bilig, Güz / 2009, Sayı 51
164
8. Sonuç ve Bazı Çözüm Önerileri
Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde, Azerbaycan ve Ermenistan’ın bağım-
sızlığını ilan etmesi ile birlikte gelişen olaylar uluslararası bir sorun haline
gelmiştir. Günümüzde ise sadece barış sürecine girmiş olan Azeri-Ermeni
sorunu yine önceliğini korumakta ve dünyanın çözümü zor sorunlarından
biri olarak durmaktadır. Bazı devletlerin ve uluslararası örgütlerin tüm çaba-
larına rağmen çözülmemiş olan bu sorun aslında uluslararası sistemde mev-
cut olan belirsizliklerle de ilişkilidir. Eğer, bu sorunun çözümü için yapılan
tüm girişimlerde uluslararası hukukun ilkeleri, bazı dini yakınlık gibi sübjektif
nedenlerden üstün tutulmuş olsaydı, çözüme daha yakın bir noktaya hatta
kesin çözüm noktasına kavuşmuş olabilirdi.
Ne var ki, bazı sübjektif gerekçelerle Rusya gibi devletlerin bölgede var olan
çıkarları ve bu çıkarlarını korumak için uluslararası hukukun ilkelerinin çiğ-
nenmesi dâhil başvurduğu her türlü girişim dikkate alınırsa, sorunun çok kısa
zamanda çözüme kavuşmasını beklemek biraz fazla iyimserlik olacaktır. Bü-
tün bunlara bir de ülke içinde var olan ekonomik sıkıntılar ve geri kalmışlık
gibi darboğazlar, ordunun ağır durumu ile Azerbaycan’ın Ermeni lobileri
tarafından oluşturulan uluslararası arenada sahip olduğu olumsuz imajı da
hesaba katıldığında durum oldukça zor görünüyor. Bu sorunun çözümünü
üstlenmiş AGİT gibi örgütlerin ve bu örgüt çerçevesinde kurulmuş olan Minsk
grubunun yapıları gereği bu konuda etkin faaliyet gösterememesi, sorunun
çözümünün gecikmesine neden olmaktadır. En son Rusya ve AGİT’in giri-
şimleriyle 1994 yılında Azerbaycan ile Ermenistan arasında bir ateşkes ant-
laşması imzalanmış ancak; bundan sonra umut verici bir gelişme olmamıştır.
Sorunun çözümü Azerbaycan’ın ülke bütünlüğü, ekonomik ve sosyal geliş-
mesi ve dünya devletleri arasında bağımsız bir devlet olarak hak ettiği yeri
tutması için hayati önem arz etmektedir. Etnik unsurlar bakımından zengin
olan ve önemli jeopolitik ve doğal kaynakları nedeniyle bölgesel güçlerin
gündeminde olan Azerbaycan, çok dikkatli ve güç dengelerini gözeterek
hareket etmek zorundadır. Eğer bu sorunu sadece bir yükten kurtulmak
amacıyla Ermenilerin istediği doğrultuda çözme yoluna giderse, bu politika
Azerbaycan’ın daha başka sorunlarla karşı karşıya kalmasıyla sonuçlanabilir.
Bu gibi nedenlerden dolayı Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununu toprak
bütünlüğü içinde ve uluslararası hukukun ilkelerine uygun olarak çözmeyi
zorlamaktadır. Ancak Azerbaycan’ın önerdiği çözüm projelerini Ermenis-
tan’ın kabul etmek istememesi; bununla birlikte bölgesel güçlerin ve uluslara-
rası örgütlerin Ermenistan’ı bu tutumundan vazgeçirmek için de etki yap-
mamaları sorunun yakın zamanlarda çözülme olasılığını azaltmaktadır. Er-
meniler böylece yapıcı olmayan tutumlarını sürdürmekte ve tam bağımsızlık
istemekte ısrar etmektedir. Sorunun devam etmesi bir milyona yakın mülteci
Özkul, Vermez, Dağlık Karabağ Göçmenlerinin Sosyo-Ekonomik Sorunları
165
ve zorunlu göçmeni bulunan ve ağır ekonomik şartlar altında bulunan Azer-
baycan’ın siyasi, ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlarını arttırmakta ve
derinleştirmektedir.
Günümüz uluslararası sisteminin temelini bir devletin toprak bütünlüğü ilkesi
oluşturmaktadır. Bu ilke gereğince Azerbaycan’ın rızası olmadan Dağlık
Karabağ’ın bağımsızlığının ya da Ermenistan’la birleşmesinin hukuki geçerli-
liği olmayacaktır. Azerbaycan yönetiminin ise böyle bir duruma rıza göster-
mesi mümkün gözükmemektedir. Öte yandan, Azerbaycan Dağlık Karabağ’a
ülke bütünlüğü çerçevesinde mümkün olan en yüksek özerkliği vermeye
hazır olduğunu başından itibaren açıklamıştır.
Bu durumda, Dağlık Karabağ sorununa adil ve kalıcı çözüm yalnız uluslara-
rası hukuk temelinde sağlanabilir. Bu çerçevede barışçı çözüm iki şekilde
gerçekleşebilir:
Birincisi, Ermenistan yönetiminin öncelikle düşünsel değişim yaşamasıdır.
Öncelikle Ermenistan yönetiminin Azerbaycan rıza göstermediği sürece sınır
değişikliğinin mümkün olamayacağını ve güç kullanarak toprak kazanmanın
kabul edilemez olduğunu kabul etmesi gerekir. Bunun sonucu olarak Erme-
nistan yönetiminin irredentist politikalardan vazgeçmesi gerekecektir. Ne var
ki, Ermenistan yönetiminde böyle bir zihinsel değişim en azından şimdilik
gözlenmemektedir. Mevcut zihniyetin devam etmesi halinde ufukta her hangi
bir barışçı ve adil çözüm gözükmemektedir.
İkinci olarak, hakkaniyete uygun, dengeli bir barışçı çözüme ancak Batılı
ülkelerin ve uluslararası örgütlerin Ermenistan yönetimine baskı uygulama-
sıyla ulaşılabilir. Ermenistan uluslararası hukuku ihlal ederek Azerbaycan’a
saldırmış ve topraklarının yüzde 20’sini işgal etmiştir. Aynı zamanda Erme-
nistan’ın irredentist politikası sonucunda yaklaşık bir milyon insan yurdunu
terk etmek zorunda bırakılmıştır. Uygar dünyanın nazarında süre giden bu
eylemin “insanlığa karşı suç” olarak değerlendirilmesi gerekir.
Öte yandan Ermenistan yönetimi bununla da kalmamakta, Cenevre Sözleş-
mesiyle yasaklanmış ve savaş suçu sayılmış olmasına rağmen kendi vatan-
daşlarını veya diasporadaki Ermeni sivil nüfusu işgal altındaki topraklara
yerleştirmektedir. Bu manzara karşısında, Batılı ülkelerin Ermenistan konu-
sunda duygusal bir zafiyetlerinin olduğu görülmektedir. Ermenistan yöneti-
minin uluslararası hukuka ve evrensel değerlere karşı açtığı bu savaşta, Batılı
ülkelerin baskı uygulamak bir yana, adeta Ermenistan’ı ödüllendirdiği izleni-
mi doğmaktadır. Batılı ülkeler ve bu çerçevede Minsk Grubu eş başkanlığını
yürüten devletler, sorunun çözüm noktası olarak uluslararası hukuku değil,
mevcut fiilî durumu temel alma eğilimindedir. Böylece uluslararası hukuk
temelinde barışın sağlanması için değil, adeta Azerbaycan’ın işgal olgusuyla
|