Sunuş Değerli Meslektaşlarımız


Kapalı sahada çalışma izni



Yüklə 6,78 Mb.
səhifə8/15
tarix07.01.2017
ölçüsü6,78 Mb.
#4653
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   15

Kapalı sahada çalışma izni

Kapalı sahaya giriş “Kapalı Saha Giriş İzni” ile başlar.

İzin sistemi gereklerine göre vasıflı bir kişi (İSG Uzmanı) yeri görmeli ve giriş yapılacak koşulları değerlendirmelidir.

Girişin planlanması

Bilgi toplama:

Kapalı sahanın, yeri, tanımı ve tarih

Giriş nedeni ve bilinen tehlikeler

Giriş izin süresi

Kapalı sahada çalışma izni

Yetkili kişi, sahada bilinen tehlikeli malzemelerin, hidrojen sülfür, karbon monoksit, yanıcı sıvı ve gazların konsantrasyonlarını, aynı zamanda oksijen miktarını da ölçmelidir.

Girişin planlanması

Tehlikelerin Belirlenmesi

Oksijen seviyesinin tespiti ve izin üzerine kaydı

Yanıcı gaz miktarı ve izin üzerine kaydı

H2S ve CO miktarı ve izin üzerine kaydı

Kapalı sahada çalışma izni

Giriş yapacak kişinin maruz kalacağı tüm tehlikeler, yan işlemler, prosesler ve programlı işler gözden geçirilmelidir. Saptanan her bir tehlike için Kapalı Saha Giriş İzni’nde gerekli karşı tedbirler tanımlanmalıdır.

Girişin planlanması

Koruyucu ölçümler ve fiziksel/mekanik tehlikeler:

Havalandırma, izolasyon, basınçlı su ile temizleme

Kilitleme / Kart asma, tahliye, temizlik

Havalandırma

Kapalı saha içindeki malzeme zararlı seviyede bulunursa mutlaka havalandırmalı ve giriş öncesi ortadan kaldırılmalıdır. Dışarıdan temiz taze hava verilerek içerideki malzeme çıkarılır veya seyreltilir ve oksijen sağlanır.



İzolasyon

Elektriksel kaynaklara kilitleme / kart asma uygulamalı

Hidrolik hatlar boşaltılmalı ve körlenmeli

Mekanik sürücü ve şaftların bağlantıları açılmalı

Mekanik kısımlar güvenceye alınmalı

Su akış noktaları ve kanalizasyon körlenmeli

Kapatma vanalarına kilitleme / kart asma uygulanmalı

Hava maskeleri

Tehlikeli malzemenin konsantrasyonu zararlı seviyede kalacak olursa, güvenli hava tedariki için maske kullanılması gerekebilir.

Hava temizlemeli

Havanın içindeki tehlikeli maddeleri filtre etmeli

Kapalı saha içindeki tehlikeli maddenin tipi ve miktarı bilinmeli

ASLA oksijenin az olduğu ortamlarda kullanılmamalı

Hava beslemeli

Yakındaki güvenli bir alandan veya bir tanktan solunum için gereken hava temin edilmeli

Yeteri miktarda izlenmeli

Kapalı sahanın içinde; içeri giriş yapan personel düzenli bir şekilde toksik gaz, oksijen ve yanıcı gazları izlemelidir.

Bu amaçla, giriş yapanlara kişisel ekipman verilmelidir.

Giriş yapanlar izleme ekipmanının alarmı çaldığında kapalı sahayı terk etmelidirler.

Giriş yapan kişinin alarmı duyunca dışarı çıktığını görme sorumluluğu gözcünündür.

Gözleme / Kurtarma

Dışarıda kalacak görevli içeridekilerle sürekli temas halinde olmalı

Acil durumlar prosedürü hakkında bilgili olmalı

Kapalı sahanın içinde

Kurtarma gerektiren şartlar ortaya çıkara ve giriş yapan kapalı sahadan kendi başına çıkamaz ise gözcü derhal acil yardımı çağırmalıdır.

İzinle Giriş

Yetkili kişi tarafından yazılı izin imzalanır.

Ön giriş tedbirlerinin alındığını ve içeri girişin emniyetli olduğunu doğrular.

İzin kapalı sahanın girişine asılır.

Girmeden önce alınması gereken tedbirler belirtilmiştir.

Yeni şartlar oluştuğunda veya iş tamamlandığında izin sona erdirilir.

Kapalı sahanın içinde

Gözcü, kapalı saha içindeki kişiyi üç ayak, vinç ve hayat ipi kullanarak dışarı çıkartmayı denemelidir. Gözcüler ASLA KAPALI SAHAYA girmemelidirler. Kapalı saha içinde ölümcül tehlikeler var olabilir. Kapalı saha içinde kurtarmak için sadece eğitimli acil durum müdahale ekibi girebilir.

Yüreğir Atıksu Arıtma Tesisinde meydana gelen bu gazlardan korunmak için çeşitli uygulamalar yapılmaktadır. Bu uygulamalar şunlardır:

Risk analizi yapılarak gaz tehlikesi olan bölgelerin riskleri belirlenmiştir.

Tesiste 2 adet mobil gaz dedektörleri bulunmakta ve bu gaz dedektörleri ile saha operatörleri ve İSG saha personelleri ölçümler yapmaktadırlar.

Çalışanlara parlayıcı patlayıcı gazların bulunduğu ortamlarda ve kapalı alanlarda çalışma yaparken o bölgenin tehlikeleri, tehlike anında nasıl davranmaları gerektiği ve uygun çalışma koşulları hakkında A sınıfı İSG Uzmanı tarafından eğitim verilmektedir.

İSG Uzmanı yaptığı tesis denetlemeleri esnasında o bölgede gördüğü eksiklikleri saha denetim raporunda belirtmekte aynı zamanda ayda bir kez yapılan İSG Kurul Toplantılarında gaz tehlikesi olan bölgeler hakkında düzeltici ve önleyici çözümler sunmaktadır.

Çalışanların kapalı alanda yapacakları çalışmalar ve o bölgenin risklerini anlatan detaylı bir talimat hazırlanmış olup çalışanların rahatlıkla görüp okuyabileceği yerlere asılması sağlanmıştır.

Çalışanlar kapalı alana girmeden önce, İSG Saha Personeli tarafından saha kontrol edilip, kapalı alana giriş izin formu doldurulduktan sonra çalışmaya başlanmaktadır.

Çalışanlar kapalı alanda çalışacaklarsa o bölgede kullanacakları solunum cihazı ve açık havada gaz tehlikesi olan bölgelerde gaz maskesi kullanılmaktadırlar.

Tesiste bulunan uyarıcı işaretlere ilişkin resimler Resim 1- Resim 6’da sunulmuştur.



c:\users\kullanici\desktop\leyla toksikoloji\koku\resimler\fotoğraf0363.jpgc:\users\kullanici\desktop\leyla toksikoloji\koku\resimler\fotoğraf0361.jpg

Resim 1. Uyarı Levhaları Resim 3. Uyarı levhaları



c:\users\kullanici\desktop\leyla toksikoloji\koku\resimler\fotoğraf0362.jpgc:\users\kullanici\desktop\leyla toksikoloji\koku\resimler\fotoğraf0359.jpg

Resim 2. Zehirli gaz uyarı levhası Resim 4. Uyarı Levhası



c:\users\kullanici\desktop\leyla toksikoloji\koku\resimler\fotoğraf0358.jpgc:\users\kullanici\desktop\leyla toksikoloji\koku\resimler\fotoğraf0355.jpg

Resim 5. Uyarı Levhası Resim 6. Uyarı Levhası



6. SONUÇ

Belediyeler ve sanayiciler atık sularını arıtmadan derelere, nehirlere, göllere ve denizlere bıraktıkları zaman yüzeysel ve yer altı su kaynaklarını kirletmektedir. Kirlenen suları temizlemek çok pahalıdır. Yerel yönetimlerin içme suyu temini, atıksuların uzaklaştırılması ve arıtılması, içme suyu ve atıksu sistemlerinin yenilenmesi için 35 milyar Euro’luk yatırıma ihtiyaçları bulunmaktadır.

Atıksu Arıtma Tesislerinde oluşan gaz emisyonlarının koku oluşturmak gibi çevresel etkileri olduğu gibi, kapalı sahalarda çalışanlara toksik ve boğucu etkisi bulunmaktadır. Ayrıca bu gazların mekanik ekipman ve betonarme yapılarda korozif etkisinin olduğu da bilinmektedir. Bu bildiri kapsamında bu etkiler ve alınması gereken önlemler sıralanmıştır. Bildiri kapsamında olmayan ancak KYOTO PROTOKOLÜNDE belirtmiş olan sera gazı emisyonları için atıksu arıtma tesislerinin kaynak teşkil ettiği göz önüne alınarak, atıksu arıtma tesislerinin işletme çalışmalarının önemi ortaya çıkmakta ve bilgili atıksu arıtma tesisi operatörlerine gereksinim duyulmaktadır.



KAYNAKLAR

  1. Vörösmarty CJ, et al., (2011): Nature 467, 555.

  2. WHO (2008): Progress on Drinking-Water and Sanitation (World Health Organization, 2008); www. who.int/water_sanitation_healt/monitoring/jmp2008/en/index. html

  3. Grant, S. B. et al (2012): Review, Taking the “Waste” out of “Wastewater” for Human Water Security and Ecosystem Sustainability, www.sciencemag.org, science,: 337, 10,2012.

  4. Evsel ve Kentsel Arıtma Çamurlarının Toprakta Kullanılmasına dair Yönetmelik, Resmi Gazete, 03.08.2010, Sayı: 27661.

  5. Metcalf & Eddy. Wastewater Engineering, Treatment and Reuse, Fourt Edition.

  6. ÖztürkM. (2006): Kanalizasyonlarda hidrojen sülfür gazı oluşumu ve sağlık üzerine etkileri, Çevre ve Orman Bakanlığı, Ankara.

  7. TekbaşFÖ, VaizoğluAS. Toksik gazların sağlığa etkileri ve korunma önlemleri

  8. SerinkenM, ÖzenM, Uyanık, E. (2010): Hidrojen sülfür intoksikasyonuna bağlı ve biri ölümle sonuçlanan iki zehirlenme olgusu, Eylül 2010 10: 3, Türkiye Acil Tıp Dergisi.

  9. İzmir Demir Çelik San. AŞ. Kapalı Alanda Çalışanların Korunması (2), Yardımcı Tesisler ve Teknik Emniyet Müdürlüğü, İSG Bülten No: 16.



Denizlerimizdeki Zehirli Canlılar




Dr. Elif ÖZGÜR ÖZBEK

Türk Deniz Araştırmaları Vakfı,

P.K.10, Beykoz, 81650, İSTANBUL


1980 yılında Antalya’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nde lisans, İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Deniz Biyolojisi Programı’nda yüksek lisans ve Akdeniz Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Su Ürünleri Mühendisliği Deniz Biyolojisi Anabilim Dalı’nda doktora eğitimini tamamladı. İstanbul Üniversitesi’nde beş yıl ve Akdeniz Üniversitesi’nde dört yıl Araştırma Görevlisi olarak görev yaptı. Kazandığı yurtdışı burslarla birçok eğitime katıldı. Ulusal ve uluslararası 14 projede görev aldı. Deniz biyolojisi ile ilgili 30 makale, 3 kitap bölüm yazarlığı bulunmaktadır. 1998 yılından beri Türk Deniz Araştırmaları Vakfı üyesidir. Halen, Deniz Biyolojisi Müzesi Kurucu Müdürü ve Küratörü olarak Antalya Büyükşehir Belediyesi’nde görev yapmaktadır. Evli ve bir çocuk annesidir.


c:\documents and settings\user\desktop\zehrli deniz canlıları\img033.jpg

DENİZLERİMİZDEKİ ZEHİRLİ CANLILAR

Özet

Akdeniz’de zehirli deniz canlıları hakkındaki bilgiler, küresel ısınmayla birlikte sayıları gün geçtikçe artan yabancı türlerin varlığı ile birlikte hızla değişmekte ve özellikle halk sağlığı açısından önem arz etmektedir. Deniz canlılarına bağlı zehirlenmeler toksin içeren omurgasız ya da balıkların tüketimi sonucu, denizanası gibi zehir organelleri taşıyan organizmalara temas sonucu veya denizkestanesi, vatoz vb. canlıların savunma ya da saldırı amaçlı taşıdıkları zehirli dikenlerin batması veya sokması sonucu gelişmektedir. Ticari, sportif, askeri ve rekreasyonel amaçlarla denizlerin kullanımındaki artış ve artan protein ihtiyacı ile su ürünleri tüketimine yönelim sonucu ülkemizde zehirli deniz canlıları ile ilgili yaralanma, zehirlenme ve şikayetlerde artış olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.


Giriş

Türkiye 8353 km’ye ulaşan kıyı uzunluğu ile üç tarafı biyolojik çeşitlilik açısından çok zengin dört değişik karakterde denizle çevrilidir. Ülkemizde yerel halkın ve turistlerin yüzme, serbest ve SCUBA dalış, şnorkelle yüzme, sörf yapma vb. diğer su sporlarına ve su ürünlerine ilgisi gün geçtikçe artmaktadır. Bu nedenle daha çok insan deniz canlılarıyla etkileşim içinde olmakta ve deniz canlılarıyla ilgili yaralanma, zehirlenme vb. şikayetler de artmaktadır (Schmitt ve De Haro, 2013; WHO, 2003).

Denizlerimizde küresel ısınma ve diğer insan etkileri nedeniyle yabancı türlerin sayısı artmaktadır. Yabancı türler sularımıza gemi balast suyu veya gemi karinalarına yapışarak, balıkçılık ve SCUBA dalış ekipmanlarıyla, canlı yem ya da gurme yiyecek sağlamak için gerçekleştirilen canlı organizma ticareti sevkiyatlarında, diğer canlılar tarafından taşınan patojen organizmalar olarak ve en fazla da Süveyş Kanalı yoluyla girmektedir. Akdeniz ile Hint Okyanusu arasındaki ticaret yollarını kısaltmak amacıyla 1869 yılında açılan Süveyş Kanalı, Kızıldeniz ile Akdeniz arasındaki coğrafi engeli kaldırmış ve böylece Kızıldeniz’den Akdeniz’e birçok denizel tür girmiştir. Kızıldeniz’den Akdeniz’e geçen bu türler tropikal kökenli olmaları nedeniyle küresel ısınma ile birlikte Akdeniz’de artan su sıcaklıklarına iyi uyum sağlayarak artış göstermiştir. Bu olguya “Akdeniz’in Tropikalleşmesi” denmektedir. Değişen ve özellikle tropikalleşen biyoçeşitlilikle birlikte sularımızda yeni ve daha çok sayıda zehirli deniz canlıları görülmeye başlamıştır.

Denizlerimizde yaşayan zehirli canlılar zehirlerini kullanım tarzına göre aktif ve pasif zehirliler olarak ikiye ayrılmaktadır. Aktif zehirli canlılar genellikle zehir organelleri veya dikenler taşır. Pasif zehirli canlılar ise tüketilmesiyle toksik etki yaratan, zehirlerini kaslarında, derilerinde ya da iç organlarında bulunduran canlılardır. Bu makalede Türkiye denizlerinde karşılaşılan zehirli deniz canlıları derlenmiştir.



Pasif Zehirli Deniz Canlıları (Tüketilmeye Bağlı Zehirlenmeler)

Ciguatera

Ciguatera Balık Zehirlenmesine (Ciguatera Fish Poisoning: CFP) tropik ve subtropik bölgelerde oldukça yaygın ve sık karşılaşılmakta ve dünyada her yıl 20.000’in üzerinde insan bu zehirlenmeden etkilenmektedir. Gambier discus genusuna ait bentikdino flagellatlar tarafından üretilen toksinler ile kontamine balıkların tüketilmesinden kaynaklanmaktadır. Yağda çözünebilen ve ısıya dayanıklı ciguatoksinler (CTXs), ilk olarak otçul balıklarda biyoakumüle olmakta ve besin zinciri yoluyla etçil balıklara geçerek insanlara ulaşmaktadır. Yakın zamana kadar CFP subtropik ve tropikal bölgelere endemik bir sorun olarak kabul edilmekteydi. Ancak, ciguatera zehirlenme vakalarının Avrupa’da da giderek artması ve Akdeniz ve Kanarya Adaları’nda Gambierdiscus sp. varlığının tespit edilmesi, bu sorunun ılıman enlemlerde de etkili olduğunu göstermektedir. Ayrıca, son 15 yılda, ciguatoksin içeren bentikdinoflagellat türleri özellikle Akdeniz’de olmak üzere sıcak-ılıman bölgelerde belirgin bir artış göstermiş, İspanya, İtalya, Fransa, Yunanistan ve son zamanlarda Portekiz gibi çok sayıda ülke etkilenmiştir. Bu olgu ılıman bölgelerde de önemli bir halk sağlığı sorunu olarak kabul edilmekte ve Akdeniz ülkelerinde özel izleme programları uygulanmakta ise de, risk değerlendirmesi yapılabilmesi için etkili programlar eksiktir. Bu amaçla zararlı bentik alg türlerinin çoğalması ve bunlara bağlı sorunlara karşı da yönetim planları oluşturulmalıdır (Raikhlin-Eisenkraft et al 1988; Bentur ve Spanier 2007; Aligizaki ve Nikolaidis 2008; Terzi 2008).



Skombroid Zehirlenmesi (Histamin Zehirlenmesi)

Skombroid zehirlenmesi, yüksek düzeyde histamin ve diğer vazoaktif aminleri içeren gıdaların tüketilmesi sonucu görülür. Çoğunlukla Scombroidea familyasına ait orkinos (Thunnusthynnus), yazılı orkinos (Katsuwonuspelamis,)palamut (Sardasarda), uskumru (Scomberscombrus), kolyoz (S. japonicus) ve diğer familyalara ait lüfer (Pomatomussaltatrix), hamsi (Engraulisencrasicolus), Lambuga (Coryphaenahippurus) vb. balıkların vücudunda bulunan yüksek düzey histamin ile ilişkilidir. Bu balıklar yakalandıktan sonra hızlı bir şekilde soğutulmazlarsa, belirli bazı bakteriler hızla çoğalarak histidinidekarboksilaz enzimleri aracılığıyla histamine çevirirler. Bu bakteriler mezofilik olduklarından, hızlı bir soğutma toksin üretiminin engellenmesi açısından etkindir (WHO, 2003; Perkins ve Morgan, 2004; Terzi, 2008).



Kabuklu Su Ürünlerinin Neden Olduğu Zehirlenmeler

Kabuklu su ürünü zehirlenmeleri paralitik (Paralytic Shellfish Poisoning-PSP), amnezik (Amnesic Shellfish Poisoning-ASP), nörotoksik (Neurotoxic Shellfish Poisoning-NSP) ve diyaretik (Diarrhetic Shellfish Poisoning-DSP) olmak üzere 4 farklı şekilde gözlenebilmektedir. Deniz suyunu filtre ederek toksikdino flagellatlarla beslenen deniz kabuklularının (midye, deniz tarağı, istiridye vb.)tüketilmesi sonucu oluşmaktadır (WHO, 2003; Perkins ve Morgan, 2004; Terzi, 2008).



Tetrodotoksin Zehirlenmesi

Tetrodotoksin (TTX) üreten Tetraodontidae familyasına ait balıkların (balon, kirpi, güneş balıkları vb.)tüketilmesi sonucu ortaya çıkar. Tetrodotoksin diğer zehirlenmelerde olduğu gibi algler tarafından üretilmez. Son yıllarda yapılan çalışmalarda tetrodotoksinin Vibrionaceae familyası, Pseudomonas sp. Ve Photobacterium phosphoreum vb. çeşitli bakteri türleri tarafından sentezlendiği bildirilmiştir (WHO, 2003; Perkins ve Morgan, 2004; Terzi, 2008).

Sularımızda Tetraodontidae familyasına ait Lagocephalus spadiceus, L. sceleratus, L. suezensis, Torquigener flavimaculosus, Sphoeroides pachygaster olmak üzere beş tür balon balığı bulunmaktadır. T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın “3/1 Numaralı Ticari Amaçlı Su Ürünleri Avcılığını Düzenleyen Tebliğine” göre “Taşıdıkları toksin nedeni ilen insan tüketiminde sakınca bulunan balon balıklarının ve pervane/ay balığının (Mola mola) karaya çıkarılması ve satılması yasaktır.”

Aktif Zehirli Deniz Canlıları

Denizel türlerin bazıları avlarını yakalamak veya kendilerini savunmak için vücutlarının çeşitli yerlerinde savunma aygıtlarına, dikenlere veya zehir içeren bezlere sahiptir. Bu türler genellikle dibe bağımlı ya da yavaş yüzen omurgasız ve balık türleridir (Beköz ve diğ.,1997; Perkins ve Morgan, 2004).



Zehirli Omurgasız Türleri

Cnidaria (Knidliler, Haşlamlılar)

Hayvanlar alemininCnidaria (Knidliler, Haşlamlılar) şubesi, vücutlarının çeşitli bölgeleri üzerinde yer alan knidoblast adı verilen zehir hücreleriyle karakterize edilen bir gruptur. Kapsülü andıran zehir hücreleri içinde nematosist adı verilen ipliksi bir organel bulunur. Herhangi bir uyarı sonucunda hücre patlar ve nematosist temas eden canlının derisine enjekte olur. Nematosistler öncelikli olarak beslenmede ve ikincil olarak da canlının savunmasında rol oynar. Cnidaria şubesi sularımızda Hydrozoa (hidroidler), Scyphozoa (deniz anaları) ve Anthozoa (deniz şakayıkları ve mercanlar) olmak üzere üç sınıfa ayrılarak incelenir. Cnidaria şubesi üyeleri yaşamlarını polip formunda sesil olarak (bir yere tutunarak yaşayan) geçirebildikleri gibi (hidroidler, deniz şakayıkları ve mercanlar), medüz formunda (denizanaları) suda serbest halde de yaşayabilirler (Beköz ve diğ.,1997; Perkins ve Morgan, 2004).

Hydrozoa (Hidroidler): Bir kısmı sesil, bir kısmı ise serbest, medüz halde yaşayan canlılardır. Bireysel polip formu minyatür bir denizşakayığını andırır, koloni hali ise morfolojik bakımdan bitkilere benzer. Dallanmış ağaç şeklinde, tüysü ve sert bir yapıya sahiptirler. Çoğu hidroidin önce polip sonra medüz olarak devam eden yaşam döngüsü vardır. Hidroidlerin büyük kısmı sahil çizgisinden 1000 m derinliklere kadar uzanan sularda iskele ayakları, midye kabukları, kayalar ve deniz yosunları gibi yüzeylere tespit edilmiş olarak yaşar. Tentaküller üzerinde bulunan nemato sistlerintoksik etkisi türlere ve ortama göre değişir. Çoğu zaman bir denizanasıyla karıştırılan, ancak özelleşmiş pekçok polip ve medüz bireylerinden oluşan Physaliaphysalis (Portekiz savaşçısı) aslında bir hidroid kolonisidir ve tüm hidroidler içindeki en zehirli türdür.

Scyphozoa (Deniznanaları): Tüm denizanaları denizlerde pelajik bölgede yaşar ve hareketleri büyük oranda gel-git, dalga, akıntı ve rüzgar hareketlerine bağlıdır. Türkiye denizlerinde dağılım gösteren denizanası türleri:

Rhopilemanomadica (Galil, 1990), Göçmen denizanası: Çok yakıcıdır. Bu cins Hint-Pasifik Okyanusu için tipik olup hiçbir Atlantik veya Akdeniz temsilcisi yoktur. Seksenli yıllarda bu tür Akdeniz'in İsrail kıyılarında aniden artış gösterdi ve Türkiye kıyılarına ulaştı. Muhtemelen Kızıldeniz’den Süveyş Kanalı yoluyla Akdeniz'e girmiştir. Doğu Akdeniz'de turizm, balıkçılık, ve sanayiye büyük zararı olmuştur. Mevcut küresel ısınma bu türün Batı Akdeniz‘e kadar yayılmasına neden olabilir. Çapı 80 cm’e ulaşabilir ve geniş sürüler oluşturabilir. Bu nedenle fark edilmesi çok kolaydır.

Pelagianoctiluca (Forsskal, 1775), Mor sokar denizanası: Yakıcıdır. Çarptığı insan sayısı bakımından Akdeniz’de bulunan en yakıcı denizanasıdır. Sokmaları çok ağrılı olabilir ve deride yara izleri bırakabilir. Tentakülleri 10 m uzunluğa kadar olabildiğinden hayvandan uzak durmak gerekmektedir. Hayvana dokunulduğunda vücutta şişme, yanma, kızarıklıklar ve ateş görülebilir. Etkiler, nispeten uzun bir süre için devam edebilir. Akdeniz boyunca yaygındır. Yaz aylarında, hatta tüm turizm sezonu boyunca kalıcı sürüler oluşturabilir. 50 metre derinliğe kadar görülebilir. Bu hayvana Ege ve Akdeniz kıyılarında özellikle yaz aylarında sıkça rastlanabilir. Mantar şekildeki vücudundan sarkan 8 adet küçük ve ağız çevresinde bulunan 4 adet büyük tentaküller (duyarga) ile hoş bir görüntü oluşturan 10-15 cm boyundaki P. noctiluca’nın yakıcı kolları 10 m uzunluğa ulaşabilir. Rengi kırmızımsı sarıdan, leylak renkli mora doğru değişebilir. Fosforesans özelliğinden dolayı suyun altında hafif bir ışık yayar. Sürüleri çok yoğun olabilir.

Chrysaorahysoscella (Linnaeus, 1766), Pusula denizanası: Yakıcı özellikleri Pelagia’ya benzer, ancak daha az şiddetlidir. Atlantik'te yaşamakta ve yüksek enlemlerde, örneğin Norveç fiyortlarında büyük sürüleri mevcut olabilmektedir. Fakat Akdeniz'de bol olmamakla birlikte sık görülmektedir. Şemsiye çapı 30 cm’e ulaşabilir. Manubrium ucunda 1 m uzunluğa ulaşabilen dört ağız kolu vardır. Şemsiye üst kısmında merkezden kenarlara kadar uzanan 15 V-şekilli bant bulunur. 3 grup halinde 24 tentakülü bulunur.

Cassiopeaandromeda (Forskål, 1775), Ters-düz denizanası: Çok tehlikeli olmamakla birlikte dokunmamak gerekir. Dağılabilen yakıcı hücreler içeren mukus üretir ve temas edildiğinde bu mukus cilt tahrişine neden olur. Akdeniz'e Süveyş Kanalı'ndan girmiş ve Türkiye kıyılarına yayılmıştır. 2010 yılında Malta’da kaydedilmiştir. Çoğunlukla kumlu diplerde bulunmakla birlikte kayaların üzerinde de mevcut olabilir. Genelde deniz tabanında ağız ve tentakülleri yukarı bakacak şekilde dinlenir. Dokuları arasında simbiyotik tek hücreli algler olduğu için güneş ışığından yararlanmak amacıyla dipte ters yüz durmaktadır. Çap maksimum 30 cm olabilir.

Phyllorhizapunctata VonLendenfeld, 1884, Beyaz noktalı denizanası: Çok fazla temas edilmediği sürece yakıcı değildir ve yüzücüler için de tehdit oluşturmamaktadır. Avustralya kökenlidir. 2009 yılında ilk kez İtalya sahillerinde görülmüştür. Beyazımsı ya da mavi renklidir. Üzerinde sarı lekeler bulunur. Büyük boylu bu denizanasının disk çapı 50 cm’den fazla olabilir. Planktonla birlikte muhtemelen balık yumurta ve larvaları ile de beslenmektedir. Yenilebilmektedir.

Rhizostomapulmo (Macri, 1778), Deniz ciğeri denizanası: Hafif yakıcıdır. Tentakülleri kısa ve çok yakıcı değildir. Ancak fazla temas halinde hafif döküntülere neden olabilir. Kıyılarımızda boldur. Sıklıkla büyük miktarlarda bulunan bu büyük denizanası, diğer organizmalar tarafından da sığınak olarak kullanılmaktadır. Nadir bulunan Drymonema’dan sonra, Akdeniz’in en büyük denizanasıdır. 60 cm çap ve 10 kg ağırlığa ulaşabilir. Rengi mavi kenarlı, beyazdır. Manubrium büyük ve beyaz karnabahar gibi görünür. Tek bir ağız yerine, küçük ama çok sayıda ağızları bulunur. Yavaş ve güçlü hareket eden, heybetli bir hayvandır.

Cotylorhiza tuberculata (Macri, 1778), Maviş denizanası: Hafif yakıcıdır. Zararsızdır fakat yine de dokunulmamalıdır. Çoğu balıklar için de zararsız olduğu gibi Rhizostoma türü gibi genellikle genç balıklar barınak olarak kullanmaktadır. Akdeniz'de, özellikle koylarda çok boldur. 2009 yılında İtalya'nın güney kesimindeki sıcak suları tercih ettiği görülmüş, özellikle yazın ikinci yarısında da tüm İtalyan sahilleri boyunca çok sık bulunmuştur. Şemsiye çapı 30 cm ölçülebilir. Merkezi çok sert ve yuvarlak, kırmızımsı veya sarı renklidir. Dış kısmı hareketli ve ritmik hareketlidir. Şemsiyesi altında, şişman kollarına takılı mavi-mor düğmeleri ile bir buket çiçeği andırmaktadır. Üzerinde yaşayan simbiyotik mikroalgler olabilir.

Aurelia aurita (Linnaeus, 1758), Ay denizanası: Hafif yakıcıdır. İnsanlar için zararsız olsa da (Çin'de popüler bir yemektir), dokunulmamalıdır. Kuzey yarımküredeki tüm okyanus ve denizlerde yaşamakta ve çok bol bulunabilmektedir. Disk 30-40 cm’e ulaşabilir. Şeffaf, beyazımsı, yuvarlak disk üzerinde dört adet çok belirgin gonadlar bulunur. Kenarlarında tentaküller bulunur. Dört adet, uzun ağız kolu vardır. Birçok radyal kanal disk merkezi ve kenarlarla bağlantıdır.



Yüklə 6,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin