Tibet'li bir rahip olarak bilinen ünlü Lobsang Rampa'­



Yüklə 6,06 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə7/19
tarix09.04.2020
ölçüsü6,06 Mb.
#30802
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   19
Lobsang Rampa - Antiklerin Mağarası

mızı  on ları  takip ederek  sürüdük  ve  sona  erdiklerinde  otur­
duk.  Otururken,  metalin  metale  çarpması  gibi  bir .seri  tıkırtı 
1 01 

"ANTİKLERİN  MAGARASI ,, 
geldi ve  neredeyse hissedilemez şeki lde karan l ığın üzerinden 
göründü  ve onu bir kenara  itti.  Çevremize  bakındık ve daha 
birçok  i lginç  makineler  gördük.  Burada  heykel ler ve  metal­
den  oyulmuş  resim ler  vardı.  Bir  bakıştan  daha fazla  zaman 
geçirmeden  önce  ışık, kendi  kendine söndü ve salonun orta­
sında  ışıldayan  bir küre  şeki l lendi.  Renkler  amaçsızca  titri­
yordu ve kaynağı görünmeyen ışık huzmeleri kürenin etrafın­
da  döndü.  Resim ler,  ilkönce  bulanı k  ve hayal  meyal,  sonra 
can l ı l ığı  ve  gerçekliği  artarak  ve  üç-boyutlu  etkisiyle  şekil­
lendi. 
Bu, uzun yıllar önceki dünyaydı .  Dünyanın çok genç ol­
duğu zamandı.  Dağlar,  şimdi  denizlerin o lduğu yerde  durdu 
ve hoş deniz kenarı tatil yerleri şimdi dağ zirveleri oldu. Hava 
daha  ı lıktı ve  i lginç yaratıklar kırda dolaşıyordu.  Bu,  bir bi­
l imsel gelişme dünyasıydı. İ lginç makineler Yeryüzü yüzeyi­
nin  birkaç  santim  üzerinden  akıyor ya da havada kilometre­
lerce  yukarıda  akıyor,  geçip gidiyorlardı.  Büyük  tapınaklar, 
sanki  bul utlara  meydan  okumak  ister  gibi  zirveleri  göklere 
doğru yükse lmişti. İnsanlar ve hayvanl ar telepatik olarak ko­
nuşuyorlardı .   Fakat  her  şey  çok  mutlu  değildi.  Politikacı lar 
pol itikacılara  karşı  savaştı.  Dünya,  her  bir  tarafın diğerinin 
topraklarına göz  koyduğu  bölünmüş  bir kamp  o ldu. Normal 
insan şüphe ve korku bulutları  altında yaşadı. Her iki  tarafın 
rahipleri, tanrı ların  sadece  kendilerini onayladığını duyurdu­
lar.  Önümüzdeki  resimlerde  onların  kendi  kurtuluş markala­
rını  satan  rahiplerin  ateşli  konuşmalarını  -şimdiki  gibi- gör­
dük: tabi ki  iyi bir fiyatla! Her bir yolun rahipleri, düşman ı öl­
dürmenin 
"kutsal bir görev" 
olduğunu düşündüler. Neredeyse 
ayn ı  havayı  soluyan, baştan başa kardeş olan dünyaya, insan­
l ığa onu vaaz ettiler.  Kardeşin kardeşi öldürme mantıksızlığı, 
halkın ortaya  çıkardığı bir düşünce değildi. Çok sayıda sivil 
kayıplarının olduğu  büyük  savaş  çatışmaları  gördük.  Askeri 
102 

"BÖLÜM  BEŞ" 
rnvvetler  zırhlı  silahları  arkasında  oldukça  güvendeydiler. 
Savaşmayan  yaşl ı,  kad ın  ve  çocuklar  acı  çeken  oldu lar.  Bir 
an,  laboratuvarlarda  çal ışan  bilim  adam larını  gördük.  Daha 
öldürücü  silahlar  üretmeye  çalışan,  düşman  üzerine  atmak 
için  daha  büyük  ve  daha  iyi  mikroplar  üretmeye  çal ışan  bi­
limadamları .  Bir dizi  resimde  bir grup  düşünce adam ının,  i­
çinde sonraki  nesil  için makinelerinin çalışan  model lerini  ve 
kültürlerinin tam bir resimli kaydını ve eksikliklerini depola­
yabildikleri,  onların  bir 
"Zaman  Kapsülü " 
olarak  isim len­
dirdikleri (bizi"m 
"Antiklerin Mağarası " 
olarak isimlend irdi­
ğimiz) şeyi planlarken gösteri ldi. Dev gibi makineler yaşayan 
kayaları  kazdı.  İnsan  kalabal ıkları,  modelleri  ve  makineleri 
kurdular.  M ilyonlarca  yıl,  ışık  yayan  yavaş  çözünen  radyo­
aktif maddelerin soğuk-ışık kürelerini yerine yükselti lmiş o­
larak gördük. Onun içindeki yavaş çözünme, ışığın neredeyse 
Zamanı n   sonuna  kadar  kendi  kendine  devam  edebilmesini 
sağlayan insanlara zarar vermezdi. 
Yabancı  d i l i  anlayabileceğimizi  bulduk,  sonra  aç ıklama 
gösterdi  ki, 
"konuşmayı " 
telepatik  olarak  al ıyorduk.  Bunun 
gibi odalar ya da 
"Zaman Kapsülleri " 
Mısır"ın kumları  altı­
na,  Güney  Amerika'daki  bir  piramidin  altına  ve  Sibirya'da 
belli bir noktaya saklanmış oluyordu. Her bir yer, zamanların 
sembolü  ile  işaretlendi.  Sfenks ...  Mısır'da  doğmayan  büyük 
Sfenks heykelleri  gördük  ve  onun  şekl inin  bir  açıklamasını 
algı ladık.  İnsanlar  ve  hayvan lar ...  onlar  çok  uzak  gün lerde 
konuştular ve birlikte ça lıştılar. Kedi, güç ve zeka için son de­
rece mükemmel  bir hayvandı.  İ nsanın kendisi  bir hayvandır; 
bu yüzden Antikler,  güç  ve  dayanıklı lığı  gösteren  büyük  bir 
kedi vücudu figürü yaptılar ve vücudun üzerine bir kadın başı 
ve  göğüsleri  koydular.  Göğüsler,  insan  ve  hayvanın birbirle­
rinden  ruhsal  ve  zihinsel  besini  çekebildiklerini  gösterirken 
baş,  insan  zekasını ve  mantığını  gösteriyordu.  Bu  sembol. o 
1 03 

"ANTİKLERİN 
MAGARASI " 
zaman, günümüzdeki Budha ya da Devid'in Yı ldızı ya da Haç 
kadar yaygındı. 
Karadan  karaya  hareket  eden,  büyük  yüzen  şeh irleriy le 
okyanuslar  gördük.  Gökyüzünde,  sessizce  hareket  eden  bü­
yük hava taşıtları aynı şeki lde aktılar.  Havada durabil iyorlar­
dı  ve neredeyse muazzam  hızla hemen  kayboldular.  Yüzeyde 
taşıtlar,  tespit edemediğimiz bazı yöntem lerle havada destek­
lenmiş. zem inin kendisinden birkaç santim yukarıdan hareket 
ett i ler.  Köprü ler,  yol  şeritleri  olduğu  görünen  şey leri  narin 
kablolar üzerinde taşıyarak şeh irler üzerinde  uzan ıyordu.  İ z­
lerken,  gökyüzünde  çok  kuvvetl i   bir  parlama  gördük  ve  en 
büyük  köprülerden  birinin  kabloları  ve  kirişleri  arapsaçına 
dönerek  yıkıldı.  Başka  bir parlama  ve  şehirlerin  çoğu  akkor 
hal indeki gazın içerisinde kendi  kendi lerine kayboldular.  Yı­
kıntılar üzerinde,  kabataslak kilometrelerce yüksek  bir man­
tar şekl inde; tuhaf, şeytan bakışlı, kırm ızı  bir bul ut yükseldi. 
Resimlerimiz yavaşça  kayboldu  ve  "Zaman  Kapsül leri­
ni"  planlam ış  olan  i nsanlar  grubunu  tekrar  gösterdi .   On ları 
şimdiki zamana mühürlemeye karar verdiler.  Makine  içerisi­
ne  yerleştirilmiş  olan  tören leri  gördük,  depolanmış  hafızay ı 
gördük.  Bize  söylenmiş veda  konuşmasını duyduk: 
"Gelece­
ğin İnsanları: eğer orada herhangi biri olacaksa hu.  insanlı­
{�ın kendini yok edişi ya da böyle görülen olasılıklar hakkında 
ve  hu  yeraltı  mahzenleri  içerisinde  onu  anlayabilen,  onun 
farkına  varabilen  ve  onu  keşfedebilme zekasına sahip  olan 
hir Kelecek neslin yararlanabilmesi  için,  başarılarımızın ve 
başarısızlıklarımızın bu kaydı  saklandı. " 
Telepatik  ses  kay­
boldu  ve  resim  ekranı  karardı .   Görmüş  olduklarım ızla  ser­
semlemiş olarak sessizce oturduk. Sonra, oturu rken,  ışık tek­
rar yükseldi ve onun gerçekte bu odanın  duvarlarından geldi­
ğini gördük. 
Ayağa  kalkt ık  ve  çevremize  bakındık.  Diğer  Salon  da. 
1 04 

"BÖLÜM  BEŞ " 
makinelerle doldurulmuştu ve pek çok şehir modelleri ve bazı 
tür  taşların  her şekliyle  ya  da  doğasını  tespit  edemediğimiz 
bazı  meta l  çeşitleriyle köprüler vardı. Serginin bir kısm ı, bizi 
şaşırtan  oldukça  saydam  maddey le  korunmuştu.  O,  cam  de­
ğildi.  Madden in  ne  olduğunu  tam  bilm iyorduk.  Bütün  bildi­
ğimiz onun,  bazı  model lere  dokunmaktan  bizi etkili  şekilde 
ön led iğiyd i.  An iden  hepimiz  sıçradık.  Yabancı,  kırmızı  bir 
göz,  göz  kırparak  bizi  izl iyordu.  Rehberim  Lama  M i ngyar 
Dondup,  kırmızı gözlü  makinenin  üzerine yürürken, ben  on­
dan  kaçmaya  hazırlanıyordum.  Ona  baktı  ve  kulplarına do­
kundu.  Kırmızı  gözler kayboldu. Onun  yerine  küçük  bir  ek­
ran üzerinde Ana Salondan başka bir odaya götüren  bir resim 
gördük.  Beyin lerimize  bir mesaj  geldi, 
"Ayrıltrken odaya gi­
din. Orada, açarak içine gireceğiniz mühürlü malzemeler bu­
lacaksınız.  Orada,  makinelerimizi çalıştırabilecek evrim se­
v�yesine ulaşmamışsanız, daha sonra gelecek olanlar için bu 
yeri mühürleyin ve bozmadan bırakın. " 
Yaklaşmam ızla kapı açı ldı, sessizce üçüncü odaya doluş­
tuk.  Orada,  pek çok dikkatle mühürlenmiş teneke  kutu lar ve 
Mağaran ın mührünü ve teneke kutuları  nasıl açabi leceğimizi 
bize gösteren bir 
"resim-düşünce " 
makinesi vardı. Zemi ne o­
turduk  ve  görmüş  olduklarımızı  ve  tecrübe  ettiklerim izi  tar­
tıştık. 
"Harika.' Harika! ·· 
d iye  haykırdım.  Bir Lama; 
"İçinde 
harika olmayan bir şey göremezsin " 
dedi  bana, küstahça. 
"A­
kaşik kayıtlara bakarak hepsini görmüş olabilirdik. 

Diğer­
leri,  grubun  kıdemlisi  Lama  M i ngyar  Dondup'a  öğrenmeye 
hevesli olarak  baktı lar.  Başın ı  hafi fçe sal ladı  ve 
"Bizim Lob­
sang.  bazen zeka parıltı/an gösteriyor! Ben de  senin kadar 
meraklı oldu{�um için haydi,  kendi kendimize birleşelim ve ne 
olduğuna bakalım. " 
Her birimiz yüzyüze dönük, kaba  bir da­
ire  içerisinde  oturduk  ve  parmaklarımızla  uygun  şeki lde  ke­
netlendik.  Rehberim  gerekli  nefes  alma  ritm ine  başladı  ve 
1 05 

"ANTİKLERİN  MAGARASI,, 
hepimiz  bir olduk. Bütün  bunlar  hiç olmadan,  şuurlu  olarak 
astrale  girme  ve  elde  ettikleri  bi lgiyle,  şuurlu  olarak  dönme 
yeteneğine sahip olanlar tarafından görülebilir. Ne kadar uzak 
olursa olsun bir çağdan, bir tarihteki herhangi bir sahne, sanki 
bir kişi gerçekten orada gibi görülebil ir. 
''Akaşik Kayıtları " 
deneyimlemiş olduğumu  i l k  defa  ha­
tırladım. Rehberim  böyle  şeyleri  bana anlatmıştı  ve ben tek­
rar etmiştim; 
"Evet, fakat o nedir? O nasıl çalışır? Bu geçmiş 
ve bitmiş şeylerle bir kişi nasıl temas edebilir Lobsang? " 
diye 
cevapladı  ve 
"bir hafızaya sahip olduğunda bana katılacak­
sın.  Dün ne olduğunu hatırlayabilirsin ve ondan önceki gün 
ve ondan da önceki gün. Küçük bir çalışmayla hayatında bü­
tün olanları  hatırlayabilirsin,  çalışarak doğurulma sürecini 
bile hatırlayabilirsin.  "Eksiksiz hatırlama" teriminin anlamı­
na sahip olabilirsin. Akaşik Kayıtlar sadece bütün dünyanın 
hafızasıdır.  Bu Yeryüzü üzerinde şimdiye kadar olan her şey, 
sadece hayatındaki geçmiş olayları hatırlayabilmek gibi 'ha­
tırlanabilir'.  Bu sihir içermez, fakat bunu ve hipnotizmayı bir 
sonraki konuşmamızda ele alacağız. " 
B izim çalışmamızla Makinenin, onun resimlerini bitirdi­
ği noktayı seçmemiz gerçekten kolay oldu. O zamanın tanın­
mış kimseleri olduğu şüphe götürmeyen, mağaranın bilgi leri­
ni  dışarı  taşıyan  kadın  ve  erkekler  kafilesi  gördük.  Girişin' 
üzerinde  yarım  bir dağ  olduğu  görünen  şeyi  çok  uzun  kol l u  
makineler kaydırdı. Yüzeylerin buluştuğu çatlaklar v e  yarık­
lar dikkatl ice mühürlendi. İ nsan ve  işçi grubu uzaklaştı. Ma­
kineler uzaklara yuvarlandı  ve  bir süre,  birkaç  ay,  sahne ses­
sizdi. Dinleyenlerini savaşa teşvik eden, dev  gibi  bir piram i­
din  basamakları  üzerinde duran yüksek bir rahibi gördük. A­
kıldaki resimler, Zaman Tomarlarını ileri sardı ve karşı kamp­
ları gördük. Ateşl i  konuşan ve gözü dönmüş  l iderleri gördük. 
Zaman  i lerledi.  Mavi  gökyüzünde  beyaz  buharın  yol larını 
1 06 

"BÖLÜM  BEŞ" 
gördük  ve  sonra  bu  gökyüzü  kırm ızıya döndü.  Bütün dünya 
titredi  ve  sarsıldı.  B iz  izleyerek  baş  dönmesi  deney imledik. 
Gecen in  karanlığı  dünyanın  üzerine  çöktü.  Siyah  bu lutlar 
parlak  alevlerle  vurdu;  bütün  kürey i  sardı.  Şehirler  bir  an 
alev lendi  ve  bitti. 
Dalgalanan denizler karalar  boyunca yükseldi.  Bütün  ö­
nündeki (eri  süpürerek  dev  bir dalga,  en  uzundan  daha  uzun 
binalar ve karalar boyunca kükredi. Onun dalga tepeleri, ölen 
bir  uygarlığın  enkazını  çevirmiş oldu.  Yeryüzü  sancı lar  içe­
risinde sarsıldı  ve gürledi.  Büyük uçurumlar göründü  ve  bir 
devin ağzını açması gibi tekrar kapandı. Dağlar,  bir fırtınada­
ki  söğüdün  ince  dalları  gibi  dalgalandı  ve  denizlerin  altına 
battı . Sulardan kara kütleleri yükseldi ve dağlar oldular.  Dün­
yanın  bütün  yüzeyi,  devaml ı   hareketin,  bir  değişimi  duru­
munda oldu. Mi lyonlardan sağ kalan dağınık pek az kişi, yeni 
yükselen  dağlara  çığlık  atarak  kaçtı.  Karışıklıkta  yukarıda 
gem i lerde  her  nasılsa,  hayatta  kalmış  diğerleri  yüksek  ze­
m i nlere u laştılar ve bulabildikleri herhangi  bir saklanma yeri­
ne girdi ler.  Yeryüzü kendi kendine  hareketsizce durdu.  Dev ir 
yönünü  durdurdu  ve  sonra  ters  yönde  döndü.  Ormanlar,  bir 
göz kırpma süresince ağaçların parıltısı dağınık bir küle dön­
dü.  Yeryüzü  yüzeyi  ıssız  ve  harap  oldu;  siyah  bir  cips  gibi 
kömürleşti. Deliklerin derinlerinde ya da sönmüş volkan ların 
lav-tünellerinde Yer>'üzü  nüfusunun dağılmış  çok az bir kıs­
mı,  felaketle  çıldırmış,  sinmiş,  terör  içerisinde  kekeleyerek 
konuştu  -anlamsız  sesler çıkardı.  Siyah  göklerden,  tadı  tatlı 
olan, hayatı güçlendiren beyaz bir madde yağdı. 
Yüzy ı l lar boyunca Yeryüzü  yeniden  değişti .  Karalar de­
nizlerdi  ve  o  karalar  şimdi  denizler  olmuştu. A lçak  sev iyel i  
bir ovanın,  sahip olduğu kayalık duvarları  çatladı  ve  ayrıldı. 
Sular,  şimdi Akdeniz olarak  bil inen  deniz yatağına aktı. Ya-
. kındaki  başka  bir deniz,  deniz yatağındaki  bir delikten  battı 
1 07 

"ANTİKLERİN  MAGARASI " 
ve sular boşalırken  ve  yatak kururken  Sahra Çölü şeki l lendi. 
Yeryüzü  üzerinde  kamp  ateşleriyle  aydınlanan,  eski  efsane­
leri  anlatan, Atlantis ve  Lemurya'nın sel ini an latan,  vahşi  ka­
bileler  dolaştı.  Güneşin  sakin  durduğu  günleri  de  an lattılar. 
Bir yarı-suya göm ülmüş dünyanın alüvyonlarında A ntiklerin 
Mağarası  gömülmüş  yatıyordu.  Davetsiz  misafirlerden  gü­
vende olanlar, kara yüzeyinin çok altında dinlendiler.  Zaman 
sürecinde, hızl ı akan akıntılar, alüvyonu, enkazı yıkad ı  ve bir 
kere daha güneş  ışığında kayalıkların önünde durmasını sağ­
ladı.  Sonunda  güneş  tarafından  ısıtılan  ve  an i  bir  buz  sağa­
nağıyla soğutulan  kaya yüzey i  müthiş bir sesle parçalanacak 
ve  içeri  girebilecektik. 
Si lkelend ik,  kramp  girmiş  organlarım ızı  gerdik.  Şimdi 
yemek ve uyumak zorundayız ve yarın belki bir şeyler öğren­
iriz  diye  tekrar  bakınacaktık.  Görevimiz  başarıldığı  zaman, 
girişi  doğrudan  duvar örerek  kapatacaktık.  Mağara,  yüksek 
zekalı  ve  iyi  niyetli  insanlar  tekrar  gelene  kadar,  huzur 
içerisinde  tekrar  uyuyacaktı.  Mağara  ağzında  dolaştım  ve 
aşağıdaki  neh ir kayal ıkları  üzerindeki  ıssızl ığa baktım ve  bir 
Eski  Zaman  insanı  mezarından  kalksa  ve  burada  yanımda 
dursa, ne düşüneceğini merak ettim. 
İçeriye dönerken  farka hayret ettim; bir lama, bu amaç la 
getirdiğimiz  kurutulmuş bazı  kolay  yak  gübrelerini  tutuştu­
rarak  kav  ve  çakmaktaşıyla bir ateş  yakıyordu.  Çevrem izde 
makineler  ve  bir uzak  çağın  el  yapımı  nesneleri  vardı.  Biz­
modern  insan lar,  bizim  anlayışımızın  ötesinde  böyle  harika 
makine lerle  çevri l iyken,  bir tezek  ateşi  üzerinde  su  ısıtıyor­
duk.  İç  çektim  ve düşüncelerimi  çay  ve  tsampa  karıştırmaya 
çevirdim. 
108 

BÖLÜM  AL!'I 
Sabah-ortası Ayini sona erdi. B iz çocuklar, içeri son giren 
olmamak için  bir güçle  itişerek ve baskı  yaparak  sınıflarımı­
za doğru koşuşturduk.  Eğitime i lgimiz yüzünden değil, fakat 
bu  sınıftaki  hocanın  en  son  içeriye  giren  kişiye  değneğiyle 
kuvvetli bir darbe vurma  kaba al ışkanl ığına  sahip olması yü­
zünden !  Ben,  mutluların  mutlusu,  ilk  içeri  giren  olmayı  ba­
şardım  ve  hocanın  gülümsemesinin  ışı ltı lı  onayının  keyfini 
çıkardım. Hoca, sabırsızca  kapının yan ı nda durarak ve yavaş 
bir  şekilde,  görünen leri  tokatlayarak  diğerlerini  acele  ettir­
mek  için  harekete  geçti .  Sonunda  hepimiz,  zemine yayılmış 
m i nderlerin  üzerine  bağdaş  kurmuş  şek i lde  oturarak  yerleş­
tik. Geleneğimiz olarak, sürekli arkamızda devriye gezen ho­
caya  doğru  sırtımız  ona  dönük  oturduk.  Onun  nerede  oldu­
ğunu  bi lmemek \ e  böylece  çok  çal ışmak zorunda  kalmamız 
ıçın. 
"Bugün  bütün dinlerin nasıl benzer olduğunu tartışaca­
ğız. " 
diye belirtti hoca. 
"Yeıyüzü üzerindeki baştanbaşa bütün 
inanışlar için Sel hikayesinin mahiyetinin genel olduğu göz­
lenir.  Şimdi dikkatimiz� Bakire Anne temasma  vereceğiz.  En 
anlamlı zekô bile 
" dedi, bana sert bakarak; 
"Bakire annemi­
zin.  Kutsanmış Dolma olduğunu,  Bakire annenin Merhame-
109 

"ANTİKLERİN  MAGARASI,, 
tinin,  Hırist�van İnancmm bazı tarikatlarmda Bakire Anneye 
karşılık geldiğini bilirsiniz. " 
Acele adımlarla sınıfın girişinde 
durdu.  Bir keşiş-haberci  içeriye girdi ve hocaya eğilerek  se­
lam  verdi. 
"Bilge  Kişinin  selam/art  var. " 
diye  mırı ldandı. 
"Efendi Lama Mingyar  Dondup  iltifatlartnı sunar ve  çocuk 
Tuesday Lobsang Rampa'mn smiftan derhal bırakılmasmı ta­
lep  eder,  durum  acildir. " 
Hoca  yüzünü  astı; 
"Çocuk! " 
diye 
gürledi, 
"sen bir baş belasısm ve smifın bir huzuru bozamsm, 
def(>/! " 
Alelacele ayağa fırladım, hocamı  başımla selamladım 
ve habercinin  ardından acele ederek koşturdum. 
"Bu nedir? " 
diye  güçl ükle  soluyarak  sordum. 
"Bilmiyorum, "  
dedi, 
"ken­
dim  de  merak ettim.  Kutsal Lama Dondup,  cerrahi aletleri 
hazırladı, atlar da hazır. " 
Aceleyle devam ettik. 
Ona  doğru  i lerlerken  Rehberim  güldü, 
"Ah  Lobsang! 
Böylece acele edebilirsin! Cerrahi hizmetimizin istendiği Shö 
Kasabasma iniyoruz. " 
Atına bindi  ve  ben imde atıma binme­
mi  istedi.  Bu,  her  zaman  zor  bir  operasyon  oldu;  atlar  ve 
ben ...  B ini lmeye  gel indiği  zaman  asla  aynı  kafada  görün­
medik.  Ata  doğru  yürüdüm  ve  yaratık  benden  uzak  tarafa 
yürüdü.  Diğer  tarafa  etrafından  kayd ım  ve  at  ne  olduğunu 
an lamadan  koşarken  bir sıçrama yaptım. Sonra  kavrayışımın 
direnciyle  dağ  l i kenlerinden  daha  iyisini  yapmaya  çalıştım. 
Öfkesinden vazgeçtiğini gösteren  kişnemesiyle at,  yard ımım 
olmaksızın  döndü  ve  patikadan  aşağıya  doğru  Rehberim in 
atını takip etti.  Bu benim atımın, en  sarp  bölümlerde durma 
ve  yarlardan  aşağıya  bakarken,  başını  eğme  ve  bir  çeşit 
titreme yapma gibi  korkunç al ışkanl ığı vardı. Kesinl ikle  ina­
nıyordum  ki,  o  bir  mizah  duygusuna  sah ipti  (fakat  yanlış 
yerde! )  ve ben im  üzerimde  sahi p  olduğu  etkinin tam  olarak 
fark ındaydı.  Patikadan  aşağıya  inerken  gürültü  yaptık  ve  az 
sonra Pargo  Kaling ya da  Batı  Kapısın ı  geçerek.  böylece Slıö 
kasabasına gelmiş  olduk.  Rehberim, ben im  hapishane olarak 
1 1  o 

"BÖLÜM  ALTI" 
tanıdığım büyük bir binaya gelene kadar,  sokaklar arasından 
yolumuza  rehberlik  yaptı.  Gardiyanlar  koşuşturdular  ve  at­
larım ızı  aldı lar.  Rehberim  Lama  Mingyar  Dondup'un  iki 
kutusunu  aldım  ve  onları  kasvetl i   yere  taşıdım.  Bu,  hoş 
olmayan  gerçekten  korkunç  bir  noktaydı .  Korkuyu  koklaya­
bildim,  yanlış-yapanların  kötü  düşünce-formlarını  gördüm. 
Gerçekten,  atmosferi  boynumdaki  saçları  ayağa  kaldıran  bir 
yerdi. 
Rehberimi oldukça büyük bir odanın  içine girene  kadar 
takip ettim. Gün ışığı pencerelerden içeriye akıyordu. Bir  kaç 
gardiyan  etrafta  dikiliyor,  Shö'nün  bir  Sulh  Yargıcı,  Lama 
M ingyar Dondup'u selam lamak için bekl iyordu. Onlar konu­
şurken ben kendime çeki düzen verdim. Bu arada,  suçluların 
yargı lanıp hüküm  verildiğine  karar  verdim.  Zeminde  bir ta­
rafta,  inilti  sesleri  geliyordu.  Ona  doğru  baktım  ve  aynı za­
manda  Sulh  Yargıcının  Rehberime  konuştuğunu  duydum: 
"Çinli  bir  casus  olduğunu  düşünüyoruz  Saygıdeğer  Lama. 
Kutsal Dağa tırmanmaya çalışıyordu, açıkça Potala'ntn içine 
sürünmeye çalışıyordu.  Kaydı ve düştü. Ne kadar yüksekten? 
Belki bir üç yüz metre kadar vardır. Kötü bir durumda. " 
Reh­
berim  öne  i lerledi  ve  onun  yanına  gittim.  Bir  adam  örtüyü 
çekti ve önümüzde,  orta yaşlarda Çinli bir adam  gördük. 
oı-· 
dukça ufak-tefek  ve  olağanüstü çevik gibi gözüküyordu,  ak­
robat gibi bir şey diye düşündüm.  Şimdi acıyla inl iyordu. yü­
zü terden ıslaktı ve derisi yeşilimsi bir çamurla  renklenm işti. 
Sancısıyla dişlerini  gıcırdatan  ve titreyen  adam  kötü  bir 
durumdaydı.  Lama  M ingyar  Dondup  ona  merhametle  baktı . 
"Casus, suikastçı olabilirdi ya da ne olursa olsun,  onun için 
bir şeyler yapmalıyız, "  
dedi.  Rehberim  adamın  yanına  diz 
çöktü  ve  ellerini  acı  çeken  zaval lının  şakaklarına  koydu  ve 
onun  gözlerine  dik  dik  baktı .   Dakikalar  içerisinde  hasta  a­
dam. gözleri yarı açık. dudaklarında hafif bir gülümseme, ra-
1 1 1  

"ANTİKLERİN  MAGARASI " 
hatladı.  Ayak  kemikleri  yarı-dolu  kum  torbaları  gibi  gıcır­
dadı. 
"Kemikler, sabitlemek için çok dağınık. " 
dedi Rehberim, 
"ayaklan toz haline gelmiş görüni�l·or; onları kesmek zorun­
da kalacağız. "  "Saygıdeğer Lama. " dedi Sulh  Yargıcı,  "ona 
ne yaptığım bize anlatmasını sağlayabilir misin? Bir katil ol­
masından korkuyorduk. " "İlk önce ayaklarını alacağız. " 
diye 
tekrarladı Lama, 
"sonra ona sorarız. " 
Tekrar adam ın üzerine 
eğildi ve  bir kere daha onun gözlerine dik dik baktı. Çinli da­
ha da rahatladı ve derin bir uykuya dalmış göründü. 
Açılmış çantalarım ve steril şifalı bitki sıvı ları nı kase içe­
risinde  hazırdı.  Rehberim  el lerini  ıslatmak  için  daldırdı. Za­
ten,  diğer gerekenlere  başka  bir  kasede  sahi ptim.  Onun  yö­
netim inde adam ın bedenini ve ayaklarını yıkad ım.  Bu ayak­
lara  dokunmak,  bende  özel  hisler doğurdu:  sanki  her  şeyin 
paramparça o lduğunu hissettirdi. Şimdi  onlar,  dışarıda duran 
siyah  kablolar gibi damarlarıyla  bir mavi -benek li  renkteydi­
ler.  El lerini  ıslatan  Rehberi min  yönetimi  altında,  steri l ize 
bantları,  Çinli  adamın  ayaklarında  yükseğe.  on lamı  bedene 
katı ldığı  yere  kadar  yükseğe  yerleştirdim.  Bir sopayı  bir  il­
mekten  geçirerek,  basınç  si rkülasyonu  durdurana  kadar  çe­
v irdim. Lama Mingyar Dondup çok çabuk  bir bıçak  kaptı  ve 
bir V  içerisi nde eti  kesti .  V'den göründüğü kadarıyla bacağın 
içinde kemiği gördü, ondan kalan ı ve sonra kem iğin sonu etin 
bir  çift  katıyla  korunması  için,  V'n in  iki  kanad ını  tıktı.  Bir 

Yüklə 6,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin