PSİKİyatrik hastaliklar



Yüklə 85,5 Kb.
tarix01.01.2017
ölçüsü85,5 Kb.
#3915
PSİKİYATRİK HASTALIKLAR:
Psikiyatrik hastalıkların bazılarında hastayla kooperasyon güçlüğü yaşanabilmektedir. Tanı ve tedavi planlaması bu hastalarda farklılık gösterebilir. Hastayla iyi bir dialog kurulmalıdır. Bazı durumlarda, hastalığının özelliklerinin bilinmediği vakalarda hastanın psikiyatristi ile konsültasyon yapılması en uygun yoldur.

Psikiyatrik hastalarda en büyük sorun kserostomidir. Bu trisiklik antidepresanların majör bir yan etkisidir, antikolinerjik özelliklere sahip diğer psikotrop ilaçlarla da görülebilir. Kserostomi nedeniyle diş çürüklerinde artış kandida enfeksiyonları ve genellikle staphylococus aureus kaynaklı akut süpüratif parotis bezi enfeksiyonu başta olmak üzere enfeksiyonlara karşı duyarlılık artışı önemlidir


Senkop (Bayılma): Beynin kısa bir süre kansız kalması ve oksijen alamaması sonucu oluşan kısa süreli bilinç kaybıdır. Korku, psikolojik nedenler, lokal anestezikler, açlık neden olabilir. Ayrıca, özellikle dikkat çekmek isteyen yapıdaki kişilerde histeri nöbetleriyle karşılaşılabilir (Konversiyon reaksiyonu).

GÖZ ŞİKAYETLERİ (GLOKOM):
Görme kusurları (miyop, hipermetrop) diş hekimliği açısından önemli değildir. Ancak ileri dereceli göz bozuklukları ve kataraktta (lensin geçirgenliğinin azalması) kullanılan kalın camlı ağır gözlükler, baş ve yüz ağrılarını oluşturabilir.
Göz içi basıncının arttığı glokomda (gözün ön ve arka kısımlarında sıvı artışı), dişhekimliğinde kullanılan atropin kontrendikedir, göz içi basıncı daha da arttırarak körlüğe neden olur.
Göz muayenesinde sklera, göz kapakları ve konjunktiva önem kazanır. Bazı hastalıkların bulguları bulunabilir.


KULAK ŞİKAYETLERİ (İŞİTME BOZUKLUĞU, ÇINLAMA, BAŞ DÖNMESİ):
Otitis media'ya (orta kulak iltihabı) bağlı ağrılar, daha çok arka grup dişlerin ağrılarıyla karışabilir. Gömülü 20 yaş dişi ağrıları da kulak ağrılarıyla karışabilir.
İç kulakta denge sistemindeki patolojiye bağlı olarak şiddetli baş dönmesi olabilir (vertigo).
Meniere Disease: Vertigo, kulak çınlaması, görmede bulanıklık, kulak, TME bölgesinde ağrı, işitme zorluğu ile karakterizedir.
Baş dönmesinin nedenleri arasında, düşük veya yüksek tansiyon (kalp ve böbrek hastalıklarında...), beyin tümörleri, nörolojik bozukluklar, kan şeker seviyesinin düşmesi olabilir. Lokal anestezikler baş dönmesi ve hafif solukluğa neden olabilir.
İşitme kaybı: Konjenital, doğum travmasına bağlı, maternal kızamıkçık, eritroblastozis fetalis, iç kulaktaki malformasyonlar, iç kulağa veya 8.sinire (n.statoacusticus) travmatik zarar, iç kulakta hemoraji veya trombozlu vasküler bozukluklar, ototoksik ajanlar (örn: streptomisin, salisilatlar, kinin), bakteriel ve viral enfeksiyonlar (menenjit, ensefalit, kabakulak...), şiddetli ateşli hastalıklar, meniere hastalığı, posterior fossa tümörleri, multiple skleroz, tersiyer sifiliz, mixödem, uzun süreli veya tekrarlayan yüksek sese maruz kalma ve yaşlılığa bağlı gelişebilir.

DERİ DÖKÜNTÜLERİ:
Deride çeşitli lezyonlarla ortaya çıkan hastalıklar, mukozada da deridekine benzer lezyonlarla kendini gösterir. Lokal veya sistemik bozukluklara bağlı olarak çeşitli enfeksiyon ajanları tarafından (viral, bakteriel, mantar ...), allerjik nedenlerle, idiopatik olarak deri ve mukozada farklı klinik görüntülere neden olur.
Derinin viral hastalıklarından olan herpes simpleks, ağız mukozası, dişetleri, dil, dudaklar, orofarinks bölgesinde görülebilir. Yine viral kökenli herpangina, herpetik gingivostomatitis, aftöz stomatitiste ortaya çıkabilir.
Mantar enfeksiyonlarından kandidalar ağız mukozasının her yerinde gri-beyaz, süt köpüğü gibi kolay kaldırılabilen lezyonlara neden olurlar.
Nedeni bilinmeyen deri hastalıklarından pemfigus, liken planus, eritema, multiforme… gibi hastalıklarda oral mukozada vezikül, bül ve ülserler oluştururlar. Bu lezyonlar ayırıcı tanı ve bulaşıcılık yönünden önem taşırlar.

İLAÇ ALLERJİLERİ (KOMPLİKASYONLARI) :
İlaçlarla oluşan reaksiyonlar değişik mekanizmalara bağlıdır.
Bu reaksiyonların başlıcaları anafilaksi, ürtiker, deride lokalize şişlik ve eritem, angionörotik ödem (Deri altında da ödemi bulunan deri ürtikeri. Daha çok baş ve boyunda bulunur.), bronkospazm, kontakt dermatitis (topikal kullananlarda), kan tablosu bozuklukları, ateş... olabilir.
Anafilaksi: Sistemik ve lokal olarak görülebilir. Önceden duyarlı olunan allerjenle tekrar karşılaşmada oluşan çok ağır bir aşırı duyarlık reaksiyonudur.
10 - 20 dk.' da, İ.V. kullanımda 1 - 2 dk.' da ortaya çıkar. 5 - 10 dk.' da ölümle sonuçlanabilir.
Anafilaktik şok organı insanda larnyxtir. Ani bronkospazm, angionörotik ödem, yaygın ürtiker, kusma, karın krampları, diare, vasküler şok, siyanoz, pupil dilatasyonu, bellek kaybı, konvülsiyon, hipotansiyon gibi belirti ve bulguları vardır. Başlıca sorumlu ilaç penisillindir.
Penisillin allerjisi: % 1 - 2 dir. Daha önce bir reaksiyon oluşturmasa da gelişebilir. Ürtiker, angionörotik ödem, bronkospazm görülür. Deri testi yapılabilir, ancak testin negatif olması allerji olmadığını göstermez.
Aspirin: GES irritasyonu, kanaması, hepatit, nefrotoksik reaksiyonlar, nadiren anafilaksi, bronkospazm (astımda kontrendike) kanamayı artırıcı (Trombosit agregasyonunu önler) etkisi vardır. Reye Sendromuna (Çocuklarda virütik hastalıklarda kullanımı, kusma, bilinç kaybı, karaciğer, böbrek, kalp dejenerasyonu akut ensefolopatiye neden olur.) yol açar.
Lokal anestezikler: Nadiren şiddetli allerjik reaksiyonlara neden olabilirler. MSS ve KVS'e etki, psikomotor reaksiyonlar, kontakt dermatit, ürtiker, anafilaksi ve ölüm görülebilir.
Radiodiagnostik maddeler: Sistemik ürtiker, bronkospazm, şok yapabilir. Biligrafinin damara enjeksiyonu ile ölüme varan reaksiyon görülebilir.
Bazı ilaçların sistemik kullanımları, ağız içinde çeşitli bulguların ortaya çıkmasına neden olur.

  • Barbütiratlar fazla kullanılırsa ağızda stomatitis,

  • Antiepileptikler dişetlerinde hipertrofi,

  • Antiasitler ağız kuruluğu,

  • Tetrasiklin: Fetusun daimi dişlerinin, oluşma döneminde hamile anne kullanırsa, bebeğin sürekli dişlerinde özel bir renklenmeye neden olur.

Bazı ilaç gruplarının yan etkileri şunlardır.



  • Morfin: SSS depresyonu.

  • Kloramfenikol ve sulfamidler: Kanda şekilli eleman azlığı (agranülositoz).

  • Streptomisin: İşitme kaybı.

  • Psikosedatifler: Vücutta ağrı eşiğini düşürür.

  • Antikoagülanlar kanama eğilimini artırır.

  • Kortikosteroidler: Güçlü antienflamatuar ve antiallerjik etkilidirler, ancak yan etkileri oldukça fazla ve önemlidir. Bu nedenle kullanımları bilgi ve dikkat gerektirmektedir.




  • Kortikosteroidleri dışarıdan alanlarda (adrenal kortex yetmezliğinde veya antienflamatuar, antialerjik olarak) adrenal kortex fonksiyonlarda supresyon (baskı), dolayısıyla adrenal bezde atrofi meydana gelir. Atrofik adrenal bez, stresler karşısında yeterli cevabı veremez. Dental operasyonlar da adrenal supresyonu artırır. Bu nedenle steroid dozu artırılarak denge sağlanır.

  • İmmünosupresif etkileri vardır ( B ve T lenfositlerinin antijenlere verdiği cevabı baskılamak suretiyle hücresel ve humoral immüniteyi engeller).

  • Yara iyileşmesinde gecikme, enfeksiyona eğilim artışı ve osteoporoza (Ca' nın böbreklerden atılımı artar, protein sentezini inhibe eder) yol açar.


Akrilik: Protez yapımında kullanılan akrilik, özellikle iyi polimerize edilmezse allerjiye neden olur. Test yapılmalıdır. Toz-likit karıştırılır, sertleşince hastanın sırtına yapıştırılır, bir süre sonra bölgede reaksiyonel lezyonlar görülürse allerji var demektir. Daha sonra akril tam polimerize edilip işlem tekrarlanır, sonucu değerlendirilir.

ZÜHREVİ HASTALIKLAR:
Venereal (zührevi) hastalıklar çok bulaşıcı olduklarından, ağız lezyonlarının tanınması, dişhekiminin kendini ve diğer hastalarını koruması yönünden önemlidir. Bu hastalarda koruyucu önlemler almalı (maske, eldiven), aletler iyi steril edilmeli, ağız lezyonlarından şüpheleniliyorsa, ileri tetkik ve tedavi için hasta uzmana gönderilmeli, acil durumlar dışında, tam iyileşme oluncaya kadar dental uygulamalar ertelenmelidir.
Sifiliz ve gonore en bilinen venereal hastalıklardır.
Gonore: Sexüel ilişkiyle geçer, esas olarak genitoüriner sistem mukozalarına yerleşen Neisseria gonorrheae isimli gr (-) gonokokun neden olduğu, akıntılı enflamasyonla karakterize bir enfeksiyon hastalığıdır. Ağız mukozasında lezyonlar nadir görülür.
Sifiliz: Treponema Pallidum adlı bakteri neden olur. Direkt temas yoluyla, genellikle sexüel ilişki ile (kazanılmış-Akkiz) ve plasenta vasıtasıyla enfekte anneden fetusa (kongenital) geçiş yolları vardır. Kuluçka dönemi ortalama 25 gündür.
Klinik olarak üç dönemi vardır.
Primer Sifiliz: Tipik lezyonu şankr'dır, enfeksiyon etkeninin giriş yerinde gelişir. Şankr önce bir papül görünümüyle başlar, sonra yüzeysel bir erozyon meydana gelir ve tipik ülser şeklini alır. Regional lenfodenopati oluşur.
Orofacial bölgede şankr en sık olarak, sırasıyla dudaklar, ağız mukozası, dil, yumuşak damak, tonsiller, faringeal bölge ve dişetlerinde görülür, ağız boşluğundaki şankrlar seconder enfeksiyon nedeniyle hafif ağrılı, grimsi-beyaz örtülüdür. Ayırıcı tanıda dudağın herpetik lezyonları düşünülür, herpetik lezyonda kabuklanmış yüzey sarımsı, şankrda koyu kahverengidir. Herpetik lezyon çok daha ağrılı ve kısa sürelidir.
Seconder Sifiliz: Primer şankrdan 4-8 hafta kadar sonra, yaygın deri mukoza lezyonları ile karakterize seconder sifiliz başlar. Sistemik bulgular (titreme, halsizlik, ateş, iştahsızlık, anemi, hepatit, kemik ağrısı...) olabilir.
Deri lezyonları pembe veya soluk kırmızı, kaşıntısız, çok şekilli, vezikül veya bül görünümü olmayan, maküler lezyonlardır, daha sonra papüller ortaya çıkar, en çok avuç içi ve ayak tabanlarında görülür. Mukoza membranında, etrafı kırmızımsı halka ile çevrili, grimsi, beyaz, oval, kanamasız lezyon oluşur. Bu lezyonlar en sık ağız, damak, dil, farinks, larinks, penis, vulva, anal mukozada görülür ve son derece bulaşıcıdır. Mukoza-deri birleşme yerlerinde ve derinin nemli bölgelerinde (genital organlar, anüs çevresi) gelişen papüller, soluk pembe, gri, tepesi yassı, hipertrofik lezyonlardır (condylomata lata).
Bu bulgular yaklaşık 1 yıl içinde kaybolur.
Tersiyer Sifiliz: 2-30 yıllık bir latent dönemden sonra (bulgu yok, serolojik testler pozitif) başlar. Klinik olarak 3 dönemi vardır:


  1. Selim geç sifiliz: Zımba ile delinmiş görünümlü, ülserli, sert, ağrısız gomlarla karakterizedir. Karaciğer, mide, larinx, kemik, deri, burun, damakta görülebilir.

  2. Kardiovasküler sifiliz: Aort yetmezliği ve aort anevrizması şeklinde ortaya çıkan komplikasyondur.

  3. Nörosifiliz: Çeşitli nörolojik bozukluklar görülür.



Sifiliz Tanısı:


  • Karanlık alan muayenesi (Primer ve seconder sifiliz lezyonlarından alınan muayene maddelerinin karanlık alan mikroskobunda incelenerek T.pallidumun görülmesi.)

  • Serolojik testler (Şankr görülmesinden birkaç hafta sonra ortaya çıkan antikor saptanır.) VDRL, FTA, Wasserman deneyi, TPI.

Nörosifilizli hastalarda, baş-boyun bölgesinde ciddi nevraljiler, atrofik glossite bağlı tat alma kaybı, alveol kemiğinde spontan nekroz ve kırık, dil-dudak-yanakta parastezi, spontan pulpa nekrozu, cerrahi çekim sonucu inatçı osteomyelit görülür.


Kongenital Sifiliz: Bulaşıcı değildir. Sifilitik anneden plasenta yoluyla fetusa geçebilir. Bu durumda fetus ölebilir ve düşük meydana gelebilir, erken doğum olabilir veya çocuk enfekte doğabilir. Genellikle düşük kilolu, yavaş büyüyen, akıntıyla birlikte burun tıkanıklığı ve deri lezyonları olan çocuklardır. Ağız köşelerinde ragadlar, Hutchinson Triadı (Hutchinson dişleri: keserlerin kesici yüzeyleri tırtıklı, molar dişler fıçı görünümlü (mullberry molars), eyer şeklinde burun, sağırlık (8.sinir hasarına bağlı) keratitis ve optik atrofi, hidrartroz (özellikle diz ekleminde sıvı toplaması) görülür.

RADYOTERAPİ GÖREN HASTALARDA YAKLAŞIM:
Deri ve mukoza değişiklikleri: Radyasyona maruz kaldıktan sonra deride eritemle başlayan, ödemin de görüldüğü değişiklikler başlar. Yüksek dozlarda epitel, daha derindeki bağ dokusu ve kan damarlarında meydana gelen hasar, gergin, parlak, kuru ve atrofik görünümlü, kalıcı bir skatris dokusuna yol açar. Daha sonra maligniteye dönüşür. Mukozada da benzer reaksiyonlar görülür. Yanak, dudak ve dil mukozasında eritemle başlar, 7-10 gün sonra yüzeysel nekroz alanlarına dönüşür, sarı beyaz renk alır. Ağrı vardır. Tükürük bezlerinin radyasyondan etkilenmesi sonucu oluşan xerostomia, durumu daha da ağırlaştırır. Yüksek dozlar epitel dokusunu inceltir, alttaki bağ dokusu ile birlikte soyularak kemik açığa çıkar. Dişlerde, tükürük akımı ve pH' ının bozulmasına bağlı hızlı diş çürümeleri, pulpa nekrozları görülür. Dişlerde sarı-kahve renklenme, dişin kolesinden başlayan, kronu tamamen tutan çürük oluşur.
Radyoterapi görecek olan hastalarda, önceden tüm ağız bakımı yapılmalı, gerekli olanlar çekilmeli ve doldurulmalı, ağız sağlığı ve fonksiyonu sağlanmalıdır.
Radyasyona bağlı olarak ağızda görülebilecek bulgular candida, hemoraji, ülserler... dikkatle değerlendirilip tedavi edilmelidir. Radyoterapi gören hastalarda, uzun bir süre (6 ay - 2 yıl ) cerrahi işlemler (diş çekimi vs) kontrendikedir. Aksi halde osteoradionekroz gelişir. Acil durumlarda gerekli önlemler alınmalıdır, mutlaka profilaktik antibiyotik tedavisi uygulanır, en az travma ile çekim yapılır, alveol kenarları düzeltilir, alveol boşluğuna rezorbe olan antibiyotikli patlar yerleştirilir, yara kenarları dikilir.

DİŞ HEKİMLİĞİNİN KADINLARLA İLGİLİ YÖNLERİ:


  • Hormonal değişikliklere bağlı olarak kız çocuklarında pubertede dişetlerinde kanamalarla ortaya çıkan gingivitis görülebilir.

  • Menstruasyon döneminde kanamaya yatkınlık nedeniyle cerrahi işlemler önerilmez, yapılırsa da önlem alınmalıdır.

  • Menapoz döneminde ise yine hormonal değişikliklere bağlı olarak desquamatif gingivitis gelişebilir.


Hamilelik:
Plasenta, ilaç ve kimyasal maddelerin pasif diffüzyonla geçmesine elverişli yapıdadır. Bu maddelerin plasentadan fetusa geçerek fetusta deformasyonlara neden olmasına " teratojenik etki" denir. Bu nedenle dişhekimi, hamilelerde ilaç kullanımı konusunda çok dikkatli olmalı, özellikle ilk trimaster'de (organ ve doku oluşumunun aktif olarak sürdüğü dönem) çok zorunlu olmadıkça ilaç yazmamalı, gerektiğinde güvenilir olduğu bilinen ilaçları, doktoru ile konsültasyona giderek ve yarar-zarar hesabını yaparak vermelidir.

  • Sadece hamilelerde değil, doğurganlık çağında ve gebe kalma olasılığı olan bütün kadınlarda ilaç kullanımı dikkat gerektirir.

  • Gebelerde güvenli olarak kullanılabilecek antibiyotikler penisilin ve sefalosporinlerdir.

  • Streptomisin (8.kafa çiftinde hasar), tetrasiklin (4.aydan sonra diş germleri ve kemiklerde şellat oluşumuna neden olarak hipoplazi yaratır, son aylarında ise sürekli dişleri etkiler) ve kloramferikolun (gri bebek sendromu denilen protein sentezinde bozukluğa neden olur) gebelikte kullanımı kesinlikle kontrendikedir.

  • Tetrasiklin, yeni oluşmakta olan diş ve kemiklerde kalsiyuma bağlanır, bu dokularda birikir. Özellikle l.trimasterdan sonra diş ve kemiklerde diskolorasyon (renklenme) görülür.

  • Analjeziklerden morfin ve benzeri narkotik analjezikler doğuma yakın kullanılırsa bebekte solunum depresyonu gelişir.

  • Aspirin düşük kilolu bebek ve ölü doğuma yol açabilir. En güvenilir analjezik parasetamol'dür.

  • Lokal anestezik solüsyonların vazokonstrüktör içermemesinde fayda vardır.

  • Diazepam, bebekte dudak-damak yarığına yol açabilir.

  • Gebelik dışında süt veren annelerde de ilaç yazımı konusunda dikkatli olmalıdır. Penisilin, kloramfenikol, tetrasiklin, eritromisin gibi birçok ilaç, anne sütüne geçerek bebeğe zarar verebilir.

  • Hamilelerde radyografik inceleme de çok dikkatli yapılmalıdır. Özellikle 1.trimasterda olabildiğince kaçınmalı, zorunlu durumlarda, kurşun önlük giydirilerek, doz ve süre azaltılarak, film çekme ve banyo teknikleri, tekrarları önlemek açısından çok iyi uygulanarak, az sayıda (1,2) film çekilebilir.


10 Gün Kuralı: Doğurganlık çağındaki kadınlarda, menstruasyon döneminin başlangıcından itibaren ilk 10 gün radyografik inceleme açısından en güvenli dönemdir.

  • Hamilelerde, kusma, kan, tükürük pH' ının aside dönmesi nedenleri ile diş çürümelerine eğilim artabilir.

  • Anneyi ve fetusu, stres ve bakteriyemi riskinden uzak tutmak için, acil uygulamalar dışındaki işlemler doğum sonrasına bırakılabilir.

  • 1.trimasterda fetus teratojenik etkilere çok duyarlıdır, ayrıca düşük olasılığı da fazladır. Bu nedenlerle acil müdahaleler yapılır, hasta rahatlatılmalı, seanslar uzatılmamalıdır.

  • 2.trimaster zorunlu müdahaleler için en uygun dönemdir. (Lokal anestezi ile endodonti, diş çekimi, dolgu v.b. yapılabilir).

  • 3.trimasterin sonuna doğru fetus iyice büyümüştür, annedeki kardiak değişiklikler giderek önem kazanmıştır. Bu nedenle bu dönemde dental uygulama önerilmez. Bu dönemde hasta koltukta sırt üstü yatar pozisyonda iken fetus v.cava inf.'a baskı yaparak hipotansiyon ve senkopa yol açabilir (Vena Cava Sendromu). Hasta hemen sol tarafına yatırılırsa tablo düzelir.

  • Gebelik süresince, ağız dokularında meydana gelen en önemli değişiklikler, dişetinde damarlanmanın fazlalaşması ve dişeti dokusunun lokal irritanlara karşı reaksiyonun artmış olmasıdır. Dişetlerinde, kızarıklık ve kanama ile kendini gösteren "gebelik gingivitisi", lokal iritanlara karşı artmış dişeti reaksiyonunu gösterir. Bazen dişetinin bir bölgesi, özellikle papiller dişeti bu reaksiyonu gösterir ve pyojenik granülomaya benzeyen "gebelik tümörü" denen lezyonlar gelişir. Doğumdan sonra küçülebilir. Gebelik sırasında alınırsa nüks görülebilir. Artmış östrojen miktarının kronik irritasyonlara karşı olan yanıtı, vasküler proliferasyonu artırarak yaptığı bilinmektedir. Bu nedenle gebelik tümörünün etyolojisinde kronik irritasyonun yanında artmış hormonlarda rol oynar. Gebeliğin sonlanmasına kadar tedavi edilmeden bırakılmalıdır.

  • Ağız hijyeni eğitimi ile ve lokal etyolojik faktörler ortadan kaldırılarak rahat bir dönem olması sağlanır.



Yüklə 85,5 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin