüksek benliklerinin daha büyük dün­
.rasına 
clöndiikleri 
zaman. 
hu zor.  anlam.\'IZ  dersleri  ve  her 
şeyden 
öte, 

kadar da saçma olmayan hu yeı:vüzünde,  hu mi­
safirlik s1rasında 
geçirilmiş tecrübeleri wJrehilirler. " 
Etrafıma  bak ındım  ve  hakkı mdaki  bütlin kehanetleri  dü-
226 

"BÖLÜM  ON" 
şündüm; zorlukların kehanetleri, eziyetlerin kehanetleri, uzak 
ve  tuhaf mem leketlerde  m isafirliğin  kehanetleri. 
"O zaman 
kehanet yapan  bir  kişi,  sadece  bilgi kaynağıyla  bağlantıya 
geçiyor. Eğer her şey,  bir kişi aşağıya yeryüzüne inmeden ön­
ce düzenlenmişse, o zaman belli şartlar altında o bilgiyi kul­
lanmak mümkün mü? " 
diye  belirttim. 
"Evet,  bu  son  derece 
doğru, " 
dedi  Rehberim. 
"Fakat her şeyin kaçınılmaz olarak 
sunulduğunu düşünme. Orada temel çizgiler vardır. Bize belli 
problemler izlememiz için,  belli çizgiler verildi ve sonra ya­
pabileceğimizin  en  iyisini yapmak için  ayrıldık.  Bir kişi  iyi 
yaparken,  bir diğeri başaramayabilir.  Ona,  bu şekilde  bak; 
iki insanın buradan, Hindistan,  Kalimpong'a gitmek zorunda 
olduklarını söylediklerini farz  edelim.  Onlar aynı yolu  izle­
mek zorunda değiller, fakat başarabilirlerse aynı yere varmak 
zorundalar.  Bir adam  bir rota alacaktır ve  başka bir adam 
başka  bir rotayı  izleyecektir;  tecrübelerinden  ve  seyahatle­
rinden etkilenerek isteyeceği rotaya güvenerek.  Bu hayat gi­
bidir,  varacağımız yer bilinir, fakat bu yere  nasıl ulaşacağı­
mız kendi ellerimize kalmıştır. " 
B iz konuşurken bir ulak göründü ve Rehberim, bana  kısa 
bir açıklama yaparak,  u lağı  koridordan  aşağıya  izledi

Tekrar 
pencereye  yürüdüm  ve  el lerimle  yüzümü  destek leyerek,  dir­
seklerimi  düz  çıkıntıya yasladım.  Bütün  bu  söylenmi ş  o lan­
ları  düşündüm.  Sahip olduğum  bütün  tecrübeleri  düşündüm. 
Bütün  varl ığım, ailemin bana göstermiş olduğu sevgiden  da­
ha  fazlasını  gösterm iş  olan  Rehberime,  o  büyük  adam  için 
sevgiyle doluydu.  Geleceğin ne getireceğini önemsememeye 
karar  verdim.  Daima,  Rehberim  yanımda  hareketleri mi  de­
netliyormuş  gibi  davranacak  ve  hareket  edecektim.  Altım ız­
daki  tarlalarda  keşiş  müzisyenler,  müziklerini  prova  ediyor­
lardı. Değişik sesler vardı. Enstrümanlarından gıc ı rtı lar ve in­
leme ler ç ı kıyordu. Tembelce onlara  baktım. Tonlara  sağı r  ol-
227 

"ANTİKLERİN  MAGARASI,, 
duğum  için  müzik bana hiçbir şey  i fade etmed i .  Fakat on ların 
gerçekten  iyi  müzik  üretmek  için çok  çal ı şan,  çok azim l i   in­
sanlar olduğunu  gördüm.  Kendimi, yen iden  bir  kitapla  meş­
gul  etmey i  düşünerek  uzaklaştım. 
Bir süre  sonra  okumaktan  yoruldum.  H uzurum  kaçmıştı. 
Tecrübeler üzerime gittikçe hızlanarak yuvarlanıyordu.  Daha 
da  tembelleşerek  sayfalara  döndüm.  Sonra,  ani  bir  kararla 
bütün  bu basılı yaprakları geriye, oyt'ı lmuş tahta kapaklar ara­
sına  koydum  ve  şeritler  bağladım.  Bu,  i pek  iç ine  sarı lmak 
zorunda  olan  bir  kitaptı.  Doğuştan  titizl iğimle  görevi m i   ta­
mamladım ve kitabı  kenara  bıraktım. 
Ayağa kalkarak pencereye gittim ve d ı şarıya baktım. Ge­
ce  oldukça  pusl uydu,  durgun  rüzgarın  bir  nefesi  olmaksızın. 
Döndüm  ve  odadan  çıktım.  Her  şey  durgundu.  Neredeyse 
can l ı  olan büyük bir binanın sessizliğiyle durgundu.  Potala'da 
insanlar,  yüzyı l lard ır kutsal  görevlerinde  çalışmışlardı  ve  bi­
nanın kend isi, kendi  hayatını gel i ştirm işti. Koridorun  sonuna 
doğru aceleyle i lerledi m  ve oradan  bir merd ivene  tırmand ım. 
B irazdan, kutsal .türbelerin yan ındaki yüksek çatı ların üzerin­
de be l irdim. 
Sessizce, her zamanki noktama yürüdüm. Normalde dağ­
lardan aşağıya yarış eden  rüzgarlardan  iyi korunmuş  bir  nok­
ta.  Kutsal  bir  imaja  sırtımı  yaslayarak,  el leri mle  başımın  ar­
kas ından kavrad ım. Vadi üzerine  bakışlarımı diktim. I3 ir süre 
son ra,  bundan  bıkarak  sırt  üstü  uzandım ve yıldızlara  baktım. 
Seyrederken. yukarıdaki  bütün  bu  dünyaların  Pota la'n ı n  çev­
resi nde döndüğü gibi çok i lginç  bir izlenim ed indim.  Bir süre 
bu  ben i ,   sanki  düşecekm işim  gibi  oldukça  sersem letti.  Sey­
rederken.  ışığın ağ şeklinde bir 
süsü 
vard ı .  Parlak laşarak. göz 
alıcı  ışığın ani  bir  i n li lak ı  içinde  patladı.  "Bıışka  hir kııyrııklıı 
_nldı= hi11i.' " 
diye düşündüm. Sanki kend i  kend ini yaktı 
ve 
kır­
mızı  kıv ılc ımların  sönük  bir sağanağında  son  nefesi n i  v erd i .  
228 

"BÖLÜM  ON" 
Yakınlarda  bir  yerlerden,  neredeyse  duyulmayan  bir, 
"sus-sus " 
sesinin farkına vardım. Ne olduğunu merak  ederek 
dikkatl ice  başımı  kaldırdım.  Soluk  bir  yı ldız  ışığıyla,  kutsal 
türbelerin  karşı  tarafında  bir  aşağı  bir yukarı  volta atan  baş­
l ıklı  bir  şekil  gördüm.  Şeki l,  duvarın  Lhasa  şehri  yüzünün 
üzerinde  hareket  etti .  Uzaktan  bakan  profi lini  gördüm.  Ti­
bet'in  en  yal n ız  adamı  diye  düşündüm.  Ü lkedeki  başka  her­
hangi  bir kişiden daha fazla sorum luluk hisseden ve özen li bir 
adam.  Derin bir iç çekiş duydum. Onunda ben im gibi zor ke­
hanetlere  sahip olup olmad ığını merak ettim.  Dikkatl ice etra­
fından dolandı m  ve sessizce emekleyerek  uzaklaştım. Başka­
larının  özei  düşüncelerine  izinsiz  girmek  -masum  olsa  bi le­
istemedim. B iraz sonra girişe  ulaştım ve sessiz yolumu kend i 
odamın tapınağına çevirdim. 
Üç  gün  sonra,  Rehberim  Ragyab  çiftinin  çocuğunu  in­
celerken  beiıde  orda  bulundum.  Onu  soydu  ve dikkatle aura­
sını  seyretti.  B ir  süre  için  bey in  merkezi  üzerinde  düşündü. 
Bu  bebek  ağlam ıyor  ya  da  inlemiyordu.  Rehberim  ne  yap­
tıysa  aldırmadım.  B i liyordum  ki,  ne  kadar  küçük  o lursa  ol­
sun,  Lama  M ingyar  Dondup'un  onu  iy ileştirmeye  çalışacağı 
bel l iydi.  Rehberim  sonunda kalktı ve 
"Pekala, Lobsang! Onu 
iyileştireceğiz.  Doğum zorluklarmm sebep olduğu bir hasta­
lığı olduğu açık, " 
dedi. 
A i le,  girişin  yanındaki  bir odada  bek l iyordu.  Ben,  Reh­
berime gölgesi  kadar yaklaşarak, o  insanları görmeye onunla 
gittim.  B iz  içeriye  girerken  kendi lerini  Laman ın  ayaklarına 
yüzükoyun  attılar.  Onlara  nazikçe konuştu; 
"Oğlunuz  iyileş­
lirilebilir.  İncelememizden,  doğum  zamanında  düşürüldüğü 
ya da  vurulduğu  açık.  Bu  �vileşıirilebilir.  korkmanıza gerek 
yok. " 
Anne  cevaplarken  titred i; 
"Kulsal  Tıbbi Lama,  söyle­
di[?iniz  gi/J.i,  beklenmedik  şekilde,  aniden geldi  ve  zeminde 
yuvarlandı.  O anda yalmzdım. " 
Rehberim,  sempati  ve  anla-
229 

"ANTİKLERİN  HAGARAsI "  
yışla başını  sal ladı; 
"Yarın, b u  saatte geri gel ve eminim,  ço­
cuğunu birlikte götürebileceksin -iyileşmiş olarak. " 
B iz  oda­
dan  ayrı lırken,  hala  başlarıyla selaml ıyor ve  secde ediyorlar­
dı. 
• 
Rehberim,  bebeği  bana  dikkatlice  inceletti. 
"Bak,  Lob­
sang,  burada bir darbe var" 
d iyerek  bilgi  verdi. 
"Bu kemik, 
sinire baskı yapıyor. A urik ışıkların yuvarlak yerine, yelpaze 
keskinliğinde olduğunu gözle. " 
El lerimi onunkilerin içine aldı 
ve  etkilenmiş  alanın  etrafını  bana  hissettirdi. 
"Engelleyen 
kemiğin  baskısını azaltarak kaldıracağım.  İzle!" 
Görebildi­
ğimden  daha  h ızlı,  başparmaklarını  içeri-dışarı  bastırdı.  Be­
bek yaygara  koparmadı. Bu, acı  hissetmek  için  oldukça hızlı 
olmuştu:" Şimdi  baş,  önceki  gibi  yanlara doğru  uzayıp gitm i­
yordu. Bir başın olması gerektiği gibi yukarıya doğruy�u. B ir 
süre  için  Rehberim  çocuğun  boynuna  masaj  yaptı.  Dikkatli 
bir hassasiyetle baştan aşağıya, kalbe doğru ve asla karşı yön­
de  değil. 
Bir sonraki  gün,  randevu  saatinde aile geri  geldi  ve mu­
cizeyi  gördüklerinde  neşelerinden  neredeyse  çıldırıyorlardı. 
"Bunu ödemek zorundasınız, " 
diyerek gülümsed i  Lama  M in­
gyar  Dondup. 
"İyilik buldunuz. Bu yüzden birbirinize iyi ola­
rak ödemelisiniz.  Bir çocuk, ailenin davranışlarım özümsedi­
ği için,  birbirinizle ne kavga ne de terslik yapın.  Kırıcı aile­
lerin çocukları kırıcı olur. Mutsuzluğun çocuğu, sevgisiz aile­
lerin mutsuzluğunun  ve sevgisizliğinin  dönüşüdür.  Ödeyin. ..  
Bir birinize  merhamet ve sevgiyle.  Çocuğu görmek için  bir 
hafta içinde sizi çağıracağım. " 
Gülümsedi ve  bebeği_n )ıl;inak­
larına hafifçe  vurdu. Sonra döndü ve yanında ben imle birl ik­
te dışarıya çıktı. 
"Çok fakir insanların bazıları gururludur Lobsang  Öde­
mek  için paraları yoksa üzülürler.  Ödediklerini düşünmeleri­
ni her zaman sağla. " 
Rehberim  bunu  da  bel irtirken  gülüm-
230 

"BÖLÜM  ON" 
süyordu. 
"Onlara ödemeleri gerek
l
iğini söyledim. 
Bu 
on/an 
mutlu em. En iyi elbiseleri içinde, onlann paralı insanlar ol­
duğunu düşündürecek lwdar heni etkilediklerini düşündükleri 
için.  Ödeyebilme/erinin en iyi yolu,  söylediğim gihi hirhirle­
rine nazik olmalarıdır.  Öz-saygıları iç-in. bir kadın ve kadının 
gururlarını korumalarına izin ver Lohsang,  istediğin herhan­
gi bir şeyi yapacaklardır.' " 
Odama  dönerek,  oynam ış olduğum  teleskopu  kald ırdım. 
Parlayan  pirinç tüpleri  uzatarak  Lhasa  yönüne  di kkatle  bak­
tım. Hemen odağıma, bir bebek taşıyan  iki şekil geldi. Seyre­
derken, adam  bir kolunu karısının omuzuna doladı ve onu öp­
tü.  Sessizce  teleskopu  ortadan  kaldırdım  ve  çal ışmalarımla 
yetindim. 
231 

BÖLÜM  ONBİR 
l:git:ııiyorduk ve  birkaç ımı,z,  tahta  uzun  bacaklar üzerin­
de  çevreye  çal ım  satarak,  birbirim izi  onun  üzerinden  dü­
şürmeye· çal ışı yorduk. Diğerlerin.in  saldırı !arından  etki lenme­
den uzun bacak üzerinde kalan  biri,  kazanan olurdu. Üçümüz 
bir kahkaha yığı n ı  içinde ayrı ldık.  Bir kişi, uzun bacağını ze­
mindeki  bir  del iğe  koymuş  ve  bizi  tökezleterek,  üzerimize 
bindirdi. 
"Yaşli öğretmen Rah,  mavi hir ruh halinde,  bugün 
fena değil.' " 
dedi  arkadaşları mdan  biri,  sevinerek. 
"Evet.' " 
di­
ye bağır
?
ı  yığından  bir başkası .  
"Bu, diğerlerinden birini kıs­
kançlıktan yeşile çevirmeli ki,  böyle bir ruh halini yalwlaya­
hilsin ve nefes alamadan onu üzerimize at. " 
Hepim iz  birbiri­
mize  baktık,  gülerek  yeni  bir  oyuna  başladık.  Nesneleri  ta­

Yüklə 6,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin