Kentsel mekan



Yüklə 5,01 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə5/10
tarix07.03.2017
ölçüsü5,01 Kb.
#10601
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10


ki  daha  önce  de  belirtildiği  üzere  19.  yy 
agorafobikleri için en tehlikeli çevreler bu yeni tanışmış oldukları devasa meydanlar 
ve  bulvarlardır.  Agorafobikler  geniş  bulvarlar  ve  anıtsal  meydanları  tehdit  e
dici 
boşluklar  olarak  algılarlar  ve  kendi  sınırlarına;  yani  evlerine  hatta  yataklarına 
gitmelerine neden olacak derecede yo
ğun bir kaygı (
anksiyete) deneyimlerler (Milun, 
2007). 
                          
 
Şekil 3.3 :
 
Eski kentsel dokunun modernizm tarafından yok edilmesine saldıran 
      
Paris “bulvar sanatı”: J.F. Batellier’in “
Sans retour, ni consigne

 
kitabından bir karikatür (Harvey, 2010)


 
27
 
1853-
1872  arası  Paris’i  yeniden  yapılandıran  Hausmann,  kenti  bir  organizma 
kendisini  de  bir  cerrah  gibi  görür;  bulvarlar  arac
ılığıyla  sağlıksız  yapı  adalarından 
oluşan  hasta  alanları  kesip  atmak  ve  şehrin  dolaşım  sisteminde  tıkanmış  arterleri 
açmak ister. 
Ellin’e göre bu bulvarların ekonomik, sosyal ve temsiliyet boyutu vardır. 
Ticaretin  ritmini  hızlandırmak  ve  önceden  izole  edilmiş  sektörlere  bölünmüş  olan 
yerel iş hacmini canlandırmak, bulvarların ekonomik boyutunu oluşturur. Bulvarların 
sosyal boyutunu ise 
sınıflar arası gerilimi azaltmak ve devletin halka müdahale 
etme 
hızını arttırmak gibi bileşenler oluşturur. Yükselen işçi
 
sınıfı ve varlıklı sınıf arasında 
oluşan  ticari  ilişki,  aynı  zamanda  mal  varlıklarının  vandalizminin  artışına  da  neden 
olmuştur.  Varlıklı  sınıf,  işçi  sınıftan  “tehlikeli  sınıf”,  “kalabalık”  ya  da  “ayaktakımı” 
olarak  bahseder. 
İşçi  sınıfı  bölgelerinin kazınmasına  neden olan  bulvarların inşası, 
hem on 
binlerce insana iş (o dönem kentin iş gücünün yaklaşık dörtte biri) sağlamış 
olur,  hem  de  “tehlikeli  kalabalığı”
 
dağıtmaya  yarar.  Böylelikle  bu  sınıfın  üyelerinin 
güçlerini  ve  belki  öfkeye  dönüşebilecek  enerjilerini  sınıfsal  yükselmeye 
yönlendirecekleri varsayılır. Bulvarlar askeri yerleşkelerden işçi sınıf bölgelerine kısa 
ve doğrudan güzergahlar oluşmasını ve böylelikle askerlerin isyanlara ve barikatlara 
karşı  effektif  bir  şekilde  hareket  etmelerini  sağlamışlardır.  Üçüncü  amaç  ise 
temsiliyet  boyutudur.  Güç  ve  prestij,  anıtsal  mimari  aracılığıyla;  vistaların  sonuna 
stratejik  olarak  yerleştirilmiş  anıtlarla  görünür  hale  getirilir  (
Ellin,  1997). 
Pile’a  göre 
d
üşeyliğe  vurgu  yapan  bu  anıtlar  “fallus”un  diğer  organlardan  ayrılıp,  bedenin 
dışındaki bir alana yerleştirilip, 
mekana sabitlenmesi olarak yorumlanabilir ve çokça 
değinildiği  üzere  prestijli  “fallus”  gücün  ve  verimliliğin 
sembolüdür  (Pile,  1996).  Bu 
anıtlar, meydanlarla birlikte Fransız Devrimi sonrası yüksel
en ulus-
devlet oluşumuna 
hizmet  edecek  ulusal  kimliğin  inşası  için 
mekan
sal  elemanlar  kullanılmasına  bir 
örnek  teşkil  eder.  Bir  başka  deyişle  üstyapının;  bu  noktada  iktidarın 
mekan
sallaşarak görünür hale gelmesine dair çarpıcı bir örnektir.  
 
Choay’a
 göre 
Paris’in Ortaçağ’dan kalan kent dokusunu geniş bulvarlarla kesmek ve 
bu  yeni  bulvarları  kentin  dolaşım  sisteminin  ana  arteri  olarak  kullanmak  trafik 
problemi  yeni  olduğu  için  zamanı  için  devrimcidir.  Bu  müdahaleden  önce  sokak, 
dolaşımın  yanında  alışveriş  ve  sosyalleşme  gibi  işlevlere  hizmet  ederken  bu 
müdahale  ile  öncelik  hareketin  olmuştur
  (Ellin,  1997).  Ancak  Sennett,  hareketin 
öncelikli hale gelmesinin bireyler üzerindeki psikolojik etkisine değinilmesi
 
gerektiğini 
belirtir.  Sennett’
e  (2003)  göre  modernizmin  1920-
1930  arası  döneminde  kendisine 
yaygın  bir  uygulama  alanı  bulan  Enternasyonel  Uslüp,  gökdelenler  gibi  büyük
-
ölçekli, yüksek yoğunluklu binalar üretir ancak zemin kotunda bu binaları çevreleyen 
”ölü  alanlar”  yaratır.  Plancılar  bu  tür  kamusal  alanlara  verimi  arttıran  “düşey 
bütün 

 
28
 
için  trafik  akış
-destek-b
ağlantı  noktası” 
(traffic-flow-support-nexus  for  the  vertical 
whole) olarak muamele ederler.  
O  dönemde  kent  sokakları  özel  bir  işlev  edinmiş  oldu;  harekete  izin  vermek.  Ancak  eğer 
hareket; ışıklar, 
tek-
şeritler gibi olana
klarla çok fazla düzenlenir ise, 
motorlu taşıt kullanıcıları 
sinirli  hale  geliyorlardı.  Bugün,  harekete  hiç  bir  medeniyette  olmadığı  kadar  kolaylık 
sağlanmaktadır, ama bir yandan da hareket günlük 
aktiviteler  içinde  en  anksiyete  yüklü  olan 
eylem haline gelmiştir
. (Sennett, 2003, s.232)
 
Hareketin  anksiyete  yüklü  bir  eylem  olmasına  kanıt  olarak  agorafobi  tetikleyici 
mekan
ların  19.  yy  için  bulvarlar  iken  günümüzde  otobanlar  olması  gösterilebilir

(Milun, 2007).  
19.  yy  agorafobikleri  için  en  tetikleyici  kentsel  mekan 
olan  meydanlar  ise  yalnızca 
Paris’te  değil  Avrupa’nın  bir  çok  başkentinde  ortak  olarak  görülen 
mekansal 
değişimlerdi
r
. Milun’a (2007) göre 19. yy’ın psikiyatri günlüklerinde kaydedilmiş olan  
Avrupa’daki  agorafobik  hastaların
 
neredeyse  hepsi  istisnasız  Berlin  Dönhoffplatz’a 
benzeyen  meydanları  korkutucu  ve agorafobi    tetikleyi
ci  alanlar  olarak  tarif  ederler 
(Şekil 3.4)

                       
 
Şekil 3.4 :
 Dönhoffplatz, 
Berlin vaziyet planı 
1900 
dolayları

Meydanın  Berlin’in  geniş  ana  arterlerinden  birine  açılması  boşluk  ve  büyüklük 
duygusunu arttırmaktadır. Milun agorafobikler için tehlike arz eden 
emperyal Avrupa 
başkentlerinin meydanlarına örnekler sıralar ve  ortak noktalarını araştırır. Place de 
la Concorde, Paris; Place de la Republique 
(Şekil 3.5)
, Lille; Place Belecour, Lyon; 
Dvortsovay Square,  St. Petersburg verilen örneklerdir. 
Ortak noktaları ise tümünün 
geniş  boş  alanlar  içermesi,  doğanın  çizgisel  bir  uyarlaması  olarak  tasarlanmış 
olmaları  bir  başka deyişe doğayı  geometrik  olarak
 
soyutlamış  olmaları,  perspektife 
izin  veren  yaya  yolları  içermeleri,  çoğunlukla  askeri  eğitim  verilen  yerler  olması  ve 
geçit  törenleri  düzenleneceği  düşünelerek  tasarlanmış  olmaları,  kentsel  trafik  akışı 
içinde  kaotik  düğüm  noktalarında  bulunmaları  ve  ulu
sal  festivaller  için  bir  sahne 
işlev
i görmeleri gibi özelliklerdir (Milun, 2007). 

 
29
 
 
Şekil 3.5 :
 Place de La Republique, Lille 1880 
dolayları

Meydan ve agorafobik arasındaki ilişkiye yakından bakmak adına; Dr. Henri Legrand 
Du  Saulle’un  43  yaşındaki  hastası  ve  kendisinin  Conchorde  meydanı  ile  ilgili 
yaşadığı  deneyim  verilebilir.  Du  Saulle,  “Paris  Journal  Le  Practicien”’de  (1885)
 
hastasından bahseder; hasta tatil için İsviçre’nin Righi kentine gider ve Paris’e geri 
döner ancak Place de la Concorde’u geçerken durur, birden ağlamaya ve kızarmaya 
başlar  sonra  da  solgunlaşır.  Bir  süre  sonra  kendi  bahçesinden  geçemez,  evinin 
merdiveninden 
bile  çıkamaz  hale  gelir.  Yatak  odasında  bile  korkmaya  başlar;  o 
kadar  ki  yatağını  banyoya  taşır.  Ve  son  olarak  da  içinde  bulunduğu 
mekanlar
ı

örneğin  salonunu  gerçek  bir  pazarmış  görüntüsü  verecek  şekilde  mobilyalar
  ve 
objelerle 
doldurur.  Doktora  göre  ilk  problemli  durum  aslında  hastanın  doğada

Alpler’de  karşılaştığı  anda  yaşanır,  daha  sonra  aynı  deneyim  Concorde’da 
tekrarlanır.  Du  Saulle’a  gore  hasta  kendi  domestik  alanını  tehdit  eden  boşluğu 
parçalamak ve tekrar dolaşılabilir hale getirmek için kendisine minyatür bir pazaryeri 
yaratır. Bir başka deyişle, hasta kend
isine göre tüm 
oranlarını (proporsiyon)
 
yitirmiş 
kamusal  mekan  bilmecesini  çözmek  için  kendi  güvenli  özel  mekan
ını  oluşturmak 
ister.  Milun’a  göre  bu  vakada  hasta  Alplerin  dik  yamaçları  ile  parizyen  neoklasik 
meydanın aşırı büyük boşluğu arasında sübliminal bir ilişki kurar (Milun, 
2007).  Bu 
hastadan  hareketle  Conchorde  meydanı  gibi  soyut  geometrik  düzen  kuralları  ile 
tasarlanmış büyük boşlukların homojen olmaları sebebiyle ve bireylere herhangi bir 
yönlendirici  referans  noktası  sunmamasından  ötürü  onları  kaygılandırdığı
  ve 
hareketlerini sönümlendirdirdiği öne sürülebilir.
 

 
30
 
Concorde 
meydanı  aslında  monarşinin  gücünü  övmek  için  inşa  edilmiş  18.  yy. 
neoklasik  meydanlarının  tipik  bir  örneğidir.  Paul  Zucker  gibi  mimarlık  tarihçilerine 
gore  R
önesans  sonrasının 
neoklasik 
meydanları  15  yy
.
’in  Kuzey  İtalya’daki  aynı 
zamanda  pazar  yerleri  olan 
kapalı  kasaba  meydanlarından  farklıdır.  Neoklasik 
meydanlar açık karakterlidir. İtalyan meydanlarının trafikten uzak olmalarının aksine, 
neoklasik  meydanlarda  ulaşım  sistemleri  meydanların  içinden
  geçer.  Zucker  bu 
meydanların kentle olabildiğince bir bütü
n olmaya 
çalışan ve ilişki içinde olmak 
için 
inş
a  edilmi
ş  olduklarını  belirtir  (Zucker, 
1959).  Stuart  French 
ise  meydanların  aynı 
zamanda  pazar  yeri  olması  halinin  yok
 
olmasından  ve  monarşinin  gücünü  övmek 
için  inşa  edilen  kraliyet  meydanlarına  dönüşmesind
en  ötürü;  bu  durumun  kentsel 
mekan
ın  ekonomik  boyutundan  politik  boyutuna  doğru  bir  sıçramaya  işaret  ettiğini 
belirtir (Milun, 2007). 
Açık karakterli olan tüm kraliyet meydanları gibi Conchorde meydanı da üç taraftan 
açık 
mekanlara  a
çılır:  Tuileres  Bahçesi
  (Jardin  des  Tuileries),  Seine  Nehri  (River 
Seine
) ve Şanzelize Caddesi (
the  Champ  Elysees)
; bir kent parkı, bir nehir ve çok 
geniş  bir  bulvar.  Zucker’e  göre  meydanın  üç  taraftan  da  açık  olması;  tanımlı  bir 
mekan
ın  oluşmasına  engel  olur  ve  kompleks 
mekansa
l  ilişkilerin  oluşmasına 
sebebiyet  verir
.  Çünkü  meydanın  sınırlarını  önceki  dönemlerin  meydanlarında 
olduğu gibi yapılar değil perspektifler oluşturur
 (Zucker, 1959). 
Bu geçiş ile Vidler’in 
klostrofobiden  agorafobiye  geçiş  olarak  ifade  ettiği  durum  arasınd
a  bir  paralellik 
kurulabilir. 
Vidler’e  göre  Benjamin

Pasajlar  adlı  eserinde  vistaların  dönüşümünü 
gözlemler: 
1830’ların Biedermeier iç 
mekan
larının pencerelerinin kat kat perdelerle 
kapalı  olmasından  ötürü  “vistalar  tamamen  içeridendir.  Sanki  perspektif  i
çeriden 
pencere  yoluyla  dışarı  açılıyordur”  (
Vidler,  2000,  s.77). 
Oysa  Hausmann’ın  geniş 
vistaları bir bakıma klostrofiden agorafobiye geçişi 
temsil eder 
(Şekil 3.
6). 
                                    
 
Şekil 3.6 :
 Biedermeier stili iç mekana bir örnek. 

 
31
 
Meydanların  perspektiflerle  sınırlandırılmasına  ek 
olarak;  soyut  geometrik  formlara  
sahip olması kullanıcıların yeni bir 
mekan 
deneyimi yaşamalarına neden olur. Bu iki 
yeni  fiziksel  durum;  kullanıcıdan  kentsel 
mekan
la  önceden  kurduğu  ilişkiden  daha 
farklı  bir  ilişki  kurmasını  talep  eder.  Perspektiflerin  varlığı,  önceden  beş  duyusuyla 
kentsel  mekan
la ilişki kuran  bireyin artık  yalnızca görme  duyusuna  odaklanmasına 
sebebiyet  verir.  Milun  bu  durumun,  kentin  sokaklarında  dokunma,  işitme,  koklama 
gibi  duyularını  kullanarak
  yürüyen  bireyin  yerine, 
yalnızca  aklı  ve  gözü  çalışan 
bireyin  konmak  istediğinin  bir  göstergesi  olduğunu  belirtir.  Meydanların  geometrik 
formları  ise  doğanın  bir  soyutlanmasıdır  ve  ilişki  kurmak  için  beş  duyu  ile  kurulan 
bilgi yerine yine yalnızca görme duyusunu harekete geçirir ve daha da önemlisi aklı 
kullanmayı  gerektirir.  Ancak  agorafobik  için  aklın  gücü,  boşluk  nedeniyle  duyduğu 
korkunun yanında çok etkisiz kalır çünkü ses ve dokunma gibi kaynakların yanında 
görme  ve  akıl  çok  güvenilir  değildir.  Böylelikle  aklı  tetikleyen  soyut  geometrik 
formlara sahip meydanlar agorafobik için dünyaya karşı duyumsamasının ne kadar 
zayıfladığını hatırlatan tehdit edici bir yer haline dönüşür
 (Milun,2007). 
Soyutlama  ve  agorafobi  arasındaki  ilişkiye  Worringer  gibi  farklı
 
yaklaşanlar  da 
vardır.  Dora  Vallier’in Worringer’in “Abstraction  and  Empathy”
 
adlı  kitabının başına 
yazdığı  önsözde  belirttiği  üzere;  Worringer‘in  agorafobi  ve  soyutlama  arasında 
kurduğu  ilişki,  19.  yy.  sonunun;  geometrik  soyutlama  aracılığıyla  yaratılmış
 
mekan
larını  agorafobinin  direkt  bir  nedeni  olarak  gören  anlayışı  tam  tersine 
çevirmektedir  (Vidler,  2000).  Çünkü 
Worringer’a 
(1997)  göre  soyutlama  dürtüsü 
insanın dış dünya ile ilişkisinden beslenen iç huzursuzluğunun bir ürünüdür. İnsanın 
doğaya karşı duyduğu primitif korku ve bununla birlikte gelişen; doğanın belirsiz ve 
değişken özelliklerini yok etme arzusu, doğaya ancak geometrik soyutlama yoluyla 
temsil  edilebilen  bir  düzen  bahşetme  isteğini  tetikler.  Ve  bu  dürtü  yeni  ve  modern 
dünyaya  özgü  değildir;
 
aksine  ilkel  toplumlardan  beri  olagelmiştir.
 
Kısacası 
Worringer  korku    duygusunun  artist
ik  yaratıcılığın  temeli  olduğunu  belirtir. 
Worringer’in bu düşüncesi, soyut geometrik düzen kuralları ile tasarlanmış yeni kent 
mekan
larının  agorafobi  yaratması  iddiasına  tersinden  bakmaktadır  çünkü    aslında 
korkunun soyutlamayı tetiklediğini düşünmektedir.
   
Meydanlarda ele alınması gereken bir diğer konu ölçektir; “devasalık” (
giganticism
durumudur. Çünkü soyut mekan homo
jendir ve ölçülebilirdir ancak “devasalık”
 soyut 
mekan
da  ölçülebilir  olanı  alır  ve  katlayarak  büyütür.  Böylelikle  ölçülemeyen 
(démésure)  dengesiz  bir  mekan
sal deneyim yaşatır. Agorafobinin çıkışı  geç 19 yy. 
daki  milliyetçiliğe  eşlik  eden  kentsel  devasalıktan  ayrı  düşünülemez.  Kolonyal 
ganimetlerin  de 
etkisiyle  inşa  edilen  anıtlar  ve  devasalık,
 
iktidarın  kendini 
görünür 

 
32
 
kılmasına  yardımcı  olur  (Milun,  200
7). 
“Devasa”lık 
mekansa
llaştırılmak  istenen 
üstyapının bu  noktada  gücün  bir  yansımasıdır;  bu da  ölçeğin üstyapının  kullandığı 
araçlardan biri olduğu düşüncesini destekler. Ölçekteki aşırı sıçramaların, yani aşırı 
geniş  veya  aşırı  büyük 
mekan 
ve  boşlukların  kullanıcıları  fiziksel  olarak  küçük 
ve 
güçsüz  hissettirmesinden  ötürü  dengesiz  bir  mekan
sal  deneyim  yaşattığı  öne 
sürülebilir.  
Agorafobi  doğuşuyla  birlikte  mimarların  kent 
mekan
ında  gerçekleşen  değişimleri 
sorgul
amaları  için  bir  araca  dönüşür.
 
Örneğin  Viyanalı  mimar  Camillo  Sitte
  (1889) 
yeni  Ringstrasse‘nin  tasarımını  değerlendirirken,  meydanın  boş,  büyük  ve  geniş 
alanlarını,  geleneksel  kentlerdeki  insana  yakın,  daha  k
üçük  ölçekli  meydan  ve 
sokaklar 
ile  kıyaslar  ve  agorofobi  kavramınını  kullanarak  tasarımı  eleştirir.  Sitte 
ortaya  çıkan  bu  hastalığın,  yeni  şehircilik  anlayışının  ürünü  olan 
mekanlarda 
varolduğunu  geleneksel  kentlerde  bu  hastalığın  olmadığını  öne  sürer

“…  eskinin 
küçük meydanlarında insan kendini doğal olarak daha güvende , evinde hissediyor. 
Bugünün  modern  devasa  meydanları  genişleyen  boşlukları  ve  baskıcı 
can 
sıkıcılıkları  (
ennui)  ile  agor
afobi  ataklarına  neden  oluyor” 
(Vidler,  2000
’de  atıfta 
bulunduğu gibi

(Şekil 3.
7). 
                                   
 
Şekil 3.7 :
 Vienna Ringstrasse
’nin dönüşümü


 
33
 
Çoğu psikolog bu noktada Sitte ile paralel bir görüş taşımaktadır yani agorafobinin 
spesifik olarak modernite rüzgarı altında değişen kentsel 
mekanla i
lişkili bir hastalık 
olduğunda ısrarcı olurlar. Örneğin Wespthal’ın vakalarından olan mühendis; kentteki 
ile aynı büyüklükte olan ancak etrafı yapılarla çevrili olmayan bir 
mekanda daha az 
kaygı
 
duyduğunu  belirtir;  onun  için  açık  hava  rahatlatıcı  ilen  kent
  mekan
ı 
korkutucudur (Vidler, 2000). 
Modernitenin tetiklediği değişimlerin, kentsel 
mekan
a ve gündelik  yaşama etkilerini 
ve  bu  etkilerin,  bireyler  üzerinde  sebep  oldukları  affektif  reaksiyonları  ve  ruh 
durumlarını, 19. yy.resim sanatçılarının bazı çalışmalarında görmek mümkündür. Bu 
sanatçılara  verilebilecek  örneklerden  biri  Munch’tur.
  Devon  Hinton  (2002) 
“Munch, 
Agoraphobia  and  the  Terrors  of  the  Modernizing  Landscape”  adlı  makalesinde, 
Munch’u  resimlerinde  tasvir  ettikleri  ve  günlüklerinde  anlattığı  üzere
  herkes  içinde 
yaşadığı 
anksiyete 
atakları 
nedeniyle 
Wespthal’in 
agorafobik 
tarifiyle 
ilişkilendirilebileceğini  öne  sürer.  Sanat  tarihçilerine  göre  Munch,  duyarlılığını 
modern  kentsel  yaşamın  neden  olduğu  hız  ve  yabancılaşmayı  tasvir  etmek  için 
kullanı
r  (Milun,  2007). 
Rosenbaum’a
  (1978) 
göre Munch’un modernleşen dünya ile 
ilişkilendirilebilecek  çalışmaları
 

Rue  Lafayatte

  (1891), 
Karl  Johan  Street”
  (1892), 

Scream

  (1893)  ve 
“Anxiety”
  (1891) 
adlı  eserleridir
.  Munch,  birey  ve  modern  kent 
arasındaki  gerilimin  tasvir  edildiği  1870’li  yılların  Paris’ini  anlatan  kentsel 
resimlerinden  esinlenir.  Kirk  Varnedoe’un
 
işaret  ettiği  üzere,  Munch’un  1891’de 
resmettiği  Rue  Lafayette  adlı  eser,  Caillebotte’un 
yükseklik  korkusu  (vertigo)  yüklü 
balko
n  çalışmalarının  bir 
tekr
arıdır  (Hinton,  2002).
 
Rosenbaum,  Munch’un  modern 
Paris’i; bulvarların uzağa hatta sonsuzluğa uzanması sonucu nefes kesici bir ivmeye 
neden  olduğu  düşüncesini  ön  plana  çıkararak  tarif  ettiğini  belirtir.  Bunun  yanında 
kalabalık, aniden beliren anonim suratl
ar ve belli belirsiz hayaletimsi gölgeler olarak 
resmedilmiştir 
(Rosenbaum, 1978) 
(Şekil 3.
8).  
 
Şekil 3.8 :
 S
oldan sağa: “
A Balcony in Paris

, Caillebotte, 1881; A Balcony
”, 
Caillebotte, 1882; 
“Rue
 
Lafayette”
, Munch, 1891. 

 
34
 
Munch nesnel dünyayı değil algıladığı dünyayı dışa vurur. Rosenbaum’un da ifade 
ettiği gibi; Munch Caillebotte’un anonim yayalar olarak resmettiği kalabalığı

kafatası 
gibi gözüken tehdit edici suratlarla yüzleşmenin
 ani terörü ve uzak mesafedeki ince 
gölgemsi figürlerle karşılaşmanın potansiyel 
terörünü ihtiva eden bir insan grubuna 
dönüştürür
 (Rosenbaum, 1978) 
(Şekil 3.8)
.
 
Munch,  Caillebotte’un  tasvir  ettiği  yeni  Paris’in  çizgisel  kent  planlaması
  ve 
yabancılardan oluşan kalabalığı gibi kentsel gerçeklerini yorumlar. Bu
 19. yy kentsel 
gerçekliklerini, 

Scream

  ve 

Anxiety

 
çalışmalarında  hızlanarak  artan  ve  baş 
döndüren kişisel bir kabusa dönüştürür.
 
Rosenbaum’a göre 
o
bjektifliğin kıyılarından 
özel  korkunun  derinliklerine  bu  geçiş,  elbette  Munch’un  kişisel  iç  karışıklığın  bir 
ürünüdür  ama  bu  ça
lışmalar  aynı  zamanda  kente  verilen  psikolojik  tepkilerden 
oluşan yeni bir dünyanın açılışını yapar
  (Rosenbaum, 1978) 
(Şekil 3.9
).
 
 
 
 
Şekil 3.9 :
 S
oldan sağa: “Karl Johan Street”
, Munch, 1892; 
“Scream”
, Munch, 
1893; 
“Anxiety”, 
Munch, 1891. 
Agorafobik  birey,  üstyap
ı
-mekan-
affekt ilişkisi ekseninde kente bakarken 
mekan  ve 
birey  arasındaki  ilişkiye  dair  ipuçları  verebilir.  Milun,  agorafobinin,  birey  v
e  modern 
kentsel  mekan 
arasında 
nötr
leştirildiği 
için  görüne
meyen  ilişkiyi  görünür  hale 
getirdiğini öne sürer. Kentlerin inşa edilmiş boşluklarının bireyler üzerinde viskeral
2
 
rahatsızlıklara  neden  olduğunu  ve  bireylerden  belirli  adaptasyon  yetileri 
geliştirmelerini  talep  ettiğini  belirtir.  Milun’a  gore  agorafobik  kişi  aslında 
mekansal 
duyarlılığı daha yüksek bir bireydir dolayısıyla bazı 
mekan
ların agorafobik olmayan 
bireyler  üzerinde  oluşturduğu  etki
sini 
daha  fazla  hisseder.  Kısacası  aslında 
agorafobik  birey
; modernite etkisi  altında biçimi  ve ölçeği  değişen kentsel  yaşamla 
mücadele  etmek  zorunda  olan  modern 
kent  kullanıcılarından  oluşan  “normal”
 
nüfustan  çok  da  uzak  değildir.  Zira  bir  çok  mimar  ve kent  eleştirmeni  agorafobiğe, 
inşa edilmiş boşlukların kamusal hayata uygun olmadığı konusunda katılırlar.
  
 
2.viskeral: derin; içgüdüye ve duyguya ait, mantıki bir açıklaması o
lmayan 

 
35
 
Örneğin  yeni  şehirciler  (
new  urbanism
),  bu  boşlukların  bir  tür  horror  vacui  (
fear  of 
emptiness
)  uyandırması,  yüzyüze karşılaşmalar  için uygun  olmaması  ve insanların 
yolunu  bulmalarını  fiziksel  olarak  zorlaştıran  duygu yapılarını  tetiklediği konusund

agorafobiklere 
katılırlar. 
Sonrasında 
antropologlar, 
sosyologlar, 
kentsel 
coğrafyacılar,  kültür  tarihcileri  feministler  de  agorafobikle  ilgilenmeye  başlarlar
 
(Milun, 2007). 
Agorafobi  için  olan  psikolojik  tedavi  biçimleri  çoğunlukla  toplum  içindeki  bu  tür
 
davranışları patolojik olarak görür. Milun, hem medikal yazında hem genel kamunun 
anlayışında,  hastalığın  daha  geniş  sosyal  anlamının  ve 
mekansal  tetikleyicilerinin 
özellikle  görmezden  gelindiğini  hatta  baskılandığını  iddia  eder.  Mimari  boşluk  ve 
agorafob
i  tetikleyicileri  arasındaki  bariz  ilişkiye  rağmen,  geçtiğimiz  yüzyıl  boyunca 
agorafobi  psikolojik  değil  biyolojik  bi
r  problem  olarak  tedavi  edilir; 
beyin  kimyasına 
ilişkin bir sorun olduğu fikri yaygındır. Bunun birinci sebebi farmakolojinin yükselişi, 
ik
inci  sebep  ise  üstapının  ürettiği  kamusal 
mekan
ın  bireyden  talep  ettiği  normatif 
beklentidir (Milun, 2007). 
Yani kısacası “
sorun mekan
da değil insandadır”
 
düşüncesi 
baskın  hale  gelir  ve  böylelikle  anıtsal  homojen 
mekan 
korunur.  Çünkü  eğer  fobisi 
olmayan bi
rey büyük boşluklu geniş homojen 
mekan
ları kabul ediyorsa, o zaman bu 
boşluk kent yaşamının kabul edilmesi gereken bir gerçeği haline gelir.
 
Boşluğu olumsuzlamak tüm kent kritiklerinin paylaştığı bir durum değildir. Modernist 
kentin inşa edilmiş boşluklarını kabul edilmesi gereken bir durum olarak yorumlayan 
düşünürler  de  vardır.  Herbert  Muschamp  bunlardan  biridir
.  Muschamp  (2000) 
g
ünümüzün  dijital  reklamlar,  bilboardlarla  ve  tüketime  zorlayıcı 
elemanlar  ve 
birimlerle 
dolu bir başka deyişle aşırı ticaretleşmiş kamusal alanları yanında
 
“savaş 
sonrası 
ü
topyasının  soyut  geometrik 
mekan
ları”nın  adeta  bir  “zen  bahçesi“
  gibi 
kaldığını öne sürer. 1960’ların İtalyan yönetmeni Michalengelo Antonioni’nin modern 
dünyanın rahatsızlık vericiliğini (“
malaise

) tasvir etti
ği iddia edilen filmlerinin aslında 
yüzleşilmesi  gereken  bir  duygusal  gerçeklik  sunduğunu  iddia  eder.
 
Muschamp’a 
göre 
Antonioni’nin
  m
odernist  banliyölerde  beton  düzlemler  arasında  yaşayan  kent 
kullanıcılarını  portrelediği  filmlerinde  bir  tür  karanlık  estetik  vardır  ve  bu  es
tetik 
kentsel  boşlukları  kutlar (Şekiİ  3.
10). 
Muschamp  yeni  dünya düzeninde  kaybolmuş 
olan  bu  her  anlamda  sessiz  boşluklara
  özlem  duyar  (Muschamp,  2000).  Bu 
bakış 
açısı agorafobiye neden olan kentsel boşlukları kabul edilmesi gereken 
mekanlar ve 
sebep olduğu kaygı ve korkuyu yüzleşilmesi gereken ruh halleri olarak ele alır.  
 

 
36
 
 
Yüklə 5,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin