Kişilik bozuklukları konusu son 30 yılda giderek daha çok ilgi odağı olmuştur. Bunun başlıca üç nedeni vardır



Yüklə 198,76 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə1/3
tarix18.03.2017
ölçüsü198,76 Kb.
#11855
  1   2   3

Klinik Gelişim



Kişilik bozuklukları konusu son 30 yılda giderek daha 



çok ilgi odağı olmuştur. Bunun başlıca üç nedeni vardır. 

Birincisi, sosyo-kültürel ve aile ilişkilerindeki değişiklik-

lere bağlı olarak, kişilik bozukluklarına rastlanma sıklı-

ğındaki  artıştır.  İkincisi,  kişilik  bozukluklarının  aile  içi 

ilişkilerde, sosyal ve mesleki uyumda önemli sorunlara 

yol açmasıdır. Üçüncü etken de, kişilik bozukluklarında 

daha önce pek bir şey yapılamayacağı inancı yaygınken, 

giderek tedavi edilebilir olduğunun görülmesidir. 

Tanım

Kişilik bozuklukları; kişinin kendi kültürüne göre, bek-



lenenden  önemli  ölçüde  sapmalar  gösteren,  süreklilik 

arz  eden  bir  iç  yaşantılar  ve  davranışlar  örüntüsüdür. 

Ergenlik ya da genç erişkinlik yıllarında başlar, zamanla 

kalıcı olur ve sıkıntıya ya da işlevsellikte bozulmaya yol 

açar.  Herkeste  çeşitli  biçimlerde  görülebilecek  kişilik 

özelliklerinin, kişilik bozukluğu olarak değerlendirilebil-

mesi için, bunların esneklikten yoksun ve uyum bozucu 

olması, işlevsellikte belirgin bir bozulmaya ya da kişisel 

sıkıntıya neden olması gerekmektedir.

1

Değişmeyen bu tutum ve davranış kalıpları şu alanlarda 



kendini gösterir: 

Düşünce farklılıklarında (kişinin kendisini, başkala-

rını ve olayları yorumlama biçiminde),

Duygulanım  farklılıklarında  (duygusal  tepkilerin 

görülme  aralığı,  yoğunluğu,  değişkenliği  ve  uygun-

luğu),


İnsanlar arası ilişkilerde yaşanan zorluklarda,

İtkilerini kontrol etmekte yaşanan zorluklarda.

1

Epidemiyoloji



Ülkemizde  kişilik  bozukluklarının  yaygınlığı  ile  ilgili 

araştırmalar yapılmamıştır. ABD ve diğer bazı ülkelerde 

yapılan araştırmalarda, kişilik bozukluklarının yaygınlığı 

%10- 30 arasında bildirilmektedir. Sınırda (borderline) 

kişilik örgütlenmesine ise genel nüfus içinde rastlanma 

oranı  %20-30’dur.  Psikiyatrik  başvurusu  olanlarda  ise 

%40 oranında rastlanır.

2

1.



2.

3.

4.



Ayırıcı Tanı

Psikoz-nevroz ayrımından  

nevroz-sınırda-psikoz ayrımına

20-30  yıl  öncesine  kadar  psikiyatrik  bozukluklar  psi-

kotik  ve  nevrotik  olarak  ayrılmaktaydı.  Psikoz,  gerçeği 

değerlendirme yetisinin ve içgörünün olmaması ile nev-

rotik sorunlardan ayrılmaktaydı. Daha sonraki yıllarda, 

psikozlarla nevrozlar arasındaki sınırda yer alan bir grup 

insan daha olduğu fark edildi. Psikoza yakın ama psikoz 

olmayan, fakat nevrotik gruptan da farklı olan bu grup, 

“sınırda”  olarak  adlandırıldı.  Bu  grup,  gerçeği  değer-

lendirme  yetisinin  dolayısıyla,  varsanı  ve  hezeyanların 

olmaması ile psikozlardan, kimlik bütünlüğünün olma-

ması ve ilkel savunma mekanizmalarının kullanılması ile 

nevrozlardan ayrılmaktadır.

3,4


Kernberg,

3,4


  nevrotik,  sınırda  ve  psikotik  kişilik  örgüt-

lenmeleri arasında, şu üç nitelik açısından fark olduğunu 

belirtmiştir;

Kimlik bütünlüğü 

Savunma mekanizmaları

Gerçeği değerlendirme yetisi (Tablo 1).

Kimlik bütünlüğü

Kimlik bütünlüğü; kendilik ve nesne tasarımlarının bü-

tünlüklü, kararlı ve tutarlı olması anlamına gelir. Kendi-

lik tasarımı, kişinin kendisi hakkında; nesne tasarımları 

da,  başta  önemli  ilişkileri  olmak  üzere,  başkaları  hak-

kındaki  kanaatlerinin  bileşkesidir.  Bir  bölümü  bilinçli, 

bir  bölümü  bilinçdışıdır.  Nevrotiklerde,  kişinin  kendi 

hakkındaki  kanaati  bütünlüklü  ve  kararlıdır.  Nasıl  bir 

insan olduğuna, nelerden hoşlandığına ya da hoşlanma-

dığına,  neleri  önemsediğine  dair  duygu  ve  düşünceleri 

pek değişmez. Oysa sınırda kişilik örgütlenmesi gösteren 

kimselerde  bütünlüklü  ve  kararlı  bir  kendilik  tasarımı 

yoktur.  Bazen  kendisine  çok  güvenir  ve  değerli  bulur-

ken, bazen hiç güvenmez ve çok değersiz, işe yaramaz 

biri olduğunu düşünür ve hisseder. Nelerden hoşlandı-

ğına, neleri önemsediğine ilişkin duygu ve düşünceleri 

a.

b.

c.



Kişilik Bozuklukları

Doğan ŞAHİN

İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, İstanbul

Tablo 1: Kernberg’e Göre Nevrotik, Sınırda ve Psikotik Örgütlenme Ayırımı

Grup


Kimlik Bütünlüğü

Savunma Mekanizmaları

Gerçeği Değerlendirme

Nevrotik


Tam

Üst düzey

Tam

Sınırda


Kimlik Dağınıklığı

İlkel


Korunmuş

Psikotik


Yok

Alt düzey

Bozuk


Klinik Gelişim



de çok çabuk değişir. Kişinin kendini algılayışı ve davra-



nışları dengesiz ve tutarsızdır. Nasıl bir insan olduğuna 

ilişkin sorulara ya anlamlı yanıtlar veremezler ya da farklı 

zamanlarda  farklı  kendilik  parçalarının  etkinleşmesine 

bağlı  olarak  birbiriyle  tutarsız  tanımlamalar  yaparlar. 

Bazen aynı görüşme içinde, bazen de daha aralıklı olarak 

hem kendilerini tanımlayışları, hem de tutum ve davra-

nışları arasında belirgin tutarsızlıklar gözlemlenir.

3,4


Kendilik tasarımlarının olduğu kadar, nesne tasarımları 

da bütünleşmemiştir. Hayatındaki önemli kişilere ilişkin 

algılayışları  ve  değerlendirmeleri  de  anlamlı  bir  bütün-

lük oluşturmayacak denli yüzeysel ve dağınıktır. Annesi, 

babası  ve  kardeşlerinin  nasıl  kimseler  olduğuna  ilişkin 

sorulara yanıt verirken ya da onlardan bahsederken, ya 

görüşmecinin zihninde bir kişiyi canlandırmaya el ver-

meyecek  ölçüde  bilgiden  yoksun  veya  dağınık  bilgiler 

aktarırlar  ya  da  tutarlı  bir  kişilik  çizseler  bile,  bir  süre 

sonra bununla hiç uyuşmayan ve tam tersi özelliklerin-

den söz ederler. 

Kimlik  bütünlüğünün  olmaması,  aynı  zamanda  kronik 

boşluk duygusu ve can sıkıntısı, yalnızlığa ve terk edil-

meye tahammülsüzlüğün varlığı ile de gözlemlenebilir. 

Kendilik tutarlılıkları ve değerleri başkalarının varlığına 

bağlı  olduğu  için,  yalnızlığa  tahammül  edemezler  ve 

zorlayıcı bir tarzda sosyal olma ihtiyacı hissederler. Bu 

durum nesne sürekliliğinin olmamasına bağlıdır. Dola-

yısıyla  ancak  tutarlı  değerleri  olan  yapılaşmış  bir  grup 

içinde,  bu  grubun  bir  parçası  olarak  tutarlı  bir  kişilik 

sergileyebilirler.  Eksik  kendilik  duygularını,  içinde  bu-

lundukları sabit gruba göre düzenleyebilirler, bu eksik-

liklerini grupta giderebilirler.

3,4


Duygusal, düşünsel ve davranışsal bakımdan tutarlı bir 

kişilik sergileyemez; şiddetli duygusal dalgalanmalar, uç 

noktalara varan yargılar, dramatik davranışlar sergilerler. 

Dolayısıyla da tutarlı ve belli kararlılıkları olan bir ilişki 

sürdüremezler, ilişkilerinde sıcak ve empatik olamazlar.

Savunma mekanizmaları 

Nevrotik  düzeydeki  vakalar;  bastırma  (represyon)  ve 

bastırmaya yardımcı olan karşıt tepki oluşturma (reaksi-

yon formasyon), yalıtma (izolasyon), yap boz (undoing), 

entellektüelleştirme,  ussallaştırma  (rasyonalizasyon), 

döndürme (konversiyon) gibi savunma mekanizmalarını 

kullanırlarken; sınır vakalar, temel savunma mekanizma-

sı olarak bölmeyi (splitting) ve ona yardımcı mekanizma-

lar olarak da ilkel idealleştirmeyi (primitif idealizasyon), 

yansıtmanın ilkel türlerini, tüm güçlülük ve değersizleş-

tirmeyi (omnipotans- devalüasyon) kullanırlar. 

Sınırda vakalarda savunma mekanizmaları, aynı anda or-

taya çıktığı takdirde anksiyete yaratacak olan, çelişik ego 

durumlarını  ayrı  tutmaya  yarar.  Çatışmanın  bileşenleri, 

birbirinden çok iyi ayrışmamış ortak id-ego matriksi içinde, 

yani aynı sistem içindedir. Ego ve id çok iyi ayrışmamıştır, 

dürtüler egoya nüfuz etmiştir. Dolayısıyla da çatışan du-

rumlar, dürtü ile yüklü ego durumlarıdır. Bunları bölme 

ile birbirinden ayrı tutmak suretiyle, çatışma giderilmeye 

çalışılır.  Bunun  bedeli  olarak  da,  ego  zayıflığı  ve  kimlik 

dağınıklığı ortaya çıkar. Bölmenin kullanımı bütünlüklü 

kendilik  ve  nesne  temsillerinin  gelişimini  engellemekte, 

bu da kimlik dağınıklığına neden olmaktadır.

3,4

Bölme, yukarıda söz edildiği gibi kendilik ve nesne tasa-



rımlarının tutarsızlığı ya da bütünleşmemiş olması yanı 

sıra; davranışların, değerlerin, çeşitli konulardaki tutum-

ların ve kısa dönemli yaşam biçimlerinin farklılığında da 

kendini gösterebilir. Dönemsel olarak çok farklı yaşam 

tarzları  gösterebilirler;  bir  dönem  impulsif  bir  tarzda 

rastgele cinsel ilişkiler kuran biri, daha sonra cinsellik-

ten tamamen uzak, dindar bir yaşam sürebilir, sonra da 

bambaşka bir yaşam tarzına geçebilir.

3,4

Kendileri, ötekiler ve ilişkileriyle ilgili değerlendirmele-



rinin  çarpıtılmış,  karikatürize  edilmiş,  kutuplaştırılmış, 

gerçeklikten saptırılmış uç noktalara salınımıyla birlikte 

giden,  şiddetli  duygu  ve  heyecan  dalgalanmaları,  aynı 

zamanda kimlik dağınıklığının da bir parçasıdır.

3,4

Gerçeği değerlendirme 



Gerçeği değerlendirme, kişinin kendi ile kendi olmaya-

nı, iç ile dış kökenli uyaranları ayırt edebilmesi ve kendi 

duygularını, davranışlarını ve düşüncelerini gerçekçi bir 

şekilde değerlendirebilmesidir. Klinik olarak gerçeği de-

ğerlendirme;  hezeyan  ve  varsanılara  kapılmama,  garip, 

gerçek  dışı  düşünce  ve  duyguların  bulunmaması,  baş-

kalarının  gerçeklikle  ilgili  düşüncelerine  uygun  şekilde 

yaklaşabilme gibi özelliklerle karşımıza çıkar.

Sınırda  vakalarda  gerçeği  değerlendirme  kapasitesi 

korunmuştur;  ancak  zaman  zaman  geçici  psikotik  çö-

zülmeler, paranoid epizodlar, kendine yabancılaşma ve 

gerçeğe yabancılaşma deneyimleri gibi tablolar görülebi-

lir ve genellikle bunlar psikoterapotik manevralar, has-

taneye yatırılma veya düşük doz antipsikotik tedavisiyle 

düzeltilebilir. 

Kişilik Bozukluğu Türleri

DSM,  kişilik  bozukluklarını  üç  ana  grupta  sınıflandır-

mıştır.


Bunlardan  A  ve  B  kümeleri  daha  çok  sınırda  kişilik 

örgütlenmesi  gösterirken,  C  kümesi  daha  çok  nevrotik 

örgütlenme gösteren bireyleri içerir (Tablo 2).

Tablo 2: DSM’ye Göre A, B ve C Kümeleri

A Kümesi


B Kümesi

C Kümesi


Paranoid KB

Antisosyal KB

Çekingen KB

Şizoid KB

Sınırda (Borderline) KB

Bağımlı KB

Şizotipal KB

Histrionik KB

Obsesif Kompülsif KB

 

Narsisistik KB



Klinik Gelişim



A Kümesi Kişilik Bozuklukları



Paranoid kişilik bozukluğu 

Temel  özelliği,  başkalarının  davranışlarını  kötü  niyetli 

olarak yorumlayıp, sürekli bir güvensizlik ve kuşkuculuk 

içinde olmalarıdır. Prevalansının; genel toplumda %0,5-

2,5  arasında,  yataklı  psikiyatri  kurumlarında  %  10-30 

arasında ve ayaktan psikiyatrik tedavi kurumlarında % 

2-10 arasında olduğu bildirilmiştir.

1

1.  Yeterli bir temele dayanmaksızın, başkalarının kendi-



lerini sömürdüğünden, aldattığından ya da kendileri-

ne zarar verdiğinden kuşkulanırlar. 

  Yeni tanıştıkları kimselere güvenmez, uzun süre on-

ları gözlemlerler, bir aldatılmayla karşı karşıya gelme-

mek  için  son  derece  ihtiyatlı  davranırlar.  İnsanlarla 

ilişkilerine hiç güvenmeyerek ve kuşku ile başlarlar, 

zamanla belli bir oranda güven duysalar bile kimse-

ye  tam  olarak  güvenmez,  küçük  bir  olaydan  birine 

olan  güvenlerini  kaybederler.  Dolayısıyla  da  hiçbir 

zaman gerçek bir dost edinemezler. Eşlerinin ya da 

çocuklarının davranışlarından bile, onların kendisini 

aldattıkları  ya  da  yalan  söylediklerine  dair  sonuçlar 

çıkarabilirler. 

2.   Dostlarının ya da iş arkadaşlarının kendisine olan bağ-

lılığı ve güvenirliliği üzerine yersiz kuşkuları vardır. 

  Uzun  zamandır  tanıyor  ve  arkadaşlık  ediyor  olsalar 

bile, kimseye tam olarak güvenemezler. Arkadaşlarının 

arkasından konuşup konuşmadıkları, kendisine karşı 

iyi  davransalar  bile,  içlerinde  kendilerine  karşı  kötü 

bir niyetlerinin olup olmadığını sorgularlar. Mesela bir 

doğum gününe çağrıldıklarında hatta ısrar edildiğinde 

bile, belki de sadece usulen çağırmışlardır ve gerçek-

ten istemiyorlardır gibi değerlendirebilirler. 

3.   Söylediklerinin kendisine karşı kötü niyetle kullanı-

lacağından yersiz yere korktuklarından ötürü başka-

larına sır vermek istemezler. 

  Özel  yaşamlarına  ait  bilgileri  yakın  arkadaşlarından 

bile gizlerler. Uzun süredir arkadaşlık ettikleri biri-

ne, mesela, bir kardeşlerinin psikiyatra gittiğini veya 

babasının  alkol  kullandığını  ya  da  anne  babasının 

ayrılmış olduğu gibi ileride aleyhine kullanılabilece-

ğini  varsaydığı  şeyleri  söylemezler.  Kendi  hakkında 

vereceği bilgilerin ileride aleyhlerine kullanılacağın-

dan kuşkulanırlar. Bu kişiler psikiyatra geldiklerinde 

de, haklarında tutulan kartların ve dosyaların ne ka-

dar  güvenle  saklandığı,  bunlara  başkalarının  ulaşıp 

ulaşamayacağı  ya  da  ileride  bu  bilgilerin  karşısına 

çıkarılıp  çıkarılmayacağı  konusunda  rahat  edemez-

ler. Dolayısıyla, terapistlerine bile güvenmez, bazen 

küçük olaylardan güvenlerini yitirip, tedaviyi yarım 

bırakabilirler.

4.   Sıradan sözlerden ya da olaylardan aşağılandıkları ya 

da gözdağı verildiği biçiminde anlamlar çıkarırlar. 

  Hezeyan düzeyinde olmamakla birlikte, kendileriyle 

hiçbir  ilgisi  olmayan  olaylardan,  kendileriyle  alay 

edildiği  ya  da  tehdit  edildiklerine  dair  anlamlar  çı-

karırlar. Referans fikri olarak adlandırılan bu belirti, 

başkalarını  sıklıkla  yanlış  anlamalarına,  olaylardan 

gerçek olmayan sonuçlar çıkarmalarına neden olur. 

5.   Sürekli kin beslerler, onur kırıcı davranışları, haksız-

lıkları ya da görmezlikten gelinmeyi bağışlamazlar. 

  Özellikle  çoğu,  çeşitli  referans  fikirlerine  bağlı  olsa 

da,  insanların  kendilerine  karşı  gösterdikleri  ya  da 

kendilerinin  öyle  sandığı  onur  kırıcı  davranışları 

unutmazlar. Bir sabah, fark etmediği için selam ver-

meyen birini akıllarının bir köşesine yazar ve bunlara 

tepki  göstermeden  kin  beslerler  ama  bazen  de  ani 

tepkiler gösterebilirler. 

6.   Başkalarınca  anlaşılır  olmayan  bir  biçimde,  karak-

terine  ya  da  itibarına  saldırıldığı  yargısına  varır  ve 

öfkeyle ya da karşı saldırı ile birden tepki verirler.

  Tanımadığı  kişilere  “ne  bakıyorsun?”  diye  bağıran 

kimseler  çoğunlukla  bir  referans  fikrinin  etkisiyle 

kendisiyle alay edildiğini sanan birileridir. 

7.   Haksız yere eş veya sevgililerinin sadakatinden kuş-

kulanırlar.  Sürekli  onların  kendisini  aldattığından, 

başkalarıyla ilgilendiklerinden şüphelenirler. 

  Geç açılan ya da kapalı bir telefonu hemen aldatılıyor 

olabileceklerinin kanıtı olarak yorumlar, eşleri ya da 

sevgilileri biraz geç kalsa, başka biriyle zaman geçiri-

yor olabileceklerine yorumlarlar. 

Şizoid kişilik bozukluğu 

Temel özelliği, sosyal ilişkilere, yakınlık kurmaya isteksiz 

olma ve duygulanım kısıtlılığıdır. Asosyaldirler. Görül-

me sıklığı ile ilgili araştırmalar yeterli bir kanaat oluştur-

maktan  uzaktır.  Çünkü,  saha  araştırmalarına  katılmak 

istemeyecekleri gibi klinik başvuruları da çok azdır.

1.   Ailenin bir parçası olmadığı gibi, ne yakın ilişkilere gir-

mek ister, ne de yakın ilişkilere girmekten zevk alırlar. 

  Aile içinde kendilerini diğerlerinden uzak hisseder ve 

aile içi sosyalleşmeye katılmazlar. Evdeki zamanlarını 

genellikle tek başlarına, odalarında geçirmeyi yeğler-

ler.  İnsanlarla  tanışmak  ve  yakınlaşmak  konusunda 

isteksizdirler. Eve gelip gidenle ilgilenmez, misafirle-

rin yanına çıkmak istemezler. Ailenin topluca yaptığı 

etkinliklerden, ziyaretlerden uzak dururlar. 

2.   Hemen her zaman tek bir etkinlikte bulunmayı tercih 

ederler. 

  İlgi duydukları alanlar genellikle insan ilişkisi gerek-

tirmeyen ve çoğunlukla felsefe, matematik, bilgisayar 

programlama  gibi,  soyut  konulardır.  Şizoidlerin  bir-

çoğu bilgisayar programcılığı, felsefe, matematik gibi, 

daha çok kendi başına yapılan alanlarda çalışırlar. An-

cak, ilgi duydukları şeylere karşı da büyük bir tutkuları 

olmaz, adeta insanlardan uzaklaşmak için rakamların 

veya düşüncelerin dünyasını tercih ederler. 

3.   Başka biriyle cinsel deneyim yaşamaya kaşı ilgisi var-

sa bile çok azdır. 



Klinik Gelişim



  Cinsel  arzu  duymalarında  bir  sorun  olmamasına 



karşın, insanlarla tanışmak ve yakınlaşmak konusun-

daki  isteksizlikleri,  bir  cinsel  eş  bulma  uğraşılarını 

da,  onlar  için  zahmetli  bir  şeye  dönüştürür.  Biriyle 

tanışma, bir süre flört etme, yemeğe çıkma, sinemaya 

gitme  gibi  şeyler,  kendilerine  zahmetli  geldiğinden 

böyle  zahmetlere  katlanmaktansa,  cinsel  ilişki  kur-

maktan  da  vazgeçerler.  Ayrıca  başka  bir  insanın  ve 

bir ilişkinin sorumluluğunu almak istemezler. Ancak 

böylesi  zahmetli  uğraşılar  ve  duygusal  yakınlık  ge-

rektirmeksizin bir cinsel ilişki fırsatı olursa ve karşı 

taraf sorumluluk talebinde bulunmuyorsa, çok fazla 

seçici olmaksızın cinsel ilişki kurabilirler. 

4.   Alsa bile çok az etkinlikten zevk alırlar. Başkalarının 

ısrarıyla bazı etkinliklere katılsalar bile çok keyif al-

mazlar. 

  Bir yılbaşı akşamında ya da doğum günü partisinde 

herkes eğlenirken şizoidler keyif almazlar. Anlatılan 

fıkralara, yapılan esprilere ya da oynan bir oyuna iç-

tenlikle katılmazlar. 

5.   Birinci derece akrabaları dışında yakın arkadaşları ve 

sırdaşları yoktur. 

  Aile üyeleri ile çok yakın olmadıkları gibi, yakın arka-

daşları ve dostları olmaz. Sosyal aktivitelere katılmaz, 

okul ya da iş yerinde arkadaş edinmezler. 

6.   Başkalarının övgü ve eleştirilerine karşı ilgisizdirler.

   Haklarında söylenen iyi ya da kötü şeylere karşı ilgi-

sizdirler. Övgüleri de, eleştirileri de benzer bir kayıt-

sızlıkla karşılarlar. 

7.   Duygusal  soğukluk,  kopukluk  ya  da  tek  düze  bir 

duygulanım gösterirler. 

  Çok güldükleri, neşelendikleri ya da çok üzgün veya 

kızgın oldukları görülmez. Şiddetli duygusal tepkiler 

göstermezler. Birçok olaya karşı ilgisiz gibidirler. Ko-

nuşurken ya da insanlarla bir aradayken de, güçlü bir 

duygusal tepki göstermezler. Her zaman tek düze ve 

yüzeysel bir duygulanımları vardır.

Şizotipal kişilik bozukluğu

Temel  özelliği,  yakın  ilişkilerde  birdenbire  rahatsızlık 

duyma ve yakın ilişkilere girebilme becerisinde azalma 

ile belirli, toplumsal ve kişiler arası yetersizliklerin yanı 

sıra, bilişsel ya da algısal çarpıklıkların ve alışılagelenin 

dışında  davranışlardır.  Genel  popülasyonda  görülme 

sıklığı %3’tür. 

1.   Referans fikirleri vardır. Kendisiyle hiç ilgisi olmayan 

olaylardan kendisiyle ilgili anlamlar çıkarır. 

  Çeşitli  iddialarını,  bu  tür  yorumlarla  desteklerler. 

Diyelim,  cinlerin  kendisiyle  temas  halinde  olduğu 

iddiasında  iseler,  tanımadığı  bir  insan  kendisine 

baktığında, bunu cinlerin yaptırmış olabileceğini dü-

şünürler. Rakamlardan, harflerden anlamlar çıkarır, 

bunları  kendileri  ile  ya  da  inandıkları  şeylerle  ilgili 

delillermiş gibi yorumlarlar.

2.   Davranışları etkileyen ve kültürel değerlerle uyumlu 

olmayan, acayip inanışları ya da büyüsel düşünceleri 

vardır. 

  Telepati,  altıncı  his,  büyü,  nazar  gibi  birçok  batıl 

inanca  sahiptirler.  Bazısı,  çeşitli  olayları  uzaylıların, 

dünya ile iletişim halinde olduğu biçiminde yorum-

lar. Fallara, burçlara inanır, yaşamlarını bunlara göre 

yönlendirirler. Şizotipallerin zeki ve becerikli olanla-

rı  genellikle,  medyumluk,  tarotçuluk,  falcılık  ya  da 

UFO  dernekleri  gibi  işlerle  uğraşırken;  entelektüel 

kapasitesi  sınırlı  olanları  ise  genellikle  bunların  pe-

şinde dolaşır. Fal baktırmadan karar alamayan ya da 

yaşamında bir değişiklik yapmayıp falcılardan, büyü-

cülerden medet uman insanların çoğu şizotipal kişi-

lik  bozukluğu  vakalarıdır.  Dünyayı  ve  olayları  hep 

gerçek  dışı  varlıkların  etkileriyle  açıklar  ve  bunlara 

ilişkin önlemler alırlar. 

3.   Olağan dışı algısal yaşantıları, bunlar arasında da be-

densel ilüzyonları vardır. 

  Halüsinasyona  yakın,  algı  bozuklukları  gösterirler. 

Bir  varlığın  kendisini  izlediği,  ölmüş  annesinin  ru-

hunu  hissettiği,  yüzünün  değişmekte  olduğu  gibi, 

algı bozuklukları gösterirler. Olayları yanlış yorum-

lamaları yanında, bu algı bozuklukları da inandıkları 

şeylerin gerçek olduğuna dair inançlarını kuvvetlen-

dirir. Psikotik bir hezeyan boyutunda olmasa bile, bu 

inanışların  aksine  ikna  edilmeleri  oldukça  zordur. 

Çünkü hemen her şeyi, bu gerçek dışı düşünceleri-

nin kanıtları olarak yorumlarlar. 

4.   Acayip düşünüş biçimi ve konuşma gösterirler (çev-

resel, mecazi, aşırı ayrıntılı, basmakalıp). 

  Çevresel  konuşma,  sorulara  yanıt  vermeyip  çok 

uzaktan bağlantılı başka bir şey konuşmaktır. Mecazi 

konuşma,  sorulan  sorulara  doğrudan  yanıt  verme-

yip, bir hikmet, gizli bir anlam içeriyormuş izlenimi 

uyandıran, dolaylı konuşmalara denir. Aşırı ayrıntılı 

konuşma,  konunun  esasını  anlatmayıp,  konuşma 

boyunca bir sürü ayrıntı içinde dağılan bir konuşma 

biçimidir. Basmakalıp konuşmada ise, hasta sorulara 

kişisel fikrini söylemek yerine genel geçer basmaka-

lıp fikirlerle yanıt verir. Bu tür konuşma, gerçeklerle 

yüzleşmeme ve inkarı pekiştirmeye hizmet eder. Bir 

süre sonra, karşısındaki bu konuşma biçiminden yo-

rulur ve dinlememeye başlar. Böylelikle, aslında açık-

ça  ifade  etmediği  düşüncelerinin,  kabul  gördüğünü 

düşünmeye başlarlar. 

5.   Kuşkuculukları ya da paranoid düşünceleri vardır. 

  Şizotipaller,  paranoid  kişilik  bozukluğu  vakalarının 

kimi özelliklerini de gösterirler. En az bir paranoid 


Yüklə 198,76 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin