Sezaryen operasyonlarinda farkli dozlarda



Yüklə 0,62 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə4/6
tarix21.04.2017
ölçüsü0,62 Mb.
#14732
1   2   3   4   5   6

2. Baş  Ağrısı:  Çoğunlukla   spinal   ponksiyondan   12-72   saat   sonra   ortaya 

çıkar.Postspinal   baş  ağrısının   duradaki   delikten   BOS’ın   yapım  hızından   daha 

hızlı  olarak kaçması  sonucunda ortaya çıkan kafa içi basıncındaki azalmadan 

kaynaklandığı  düşünülmektedir.Ayrıca   lokal   anestezik   ajan   ile   sinirlerin   ve 

duranın   irritasyonu,   enfeksiyon   ile   de   olabilir.Tipik   olarak   baş  ağrısı,  bilateral, 

frontal   veya   retroorbital,occipital   ve   enseye   uzanan   tarzdadır.Ağrı  sürekli   ve 

şiddetlidir.En   önemli   özelliğivücut   pozisyonu   ile   ilişkisidir.Oturma   ve   ayağa 

kalkma ile şiddetlenir düz yatma ile azalır. Postspinal baş ağrısı olasılığını artıran 

faktörler; genç yaş, dişi cinsiyet ve  gebeliktir.Konservatif tedavi; yatar pozisyon, 

oral veya İV sıvı uygulaması, analjezikler ve kafeinden oluşmaktadır. Konservatif 

tedavilere yanıt vermeyen olgulara epidural kan yaması yapılabilir.

40


3. Nörolojik   Sekeller:  Altıncı  kafa   (N.   Abdusens)   sinirin   paralizisi;N. 

Oculomotorius,

N. Glossopharengeus ve N. Vagus siniri dışındaki bütün kafa sinirlerinin paralizisi

bildirilmiştir ancak vakaların % 90’ında N. Abducens paralizisi görülmüştür.

BOS   kaybı  ile   oluşan   basınç   düşmesi   sonucu   medulla   oblangata   ve   ponsun 

çöktüğü ve bu çöküşle, siniri temporal kemiğin petrozasının apeksinden geçtiği 

yerde   gerdiği  düşünülmektedir.Bir   başka   etken   olarak   kullanılan   anestezik 

maddelerin irritan etkisi gösterilmiştir.N. Abdusensin en uzun intrakraniyal yola 

sahip   olması  ve   lokal   anestezik   ajanla   en   fazla   karşılaşmış  olması  da 

gösterilmektedir (44).

4-

Bel   Ağrısı:  Spinal  anestezi   sonrası  bel  kasları   ve   ligamanların  aşırı 

gevşemesine bağlı olarak lorduzun düzleşmesiyle ortaya çıkabildiği gibi,  spinal 

iğnenin bel kasları ve ligamanlarına yaptığı direkt travmaya bağlı olabilir.

5-

Bulantı-Kusma:  Genellikle hipotansiyona bağlıdır. Hipotansiyon  düzeltilince 

geçer.

6-

Kalp Yetmezliği:  Çok seyrek görülen bir komplikasyondur. Sempatik liflerin 



tutulması ve vagusun  aşırı aktivasyonuna bağlıdır.  Spinal  bloğun  T1 düzeyinin 

üzerine çıkması halinde görülür.



7-Menenjit-Menengismus:  Çok  nadir  görülür, özellikle sterilizasyon kurallarına 

uyulmadığı takdirde görülür.



8-   Solunum   Durması:  Yüksek  spinal  bloklarda   görülür.   Hasta   nefes 

alamamaktan şikayet eder. Solunum durması ile birlikte hipoksi belirtileri ortaya 

çıkar.   Taşikardi,   daha   sonra   da   bradikardi,   siyanoz   ve   konvülziyonlar   oluşur. 

Tedavisi, derhal hastanın maske ya da endotrakeal tüp ile havalandırılmasıdır.



MEKANİK METODLAR

41


Hipotansiyon gelişiminde majör  baskın faktör yüksek blok seviyesi olduğundan, 

eğer   blok   limiti   planlanırsa   arteriyel   basınç   düşüşü   önlenebilir.   Örneğin 

hemoroidektomide   S1’den   daha   yüksek   bloğa  ihtiyaç   yoktur   veya  abdominal 

histerektomide blok  en  az T10 seviyesinde olmalıdır. Santral bloklu hastalarda 

venöz   dönüşü   önlememek   için;   bacaklardaki   venöz   göllenmeyi   engellediği 

düşünülerek 5º-10º baş  aşağı pozisyon, üst ekstemitelere Esmarch bandajı,  alt 

ekstremitelere   elastik   bandaj   uygulaması  yapılır.  Ayrıca   supin   hipotansiyon 

sendromundan korunmak için hastalara  sol lateral  pozisyon verilmesi, uterusun 

elle   yan   yatırılması   gibi   uygulamalar  yapılır.   Fakat   bu   uygulamalarda 

hipotansiyon insidansının başlangıcında önemli farklılıklar gözlenmemiş,  ayrıca 

gebelerde   aorta-kaval   basıyı   azaltacak   pozisyonların   uygulanmasının  da 

hipotansiyon insidansını azalttığı bulunamamıştır. Ancak bu durumların fetal asit-

baz ve APGAR skorlarını etkilediği bildirilmiştir.

Kombine   Spinal-Epidural   uygulamasına   bağlı   hipotansiyon   gelişiminin   çok   az 

olduğu görülerek günümüzde bu teknik yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. 

Ancak   KSE   anestezinin   sezaryenlerde   ve   yeni  doğan  üzerine   etkilerini 

karşılaştıran fazla sayıda çalışma yoktur.

VOLÜM  YÜKLENMESİ

Thomas  Grahom   1861’de   diffüzyon   üzerine   yaptığı   çalışmalar  sırasında 

maddeleri membran içinden geçme ve yayılma yeteneklerine göre kristaloidler ve 

kolloidler olarak sınıflandırmıştır.Kristalloidlerin memrandan geçebilmelerine karşı 

koloidler   geçemezler.Ven   yoluyla   verilen   sıvılar   da   aynı   şekilde   vücut   sıvısı 

kompartmanlarını

 ayıran

 bariyerlerden   geçme   yeteneklerine   göre 



sınıflandırılmıştır.Rejyonel   anesteziden   kaynaklanan   hipotansiyonu   önlemede 

öncelikli   olarak   kristaloid   ajanlar   ve   beraberinde   kolloid   ajanlar   yaygın   olarak 

kullanılmaktadır.

1.KRİSTALLOİD SIVILAR

Kristalloid sıvıların temel bileşimi bir inorganik tuz olan (NaCI) sodyum klorürdür. 

Sodyum hücre  dışı sıvılar içinde  en  fazla miktarda bulunan elementtir ve hücre 

42


dışı sıvı komponentinde düzgün olarak dağılmıştır. Hücre dışı sıvıların % 75-80’i 

damar  dışı   (hücreler   arası)   bölümde   yer   aldığından   vücuttaki   toplam   sodyum 

yükü  de  hücreler   arası   sıvıda  aynı   oranda   bulunur.   Vücut  dışından   verilen 

sodyum   da   vücutta   aynı   şekilde  dağılacağından   sodyum  ağırlıklı   damar   içi 

sıvıların   %   75-80’i   hücreler   arası   sıvı   kompartmanına   geçer.   Anlamı; 

kristaloidlerle  yapılan  hacim   tamamlama   tedavisinde   verilen   sıvının   çoğunun 

plazma hacmini değil hücreler arası sıvı hacmini artırdığıdır.

Hacim etkileri => bir litre % 0,9 NaCI infüzyonu plazma hacminde 275 ml artışa 

yol açmasına karşılık, hücreler arası sıvı hacmini 825  ml artırır. Toplam hacim 

artışının   verilen   sıvı   miktarından   biraz   daha   fazla   (1100  ml)  olduğu   görülür. 

Nedeni   izotonik  serumun   gerçekte   vücut   sıvılarında   daha   hipertonik   olması 

nedeniyle bir miktar hücre içi sıvıyı  hücreler arası  kompartmana çekmesinden 

dolayıdır(45)

Tablo-4 Ven içine verilen kristaloid sıvıların içerikleri;

                                                            mEq/L

Sıvı            Na

CI

K



Ca

Mg

Tamponlar



ph

osmolalite 

mOsm/L)

Plazma          141 103



4-5 5

2

Bikarbonat



7,4

289


% 0,9 NaCI   154 154

-

-



-

-

5,7



308

% 7,5 NaCI   1283 1283 -

-

-

-



5,7

2567


Ringer laktat 130 109

4

3



-

Laktat


6,4

273


Normosol      140 98

5

-



3

Asetat Glukonat 7,4

29

a)İzotonik Tuzlu Su

Kristalloid sıvıların prototipi % 0,9 sodyum klorür (NaCI)’dür.  İzotonik NaCI bir 

litresinde 9 gr sodyum içerir.Plazmadan yüksek oranda sodyum ve klorür içerir ve 

plazmaya göre hafifçe hipertoniktir, pH değeri de plazmaya göre belirgin ölçüde 

43


düşüktür,   bu   farklılık   çok   nadiren   klinik   önem   taşır.  İzotonik   tuzlu   suyun   klor 

içeriği plazmaya göre yüksek olduğundan (103 mEq/L’ye karşı 154 mEq/L) fazla 

miktarda izotonik verilmesi hiperkloremik metabolik asidoza yol açar.Hiperkloremi 

bildirilmişse de, asidoz nadirdir.



b)Ringer Laktat

Ringer solüsyonu kalp kasılmaları üzerine çalışmalar yapan İngiliz hekim Sydney 

Ringer tarafından 1880’de geliştirmiştir.1930’larda Alexis Hartmann adlı  pediatri 

uzmanı  metabolik asidoz tedavisi amacıyla Ringer solüsyonuna sodyum laktat 

tamponu ekleyerek, ringer laktatı (Hartmann solüsyonu) bulmuştur.

Laktatlı  ringer,   plazmadaki   serbest   izotonik   konsantrasyonlara   yakın   oranda 

potasyum   ve   kalsiyum   içerir.Klor   içeriği  plazma   klor   içeriğine   daha   yakındır. 

Bileşiminde   farklılıklara   rağmen   laktatlı  ringer   solüsyonunun,   izotonik   NaCI 

solüsyonuna   üstünlüğüne   dair   bir   kanıt   yoktur   ve   tamponlayıcı  etkisi   de 

kanıtlanmamıştır.Kalsiyum   içerdiğinden;   kan   tranfüzyonu   sırasında   (sitrattan 

dolayı) çözücü olarak kullanılması kontrendikedir.

c)Normosol veya Plazma Eriyiği

Özellikleri;   plazmaya   eşdeğer   pH   kazandıran   tamponlama   yetenekleridir. 

Magnezyum   içerirler,   fakat   Mg   eklenmesi   böbrek   yetmezliklerinde 

hipermagnezemiyi   artırarak   kompansatuvar   vazokonstrüksiyonu   etkisiz   hale 

getirilebilir ve düşük akım varlığında hipotansiyonu kolaylaştırabilir.

d)Dekstroz Solüsyonları

Etkili bir hacim arttırıcı değildir.Dextroz solüsyonları protein dışı kalori ihtiyaçlarını 

karşılamak   için   geliştirilmişdir.   %   5   dekstroz   solüsyonu   her   bir   litrede   50   gr 

dekstroz ve 170 kcal enerji sağlar (3,4 kcal/gr dextroz).

Dekstroz  eklenmesiyle   solüsyonun   osmolaritesi   artar   ve   hücrelerin 

dehidratasyonun   artmasına   yol   açar,   ayrıca   artmış  CO2   üretimi,   artmış  laktat 

üretimi   ve   iskemik   beyin   hasarını  arttırmak   gibi   dezavantajları  vardır.Rutin 

kullanımından kaçınılması görüşü yaygın olarak desteklenmektedir.

44


KOLLOİD SIVILAR

a) Albümin:  Albümin plazma onkotik basıncının % 75’ini sağlayan taşıyıcı  bir 

proteindir.  İnsan serum albuminin izotonik çözelti içindeki % 5 (50 gr/L) ve % 

25’lik (250 gr/L) preparatları piyasada bulunmaktadır.Albüminin dezavantajı; (HIV 

gibi)virüs   bulaşma   riskinin   yüksekliğidir,   fakat   allerjik   reaksiyon   nadirdir. 

Koagülopati   gözlenebilmekle   birlikte,   çoğu   dilüsyoneldir   ve   kanama   ile   birlikte 

değildir(45).



b) Hetastarch: İzotonik serum çözeltisi içinde % 6’lık solüsyon şeklinde bulunan 

bir sentetik kolloiddir, birkaçyüz daltondan 1 milyon daltona kadar değişebilen

büyüklükte amilopektin molekülleri içermektedir.

Hetastarch,   kolloid   olarak   %   5’lik   albüminden   daha   yüksek   kolloid   osmotik 

basınca (COP) sahip olduğundan (20’ye karşı 30 mmHg) plazma hacminde daha 

fazla artış oluşturur (infüzyonla verilen hacmin %30 daha fazlası).Aynı zamanda 

uzun  yarılanma ömrüne sahip olmakla birlikte (17 gün) pratikte bu yanıltıcıdır, 

çünkü hetastarch’ın onkotik etkisi 24 saat içinde kaybolur.Hetastarch molekülleri 

böbrekler tarafından atılmadan önce amilaz tarafından parçalanırlar.

Hetastarch’a   karşı  gelişen   anaflaktik   reaksiyonlara   son   derece   nadir   olarak 

rastlanır.

c) Pentastarch:  İzotonik   içinde   %   10’luk   solüsyon  şeklinde   bulunan   düşük 

molekül   ağırlıklı  bir   hetastorch   türevidir.Hetastarch’a   göre   daha   küçük   fakat 

sayıca   fazla   nişasta   molekülü   içerdiğinden   daha   yüksek       (COP)’a 

sahiptir.Hetastarch’a   göre   daha   etkili   bir   hacim   artırıcıdır   ve   plazma   hacmini 

infüzyonla   verilen   miktarın   1,5   katı  kadar   artırabilir.Onkotik   etkisi   12   saatten 

sonrakaybolmaktadır.



d) Dekstranlar:   Dekstranlar,   trombosit   agregasyon   inhibisyonu,   faktör   VIII

aktivasyonunun   azaltılması  ve   fibrinolizisin   artırılması  suretiyle   doza   bağlı 

kanama   eğilimine   yol   açmaktadırlar.Hemostatik   bozukluklar   günlük   dextran 

45


dozunun 20 ml/kg ile sınırlandırılmasıyla azaltılabilir.Dekstran infuzyonu yapılan 

hastaların   %   5   kadarında   anaflaktik   reaksiyona   rastlanmıştır.Günümüzde 

anaflaksi sıklığı % 0,032’dir. (45)

HES 

(%6 hidroksietil nişasta)

Farmakodinamik Özellikleri

HES hacim tamamlayıcı olarak kullanılan yapay bir kolloiddir. İntravasküler hacim 

genişletici ve hemodilüsyon etkisi molar substitüsyon, ortalama molekül ağırlık ve 

konsantrasyon ile dozaj ve infüzyon hızına bağlıdır.

Gönüllülerde yapılan bir çalışma, 30 dakika 500 mL HES infüzyonunun yaklaşık 

4-6 saat süreyle plato tarzında bir hacim artışı  sağladığını göstermiştir. HES ile 

yapılan izovolemik hacim tamamlaması en az 6 saat süreyle kan hacminin idame 

edilmesini sağlar. (46)



Farmakokinetik Özellikleri

Hidroksietil nişastanın farmakokinetiği  karmaşıktır ve molekül ağırlığı  ile molar 

substitüsyon   derecesine   bağlıdır.İntravenöz   olarak   uygulandığında   böbrek 

eşiğinin (60.000-70.000 Da) altındaki küçük moleküller idrarla hemen atılırken, 

daha büyük moleküller, önce plazma alfa amilaz enzimiyle metabolize edilir ve 

daha   sonra   parçalanma   ürünleri   idrarla   atılır.  İnfüzyonun   hemen   sonrasında 

HES’in plazmadaki in vivo molekül ağırlığı 70.000-80.000  Dalton’dur ve tedavi 

süresi boyunca böbrek eşiğinin üzerinde kalır.



Endikasyonları:

Hipovoleminin tedavi ve profilaksisinde, akut normovolemik hemodilüsyon (ANH) 

tekniginde endikedir.

Kontrendikasyonları:

46


Aşırı sıvı yüklenmesi (hiperhidratasyon)

Nişasta allerjisi



• Oligüri veya anüri ile birlikte böbrek yetmezliği

• İntrakraniyal kanama

Ağır hipernatremi veya ağır hiperkloremi



Diyaliz tedavisi alan hastalar

Hamilelerde ve laktasyonda kullanılmamalıdır.



Uyarılar/önlemler

Genel   olarak   doz  aşımının   neden   olduğu  aşırı   sıvı   yüklenmesinden 

kaçınılmalıdır. Hiperhidrasyon riski artmış olan ciddi böbrek disfonksiyonu veya 

kalp   yetmezliği   bulunan   hastalarda   kullanırken   dikkatli   olunmalı   ve   doz 

ayarlanması yapılmalıdır.Ağır dehidratasyon durumlarında ilk olarak bir kristolloid 

çözeltisi   verilmelidir.   Pulmoner   ödem,   ciddi   karaciğer   bozukluğu   veya   ciddi 

kanama bozuklukları olanlarda (örneğin ağır von Willebrand hastalığı) özel dikkat 

gösterilmelidir.

Yeterli miktarda sıvı desteklenmesi ve düzenli olarak böbrek fonksiyonlarının ve 

sıvı dengesinin izlenmesi önemlidir. HES’in çocuklarda kullanımıyla ilgili deneyim 

sınırlıdır.

Hamilelik ve Laktasyonda Kullanımı

Voluven  teratojenik  risk  açısından  D  kategorisindedir(46).  HES’in hamilelik  ve 

laktasyonda   kullanımının   emniyetini  değerlendirmek   için   spesifik   çalışmalar 

gerçekleştirilmemiştir.



Yan Etkileri

Nadir vakalarda hidroksietil  nişasta içeren ürünler anafılaktoid  reaksiyonlara yol 

açabilir.İntolerans  reaksiyonu   meydana   gelen   durumlarda   infüzyon   hemen 

kesilmeli   ve   uygun   acil  tıbbi   tedaviye   başlanmalıdır.Kaşıntı,   eritem,   ürtiker   ve 

ödem gibi  hafif semptomlar subkutan adrenalin (1/10’luk adrenalinden,  0,1-0,3 

47


ml/kg)   ile   tedavi   edilebilir.Takiben   oral   ya   da   parenteral   antihistaminikler 

verilmelidir. Ağır bronkospazm, laringeal ödem, şok ve kardiovasküler kollapstan 

oluşan   çok   ağır   ve   hayati   tehdit   eden   sistemik   anaflakside   intravenöz   olarak 

adrenalin   verilmesi  gerekir.  İntravenöz   verilecek  adrenalin  1/10.000’lik   olacak 

şekilde sulandırılmalıdır. Adrenalin gerekirse 20 dakika ara ile 3 kez yinelenebilir. 

iv damar yolu açılır, hipotansiyon varsa sıvı verilir. Siyanoz varsa oksijen verilir.



Kullanım Şekli ve Dozu

Sürekli intravenöz infüzyon:

 

Başlangıç olarak 10-20 mL solüsyon yavaş olarak 



infüze edilir, herhangi bir anaflaktik reaksiyon gelişme riskine karşın hasta yakın 

gözlem   altında   tutulmalıdır.   Maksimum   günlük   doz   50   mL/kg   vücut 

ağırlığı/gün’dür.

3) VAZOPRESSÖR AJANLAR

EFEDRİN:  Direkt   ve   indirekt   olarak   etki   ederek,   katekolaminlerin   depolardan 

salınmasını sağlar ve kardiak stimülasyonla, periferal vazokonstrüksiyonun  her 

ikisiyle de etki ederek arteriyel kan basıncını, kalp hızını, strok volümü artırır. 

Hemodinamik   yapısı   epinefrine   benzer,   fakat   efedrin   kan   damarlarında 

dilatasyon   yapmaz  α  ve  β  özelliklerine   sahiptir,  fakat  α  ve  β  etki  artışlarında 

uterin kan akımında azalma yapmaz(47).

Sistemik dolaşımda efedrin sistolik, diyastolik ve venöz kan basıncını artırır.Deri, 

mukoza, iç organ, böbrek damarlarını  daraltır.Çizgili kas damarlarını  genişletir, 

plazma hacmini azaltır.  iv  olarak 10-25 mg,  im  ve subkütan olarak 25-50 mg 

efedrin verilmesinden sonra pressör etki 1 saat devam eder.

Efedrinin metabolik değişimi yavaş  bir  şekilde karaciğerde gerçekleşir.iv  olarak 

verilen 25 mg efedrinin pH=7 olan idrarda % 87-99’u efedrin, % 3-7’si norefedrin 

olarak 24 saatte çıkar eliminasyon yarılanma süresi 5pH ise 3 saat, 6,3 pH ise 6 

saattir.


48

Efedrin  bronkospazm,   allerjik   reaksiyonlar,   şok   ve   hipotansiyon   da   kullanılır. 

Septisemi,  yanık,   travma,   spinal   anestezi   ve   genel   anestezide   görülen 

hipotansiyon   ve  şokta   sebebe   yönelik   tedavi   ve   hipovoleminin   düzeltilmesi 

esastır.Doğum sırasında spinal anestezi sonucu oluşan hipotansiyonu düzeltmek 

için   verildiğinde   fetüs   kardiyovasküler   sistemini   etkileyebileceği  göz   önünde 

bulundurulmalıdır.Şok   tedavisinde   efedrin   sık   kullanılmaz.Vazokonstrüksiyon, 

hipovolemi ve renal iskemiyle oligüri yapabileceği dikkate alınmalıdır.

Efedrin hipertansiyon (kan basıncı 130-80 mmHg’nin üstünde ise), hipertiroidizm, 

akut   myokard   enfarktüsü,   koroner   kalp   hastalıklarında,   kapalı  açılı  glokom, 

psikonevroz,   efedrin   hipersensitivitesi,   siklopropan   ve   halotan   anestezisinde 

kontrendikedir.Ayrıca   pediatrik   hastalarda,   diyabette,   prostat   hipertrofisinde, 

organik kalp hastalıklarında ve aritmilerde, akut ve kronik böbrek yetmezliğinde 

son   derece   dikkatli   kullanılmalıdır.Yan   etkileri   ise;   hipertansiyon,   zonklayıcı 

başağrısı,  prekardiyal   ağrı,  anoreksi,   anksiyete,   ajitasyon,   insomnia,   tremor, 

hiperrefleksi,   çarpıntı,  taşikardi,   ventriküler   ekstrasistoller,   aritmiler   ve   üriner 

retansiyondur.   Efedrin   myokarda   irritabilitesini   artırdığından,   özellikle   dijital, 

siklopropan   ve   halotan   alan   hastalar   bu   etkiye   hassas   olup,   ventriküler 

ekstrasistol, taşikardi ve ventriküler fibrilasyon gelişebilir.

Efedrin  im,   iv  ve  subkutan  olarak  kullanılabilir.Büyükler   için mutad  doz  24-50 

mg’dır.Gerekirse enjeksiyonlar 4-6 saat ara ile tekrarlanabilir, 24 saatlik total doz 

150  mg’ı aşmamalıdır. Çocuklar için  total  günlük doz 3 mg/kg veya 100 mg/m

olup, 4 eşit doza bölünür.



Efedrin santral sinir sistemi stimülasyonu da yapar, doz aşımı halinde bu etkisi 

barbitüratlarla   kontrol   edilebilir.   Hipertansiyon   yan   etkisine   karşı  α  reseptör 

blokerleri kullanılabilir. Nitritler ve nitroprussid de etkilidir.

ETİLEFRİN:  Merkezi   Avrupa   ve   İskandinavya’da   kullanımı   sıktır.   Efedrin’den 

daha etkin olduğu bulunamamıştır. Bolus doz olarak iv kullanılır.



METOKSAMİN:  α  reseptörleri   üzerine   etki   ederek,   kalp   hızında   refleks 

bradikardiyle,   periferal   vazokonstrüksiyona   yol   açar,   metoksamin   kullanımıyla 

49


uterin perfüzyonun azalması kayda değer bir risktir.

METARAMİNOL:  Direkt   ve   indirekt   etkileri  α  reseptörler   üzerinedir. 

Vazokonstrüksiyona yol açar ki bu etkisi periferik damarlarda selektiftir. Sistolik 

ve diyastolik basınçta artmalara yol açar ve refleks bradikardi yapar.

FENİLEFRİN:  Metoksamin  gibi  α  reseptörlere   etkilidir,   fakat   zayıf  β  reseptör 

etkilere de sahiptir. Normalde infüzyon olarak kullanılır.Direkt etkisi kan damarları 

üzerinedir.Refleks   bradikardiye   neden   olur.Kullanımı   uterin   kan   akımını 

azaltmasından dolayı önerilmemektedir.



DİHİDROERGOTAMİN:  Bir   parsiyel  α  agonistdir.Sistemik   vasküler   rezistansı 

artırır. 



MEFENTERMİN:  Direkt ve indirekt  sempatomimetik aktiviteye  sahiptir.Kardiyak 

kontraksiyonla, venöz tonusta artış yaparak arteriyel basıncı artırır.



DOPAMİN: Dopamin düşük dozlarda (2 ug/kg/dk) renal kan akımını artırır. 3-12 

ug/kg/dk dozlarda primer etkisi  β  reseptörleri üzerine etki ederken, 12 ug/kg/dk 

üzerine   çıkan   dozlarda  α  reseptörleri   üzerine   etkisi   belirgin   olur.   Obstetride 

hipotansiyonun   efektif   tedavisinde   düşük   doz   infüzyon   olarak   kullanılmıştır.  α 

reseptör   stimulasyonu   yaparak   vazokonstrüksiyona   yol   açar   ve   hipotansiyonu 

önlemede kullanılan en ideal ajandır. Etkisi hızlı başlar ve etki süresi kısadır.



DOBUTAMİN:  β1  sempatomimetik aktiviteye sahiptir.  Total periferik  rezistansa 

etki etmeksizin, kalp üzerine direkt etki ile hipotansiyonu  önler. Dobutaminin de 

dopamin gibi uterin kan akımını azalttığı bulunmuştur.

AMRİNON:  Sempatomimetik  amin   değildir.   Fakat   zayıf   vazodilatatör   etkili   ve 

güçlü  inotropik  aktiviteye   sahiptir.  Hücresel   cAMP   düzeyini   (fosfodiesterazları 

inhibe ederek) artırarak etki eder.

50


ANGİOTENSİN  II:  Adrenal  korteksten   salınan   bir   oktopepdid,  potent   bir 

vazokonstrüktördür.



ADRENALİN: Adrenalin potent α ve β reseptör stimülatörüdür. Baskın etkisi direkt 

myokardiyal  uyarıyla   sistolik   basıncı  artınr,   kan  hızını  artınr.Cilt,   mukoza, 

böbreklerde  ve splanik alanda vazokonstriksiyon yapar, norepinefrinle beraber 

potent bir α reseptör agonistidir.



PRENALTERON: β 1 reseptör agonistidir.

ATROPİN:  Parasempatolitik   ajanlardandır.   Belladona   alkaloidleri   olarak   da 

adlandırılan  antimuskarinik  ilaçların   prekürsörüdür.Spinal   anestezide   atropin, 

bradikardi  gelişiminde   0,5  mg  intravenöz  bolus   olarak  uygulanmaktadır. 

Muskarinik reseptörleri bloke ederek, (vagal blok) kalpte pozitif inotropik aktiviteyi 

arttırarak etki eder.Obstetride; rejyonel anestezinin komplikasyonu olan bradikardi 

tedavisi için bolus doz intravenöz olarak kullanılır. Hipotansiyonunun tedavisinde 

kullanımı   ile   ilgili   kesin   bilgiler   olmasa   da   profilaktik   olarak  intramüsküler 

kullanımıyla ilgili az sayıda çalışmalar vardır.



Yüklə 0,62 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin