T. c erciyes üNİversitesi sağlik biLİmleri enstiTÜSÜ



Yüklə 271,82 Kb.
səhifə3/5
tarix01.04.2017
ölçüsü271,82 Kb.
#13085
1   2   3   4   5

2.3.1.3. Etken Maddeler

Echinacea bitkisinin tedavi amaçlı kullanımı bilimsel araştırmalara konu olmuştur ve 1950’den beri yapılan araştırmalara göre, Echinacea’da antimikrobiyal etkili çok sayıda madde bulunmuştur. Bu maddelerin başlıcaları; echinacoside, polisakkaritler, poliasetilenler, glikoproteinler, kafeik asit türevleri (cichoric acid), triglikosid, betain, seskiterenler, karyofilendir. Bitki bu maddelere ek olarak bakır ve demir mineralleri ile tanenler, protein, yağ asitleri ve A, C, E vitaminleri de içermektedir (28).



2.3.1.4. İmmün Sistem Üzerine Etkileri

Echinacea türlerinin, immünstimülan, antienflamatuar, antibakteriyel, antiviral, antifungal, antikanser, sikatrizan etkilere sahip olduğu birçok çalışma ile gösterilmiştir (27).

Echinacea ekstresinin, in vitro olarak insan granülositlerinin fagositik indeksini arttırdığı gösterilmiştir. Hem normal bireylerde, hem de kronik yorgunluk sendromu ve AIDS gibi bağışıklık sisteminin baskılandığı kişilerde hücresel immün yanıtı geliştirdiği bildirilmiştir (28).

E. purpurea’nın standardize alkol ekstresinin sağlıklı 24 erkekte 5 gün boyunca kullanıldığı bir çalışmada, granülositlerin fagositoz yeteneği değerlendirilmiş ve başlangıç değere göre %120 artış tespit edilmiştir. Bir başka çalışmada Echinacea polisakkaritlerinin in vitro olarak bağışıklık güçlendirici aktivitesi ortaya konmuştur. Etanolik kök ekstrelerinin fagositozu belirgin olarak artırdığı karbon testi ve granülosit testleri ile doğrulanmıştır. Ayrıca yapılan çalışmalarda, E. angustifolia ve E. purpurea’nın etanolik ekstrelerinin, peritoneal makrofajlarda metabolik ve bakterisidal aktiviteyi artırdığı böylece immünstimülan etki gösterdiği bildirilmiştir (33, 34).

Yapılan bir diğer çalışmada 302 gönüllü (18-65 yaş) hastaya, E. angustifolia radix ekstresi, E. purpurea radix ekstresi ve plasebo, 12 hafta süreyle verilmiş ve bu kişilerde hastalanma riskini % 10-20 oranında azalttığı gözlenmiştir (35).

Echinacea bitkisinde bağışıklık sistemini uyaran en önemli maddelerin; T-hücrelerinin üretimini ve doğal öldürücü hücrelerin etkinliğini arttıran polisakkaritler olduğu yapılan çalışmalarla gösterilmiştir. Ayrıca, polisakkaritlerin doku yenilenmesini hızlandırdığı ve iltihaplanmaları azalttığı da tespit edilmiştir. Yağda çözünebilen alkilamidler ve bir kafeik asit glikosidi olan echinacoside maddesinin de, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesine katkıda bulunduğu ortaya çıkarılmıştır (36).

Echinacea, interferon üretimine de yardımcı olmaktadır. İnterferonlar günümüzde özellikle kanser tedavisinde dikkatleri yeniden üzerine çeken, glikoprotein yapısında maddeler olup, virüsle karşılaşan canlılar tarafından üretilirler. İnterferonlar, virüslerin çoğalmasını inhibe etmeleri nedeniyle viral hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Echinacea interferon üretimini artırmasından dolayı virüslerin yol açtığı grip, uçuk (herpes labialis), viral farenjit gibi viral hastalıkların süresini kısaltma ve semptomların şiddetini azaltmada etkili bulunmuştur (37).

Araştırmalar, Echinacea türlerinin T-hücre aktivitesini hızlandırmasından dolayı romatizmal artrit ve allerji gibi bağışıklık sistemi hastalıklarında kullanılabileceğini göstermiştir (33, 37).

Soğuk algınlığı veya grip erken belirtileri ile başvuran 95 hasta ile yapılan bir çalışmada, hastalara 1-5 gün süreyle günde 5-6 fincan Echinacea çayı verilmiştir. Tedavi grubu ile kontrol grubu arasında anlamlı bir fark gözlenmiş, soğuk algınlığı ve grip başlangıcında Echinacea çayının, semptomları plaseboya göre daha kısa sürede iyileştirdiği rapor edilmiştir (38).

Yapılan birçok çalışmada Echinacea’nın akut üst solunum yolları enfeksiyonu üzerine etkileri incelenmiş, iyi tolere edildiği ve hastalığın sıklığı, şiddeti ve süresini azaltmada etkili olduğu tespit edilmiştir (34, 36-38).

Yapılan bir araştırmada, tümör tedavisi uygulanan farelere günlük olarak verilen E. purpurea'nın immün hücreleri uyardığı ve yaşam süresini uzattığı sonucuna varılmıştır. Almanya Sağlık Bakanlığı, Echinacea preparatlarını soğuk algınlığı belirtilerine karşı immün sistemin desteklenmesi için önermektedir. Uygulanan kanser tedavilerinde  hastanın bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi ve yaşam standardının yükseltilmesi için Echinacea preparatlarının kullanılabileceği bildirilmiştir. Bu preparatların kemoterapi ile eş zamanlı kullanıldığı kanser hastalarında, tedavi sürelerinin kısaldığı ve hastaların kontrol grubuna göre kendilerini daha güçlü hissettikleri vurgulanmıştır (39).



2.3.1.5. Kullanım Şekli

Echinacea türlerinin piyasada; Echinacea angustifolia’nın kurutulmuş kök, ekstrakt/tentür, kapsül ve tabletleri; Echinacea pallida’nın kurutulmuş kök, ekstrakt/tentürü; Echinacea purpurea’nın kurutulmuş kök, ham bitki kapsülü ve tabletleri bulunmaktadır. Beslenme desteği olarak, günde 1-3 kapsül alınması önerilmektedir. Ayrıca bitkisel çay olarak kullanımı da çok yaygın olmamakla birlikte mevcuttur (40).

Echinacea’nın hiç ara verilmeden sürekli kullanımı tavsiye edilmemektedir, 2-3 hafta kullanılıp ara verilmelidir. Echinacea çayına da 15 gün kullanıldıktan sonra ara verilmesi gerektiği belirtilmektedir.

2.3.1.6. Toksisite ve Yan Etkiler

Önerilen dozları aşılmadığında Echinacea preparatlarının toksik olmadığı deneylerle gösterilmiştir. Hayvanlar üzerinde in vitro testlerde karsinojen veya mutajen etkisi görülmemiştir. Oral ve topikal olarak güvenle reçete edilebilir. Rapor edilmiş yan etkiler ise çok azdır ve bunlar genellikle sık idrara çıkma gibi gastrointestinal semptomlar veya allerjik reaksiyonlardır (39, 40). Atopisi olan bir hastada Echinacea aldıktan sonra anafilaksi geliştiği rapor edilmiştir (41). Alman Komisyon E monografı, Echinacea’nin multiple skleroz, lupus, romatoid artrit gibi otoimmun hastalıklarda, hatta tüberküloz ve lökositosis de kullanımına karşı uyarı koymuştur. Echinacea’nin AIDS’li hastalarda kullanılmaması gerektiğine dair görüşler de vardır. Bu uyarılar teoriktir çünkü, Echinacea’nın bağışıklığı yanlış olarak aktive edebileceği düşünülmektedir. Fakat bu hastalar tarafından Echinacea kullanılmasının zararlı etkiler oluşturduğuna dair bir kanıt yoktur. Komisyon E ayrıca Echinacea’yı 8 haftadan daha kısa süreli olarak kullanılmasını önerir. Echinacea’nin küçük çocuklarda, hamilelerde veya emziren annelerde, ciddi karaciğer ve böbrek yetmezliği olanlarda kullanımına dair yeterli veri yoktur (42).

Echinaceae, hamilelik sırasında kadınların en çok kullandığı bitkisel ürünlerden biridir. Son yıllarda yapılan çalışmalarda Echinacea kullanırken hamile kalan ve hamilelik sırasında kullanan kadınlar izlenmiş ve kontrol gruplarıyla karşılaştırılarak bebekte malformasyon riski araştırılmıştır. Echinacea kullanımının bebekte malformasyona yol açmadığı sonucuna varılmıştır (27, 44).

2.3.1.7. İlaç Etkileşimleri

Bugüne kadar herhangi bir ilaç etkileşimi görülmemiştir. 2001'de yayınlanan bir çalışmada bitkisel ilaç kullanımının çok yaygınlaşması sonucu, en çok kullanılan bitkisel ilaçların (Ginkgo, Hypericum, Ginseng, Allium, Echinacea, Serenoa repens, Piper methysticum) tıbbi ilaçlar ile etkileşimi üzerinde literatür taraması yapılmış ve Echinacea türlerine ait preparatların ilaçlar ile etkileşimine dair hiçbir klinik rapor bulunmamıştır (27). E. purpurea türünün köklerindeki pirolizidin alkaloidleri doymuş olduğu için hepatotoksik değildir, ancak yine de başka hepatotoksik ilaçlarla birlikte alınmaması tavsiye edilmektedir (43). Asteraceae familyası üyelerine karşı (papatyagiller) allerjisi olduğu bilinen kişilere önerilirken dikkat edilmelidir (44).



2.3.2. GINSENG

2.3.2.1. Genel Bilgiler

Ginseng, Araliaceae (Sarmaşıkgiller) familyasına ait bir bitkidir (Şekil 2.8). İnsan şekline benzerliği nedeniyle Çince “insan bitkisi” olarak adlandırılan Ginseng’in, Kore Ginseng’i (Panax ginseng) ve Amerikan Ginseng’i (Panax quinquefolius) olmak üzere iki önemli kaynağı vardır. Kore, Kuzey Çin ve Sibirya’nın bazı bölgelerinde yetişen ve doğadan toplanan Panax ginseng’e ‘beyaz ginseng’ de denir. Bu drog beyazlatılıp kurutulduktan sonra “kırmızı ginseng” adıyla pazarlanır. Amerikan Ginseng’i ise ABD’de yetişmekte ve doğadan toplanmaktadır (45). Bitkinin yaşlı etli ve çatallı kökleri, ilaç olarak kullanıldığından, Çin, Japonya, Kore gibi Uzakdoğu ülkelerinde yabani olarak bulunmasının yanısıra, kültürü de yapılmaktadır (46).





Şekil 2.8. Panax ginseng

Ginseng'in botanik ismi olan "Panax", Yunanca "tam iyileşme" anlamına gelen "panacea" kelimesinden türetilmiştir (46).

Yaklaşık 2000 yıldan beri Çin, Japonya ve Kore’de kullanılmakta olan bitkinin son yıllarda kullanımı bütün dünyaya yayılmıştır. ABD’de değişik ginseng türleri (Brezilya, Hindistan, Sibirya, Asya, Kuzey Amerika) popülasyonun % 4.5’i tarafından kullanılmaktadır (47).

2.3.2.2. Tarihçe

M.S. 1. yüzyıla ait bir Çin metnine göre; Ginseng, zihni güçlendirici, irfan ve bilgeliği artırıcı bir şifalı bitki olarak tanımlanmakta ve düzenli kullanımının yaşam süresini artıracağı belirtilmektedir. Panax ginseng ise Uzakdoğu ülkelerinde 2000 yıldan fazla bir süredir kullanılmakta olan geleneksel şifalı bitkiler içerisinde en yaygın olanıdır. Ayrıca Uzakdoğu insanları arasında kökünün sahip olduğu ilginç yapı dolayısıyla da gizemli bir bitki olarak büyük bir üne sahiptir (Şekil 2.9). Uzun bir süreden beri insanlar, Ginseng’in kuvvet verici bir tonik ve çeşitli hastalıklara karşı bir koruyucu olduğuna inanmaktadır(48).





Şekil 2.9. Panax ginseng kökü

2.3.2.3. Etken Maddeler

Bitki ginsenosit adı verilen triterpenik saponositler, panaxosidesitler, panaxatnol, D grubu vitaminler taşımaktadır. Ginseng’in çoğu etkilerinden sorumlu olduğu düşünülen bileşikler ginsenozitler (panaksozitler)’dir. Triterpenik saponin yapısındaki ginsenozitler kökte % 2-3 oranında bulunur (49).

Sibirya Ginseng’i olarak adlandırılan Eleuterococcus senticocus, kökünde ginsenoit içermediğinden orijinal Ginseng sayılmaz. Ancak, Sibirya Ginseng’i faydaları açısından diğer gerçek Ginseng tipleri ile benzer iyileştirici özelliklere sahiptir (48, 49).

2.3.2.4. İmmün Sistem Üzerine Etkileri

Bitkinin immünstimülan, antioksidan, kan basıncını düzenleyici, kalp kuvvetlendirici, kolestrol seviyesini düşürücü, merkezi sinir sistemini uyarıcı, strese karşı dayanıklılığı artırıcı, iştah açıcı ve yorgunluğu giderici özellikleri bulunmaktadır. Erkeklerde erektil disfonksiyon ve yaşa bağlı hafıza kaybının tedavisinde yararlı olduğuna dair bulgular mevcuttur. Afrodizyak olduğuna dair genel bir kanaat mevcuttur. Ginseng’in kadınlar üzerindeki, hafıza merkezlerini uyarıcı etkisi de bulunmaktadır (45, 50).

Ginseng özellikle erkeklerin üretkenliğini, testesteron ve sperm miktarını, cinsel gücünü ve dolaşım sistemlerini (özellikle prostata karşı) olumlu bir şekilde etkilemektedir. Ginseng’in tüm şifalı bitkiler içerisinde en  etkili adaptojen (strese karşı direnci artıran bir ajan) olduğu düşünülmektedir. Ginseng’in, hayvan çalışmalarında ve plesebo kontrollü insan çalışmalarında fiziksel dayanıklılığı ve çalışma kapasitesini arttırdığı bildirilmiştir. Fiziksel ve zihinsel stres bağlantılı hastalıkları azaltmaktadır. Ayrıca karaciğeri toksinlerden temizler ve radyoterapinin yan etkilerini azaltır. Tümör gelişimini engellediği yapılan bazı çalışmalarda gösterilmiştir (48).

Ginseng ektresinin insanlarda ve hayvanlarda fagositik hücreler, lenfositler ve antikor üretimi üzerinde düzenleyici etkileri olduğu pek çok kez bildirilmiştir. Wu ve arkadaşları düşük konsantrasyonda Ginseng ekstresinin insanlara verildiğinde kanda fitohemaglutinine karşı artmış lenfosit proliferasyonuna yol açtığını, ancak yüksek konsantrasyonlarda bu etkinin baskılandığını göstermiştir (49).

Yapılan bir çalışmada sekiz hafta süreyle günde iki kez ağızdan 100 mg sıvı Ginseng ekstresi ya da standart Ginseng ekstresi verilen insanlarda, lökositlerde fagositoz aktivitesinde ve intraselüler öldürmede anlamlı bir artış tespit edilmiştir. Benzeri çalışmalarda da Ginseng’in insan ve hayvanlarda immünomodülatör etkisi olduğu gösterilmiştir (50).

Ginseng öncelikle AIDS tedavisi araştırmalarında ve klimakterik semptomların giderilmelerinde kullanılmış fakat plaseboya karşı minimal bir üstünlüğü bulunmuştur (50, 51). Hayvan çalışmalarından elde edilen veriler Panax ginseng içinde bulunan saponin glikozitlerinin; NO sentetaz indüksiyonu, kavernosal NO salınımı ve intrasellüler kalsiyum azalması ile penil vazorelaksasyon sağladığını göstermiştir. Ayrıca serbest radikaller ve nitrik oksit için de bağlayıcı bir ajan olma özelliği de mevcuttur (52).

Dr.Yun ve Dr.Choi yaptıkları çalışmalarda çeşitli kanser risklerinin Ginseng kullanımı ile olan bağlantısını ortaya koymuştur. Ginseng kullanıcılarında kanser oranının kullanmayanlara göre yaklaşık % 50 oranda düştüğü tespit edilmiştir. Yine çalışmalara göre, Ginseng türlerine bağlı yapılan kanser araştırmalarında en önemli sonuçları, Kore Kırmızı Ginseng'inin verdiği görülmüştür. Kırmızı Ginseng kullanım süresi ve sıklığının artması ile kanser riskinin azaldığı belirtilmiştir. Kanser türlerine göre; dudak ve orofaringeal kanserlerinde %27, özefagus kanserinde %20, mide kanserinde %36, kolorektal kanserde %42, karaciğer kanserinde %48, pankreas kanserinde %22, larinks kanserinde %18, akciğer kanserinde %55, ovaryum kanserinde %15 azalma görülmüştür. Bununla beraber göğüs, serviks, tiroid bezi ve idrar yolu kanserlerinde Ginseng’in tek başına kullanılmasının sonuçları değiştirmediği rapor edilmiştir (53, 54).

2.3.2.5. Kullanım Şekli

Alman Komisyon E’ye göre günlük doz 1-2 g kök veya 200-600 mg standart ekstre (% 4-7 ginsenozit içeren)’dir. Genel olarak en az 3 hafta ve en fazla 2-3 ay olarak tavsiye edilmektedir. Bazı uzmanlar 3 hafta kullandıktan sonra birkaç hafta kullanıma ara verip daha sonra yine başlanabileceğini belirtmektedirler. Ginseng çayının ise günde 1-3 defa 1 fincan olarak tüketilebileceği, ancak tedavinin 3-4 hafta sürmesi gerektiği bildirilmiştir (55-57).

Ginseng ürünleri genel olarak Ginseng kapsül, Ginseng çayı, Ginseng yağı, Ginseng hapı olarak piyasada bulunmaktadır (58).

2.3.2.6. Toksisite ve Yan Etkiler

Ginseng’in, uykusuzluk, hipertansiyon, diyare, öfori, huzursuzluk, hipertoni ve sinirlilik yapabileceği bildirilmiştir (59).



2.3.2.7. İlaç Etkileşimleri

Monoaminooksidaz inhibitörleri, sempatomimetikler, haloperidol ve sedatif hipnotiklerle etkileşebileceği tespit edilmiştir (60). Digoksin ile kullanılmaması gerektiği ve bazı antidepresanlar ile birlikte kullanıldığında, beklenmeyen yan etkiler görülebileceği belirtilmiştir. Warfarin ile kullanımı INR azalmasına; fenelzin ile kullanımında insomnia, baş ağrısı, ürkeklik ve mani gibi semptomlara, kumadinin etkilerini arttırarak kanama problemlerine yol açabileceği; ayrıca morfinin etkisini azaltacağından morfin ile birlikte kullanılmaması gerektiği bildirilmiştir (61).



2.3.3. ASTRAGALUS

2.3.3.1. Genel Bilgiler

Astragalus, Fabaceae familyasından, yetiştiği bölgelere göre farklılaşan, 2000 kadar türü bulunan otsu ve küçük çalılardır (Şekil 2.10-2.12). Tedavi kültüründe ''Astragalus'' olarak adı geçen bitki, Uzak Doğu'da bilhassa Kore ve Çin'de yetişen Astragalus membranaceus ve A. mongolicu köklerinden elde edilir (62, 63). Astragalus türlerinin Türkçe genel adı ''geven'' olarak bilinmektedir. Ülkemizde 450 kadar geven türü bulunmasına karşılık, tedavide kullanılan türler ülkemizde bulunmaz ve ülkemizde yetişen türler, içeriğindeki farklı kimyasallar dolayısıyla farklı biyolojik etki spektrumuna sahiptir (63).

Gevenin gövde veya kökünün üzerinden bıçakla özel olarak yapılan çizgilerden akan zamka kitre denir. Türkiye'de yetişen sadece birkaç türden (A. kurdicus, microcephalus, gummifer, aureus, brachycalyx) kitre zamkı (tragacanth) elde edilmekte ve bu üründen ilaç teknolojisinde yardımcı madde olarak yararlanılmaktadır. A. microcephalus ve A. gummifer, Türk kitresi ve Anadolu kitresi olarak bilinir (64).



Şekil 2.10. Astragalus membranaceus

Astragalus’un Türkiye’TÜRKİYE » DEVLETİN ADI ............................................ Türkiye Cumhûriyeti BAŞŞEHRİ ...................................................................... Ankara YÜZÖLÇÜMÜ .......................................................... 779.452 km2 NÜFÛSU ................................... | Bilg’de yetişen 380 türü vardır. Bununla beraber kitre adı verilen zamk elde edilen türleri şunlardır: A. gummifer (İç ve Güney Anadolu), A. micropteris (İç ve Kuzey Anadolu), A. micheillianus ve A. microcephalus (İç Anadolu), A. kurdicus (Doğu ve Güney Anadolu), A. aureus (Doğu ve Kuzey Anadolu). Kitre zamkı bu türlerin gövdelerinden, kendiliğinden veya temmuz ayında yapılan yaralar sonucu dışarı sızan ve havada katılaşan müsilajdır. Kitre zamkı çok eskiden beri elde edilmektedir (Ankara- botanik). Tıpta daha çok kullanılan ve hakkındaki araştırmaların en fazla olduğu Astragalus membranaceous türünün doğal yerleşim alanları, Çin'in kuzey ve doğu bölgeleriyle Moğolistan ve Kore'dir.

Astragalus türlerinden bazıları şunlardır (65):


  • Astragalus adsurgens

  • Astragalus agrestis

  • Astragalus alopecuroides

  • Astragalus alpinus

  • Astragalus angustifolius

  • Astragalus arenarius

  • Astragalus aristatus

  • Astragalus austriacus

  • Astragalus baionensis

  • Astragalus barrii

  • Astragalus bibullatus



  • Astragalus bisulcatus

  • Astragalus boeticus

  • Astragalus canadensis

  • Astragalus centralpinus

  • Astragalus christianus

  • Astragalus crassicarpus

  • Astragalus danicus

  • Astragalus depressus

  • Astragalus echinus

  • Astragalus eriocarpus

  • Astragalus glycyphyllos





Şekil 2.11. Astragalus austriacus Şekil 2.12. Astragalus glycyphyllos

2.3.3.2. Tarihçe

A. membranaceus, Çin tıbbında kullanılan tonik bir bitkidir. Çin'deki yöresel adı “huang ki”dir. Huang, sarı anlamına gelir, hem bitkinin içindeki sarı renge hem de Çinlilere göre yaşam veren toprağın rengine atıfta bulunur. Geleneksel Çin tıbbında farklı bitkilerle karışım halinde ve özellikle soğuk algınlığı ve gribe karşı kullanılmaktadır. Bitkinin yine Çin tıbbında insanın gelişimi, sağlığı ve hastalıklara direnci açısından çok önemli bir kavram olan bedendeki çi'yi kuvvetlendirici olduğunun kabul edilmesi onu geleneksel Çin hekimlerinin gözünde çok kıymetli yapmıştır. “Çi” veya Japonca’daki söylenişiyle “Ki”, geleneksel Çin kültürü ve tıbbının temel kavramlarından biridir. Çi'nin mevcut olan herşeyde yer alan "hayat gücü" veya "spiritüel enerji" olduğuna inanılmaktadır. Genellikle "hava" veya "nefes" olarak yabancı dillere aktarılan bu terimin aslında tam bir karşılığı yoktur. Bitkinin Çince’deki adının "Sarı Lider" oluşu da bitkinin Çin tıbbında ne denli önemli olduğunun bir başka göstergesidir (64, 65).

Bitkinin Uzak Doğu ülkelerinde yetişiyor olması nedeniyle Avrupa’da fitoterapi ürünleri arasında pek yer almamakta, buna karşılık Amerika Birleşik Devletleri, Avusturalya ve Kanada'da tanınmakta ve kullanılmaktadır. Bitkinin klinik çalışmalarının büyük bir kısmının Çin'de yapılmış olması nedeniyle, batılı hekimler bu çalışmalara mesafeli kalmıştır. Diğer taraftan, gerek batılı ve gerek Uzak Doğulu araştırmacılar tarafından yürütülen deneysel çalışmalar immün parametreler üzerindeki etkinliğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır (66).



2.3.3.3 Etken Maddeler

Saponinler, çeşitli flavonoidler, polisakkaritler, triterpenler, çoklu esmer mineraller, aminoasitler ve kumarinler içermektedir (67, 68).



2.3.3.4. İmmün Sistem Üzerine Etkileri

Antioksidan bir bitki olan Astragalus’un, hücrelerin yaşamını sürdürmesi ve çoğalmasını kolaylaştırdığı ortaya konmuştur (67, 69). Astragalus serbest radikallerin oluşumunu inhibe ettiği, süperoksit dismutazı artırdığı ve lipid peroksidasyonunu azalttığı tespit edilmiştir. İnterferonun etkilerini potansiyelize ederek bağışıklık sistemini geliştirdiği in vivo ve in vitro araştırmalarla doğrulanmıştır (68). Astragalus’un, ayrıca nazal sekresyondaki IgA ve IgG antikor düzeylerini de artırdığı belirtilmiştir (66, 68).

Astragalus’un belirtisiz enfeksiyonlar, yavaş iyileşen yaralar ve genel halsizlik vakalarında bağışıklık güçlendirici etkiye sahip olduğu, ayrıca grip ve soğuk algınlığının tedavisinde de etkili olduğu bildirilmiştir (69)



Meme ve akciğer kanseri için kemoterapi ve radyasyon tedavisi sırasında Astragalus kullanan hastalarda, T-hücre fonksiyonlarının düzenlenmesi ile bağışıklık sistemini uyardığı ve iyileşme oranlarını arttığına dair kanıtlar bulunmuştur (70, 71).

Yapılan bir in vitro çalışmada, bitkiden izole edilen polisakkaritlerin, blastosist oluşum evresinde lenfosit ve makrofaj sayısını arttırdığı gözlenmiştir (72). Farelere intravenöz şekilde uygulanan bitkiden elde edilen polisakkarit fraksiyonunun, siklofosfamidin yol açtığı immünsüpresyonu tersine çevirdiği gösterilmiştir (73).

Sıcak su ile hazırlanan A. membranaceus kökü ekstresinin kullanımının insanlarda immünostimulan etki sağladığı belirtilmiştir. 20 gün boyunca, günde 15,6g A. membranaceus kökü yiyen kişilerde anlamlı bir biçimde serum IgM, IgE ve cAMP konsantrasyonlarında artış gözlenmiştir. Ayrıca, bu bitkinin, rekombinant interlökin-2 aktivitesini potansiyelize ettiğini gösteren çalışmalar mevcuttur (67, 72).

A. membranaceus’ un dekoksiyonunun, 1-2 hafta boyunca günlük ya da gün aşırı şeklinde gastrik lavaj yöntemiyle farelere uygulanması sonucu, farelerin rediküloendotelyal sistemlerindeki fagositik aktivitenin arttığı rapor edilmiştir (68, 70). Farenin rediküloendotelyal sistemi karbon parçacıkları enjeksiyonu ile bozulması sonrası, A. membranaceus dekoksiyonu verilmesi ile fagositik aktivitenin tekrar arttığı görülmüştür (72, 73).

Araştırmacılar Astragalus özü ile tedavi edilen farelerde mesane kanserinin, bu ürünün uygulanmadığı farelere kıyasla daha az görüldüğünü rapor etmişlerdir (74). Bir başka çalışmada Astragalus’un, akciğer kanseri hastalarında tümör ilerleyişini yavaşlattığı gösterilmiştir (75).



2.3.3.5. Kullanım Şekli

Astragalus’un kuru kökü 1-4 g olmak üzere günde 3 defa, tentürü ise günde 2-3 defa damla olarak kullanılmaktadır (67).



2.3.3.6. Toksisite ve Yan Etkiler

Saptanmış bir teratojenik etkisi bulunmamaktadır, ancak gebelerde gerekmedikçe kullanılmamalıdır (67).



Yüklə 271,82 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin