H. P. Lovecraft



Yüklə 0,73 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə11/29
tarix10.05.2022
ölçüsü0,73 Mb.
#57090
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   29
H. P. Lovecraft - Uyku Duvarının Ötesinde ( PDFDrive )

Bu öykü ilk kez the Vagrant dergisinin 13. sayısında (Mayıs
1920; s. 41-48) yayınlanmıştır.
 
Not: Bu arada şunu belirtmeliyiz ki, Randolph Carter, yakın
arkadaşı olan Dr. Willett'a anlattığı bazı şeyler sayesinde
Providence'ı karmakarışık eden Charles Dexter Ward
Olayı'nın çözümlenmesine tuhaf bir katkıda bulunacaktı. Bkz.
H.P. Lovecraft, Charles Dexter Ward Olayı; Altıkırkbeş
Yayın, 2000.
 
(1)
  Urn: Yakılmış cesetlerin küllerini saklamak için kullanılan kap.


Ağaç
 
 
Arkadia'daki
(1)
 Maenalus Dağı'nın yeşil yamaçlarında, bir
villanın yıkıntıları civarında, bir zeytinlik bulunur. Yakınında,
bir zamanlar en görkemli heykellerle süslenmiş, ama şimdi
tıpkı oradaki ev gibi büyük ölçüde yıpranmış bir mezar vardır.
O mezarın bir ucunda, acayip damarları zamanla lekelenmiş
Pentel mermerinden yapılma blokları yerinden çıkartan, tuhaf,
itici bir biçime sahip ve doğaüstü bir şekilde büyük olan bir
zeytin ağacı büyür; grotesk bir adama ya da bir insanın
ölümle çarpılmış gövdesine benzer, ki ay geceleyin, eğri
büğrü çalılar arasından solukça doğduğunda köylüler onun
yakınından geçmeye korkarlar. Maenalus Dağı, nice garip
arkadaşı olan ürkütücü Pan'ın
(2)
 sık sık uğramak için seçtiği
bir yerdir ve cahil köy delikanlılan ağacın bu garip Pan
hısımlarıyla iğrenç bir akrabalığının olması gerektiğine
inanırlar; ama komşu bir kulübede yaşayan yaşlı bir ancı bana
farklı bir öykü anlattı.
Yıllar önce, tepenin eteğindeki villa henüz yeni ve
görkemliyken, içinde Kalos ve Musides adlı iki heykeltıraş
yaşarmış. Yapıtlarının güzelliği Lydia'dan Neapolis'e kadar
övülür ve hiç kimse birinin ustalığının diğerininkini geçtiğini
söylemeye kalkışmazmış. Kalos'un yonttuğu Hermes
(3)
,
Korinthos'da
(4)
 mermer bir sunakta dururmuş ve Musides'in
yonttuğu Pallas
(5)
, Atina'da, Parthenon
(6)
 civarındaki bir
sütunun üstüne konulmuş. Bütün insanlar Kalos ile Musides'e
hürmet eder; kardeşçesine dostluklarının sıcaklığını hiçbir
sanatsal kıskançlığın gölgesinin soğutmadığına şaşarlarmış.


Oysa Kalos ve Musides'in bozulmayan bir uyumla
yaşamalarına karşın, doğaları farklıymış. Musides,
Tegea'daki
(7)
 şenliklerde geceleyin cümbüş ederken, Kalos
evde kalır; kölelerinin gözünden uzağa, zeytinliğin serin
köşelerine kaçarmış. Orada zihnini dolduran görüntüleri derin
derin düşünür ve sonradan nefes alan mermerde
ölümsüzleşecek olan güzelliğin biçimlerini tasarlarmış.
Nitekim sıradan halk, yapıtlarını canlı bir modele bakmadan
ortaya çıkardığı için, Kalos'un zeytinliğin ruhlarıyla sohbet
ettiğini, heykellerinin orada karşılaştığı keçi insanlar ve
orman perilerinin imgelerinden başka bir şey olmadığını
söylermiş.
Kalos ve Musides öylesine ünlüymüş ki Syrakusa
(8)
 Tiranı,
kenti için planladığı kıymetli Tyche
(9)
 heykelini konuşmak
amacıyla onlara elçiler yollayınca, buna kimse şaşırmamış.
Heykel çok büyük ve incelikli bir işçiliğin ürünü olmalıymış;
çünkü ulusal bir harika ve yolcular için varılası bir hedef
olacakmış. Yapıtı kabul edilecek kişi düşünemeyeceği kadar
yüceltilecekmiş ve Kalos ile Musides bu şeref uğruna rekabet
etmeye çağrılmış. Birbirlerine duydukları kardeşlere yaraşır
sevgi iyi bilmiyormuş ve kurnaz Tiran, yapıtlarını
birbirlerinden saklamak yerine, her ikisinin de birbirlerine
yardım edeceğini ve tavsiyelerde bulunacağım tahmin etmiş;
bu yardımlaşma duyulmamış güzellikte iki heykel ortaya
çıkaracak; en güzeli ozanların rüyalarını bile gölgede
bırakacakmış.
Heykeltıraşlar Tiran'ın teklifini büyük bir sevinçle kabul
etmişler ve sonraki günler boyunca, köleleri bitip tükenmez
keski darbelerini dinlemişler. Kalos ve Musides yapıtlarını
birbirlerinden gizlememişler; onlara yalnızca kendileri
bakıyormuş. Kendilerininki dışında hiçbir ölümlü göz, dünya


var olduğundan beri onları içine hapseden kayalardan
becerikli darbelerle şerbet bırakılan tanrısal güzellikteki o iki
figüre bakmamış.
Geceleri, Musides, eskiden olduğu gibi Tegea'daki şölen
salonlarında gezinirken, Kalos tek başına dolaşmaya,
zeytinliğe gitmiş. Ama zaman geçtikçe insanlar, Musides'in
bir zamanlar ışıldayan gözlerinde gösteriş isteği görmüşler.
Aralarında konuşurlarken, sanatın en güzel ödülünü kazanma
şansına en fazla sahip olan birinin böyle bir bunalıma girmesi
tuhaf, demişler. Aylar geçmesine karşın, Musides'in hırçın
suratında böyle bir durumun ortaya çıkarması gereken keskin
beklenti ifadesi görülmemiş.
Sonra bir gün Musides, Kalos'un hastalığından bahsetmiş.
Yine kimse onun üzüntüsüne şaşırmamış; çünkü heykeltıraşın
bağlılığının çok derin ve kutsal olduğu bilmiyormuş. Bunun
hemen ardından birçok kişi Kalos'u ziyaret etmiş ve gerçekten
yüzündeki solgunluğu görmüş; ama yüzünde, bakışını
Musides'inkinden daha büyüleyici kılan mutlu bir huzur
varmış. Zaten onun dikkatinin huzursuzluk yüzünden
dağıldığı acıkmış; destek olma ve dostunu kendi elleriyle
bekleme telaşıyla bütün kölelerini etrafından uzaklaştırmış.
Kalın perdenin arkasına saklanmış olarak, son zamanlarda
hasta adam ve sadık bakıcısı tarafından pek dokunulmamış
olan Tyche'nin bitmemiş iki figürü duruyormuş.
Şaşkınlık içindeki doktorların ve yorulmak bilmez
arkadaşının hizmetlerine rağmen, Kalos gözle görülür şekilde
zayıflar ve zayıflarken de, sık sık, çok sevdiği zeytinliğe
götürülmeyi arzulamış. Orada görünmez şeylerle konuşmak
istermiş gibi, kendisini yalnız bırakmalarını rica ediyormuş.
Musides bu dileği hemen kabul etmiş; ama Kalos'un
kendinden çok keçi insanları ve orman perilerini sevdiğini


düşündüğü için, gözleri, apaçık, yaşlarla dolmuş. Nihayet son
yaklaşmış ve Kalos bu yaşamın ötesindeki şeylerden
bahsetmiş. Musides ağlayarak ona Mausolus'un mezarından
(10)
daha güzel bir lahit sözü vermiş; ama Kalos mermerlerin
ihtişamından daha fazla söz etmemesini istemiş. Ölümüne
yaklaşan adamın zihninde şimdi sadece bir dilek
dolaşıyormuş; zeytinlikteki bazı zeytin ağaçlarından alınma
sürgünlerin ebedi istirahat yerine gömülmesini istiyormuş
başına yakın bir yerlere. Bir gece, zeytinliğin karanlığında tek
başına otururken Kalos ölmüş.
Felakete uğramış Musides'in, sevgili arkadaşı için yonttuğu
mermer lahit anlatılamayacak kadar güzelmiş. Kalos'tan
başka hiç kimse Elysium'un
(11)
 tüm harikalarının sergilendiği
böyle yarım kabartmalar biçimlendiremezmiş. Musides,
Kalos'un başucuna zeytinlikten gelen zeytin ağacı
sürgünlerini de gömmeyi unutmamış.
Musides'in şiddetli kederi yerini teslimiyete bırakırken,
Tcyhe figürü üstünde özenle çalışmış. Syracusa Tiranı onu
Kalos'tan başka hiç kimseyle yarışmaya sokmayacağı için
bütün şeref artık ona aitmiş. Bu iş, duygularını boşalttığı bir
kanal olmuş ve bir zamanlar tat aldığı şölenlerden kaçarak her
gün daha düzenli olarak çalışmış. Bu arada akşamlarını,
arkadaşının mezarının yanında, sonsuz uykudakinin
başucunda serpilmekte olan körpe zeytin ağacının altında
geçiyormuş. Bu ağacın büyümesi öylesine hızlı ve şekli
öylesine tuhafmış ki ona kim bakarsa şaşkınlık içinde bir
çığlık atıyormuş; Musides, ağaca hem hayran olmuş hem de
ondan nefret etmiş.
Kalos'un ölümünden üç yıl sonra Musides, Tiran'a bir
haberci yollamış ve Tegea'nın agorasında muhteşem heykelin
bittiği fısıldanmış. Bu arada mezarın yakınındaki ağaç, kendi


cinsinden bütün ağaçları aşarak olağanüstü boyutlara varmış
ve özellikle ağır bir dalı, Musides'in çalıştığı binanın üstüne
uzanmış. Heykeltıraşın sanatını takdir etmek için olduğu
kadar, kocaman ağacı görmek için de gelenler olmuş; böylece
Musides nadiren yalnız kalmış. Ama bunca çok sayıda
konuğu olmasına aldırmıyormuş. Doğrusu yıpratıcı yapıtının
bitişinin ardından yalnız kalmaya korkuyormuş. Zeytinlikten
ve mezarın başucundaki ağacın yakınından geçerken iç çeken
kasvetli dağ rüzgârının, belli belirsiz hecelenebilen sesler
yaratmak gibi garip bir huyu varmış.
Tiranın elçilerinin Tegea'ya geldiği gün gökyüzü
kapalıymış.
Büyük Tyche heykelini götürmeye ve Musides'e sonsuz
onur getirmeye geldikleri çok iyi bilmiyormuş. Bu yüzden
vekiller onları çok sıcak karşılamışlar. Gece ilerlerken
Maenalus'un zirvesinde sert bir fırtına kopmuş ve uzak
Syracusa'dan gelen adamlar geceyi kentte rahatça
geçirdiklerine memnun olmuşlar. Ünlü Tiran'larım,
başkentlerinin harikalarını anlatmışlar ve Musides'in onlara
yaptığı heykelin şerefini yüceltmişler. Sonra Tegea halkı,
Musides'in iyiliğinden, dostu için duyduğu büyük üzüntüden
ve bu üne asıl sahip olması gereken Kalos'un yokluğunda
gelen sanat şöhretinin bile onu avutamayacağından söz
etmişler. Mezarın yanında,
Kalos'un başucunda büyüyen ağaçtan da bahsetmişler.
Rüzgâr çok daha korkunç biçimde inleyerek esmiş ve hem
Sryakusalılar hem de Arkadialılar, Aiolos'a
(12)
 dua etmişler.
Sabah, gün doğumunda vekiller, Tiran'ın elçilerini yamaçtan
yukarıya, heykeltıraşın meskenine götürmüşler; ama gece
rüzgârı garip şeyler yapmış. Kölelerin çığlıkları bir yıkım
sahnesinden geliyormuş ve Musides'in hayal kurduğu,


çalıştığı geniş salonun parlak sütunlan artık zeytinliğin
ortasında yükselmiyormuş. Hakir avlular ve alçak duvarlar,
bir başına kalıp sallanarak yas tutuyormuş; çünkü avluyu
çevreleyen daha büyük, yüce sütunların tam ortasına yeni,
acayip ağacın yukarıdan sarkan ağır dalı düşerek, bambaşka
bir bütünlük havası veren mermerle yazılmış heybetli şiiri
bakılamayacak bir yıkıntı yığınına çevirmiş. Yabancılar ve
Tegealılar, yıkıntının içinden, artık görünümü anlaşılmaz bir
biçimde insanı andıran ve kökleri Kalos'un heykelli lâhitine
ulaşan, büyük, uğursuz ağaca bakarken, betleri benizleri atmış
halde kalakalmışlar. Sonra çökmüş binanın içini ararlarken
korkuları ve kederleri artmış, çünkü Tyche'nin heykelini
fevkalade bir şekilde bitiren iyi huylu Musides'den hiçbir iz
bulunamamış. Bu etkileyici yıkıntının ortasında sadece
karmaşa varmış ve iki kentin temsilcileri düş kırıklığıyla
oradan ayrılmışlar; ne Syrakusalılar'ın eve götürecek
heykelleri ne de Tegealılar'ın taçlandıracak sanatçıları kalmış.
Ancak Syrakusalılar, bir süre sonra Atina'dan harikulade bir
heykel almışlar ve Tegealılar, agoraya Musides'in yeteneğini,
değerlerini ve rahiplere yaraşır alçak gönüllüğünü anan
mermer bir tapınak dikmişler.
Ama, Kalos'un mezarından çıkıp büyüyen ağaç gibi,
zeytinlik de hâlâ duruyor ve yaşlı arıcı bana, bazen, gece
olduğunda, çalıların birbirlerine tekrar tekrar fısıldayarak
'Oida! Oida! Biliyorum! Biliyorum!' dediklerini, söyledi.
 
1920
 

Yüklə 0,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin