Kanser tedaviSİnde kullanilan iLAÇlar doç. Dr. Oğuzhan Yıldız


Kanser Tanısında Patolojik Yöntemler



Yüklə 206,68 Kb.
səhifə2/3
tarix28.04.2017
ölçüsü206,68 Kb.
#16288
1   2   3

Kanser Tanısında Patolojik Yöntemler

1)Biyopsi materyalleri:

  1. Açık biyopsiler –> insizyonel biyopsiler: lezyondan bir parça çıkarıp . –> eksizyonel biyopsiler: lezyonun tamamını çıkarıp . –––> küretaj: kadın doğum (endometrium), kemik küretajı

  2. Kapalı biyopsiler –> endoskopik biyopsi . iğne biyopsisi –> böbrek, kc, prostat kanserlerinde kullanılır

2)Ameliyat materyalleri: Parsiyel, total, radikal cerrahi uygulamalar.

3)Sitoloji materyalleri:

  • Yayma preperatlar: sitolojik (pap) yaymaları . İİAB –> genelde troitte kullanılır. İğne + USG eşliğinde nodülden sıvı materyal çekilir. Lama aktarılır. . İmprint preperatlar –> sıvıları cama değdirerek örnek alınır.

  • Sıvı örnekler: plevradan, batından alınabilir. Santrifüj yapılarak incelemeye alınırlar.

4)Frozen inceleme

5)Tıbbi otopsi

Özel incelemeler



Histokimyasal yöntemler

  1. İndiferansiye malign tümörlerin kategorize edilmesi - Sitokeratin (mide adenokarsinomunda), vimentin (sarkomda + edilmesi)

  2. Lösemi ve lenfomaların kategorize edilmesi - CD20 pozitifliği

  3. Metastatik tümörlerin primer odağının belirlenmesi - Kemik metastatik karsinomunda PSA + liği

  4. Prognoz ya da tedavide önemi olan moleküllerin saptanması - Lenfomada –> bcl-2 (+) - Meme ca –> c-myc (+) - Kanserde –> c-erb-B2 (+)

İmmünohistokimyasal yöntemler

İmmünofloresan inceleme

EM inceleme (çok sayıda hücre bağlantısı müsin granülü vb yapılar gözlenir)

Akım sitometrik inceleme (CD3, 20, 30 sayıları tespit edilerek)

Moleküler biyolojik yöntemler (EGFR vb. moleküllerin ekspresyonlarının arttığının gözlenmesi gibi)

HASTANE ENFEKSİYONLARI EPİDEMİYOLOJİSİ ve KORUNMA

Doç. Dr. Türker Türker

Hastane enfeksiyonu denebilmesi için hastaneye yatışından taburcu oluncaya kadarki periyotta oluşmalıdır.

Enfeksiyon hızı –> Enfeksiyon sayısı/Yatan hasta*100

Aksi ispat edilmediği sürece her hastane enfeksiyonu, temel enfeksiyon kontrol kurallarına uyulduğu takdirde önlenmesi mümkün olan bir tıbbi hata olarak kabul edilmelidir.

Hastane enfeksiyonları –> iş gücü kaybı yapar . hastane yatış süresi uzar . laboratuar tetkikleri artar . genellikle enfeksiyon etkeninin çoklu antibiyotik direnci olabileceği için tedavileri daha güç ve pahalıdır. Bu tür bakteriler hastane ortamına yerleşir.

Pek çok hastanede enfeksiyon kontrol komiteleri kurularak enfeksiyon hızları izlenmekte, toplanan veriler analiz edilmekte, ilgili kliniklere bildirilmekte ve gerekli önlemlerin alınmasını takip etmektedirler. Enfeksiyon kontrol hemşireleri burada anahtar rol izlemektedir.

En fazla hastane enfeksiyonları yoğun bakım ünitelerinde olmaktadır. Buradaki hastaların yaşlı olması, uzun süre kalmaları, invaziv girişimlerin sık olması etkili olabilir. Bundan dolayı buradaki koruyucu önlemler dikkat artırılmalıdır. Bunun için en önemli parametrelerden biri el yıkamadır (en etkin ve en ucuz). Fakat buradaki personel bunu devamlı yapamamaktadır.


Soru
Nazokomiyal enfeksiyonlara şu gruplar duyarlıdır: yenidoğan, geriatrik hastalar, maligniteli hastalar, immünsupresif tedavililer (radyo-keve-steroid kullanımı), cerrahi hastalar, implant konulan hastalar, geniş yanık ve yaraları olanlar.

Nazokomiyal enfeksiyon riskini artıran koşullar:


Soru

invaziv girişimler (damar ve üriner katater, solunum desteği, implant uygulaması)


En sık görülen hastane enfeksiyonları:


Soru
üriner sistem enfeksiyonu

  • kan-dolaşım “ (alınan örneklerde az görünmesinden 2. sıradadır)

  • cerrahi alan “

  • solunum yolu “

  • VİP, Kİ-ÜSE

En sık görülen etkenler:

  • E. coli


Soru
Staf kog.(-)

  • Acinetobacter baumanni

  • P. Aeruginosa

  • Klebsiella

DÜŞKÜN KONAK MANTAR ENFEKSİYONLARINA MİKROBİYOLOJİK YAKLAŞIM

Prof. Dr. Şinasi Taner Yıldıran

1.sırada kandidoz, 2. sırada aspergilloz vardır. Diğerleri: mukormikoz (rigomikoz), kriptokokkoz, pnömosistoz ise farklı prevelanslarda görülebilir.



Aspergillus –> KİT’de sık görülür.

Havada taşınan konidyumlar solunarak akciğere gönderilir. Akciğerde yeterli bir savunma mekanizması olmadığında konidyumlar germinasyona uğrarlar. Daha sonra bazal membranı geçip aşırı hif üremesi ve yayılması sonucu enfeksiyon gerçekleşir.

(+) mantar kültürlerinde, Aspergillus türleri Candida türlerinden daha sık gözlenir (%10’u anlamlıdır). Klinik olarak anlamlı olabilmesi için aspergillus’un taze klinik materyelden direkt mikroskobik olarak gösterilmesi ve hastalardan arka arkaya izole edilebilir olması gerekmektedir. KOH veya kalkoflor beyazı (floresan boya) ile hazırlanmış preperatlarda birbirine simetrik olarak ve 45 derecelik bir açıyla ikiye dallanma gösteren septalı hifleri vardır.

SDA (Saboraz dekstroz agar) gibi rutin primer izolasyon besiyerinde rahatlıkla ürer. Birçok aspergillus türü siklohekzamide duyarlıdır. Siklohekzamid yanlışlıkla aspergillusları da öldürebilir. Normalde saprofit mantarlar için kullanılır. Bu yüzden bir tip siklohekzamidli, bir tüp siklohekzimidsiz yapmak lazımdır.

Laktofenol pamuk mavisi ile hazırlanan preperatlarda; septalı hifler, konidyoforlar, veziküller, fiyalid (doğurgandır), konidyospor

Mukormikoz (zigomikoz)

Sıklıkla kontrolsüz diyabet bulunanlarda görülür. AIDS’lilerde nadir gözlenir. Enfeksiyon sporların salınması ile başlar. En çok akciğer ve nazal sinüslerde, damarlarda (endotele özel afinitesi vardır) invazyon eğilimi vardır. Hızla tromboz ve doku nekrozu oluştururlar. Maxiller, orbita ve kafatası boşluğunu invazyon yaparak yayılır. Morbidite ve mentalite oranları çok yüksektir. Erken tanısının hayati önemi vardır. Mikroskopisinde septasız hif (hiflerde çekirdek vardır), dik açılı dallanma, rhizoid görülmesi anlamlıdır. Rhizoid → sporongiofor → sporongium kesesi → sporongiospor Kültürde yoğun şekilde ürer. Kalın hif yapısı petri plağını veya tüpü ağzına kadar doldurur (Kapak kaldıran). Siklohekzimide duyarlıdır.



Bilgi: Vücut sıvıları santrifüj edildiğinde üstte kalan sıvı kısma supernatan, altta kalan (şekilli elemanların) kısma ise sediment denir.

Kandidoz

Genelde immün yetmezlikli hastalarda gözlenir. Enfeksiyonlar endojen kaynaklıdır. En sık C. albicans gözlenir (non-C. albicans’lar da enfeksiyon yapabilir). En çok santral venöz kateter varlığında ve cerrahi girişimlerde görülür (kateterden içeri doğru üreyen mantarlarla-kandidemi-mukozaların tahribi sonucu floranın translokasyonu ile gerçekleşir). HIV (+)’liğin, AIDS tablosuna döndüğü oral kandidoz oluşumuyla anlaşılabilir. Gram boyama ile gram (+), KOH ve kalkoflor beyazı ile boyanabilir (beyaz film tabakası). Lam-lamel arasına alıp 40’lık büyütmede direkt mikroskopiyle de incelenebilir. SDA’da rahat ürer. Beyaz-krem koloniler oluşur. C. albicans’ta diğer kandida türlerinden ayırmak için; germ tüp (+) ve cornmeal agarda klomidospor oluşumu vardır.



Kriptokokus

AIDS’lilerde sık gözlenir. BOS ve idrardan örneklerde yayma ya da kültür ile incelenir (direkt mikroskobi). Kapsülü vardır. Kapsül yapısı çini mürekkebi veya nigrosin ile hazırlanan preperatlarda rahatlıkla gözlenebilir. (Çini mürekkebi zemindeki C partiküllerini tutarak zemini kahverengiye boyar. Mantarın içinde penetre olmadığında kapsül yapısının varlığı anlaşılır). En bilinenleri C. neoformans ve C. gatti’dir. C. neoformans güvercin dışkısında bulunurken, C. gatti okaliptus ağaçlarının topraklarında bulunur. Mikroskopide lize olmuş lenfositlerle karışabilir. Bu nedenle tomurcuklanma görülmelidir. Musikarmin boyası ile kapsül kırmızıya boyanır. Kültür ekimleri SDA ve birdseed agara yapılmalıdır. Kapsüllü yapısından dolayı mukoid ve akışkan koloniler oluşturur. Birdseed agarda fenoloksidaz aktivitesinden dolayı kahverengi-siyah (melanin pigmentinden dolayı) koloniler oluşur.



Pnömosistoz

P. jirovecii insan etkenidir. Genelde AIDS’li kişilerde görülür. Esas pulmoner sistem hastalığıdır fakat ekstrapulmoner yerleşim de gösterebilir (ekstrapulmoner genelde otopside çıkar). Direkt boyama (destekleyici), DFA (neredeyse kesin tanı niteliğindedir, yalancı (+) azdır), PCR, 1,3-β-D glukan testi tanı için kullanılır. Tanı için kültür kullanılmaz (Farmasötik çalışmalarda). Boyama yöntemleri trofozoit veya intrakistik cisimcikleri boyayan boyalar ve kist duvarını boyayıp intrakistik cisimcikleri ve trofozoitleri boyamayan olarak ayrılır. 1. tür boyalarda intrakistik cisimcikler boşlukta gibi, duvar yokmuş gibi görünüm olur (Giemsa). Görüntülerde büyük yuvarlaklar kist, küçük sayıca fazla olanlar trofozoitlerdir. Duvar boyayan boyalardaki görünüme double-parantez, kama denir. İntrakistik cisimcikler hariç her yer boyanır.



KAN VE KANAMA HASTALIKLARI

Prof. Dr. Mükerrem Safalı

Normal Gelişim: Fetal hayatın 3.haftasından itibaren kan yapımı başlar. İlk yolk kesesinde üretilir. Bunun yanında aortanın mezodermal bölgesinde ve gonadlarda, mezonefrik alanda da üretim olur. Bu üretim sistemik değildir, lokaldir. 3. aydan itibaren kök hücreler KC’e göç eder ve buradan doğuma kadar üretim gerçekleşir. Bu zaman diliminde plesentadan aktif olmasa da bir üretim vardır. 4. aydan itibaren kemik iliğinde üretim için hareketlilik başlar. Fakat esas üretim karaciğerdedir. Doğumdan sonra ana üretim merkezi kemik iliğidir. Puberteye -10 yaşlara kadar tüm kemik iliği aktifken puberteden sonra yavaş yavaş aktifliğini kaybeder. Erişkinlikte ancak %50 nispetinde bir aktiflik vardır (İnaktif olanlar rezerv olarak kalır). Erişkinlerde genelde yassı kemiklerde (vertebra, kas, pelvis, sternum, kafatası) ve az miktarda uzun kemiklerin (humerus, femur) proksimal epifiz bölgelerinde üretim olur. Yaşlılıkta aktif iliklerin oranı iyice düşer. Fakat herhangi bir kan hücrelerinin azaldığı bozukluklarda sarı kemik iliği tekrar aktive hale gelebilmektedir.

HSC → Lenfoid Progenitor (multipatent) → B-T-NK öncüleri . → Myeloid Progenitor → Nötroblast-Tromboblast-Eritroblast gibi öncü hücreler gelişir. Bu hücrelerde matürasyonunu tamamlayıp kana geçer.

İlk basamaklarda farklılaşma adına salınan sitokinler bölünmeye, kolonileri ayırma adına iken sonraki sitokinler daha çok türe spesifik ve daha özeldir.

Kemik iliği yaşla beraber topogrofik olarak azalır. Aktive kısımlar, üretken kısımlar azalır. Bunun yanında aktive kısımlardaki hücre oranı çocukluk yaşlarında %80-90 iken , erişkinlikte %50-60 a düşer. Yaş ilerledikçe %20 lere kadar geriler. Mikroskopide koyu olanlar matürasyonun gerçekleştiği beyaz olanlar ise yağ dokusudur. Kan hücrelerinin sayısı da yaşa bağlı olarak değişir.

Anemilerin Sınıflandırılması

Eritrositlerin yeteri kadar O2 bağlanamaması ile karakterizedir. En çok eritrositlerin sayısal azalması sonucu ortaya çıkar.



Etiyolojik olarak

1)Kan Kaybı

  • Akut → Travma sonucu oluşur. Dolaşım bütünlüğü bozulur. Kısa sürede gerçekleşir. Bu hastalarda hipovolemik şok görülmesi anemiden çok daha ciddi bir sorundur. Anemi olmadan hasta kaybedilebilir.

  • Kronik → GIS lezyonları, jinekolojik sorunlar.

2)Hemolitik Anemiler: artmış eritrosit yıkımı. Bu hastalıklarda genelde eritrositlerin stabilitesi bozulmuş ve kolay parçalanabilirdir.

  • Herediter genetik defektler:

→ Eritrosit membran bozuklukları (kapiller düzeyinde geçerken damar endoteline çarpar): Herediter sferositoz, herediter eliptositoz. → Enzim yetersizlikleri: HMP şantının enzimlerinde sorun vardır. G6PD, glutasyon sentetaz. Bir kısmı da glikolitik enzimlerin eksikliği sonucu olabilir. → Hb anormallikleri: Yetersiz globin sentezlenmesi → Talasemi sendromları . Globulinlerdeki yapısal bozukluklar (Hemoglobinopatiler) → Orak hücreli hastalık, stabil olmayan Hb ler.

  • Kazanılmış genetik defektler: Fosfotidilinositol ilişkili glikoproteinlerin eksikliği → Paroksismal noktürnal hemoglobinüni.

  • Ab bağımlı olanlar: Rh faktörüne bağlı yenidoğan hemolitik hastalığı, transfüzyon rxnları, ilaca bağlı gelişenler, otoimmün hastalıklar.

  • Mekanik travma:

→ Mikroanjiopatik hemolitik anemiler: Sorun damarlardadır. Eritrositlerin endotel ile ilişkisi bozulmuştur. Hemolitik üremik sendrom, DIK, trombotik trombositopenik purpura.

→ Kardiyak travmatik hemoliz: Hasarlı kalp kapakları (kendi ya da protez)

→ Tekrarlayan fiziksel travma: Bango çalma, maraton gibi.


  • Eritrosit enfeksiyonları: Malarya

  • Toksik veya kimyasal hasarlanma: Klostridial sepsis, ağır metal zehirlenmesi, yılan zehri

  • Membran lipit anormallikleri: Eritrositin kendisinde (abetalipoproteinemi), ağır karaciğer hastalığı

  • Sekestrasyon: Hipersplenizm (dalağın hiperaktif çalıştığı devemlar)

3)Eritrosit Üretim Hasarları:

  • Herediter genetik defektler: Bu hastalıklar tek başlarına değildirler. Anemi klinik tablonun bir parçasıdır.

→ Kök hücrelerin azlığına yol açan hasarlarla karakterize: Fankoni anemisi, telomeraz defektleri

→ Eritrosit matürasyonunu etkileyen hasarlarla karakterize: Talasemi sendromları



  • Nutrisyonel yetmezlikler:

→ DNA sentezini etkileyenler → vit B12 ve folat eksikliği → megaloblastik anemi

→ Hemoglobin sentezini etkileyenler → Fe eksikliği



  • Eritropoetin yetersizlikleri: Kemik iliği normal çalışşa da böbrek yetmezliği ve kronik hastalık olanlarda anemi gözlenebilir.

  • Öncü hücrelerin immün hasarlanması: Aplastik anemi (kemik iliğinin baskılanması sonucu hücre üretiminin azalması, diğer kemik iliği kökenli hücrelerde hasarlanır), izole eritrosit aplazisi.

  • İnflamasyona bağlı demir sekestrasyonu: Kronik hastalık anemisi

  • Primer hemotopoetik neoplaziler: Lösemi, myelodisplazi (eritrosit üretilir fakat efektif değildir), KMPN

  • Yer kaplayan ilik lezyonları: Metastazlar, granülomatoz hastalıklar

  • Öncül (progenitor) eritrosit enfeksiyonları: Parvovirüs B19 enfeksiyonu

  • Bilinmeyen hastalıklar: Endokrin ve karaciğer hastalıkları da anemi yapabilir.

Klinik olarak anemiler

Periferik kan yaymasında hücre morfolojisine bakılarak yapılır:



  • Hücre hacmi (MCV) → Normositik, mikrositik, makrositik

  • Hemoglobinizasyon derecesi (ortasındaki solukluğa bakarak) → Normokromatik, hipokromik

Örnek: Hipokromik (Hb yeteri kadar sentezlenemediği için) – mikrositik (az Hb ile küçük eritrositler olmakta) → Fe eksikliği anemisi

Kan Kaybına Bağlı Anemiler (Kanamanın miktarı ve hızına göre)

a)Akut kan kaybı: Büyük travma sonucu oluşur (2L’ye yakın kan kayıpları). Kişi anemi olmadan ölebilir. KV kollaps olur, şok gelişir. Akut kanama sonrası interstisyel alandan damar içine sıvı transferi olur (bu durum anemiyi etkilemez). Kemik iliği zamanla kaybolan hücreleri yerine koymaya çalışır (hücre kaybına bakarak aktivitesini ayarlar). 3-4 günde gerçekleşir bu. Dolaşımda retikülositler gözlenir. Çekirdekli en matür formudur, bu aşamadan sonra çekirdeğini kaybeder. Bu duruma retikülositozis denir. Bu sayede kemik iliğinin aktif olduğunu, yanıt verip vermediğide anlaşılır.

b)Kronik kan kaybı: Yavaş, süreklidir. Kadınlardaki mastürasyon, GIS’te peptik ulkus, polip ve hemoroid gibi durumlarda oluşabilir. Yavaş olduğu için kemik iliği daha iyi cevap verir. Kan kaybı sonucu sadece eritrosit değil, başka maddeler de kayba uğrar. Bunlardan en önemlilerinden biri demirdir. Demir depoları boşalır. Fe eksikliği anemisi oluşabilir. Ne kadar Fe varsa o kadar üretim olur.

Hemolitiik Anemiler

Eritrositleri yaşlanarak değil de, 120 günden önce yıkılmaları sonucu oluşur. Hb katabolizması sonucu billirubin gibi ürünler birikir. Kemik iliğinde artmış eritropoezis ve retikülositozis vardır. Damar içinde veya dışında olabilir.



a)İntravasküler Hemoliz → Daha az görülür. Mekanik hasarlanma, komplemana bağlı lizis (uyumsuz kan transfüzyonunda), enfeksiyöz (malaria), toksik etki (clostridial sepsis) gibi durumlarda görülür. Hemoglobinemi, hemoglobinüri, homosiderinüri tabloları ortaya çıkar. Sarılık olabilir, plazma haptoglobin seviyesi azdır.

b) Ekstravasküler Hemoliz → Daha sık görülür. Dalaktaki ve diğer organlardaki MNF sistem tarafından yapılır. Eritrosit membran hasarı sonucu eritrosit deforme eski haline dönme özelliğini yitirir. Eritrositlerin çoğu böyle ise her sirkülasyonda çok sayıda eritrosit yıkılır. Splenomegali oluşur (Splenektomi yapılabilir). Kanda, idrarda Hb seviyesi yükselmez. Billirubin kaynaklı taşlar oluşabilir. Kİ’de hiperplastik aktivite ve periferik kanda retikülozis görülür. Kİ bazen 3/1 oranındaki lenfoid hücre ile eritrosit hücre oranını, anemiyi kompanze edebilmek için 1/3 oranında çevirebilir.

Herediter Sferositoz

Kırmızı kan hücrelerinin küresel şekil alması ve deforme olabilme yeteneğinde azalma ile karakterizedir. Otozomal dominant, genetik hastalıktır. Eritrosit hücre zarında tüm zar boyunca bulunan spektrin proteinin membrana tutunmasını sağlayan ankrin protein geninde mutasyon vardır. Eitrositin stabilitesi bozulur. En ufak bir travmada eritrositler zedelenir, tamamen ya da küçük parçalar kopacak şekilde hasarlanır. Bunun sonucunda bu yapılar sinüzoidlerden geçemeyip dalakta parçalanırlar. Enfeksiyonlara bağlı hemolitik krizler, bazen aplastik krizler oluşabilir. Dalakta yıkıma bağlı splenektomi, sarılık oluşur. Periferik yaymada sferik eritrositler normalden küçüktür. Yıkıma bağlı olarak Howell – Jolly cisimcikleri oluşur.



G6PD Eksikliği

HMP şantının bir enzimidir. Glutatyonu redükte ederek oksidatif hasarlanmadan korur. Enzim eksikliğinde eritrositler oksidatif strese maruziyet ve hemoliz gözlenir. X’e bağlı resesif geçiş gösterir. Kadınlarda taşıyıcı, erkeklerde major olarak ortaya çıkar. Çeşitli mutasyonlar sonucu enzim çalışmaz. Hasta asemptomatik olarak yaşayabilir. Enfeksiyon ve ilaçlarla (kinin gibi) karşılaşma oksidasyonu artırır, hemolizi tetikler. Tipik hemoliz krizlerine neden olabilirler. Periferik yaymada globin protein parçacıkları olan Heinz cisimcikleri görülür (Membrana yapışık). Hem intravasküler hem ekstravasküler hemoliz görülür.

Favizm: Bakla yenmesi sonucu asemptomatik olan hastada oksidasyon ve hemoliz tetiklemesidir.

Orak Hücreli Hastalık

Herediter bir hemoglobinopatidir. (Hemoliz de vardır) Globin proteinin beta zincirinin geninde noktasal mutasyon vardır. 6. kromozomda glutamik asit yerine valin vardır. HbA (2alfa, 2beta) yerine HbS (2alfa, 2 betaS) vardır. HbS O2’yi alır fakat bıraktıktan sonra eski formuna geri dönememe, agrage olma, polimerize olma sorunları vardır. Heterozigot ve homozigot formu vardır. Heterozigotlarda % 10, homozigotlarda hepsi HbS’dir. Heterozigotta hafif derece oraklanma ve HbA ile etkileşim sonucu agregasyonlar oluşabilmektedir. Homozigotta belirgin oraklaşma ve tüm klinik tablo vardır. Kronik hemolitik tablo vardır. Mikrovasküler oklüzyonlar ve oklüzyon sonucunda infarktüs gözlenir. Vazooklüziv krizler oluşur. Hemoliz bulguları vardır.

O2 bırakan eritrosit ya hemolize uğrar ya da tekrar oksijenlenir fakat membran hasarları oluşur. Bu siklik döngüde membran hasarları birikir, irreversibl olurlar. Bu eritrositler artık fonksiyon göremez. Agregatlar oluştururlar. Damarları tıkayıp enfarktüse sebep olabilirler. Periferik yaymada anizoitozis (boyutları farklı) ve poikilositozis (şekilleri farklı) vardır. Bu hasarlama zinciri sirkülasyonunda dalakta yapım-yıkım olayları, kan göllenmesine sebep olur. Buradaki sinozoidler tıkanabilir. İnfarktlar oluşabilir. Bunun sonucunda dalağın normal anatomisi kaybolur.

Talasemi Sendromları

Kalıtımsal, klinikte farklı formları olan bir hastalık grubudur. HbA’daki alfa ve beta zincilerinin sentezinin azalmasıdır. Beta- globulin zincirinin 16. kromozomundaki 1 gen; alfa globulin zinciri ise 11. kromozomdaki 2 gen tarafından kodlanır. 2 ana tipi vardır. alfa talasemi, beta talasemi



Beta Talasemi

B0: Beta globin sentezi yoktur ve B+ : yeteresiz ( B  normal)

Homozigot: iki alel de hasarlıdır. (B0 B0, B+ B+, B+ B0)

Heterezigot: bir alel normal, bir alel hasarlıdır. (B B, B0 B) . Beta globin geninde çok sayıda noktasal mutasyon sonucu oluşur. Hb miktarı azalır. Alfa globinler boşta kalır. Karşılık bulamazlar ve agrage olurlar. Bu eritrositler daha kemik iliğindeyken progenitor halde yapılır ve yıkılırlar. Buna eneffektif hematopoez denir. Perifere çıkan eritrositler de hasarlıdır. Bunlar fonksiyon görmeden ortadan kaldırılır. Anemi mikrositik hipokrom karakterlidir. Eritrosit yıkımından dolayı artmış demir absorbsiyonu ve birikimi vardır. Kİ de hiperplastik olarak çalışır. Zamanla Kİ yapım-yıkım döngüsünden etkilenir ve hücresel alanların sayısı değişir, iskelet anomalileri oluşur.

Talasemi major  Akdeniz’de sık, homozigot, derin anemi, transfüzyon bağımlısı

Talasemi minör  Daha çok görülür. Heterezigot, asemptomatik olabilir.



Alfa Talasemi

Alfa zincir geninde delesyon vardır. Alfa zincirinin 4 geni vardır. Etkilenen gen sayısı aneminin şiddetini belirler. Stabil olmayan agregatlar tetramerler oluştururlar.

1 gen  Sessiz taşıyıcı, asemptomatik

2 gende  Subklinik hafif anemi vardır. Alfa talasemi taşıyıcı denir

3 gende  HbH hastalığı. Daha ağır klinik tablo. Beta globinler boşta kalır. Beta globinler tetramer oluşturur.

4 gende  Hidrops fetalis denir. Fetal hayatta yıkım başlar. Anne karnında ya da doğumdan yakın bir zaman sonra ölürler. Yşamla bağdaşmaz. Yenidoğanda gama globin tetramerleri oluşur. Yaşamaya devam eden olgularda Beta globinler alfa’nın yerine bağlanır.Tetramer oluştururlar. Bunların O2 afinitesi çok yüksektir; alır, vermez.

Yıkım artışı sonucu Fe absorbsiyonu ve Fe birikimi vardır. Bunun sonucunda seconder heterokromatozis vardır. Demir karaciğerde birikirse karaciğer fonksiyonları bozulur. Yapım ve yıkım stimülasyonu kemik iliği alanlarını işgal edebilir. Erişkinlerde yassı kemikler aktif olduğu için bu kemikler radyolojide farklı görünür (dikensi çıkıntılar vardır kemik içinde). Kemik dokunun kendisi de etkilenir (deformite olur).

Paroksismal Nokturnal Hemoglobinüri

Anomali genetik mutasyon sonucu oluşur. Fakat bu mutasyon kalıtılmaz. Mutasyona edinmeleri olarak kazanılır. İsmi ilk olarak geceleri ortaya çıktığı, zaman zaman oluştuğu ve idrarın rengi değiştiği için bu şekilde konmuştur. PIGA geninde mutasyon sonucu bazı hücre yüzey profillerini sentezi için gerekli bir enzim eksikliği oluşur. Hücre membran bozukluğu oluşur. GP1 enzimi ve onun sentezlediği CC55, CD59 (en onemlisi), C8 bağlayan protein eksikliği vardır. (Bu proteinler tanı amacıyla kullanılır.). Bu proteinlerdeki eksikliği bağlı olarak komplemana bağlı lizis olur. Intravasküler hemoliz, hemoglobinüri, tromboz, enfeksiyona yatkınlık oluşur. Aplastik anemi ve akut lösemi riski artmıştır.



İmmün Hemolitik Anemiler

Ab bağımlı hemoliz ile karakterlidir. Otoantikorlar eritrosit ve kompenentlerine saldırırlar. Otoimmünite, ilaç alımı (ilacın kendisi ya da ona karşı oluşan ab), lenfoid neoplaziler, enfeksiyonlar (kronik lenfositik lösemi, kronik hastalık lösemisi) sonucu oluşabilirler. Direkt coombs testi ile otoantikor saptanabilir. Otoantikor tipine ve altta yatan hastalığa bağlı gruplama;



  1. Sıcak ab Hemolitik anemi: En sık görülen çeşittir. Çoğu idiopatiktir. IgG tipi abi oluşur. IgG tipi ab eritrosit yüzeyini kaplar, opsonin görevi görür. Ortam sıcaklığı 37°C üzerinde olursa eritrositler ölür. Ekstravaskuler yıkım olur ve sonuçta splenomegali oluşur.

  2. Soğuk ab Hemolitik anemi: Aglutinasyon 30°C altında gerçekleşir. İgM tipi ab üretilir. Akut ve kronik, formları vardır. İdiopatik postenfeksiyoz veya lenfoma neoplazilere bağlı olabilir; çoğunlukla kendiliğinden iyileşir.

  3. Soğuk hemolizin Hemolitik anemi: IgG tipi Ab oluşur. Soğuğa maruziyet sonucu düşük ısıda bağlanma gerçekleşir (Bu durumda aglütinasyon ve hemoliz olmaz). 30°C’nin üstüne kompleman fiksasyonu ile Ab bağlı eritrositler opsonize ve hemolize uğrar. (Çoğunlukla enfeksiyonlardan sonra ortaya çıkar)

Yüklə 206,68 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin