T. C. Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı



Yüklə 2,72 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə21/23
tarix09.04.2020
ölçüsü2,72 Mb.
#30799
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   23

2.5.2.3 Mecbur İnsan 
Süha  Oğuzertem  “Geçmişten  Geleceğe  Yaşar  Kemal”
727
  adlı  yazısında  yazarın 
romanlarında  karşımıza  çıkan  “mecbur  insan”  karakterinin  aslında  kendisi  olduğunu  dile 
getirir.  Yalçın  Sadak’ta  “mecbur  adam”ı  bir  ideal  olarak  görür.  İnce  Memed’i  bu  açıdan 
değerlendirir.
728
  Onu  “zilli  kurt”  olmaya  iten  neden  de  bizce  yazarın  bu  “mecbur  insan” 
kişiliğinin  altında  yatmaktadır.  Ramazanoğlu  Kitaplığında  çalışırken  eline  geçen  Naima 
Tarihi’nde  bir  Mehdi  hikâyesi  çok  ilgisini  çeker.  1600’lerde  yaşamış  bir  Sakar  Şeyhi’nin 
gerçek  hikâyesidir.  “Mecburlar,  insanın  içindeki  başkaldırının  eylemcileridir.”  diyen  yazar, 
hikâyesini  yaşanmışlıktan  alan”  bu  metaforu  kendine  ait  üslubuyla  Alain  Bosquet’e  şöyle 
aktarır:
729
 
Osmanlı tarihi okuyordum, Sakarya Şeyhi diye bir kişinin macerasına rast geldim. Bu 
kişi bir Mehdi’ydi. Mehdi İslam’ın on ikinci imamı olan Hasan Askeri’nin oğludur. Mehdinin 
özellikle  Anadolu  Alevileri,  ölmediğine,  hiç  ölmeyeceğine,  bir  gün  dünya  bozulduğunda 
Mehdi’nin  ortaya  çıkacağına,  kötülüğü  yenerek  dünyayı  barışa  mutluluğa  kavuşturacağına 
inanırlar.  Alevilerin  bu  inançlarına  öteki  Müslüman  mezhepleri  de  katılırlar.  Bu  yüzden, 
Selçuklu,  Osmanlı  tarihinde  birçok  Mehdi  zuhur  etmiş.  Selçuklularla,  Osmanlılarla 
savaşmışlardır.  Kimileri  o  kadar  güçlüydüler  ki,  örneğin  13.  yüzyılda  başkaldıran  Baba 
İshak,  Selçuklu  ordusunu  yene  yene  başkent  Konya’nın  kapısına  dayandı.  Bizanslılardan 
kiralık  asker  alan  Selçuklu  Sultanı  ancak  böylelikle  Baba  İshak’ın  güçlerini  yenebildi. 
Sakarya  Şeyhi  de  bunlardan  birisidir.  On  yedinci  yüzyılın  başlarında,  o  zaman  Osmanlı 
Sultanı  IV.  Murad’a  karşı  savaş  açtı.  Adı  Ahmet  olan  Sakarya  Şeyhi  kendisini  Mehdi  ilan 
etmiş, başkaldırmış, Osmanlı’nın iki kere üstüne gönderdiği elli, altmış bin kişilik ordusunu 
beş bin kişisiyle yenmişti. Bu sırada Bağdat’ı almak için sefere çıkan Sultan Murad Konya’ya 
gelerek karargâhını orada kurdu. Burada, Başkumandan, Veziriazam, “Aman Padişahım, biz 
                                                           
725
 Yaşar Kemal, Alain Bosquet ile Görüşmeler, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2013, s.60. 
726
 Yaşar Kemal, “Zilli Kurt”, Binbir Çiçekli Bahçe, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2013, s.93. 
727
  Süha  Oğuzertem,  “Geçmişten  Geleceğe  Yaşar  Kemal,  Bilkent  Üniversitesi  Türk  Edebiyatı  Merkezi 
Uluslararası Yaşar Kemal Sempozyumu, Adam Yayınları, İstanbul, 2003, s.26 
728
 Yalçın Sadak, Yaşar Kemal ya da Dionysos’un Dönüşü, Öteki Yayınevi, İstanbul, 2017, s.9-21 
729
 Yaşar Kemal, Alain Bosquet ile Görüşmeler s.137-139. 

210 
 
bütün  orduyu aldık Bağdat’a gidiyoruz.  İstanbul’un burnunun dibinde, üstüne iki kere ordu 
gönderip  yenildiğimiz  Sakarya  Şeyhi,  Sakarya  dağlarında  olduğu  gibi  duruyor.  Biz  orada 
değilken bu Mehdi İstanbul’u almaz mı?”  
Padişah Seraskere buyruk verdi: 
“Şu Arap atını, şu kılıcı, şu kürkü, şu tuğu al, ben ona üç tuğlu vezirlik ihsan ettim. 
Beş  bin  kişilik  ordusunu  da  alsın,  gelsin  benim  orduma  katılsın.  Mademki  o  Mehdi’dir, 
Bağdat’ı aldıktan sonra dünyayı birlikte düzeltelim, barışa, özgürlüğe, eşitliğe kavuşturalım. 
Sevaptır.” dedi. 
… 
Serasker, Padişahın isteklerini Şeyhe söyledi. 
Sakarya Şeyhi: 
“Kabul edemem.” diye karşılık verir.  
Serasker:  “Şeyhim,  biz  şimdi  yüz  binlerce  kişilik  orduyu  aldık  Bağdat’a  gidiyoruz. 
Biliyorsun Padişah da bizimle birlikte geliyor. Biz senin üstüne iki kere binlerce kişilik asker 
gönderdik. Sen bizi dağlarında yendin. Şimdi, biz seni burada, İstanbul, Padişahsız, askersiz 
kalmışken  böylece  bırakamayız.  Yüz  binlerce  kişilik  orduyla  Konya’dan  senin  üstüne 
yürüyeceğiz. Bak sana Padişahımız Efendimiz üç tuğlu vezirlik veriyor. Sonunda Sadrazam da 
olursun, Şeyhülislam da…” 
“Kabul edemem.” 
“Biz  dönüp  seni  yakalayacağız.  Yasayı  bilirsin.  Seni  yakaladıktan  sonra  Konya’ya 
götürüp  bir  eşeğin  üstüne  seni  ters  bindirecek,  üç  gün  Konya  çarşısında  dolaştırarak, 
aşağılayarak, gözlerini oyarak, mafsallarını kanırarak, derini yüzerek öldüreceğiz.” 
“Biliyorum, kabul edemem.” 
“Şeyhim sen deli misin?” 
“Deli değilim, ben huruç etmeye mecbur bir kişiyim.” 
Sonra Seraskerin dediği gibi olur, Konya çarşısında Sakarya Şeyhi’ni aşağılayarak 
öldürürler. Demek ki bu dünyada mecbur olan kişiler var, diye düşündüm gençliğimde. Sonra 

211 
 
düşündükçe,  okudukça  dünyanın  Sakarya  Şeyhi  gibi,  başkaldırmaya  mecbur  kişilerle  dolu 
olduğunu  gördüm.  Dünyamızı  bu  başkaldırmaya  mecbur  kişiler  yapmış,  yapıyordu.  Bu 
başkaldıran kişiler insanlığın özüydü. Ve dünyayı onlar değiştirerek bu duruma getirmişlerdi. 
Nedim  Gürsel’le  gerçekleştirdiği  söyleşide  “mecbur  adam”ı  “Nazım  Hikmet  gibi, 
Che  Guevera  gibi  biri.  Paris’te  Nazım  Hikmet’e  sordum,  “Yahu”  dedim.  “Sen  bir 
Marksist’sin.  O  koşullarda  parti  kurulamayacağını  bilmiyor  muydun?  Niye  uğraştın  bu 
kadar?” “Mecburdum” dedi. Che Guevera bakan olmuş, bilmem ne olmuş, hep dağa gidiyor. 
Mecbur çünkü.
730
 diyecektir. İnce Memed’i de bu kategori içerisine dâhil eden Yaşar Kemal, 
aynı  söyleşide  Gürsel’e  “Dünya  öküzün  boynuzunda  değil,  “mecbur  adam”ın  sırtında 
duruyor.” diyecektir. 
2.5.2.4 Kürt Meselesi  
Yaşar  Kemal,  Kürt  meselesi  ile  ilgili  iki  önemli  hususa  vurguda  bulunur.  Bunlardan 
birincisi  “dil”  ikincisi  de  “kültür”  bahsidir.  Kürtlere  uygulanan  baskıların  temelinde  bu  iki 
husus  yatmaktadır.  Bütün  sömürülere  karşı  aldığı  tavrı  Kürt  meselesinde  de  ortaya  koyan 
yazar, Kürt diline ve Kürt kültürüne uygulanan baskıların kaldırılmasını ister. Ona göre et ve 
tırnak gibi iç içe geçmiş olan Kürt ve Türk halkı birbirinden kopamaz. Kürtlerin Türklerden 
ayrılmak gibi bir düşünceleri yoktur. Kürtler, dillerine ve kültürlerine saygı gösterilmesinden 
öte  bir  beklenti  içerisinde  değildir.  Bu  yüzden  Kürt  dilini  ve  Kürt  kültürünü  küçümseyici, 
aşağılayıcı  ifadelerden  uzak  durulmalıdır.
731
  Çünkü  bu  tür  yaklaşımlar  var  olan  gerginliği 
artırmaktan başka bir işe yaramamıştır. Yine bir başka yazısında ırkçılığa varan boyutlardaki 
milliyetçiliği eleştiren yazar, bu kesimin dillerine pelesenk eylediği “Türk’ün Türk’ten başka 
dostu yoktur” sloganına atıfta bulunarak “Türk’ün Türk’ten başka dostu var. Gizli saklı değil. 
Malazgirt’ten bu yana Kürtler Türklere dost.”
732
 diyecektir.  
Yavuz  Baydar’la  gerçekleştirdiği  söyleşide  ona,  bir  kesimin  bilinçli  olarak  topluma 
empoze ettiği gibi Kürt dilinin beş  yüz kelimeden müteşekkil bir dil  olmadığını hatırlatırken 
“Kimi akılsızlar Türk dili için de böyle diyorlardı.” diye belirtir ve “Koca Dede Korkut’un, 
Yunus Emre’nin, Dadaloğlu’nun, Karacaoğlan’ın görkemli dilinin sonucunu gördük. O dil bir 
Nazım Hikmet, bir Sait Faik, bir Orhan Veli, büyük bir yenilikçi edebiyat yarattı. Kürt dili de 
çok  zengin  bir  edebiyat  dilidir.  Onun  da  Melle  Cizrevisi,  Fakiye  Tayranı,  Kürtlerin 
Homeros’u  Abdale  Zeynikisi  var.  Büyük  destanları  var.  Kürt  yazılı  ve  sözlü  edebiyatı 
                                                           
730
 Nedim Gürsel, A.g.e., s.125 
731
 Yaşar Kemal, “Edebiyat ve Kürt Sorunu Üstüne” Yavuz Baydar ile Söyleşi, Yeni Yüzyıl 31 Temmuz-6 Nisan 
1995, Zulmün Artsın, YKY, İstanbul, 2013, s.216-251. 
732
 Yaşar Kemal, “Türkiye Barışını Arıyor”, Der. A. Kabacalı, Binbir Çiçekli Bahçe, YKY, İstanbul, 2013, s.6. 

212 
 
Mezopotamya’nın en büyük edebiyatıdır. Belki de Kürt dili bu bölgenin en zengin dilidir.”
733
 
diyecektir.  Yaşar  Kemal,  yazılı  ve  sözlü  edebiyatı  bu  denli  gelişmiş  toplumların  kolayca 
asimile edilemeyeceği görüşündedir; aynı söyleşide “Sevr gerçekleşseydi, Türk halkını kimse 
asimile  edemezdi.  Çünkü  onun  arkasında  Dede  Korkut  vardı.  Bir  halkın  bir  tek  Dede 
Korkut’u bile olsa o halka kimsenin gücü yetmez.” diye örnek verirken aslında herhangi bir 
dil ve kültürü yok saymaya çalışmanın ve buna yönelik politikalar oluşturmanın son tahlilde 
tutarsız  olacağını  vurgulamaktadır.  Yine  ekonomik  anlamda  ülkenin  doğusu  ile  batısı 
arasındaki  uçurumu  kapatacak  bir  denge  politikası  izlenmesi  de  atılması  gereken  bir  başka 
adımdır.  Baydar  ile  gerçekleştirdiği  söyleşide  Kürtlerin  beklentisini  kendine  has  üslubuyla 
değerlendirir.  Burada  Türk  ve  Kürt  halklarının  öz  bir  kardeş  olduklarını,  birbirlerinden  kız 
alıp verdiklerini, bir nevi etle tırnak  gibi  olduklarını vurgular.  Türkiye  Cumhuriyetinin  son 
yıllarında Kürt kültürüne yönelik baskıcı tutumların asla kabul görmeyeceği,  bir iki darbeci 
generalinin  suyu  kurutma  çabalarına  rağmen  balığı  yakalayamadığı  metaforuyla  açıklar. 
734
 
Nitekim bu hatanın farkına varan Türkiye Cumhuriyeti hükümeti de tıpkı söyleşide belirtildiği 
üzere,  Kürtçe  yayın  yapan özel ve resmi televizyon kanalları ve radyolar açtı.  Güneydoğu 
bölgesindeki üniversitelerde Kürt Dili ve Enstitüleri açıldı.
735
 
Söyleşideki  “Kürtler  öz  bir  kardeşimiz.  Bin  yıllık  can  bir  biraderimiz.  Biz  Kürtlerle 
etle  tırnak  gibiyiz.  İç  içeyiz.  Yüzyıllardır  birbirimize  kız  aldık  kız  verdik”  ifadesine  dikkat 
edilirse  her  platformda  Kürt  kökenli  olduğunu  dile  getirmesine  karşın  yazar,  Kürtler  öz  bir 
kardeşimiz  diyerek  “ben”  dilini  Türk  aidiyetiyle  söylemektedir.  Nitekim  Yavuz  Baydar’a, 
“Kürtler biterse Türk halkı da birlikte biter.” Diyerek bu birlikteliğin boyutunu sergiler.
736
 O,  
Anadolu halklarının  kardeşliğini etnik aidiyetin üstünde tutar. Asıl  problem  de bu meseleyi 
kavrayamayan  siyasilerin  ötekileştirici  politikalarında,  ayrıştırıcı  üsluplarında,  aşağılayıcı 
tutumlarındadır.  
Kürt  şair  ve  yazar  Musa  Anter’in  20  Eylül  1992’de  Diyarbakır’da  öldürülmesinin 
ardından  26-27  Eylül  1992  tarihli  “Ya  Devlet  Başa  Ya  Kuzgun  Leşe”
737
  başlıklı  yazısında 
baskı rejimi ile ülkeyi idare eden siyasilere sert eleştireler yapar. Anter için, “Onu öldürenler, 
onu  öldürtenler  Türkiye’ye  de  kıydılar”  diyecek  ve  bu  kimseleri  Türkiye’nin  kanına  ekmek 
                                                           
733
 Yaşar Kemal, “Edebiyat ve Kürt Sorunu Üstüne” Yavuz Baydar ile Söyleşi, Yeni Yüzyıl 31 Temmuz-6 Nisan 
1995, Zulmün Artsın, YKY, İstanbul, 2013, s.223. 
734
 Yaşar Kemal, “Edebiyat ve Kürt Sorunu Üstüne” Yavuz Baydar ile Söyleşi, Yeni Yüzyıl 31 Temmuz-6 Nisan 
1995, Zulmün Artsın, YKY, İstanbul, 2013, s.237. 
735
 
http://tyde.artuklu.edu.tr/
  
736
 Yaşar Kemal, Edebiyat ve Kürt Sorunu Üzerine, s.224 
737
  Yazının  tamamı  için  bakınız,  Yaşar  Kemal,  “Ya  Devlet  Başa  Ya  Kuzgun  Leşe”,  Zulmün  Artsın,  YKY, 
İstanbul, 2013, s.84-89. 

213 
 
doğramakla suçlayacaktır. Aynı toprakta geliştikleri için, aynı havayı soluduklarından dolayı 
birbirlerini  besleyen  dil  ve  kültürleri  yok  etmenin  hiçbir  anlamı  yoktur.  Selçuklu  Osmanlı 
Türkiye  Cumhuriyeti  kültürel  sürekliliğini  gösteren  bütün  diller  yaşamalı  ve  yaşatılmalı  ki, 
Anadolu  özgül  kültürlerin  vatanı  olmaya  devam  etmelidir.  İşte  tam  bu  nokta  Kemal’in 
politikacıların attığı adımları eleştirir. Türk ve Kürt kardeşliği bağlamında “Sanırım dünyada 
Kürt halkıyla Türk halkı gibi iç içe geçmiş, etle tırnak olmuş, bin yıldır kardeşçe yaşayan iki 
halk  daha  yoktur.  Öyleyse  bu  kavga,  dövüş  ne?”
738
  diye  sorar  ve  politikacıları  Batı’ya 
verdikleri ekonomik yatırımların onda birini Doğu’ya vermemekle itham  eder, Doğu’nun da 
bu ülkenin vatan toprağı olduğunu hatırlatır.  
Geçmişte  Osmanlı’nın  çok  kültürlü  bir  yapıya  sahip  olduğuna  da  değinen  Yaşar 
Kemal, Kürtlere (ve diğer etnik  yapıların) dillerini ve kültürlerini vermekle Osmanlı’nın bir 
şey  kaybetmediği  görüşündedir.
739
  Bu  oldukça  önemlidir  ki,  dünya  tek  kültürlü  bir  yapıya 
doğru  gittiğinden  tek  çiçeğe  kalmış,  tek  renge  tek  kokuya  kalmış  bir  insanlık  olarak  tarif 
eder.
740
  Türkiye’nin  dilleri  ve  kültürlerini  gökkuşağı  gibi  olmasını  istediğinden  olsa  gerek 
1995’te Der Spiegel’de çıkan yazısından
741
 dolayı DGM’de yargılandığını ifade eder. Burada 
Kürtlerin bağımsızlık isteme hakları var, çünkü bütün insanlığın İnsan Hakları Bildirgelerinde 
bağımsızlık  hakkı  da  var  ama  istemiyorlar,  diyerek  Kürtlerin  Türkiye’den  ayrılmak 
istemediklerine bir kez daha vurgu yapar. Çünkü ona göre Türkiye’den ayrılmak Kürtlerin de 
işine gelmemektedir.
742
  
Bunun  yanı sıra Der Spiegel’deki  yazısında Kürt halkının dili kanunen yasalanmasını 
ve  “Dağ  Türkleri”  ismi  verilerek  isminin  inkâr  edilmesini  sert  bir  dille  eleştirir.  ”
743
  Der 
Spiegel’e  gönderdiği  yazı  aslında  Türkiye’de  Zülmün  Artsın”  başlığıyla  yayımlanmıştı. 
Dergide “Yalanlar Seferi” adını taşımaktadır. Burada Türklerin ve Kürtlerin birbirlerine karşı 
                                                           
738
 Yaşar Kemal, A.g.e., s.86.
 
739
  Yaşar  Kemal,  A.g.e.,  s.88;  Ayrıca  Bkz.  Yaşar  Kemal  25-27  Temmuz  2009  tarihleri  arasında  Radikal 
gazetesinde  yayımlanan  Cem  Erciyes  röportajında,  Osmanlı’yı  parçalayan  milliyetçilik  hareketleri    karşısında 
pek  çok  milletin  bağımsızlığını  ilan  etmesine  karşın  Kürtlerin  böyle  bir  düşünce  içerisinde  yer  almadıklarını 
belirtir.  Yaşar  Kemal,  “Kürt  Sorunu:  Türkiye’nin  Demokrasiye  Açılan  Kapısı”,  Der.  Alpay  Kabacalı,  Binbir 
Çiçekli Bahçe, YKY, İstanbul, s.10. 
740
 Yaşar Kemal, Binbir Çiçekli Bahçe, s.78 
741
  Yaşar  Kemal,  Der  Spiegel’de  yayımlanan  “Yalanlar  Seferi”  adlı  yazısı  nedeniyle  DGM’de  yargılanmış  ve 
yirmi  ay  hapis  cezasına  çaptırılmıştır.  Hapis  cezası  ertelense  de  uluslararası  üne  sahip  yazarın  düşünce  suçu 
nedeniyle  yargılanıp  cezalandırılması  ulusal  ve  uluslararası  arenada  büyük  yankı  uyandırmıştır.  Yazarın  Der 
Spiegel’de  yayımlanan  “Yalanlar  Seferi”  başlıklı  yazısı  için  bkz: 
http://bianet.org/bianet/medya/160862-yil-
1995-yasar-kemal-yalanlar-seferi-ni-yazdi
 20.05.2017. 
742
 Yaşar Kemal, “Edebiyat ve Kürt Sorunu Üstüne” Yavuz Baydar ile Söyleşi, Yeni Yüzyıl 31 Temmuz-6 Nisan 
1995, Zulmün Artsın, YKY, İstanbul, 2013, s.225. 
743
 
http://bianet.org/bianet/medya/160862-yil-1995-yasar-kemal-yalanlar-seferi-ni-yazdi
 20.05.2017. 

214 
 
saldırılarını  artıracak  kara  propaganda  yapıldığını  ama  birbirlerini  iyi  tanıyan  Kürtlerin  ve 
Türklerin (neyse ki) bu çabayı sonuçsuz bıraktıkların söyler.
744
  
Dönemin  genel  kurmay  başkanı  olan  Doğan  Güreş’in  balığı  yakalamak  için  gölü 
kurutmak  deyimine  Der  Spiegel’deki  yazısında  atıfta  bulunan  Yaşar  Kemal,  “Türkiye 
Cumhuriyeti  becerebildiği  kadarıyla  denizi  kuruttu.  Ancak  balığı  yakalamayı  beceremedi. 
Amerikan  ordusu  da  Vietnam’ı  ‘kurutmuş’  ve  verimli  toprağı  çöle  çevirmişti.”
745
  Diyerek 
uygulamalara çok sert tepki  verir.  İki  buçuk-üç  milyon dolayındaki  insanın  savaş nedeniyle 
Güneydoğu  Anadolu’dan  göçe  zorlandığını,  bu  göçlerle  ülkenin  demografik  yapısının  da 
büyük  değişikliğe  uğradığını  belirtir.  Kürt  halkının  temsilcisi  olarak  parlamentoya  giren 
partinin  kapatılıp  milletvekillerinin  hapis  cezasına  çarptırılmasını  ise  Avrupa’nın  dikkatini 
Türkiye’ye  çevirmesi  açısından  (bir  nevi)  olumlu  bir  gelişme  olarak  görür.  Türkiye 
Cumhuriyeti  Kürt  milletvekillerini  hapsetmekle  elindeki  barış  fırsatını  elinden  kaçırdığını 
düşünür.  
Kürt meselesi ile ilgili eleştirilerin en sertini 1995’te yayımlanan “Türkiye’nin Kanına 
Ekmek Doğramak”
746
  başlığını  taşır.  Basını  savaşı  ortadan  kaldırmak  için  çabalamak  yerine 
savaş çığırtkanlığı  yapmakla suçlar. Ona göre ırkçılığa varan milliyetçilikle ülkeyi bir arada 
tutmak  mümkün  değildir.  Basına  düşen  görev  “bütün  olumsuzluklara,  kapatılma  pahasına, 
hapishane,  zulüm  pahasına  karşı  koymaktır.”
747
    Yukarda  bahsettiğimiz  üzere,  Doğan 
Güreş’in  “Balığı  yakalamak  için  suyu  kurutmak  gerek”  sözlerine  atıf  yaparak  yapılan 
uygulamaların yanlışlığına değinir ve “Anadolu halklarının analarını daha fazla ağlatmayalım, 
bu  çok  tehlikelidir.”
748
  diye  uyarıda  bulunur.  Yaşar  Kemal’e  göre  sorunun  ortadan 
kaldırılması için atılması gereken adım, evrensel insan haklarına riayettir.  
Anaların  ağlatılmaması  uyarısına  somut  örnek  de  Türkiye’deki  en  sıradışı  sivil 
itaatsizlik  eylemlerden  birinin  altına  imza  atan  Cumartesi  Anneleri’dir.  27  Mayıs  1995’te 
küçük bir grubun girişimiyle başlatılan ve 2000 yılında polisin müdahalesine kadar sürdürülen 
eylem  izinsiz  olarak  yapılmaktaydı.  Güneydoğudaki  kayıp  yakınları ve onları  destekleyenler 
                                                           
744
 
http://bianet.org/bianet/medya/160862-yil-1995-yasar-kemal-yalanlar-seferi-ni-yazdi
 20.05.2017 
745
 
http://bianet.org/bianet/medya/160862-yil-1995-yasar-kemal-yalanlar-seferi-ni-yazdi
 20.05.2017
 
746
 Yaşar Kemal, “Türkiye’nin Kanına Ekmek Doğramak”,  Zulmün Artsın, YKY, İstanbul, 2013, s.90-100. 
747
 Yaşar Kemal, A.g.e., s.96.
 
748
 Yaşar Kemal, A.g.e., s.97. 

215 
 
bütün  yasal  yolları denedikten sonra, başka çareleri kalmadığı için bu yola başvurmuşlardır.  
Çoşar’a göre, eylemler yasadışı, ancak tartışılmayacak düzeyde meşrudur.
749
  
 
Günümüzün ünlü edebiyatçı, yazar ve müzisyenlerinden Zülfü Livaneli’ye göre Yaşar 
Kemal, en büyük mücadelelerinden birini Kürt sorununun çözümüne adamıştır. Konuyla ilgili 
değerlendirmesinde  “Yaşar  Kemal’in  Kürt  meselesinde  düşünceleri  ve  istekleri  çok  nettir: 
Hiçbir  şekilde  ülkenin  bölünmesini  istemiyor,  böyle  bir  bölünmenin  hem  Türklere  hem 
Kürtlere çok  acı  çektireceğini düşünüyordu.”
750
  diyen  Livaneli,  yine  onun  Kürt  dili  ve  Kürt 
kültürü’nün  kurutulmaması  konusunda  göstermiş  olduğu  hassasiyete  vurguda  bulunur.  
Nitekim  Yeni  Yüzyıl  gazetesinde  31  Temmuz  -  6  Nisan  tarihleri  arasında  yayımlanan 
“Edebiyat  ve  Kürt  Sorunu  Üstüne”
751
  konulu  söyleşide  Yaşar  Kemal,  Türkiye’de 
demokrasinin  Kürt  sorunundan  geçtiğini  ifade  eder.  Ayrılıkçı  hareket  iddiası  bağlamında  
Cumhurbaşkanının “Bir tek çakıl taşını vermeyiz de vermeyiz” vecizesini Baydar’a hatırlatan 
Yaşar  Kemal,  cevap  olarak  “Hangi  Kürt  bir  avuç  toprak,  bir  tek  çakıl  taşı  istiyor,  boyuna 
sordum,  bir  karşılık  alamadım.”  diyecek  ve  Kürtlerin  derdinin  toprak  olmadığına  vurguda 
bulunacaktır. 
Sorun 
evrensel  insan  haklarının  ayrılık  göstermeksizin  herkese 
uygulanmasındadır.  İşi  inada  bindirmeden  sorunu  insan  hakları  merkezli  çözemesek,  bunun 
sonu  korkulana  yani  bölünmeye  kadar  gideceğini  belirtir.
752
  Bunu  bir  iç  mesele  olarak 
addeden  hükümetlerin  Avrupa  Konseyini  meseleye  karıştırmama  çabasını  da  doğru  bulmaz. 
Baydar’a  “Avrupa  Konseyi  babasının  hayrına  mı  karışıyor  işimize?  Biz  imza  etmedik  mi 
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Sözleşmesini?”
753
 diye itirazını dile getirir.  
Bununla  birlikte  Yaşar  Kemal,  Kürtlerin  Türkiye’den  ayrılmak  gibi  bir  düşünceleri 
olmadığını ifade etse de Baydar’la gerçekleştirdiği söyleşide özerklik (muhtariyet) oluşumunu 
destekleyen  ifadelerine  yer  verir.  Bu  görüşü  Atatürk’ün  1920  ve  1923’te  bu  fikri  gündeme 
getirildiğini  savunur.
754
  Yazar,  aynı  düşüncelerini  2007’de  Ankara’da  gerçekleştirilen 
“Türkiye Barışını Arıyor” konferansının açılış konuşmasında bir kez daha dile getirecektir. 
755
 
                                                           
749
 Yakup Coşar, Kamu Vicdanına Çağrı Sivil İtaatsizlik, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2014, s.27. 
750
 Livaneli, A.g.e., s.39 
751
  Yaşar  Kemal,  “Edebiyat  ve  Kürt  Sorunu  Üstüne  Yaşar  Kemal’le  Konuşmalar”  Yavuz  Baydar’la  söyleşi, 
Zulmün Artsın, YKY, İstanbul, 2013, s.216-251. 
752
 Yaşar Kemal, “Edebiyat ve Kürt Sorunu Üstüne” Yavuz Baydar ile Söyleşi, Yeni Yüzyıl 31 Temmuz-6 Nisan 
1995, Zulmün Artsın, YKY, İstanbul, 2013, s.223. 
753
 Yaşar Kemal, “Edebiyat ve Kürt Sorunu Üstüne” Yavuz Baydar ile Söyleşi, Yeni Yüzyıl 31 Temmuz-6 Nisan 
1995, Zulmün Artsın, YKY, İstanbul, 2013, s.219. 
754
 Yaşar Kemal, “Edebiyat ve Kürt Sorunu Üstüne” Yavuz Baydar ile Söyleşi, Yeni Yüzyıl 31 Temmuz-6 Nisan 
1995, Zulmün Artsın, YKY, İstanbul, 2013, s.219. 
755
 Yaşar Kemal, “Türkiye Barışını Arıyor”, Der. A. Kabacalı, Binbir Çiçekli Bahçe, YKY, İstanbul, 2013, s.4.
 

216 
 
Yavuz  Baydar,  içinde  bulunulan  dönemi  hatırlatarak  Nobel’e  aday  gösterilmesini; 
birtakım  çevrelerin  Nobel’i  almak  için  Kürt  sorunu  üzerine  yaygara  kopardığı  gerekçesiyle 
kendisini  eleştirdiğini  hatırlatır.  Bu  çevrelere  göre  Yaşar  Kemal,  Kürt  meselesinde  samimi 
değildir  ve  çıkarı  dolayısıyla  bu  meseleye  eğilmektedir.  Kendisini  Nobel  peşinde  koşmakla 
itham  edenlere  yazar,  Nobel’e  aday  olmadığını  aksine  aday  gösterildiğini  hatırlatır  ve 
gelecekte  olacakları  görmüş  gibi  “Gelişmekte  olan  edebiyatımızdan  bir  başka  Nobel  alacak 
adam çıkmaz mı? Üzülmeyelim çıkar. Hem de bir tane iki tane değil.” diyecektir. Kendisini 
bu şekilde  eleştiren çevrelere  de; “O dünyadan habersiz kişiler bilsinler ki  Nobel  politikaya 
değil edebiyata veriliyor.”
756
 diyecektir.  Bunu tutarlı görmek pek de mümkün değildir, çünkü 
2006  yılında  Orhan  Pamuk,  Nobel  Edebiyat  Ödülüne  uzanırken  İsviçre  dergisi  olan  Das 
Magazin’le  gerçekleştirdiği  söyleşide  tamamen  Türkiye’nin  iç  politikasına  yönelik  sözleri 
gündeme  sarsmıştır.
757
  Orhan  Pamuk’un  sözleri  Türkiye’de  yargı  konusu  olurken,  Avrupa 
Birliği  ile  ilişkiler  de  gerilmiştir.  Bu  durumda  Yaşar  Kemal’in  “Nobel  politikaya  değil 
edebiyata veriliyor” sözleri de tartışmalı hale gelmiştir.  
 
 
 
 
 
 
 
 
                                                           
756
 Nobel’e aday olarak gösterilenleri iki yer belirlemektedir. Bunlardan birincisi İsveç Yazarlar Birliği ikincisi 
ise İsveç Bilimler Akademisi’dir. Yazar 1973’te Nobel Adayı olduğunu öğrenir. Ancak birtakım propagandalarla 
ödülü kazanamaz. Bkz. Yaşar Kemal, A.g.e., s.219; Ayrıca bkz. Zülfü Livaneli, Yaşar Kemal’in Nobel Edebiyat 
Ödülünü kazanamamasında Türkiye’de cereyan eden propaganda sürecinin etkili olduğunu ifade eder. Çünkü bu 
süreçte  bazı  Türkler  ve  Türkiyeli  Kürtler  devreye  girerek  Yaşar  Kemal  aleyhine  bir  dedikodu  çarkı  çevirirler. 
Türkler Yaşar Kemal’in niteliksiz bir yazar olduğu dedikodusunu yayarken Kürtler, Yaşar Kemal’in Kürt olduğu 
halde  Türkçe  yazmasının,  Kürt  kimliğini  inkâr  etme  anlamına  geldiğini  düşündükleri  için  bir  kampanya 
başlatırlar,  onlara  göre  Yaşar  Kemal,  Kürt  halkının  masallarını  alıp  Türklere  mal  etmekle  görevli  bir  devlet 
yazarıdır. Bkz. Livaneli, A.g.e., s.94-95. 
757
 Aziz Şeker, A.g.e., s.87. 

217 
 
 
Yüklə 2,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   23




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin