IVY
League’de
olmasına
rağmen,
Middlebury’i tercih ediyorlardı.
“Ayağını kırarsan ne olacak?” diye sordu
babam. “Akademik bursu seçmek daha iyidir.”
Boyun eğdim.
Middlebury bence Tilton’un şişirilmiş bir
kopyasıydı; tek farkı New Hampshire yerine
Vermont’un dışında olmasıydı. Kız-erkek karma
eğitim veriyordu. Ama ben yoksul, benim
dışımdaki herkes ise varlıklıydı. Dört sene
boyunca tek bir kızla bile aynı sınıfta
okumamıştım. Kendime güvenim yoktu, onlarla
aynı seviyede olmadığımı düşünüyordum ve
sıkıntıdan perişandım. Okulu bırakmak, en
azından bir yıl ara vermek için babama
yalvardım. Hayatı ve kadınları tanımak için
Boston’a gitmek istediğimi söyledim.
Kulak bile asmadı. Bana söylediği şu oldu:
“Kendi oğlum üniversitede duramazken, başka
ailelerin
çocuklarını
nasıl
üniversiteye
hazırlıyormuş gibi yaparım?”
Hayatın bir dizi rastlantıdan oluştuğunu
anlamaya başlamıştım. İşin aslı, o olguları nasıl
karşıladığımız, kimilerinin dediği gibi özgür
irademizi
nasıl
uyguladığımızdır
ki,
kim
olacağımızı kaderin sınırları içinde yaptığımız
tercihler belirler. Hayatımı biçimlendiren iki
rastlantı beni Middlebury’de buldu. Biri Şah’ın
özel danışmanlığını yapan İranlı bir generalin
oğlu olarak çıktı karşıma. Diğeri ise çocukluk
aşkımla aynı adı taşıyan genç ve güzel bir kızdı:
Ann.
Adını Ferhat olarak anacağım ilki Roma’da
profesyonel futbol oynamıştı; doğa vergisi
atletik yapıya, siyah kıvırcık saçlara, açık
kestane rengi gözlere, geçmişi ve karizmasıyla
kadınların hayır diyemediği bir tipe sahipti.
Birçok yönden benim tam tersimdi yani.
Arkadaşlığını kazanabilmek için çok uğraştım ve
ondan yıllar boyu çok işime yarayacak bilgiler
öğrendim. Ve bir de Ann’a rastladım. O sıralar
başka üniversitede okuyan genç bir adamla ciddi
bir ilişkisi olmasına rağmen, beni kanatları altına
aldı. Platonik ilişkimiz o zamana dek yaşadığım
en sevgi dolu ilişkiydi.
Ferhat beni içkili partilere katılmaya ve ailemi
göz ardı etmeye teşvik etti. Ders çalışmayı
bilinçli olarak bıraktım.
Akademik ayağımı
kırarak babamla ödeşmek istedim. Notlarım baş
aşağı gitti, sonunda bursumu kaybettim. Ve son
sınıfın ikinci yarısında okulu bırakmaya karar
verdim. Babam beni evlatlıktan reddetmekle
tehdit etti. Ferhat ise, “Diren!” diyordu. Bir gün
dekanın odasına hışımla dalıp okulu bıraktım.
Hayatımın en önemli dönüm noktalarından
biriydi bu.
Şehirdeki son gecemi Ferhat ile barda
kutladık. Bir ara karısına kur yaptığımı iddia
eden iri yarı sarhoş bir çiftçi, aniden üzerime
saldırarak ayaklarımı yerden kesti ve beni karşı
duvara fırlattı. Ferhat bıçağını çekip araya girdi,
adamın yanağını boydan boya kesti. Sonra da
beni sürükleyerek camdan dışarıya, Otter
Nehri’ne bakan yüksek bir duvarın üzerine
çıkarttı. Aşağıya atladık ve nehir boyundan
yolumuzu bularak yatakhaneye döndük.
Ertesi sabah kampus polisinin sorgusunda
yalan söyledim ve olay hakkında hiçbir bilgim
olmadığını iddia ettim. Ama sonunda Ferhat
okuldan uzaklaştırıldı. Biz de birlikte Boston’a
taşınıp bir daire tuttuk. Hearst’ın
Dostları ilə paylaş: |