vermektedir (10,18,19). Bu yöntemin kısa sürede sonuç ver-
mesi, uygulama kolaylığı, türleri ayırt edebilmesi, duyarlılık
ve özgüllüğünün yüksek olması ve özellikle endemik alanlar-
da infeksiyona erken tanı konulması gibi avantajları bulun-
maktadır (19,21). ELISA yöntemi diğer barsak parazitleriyle
çapraz reaksiyon göstermemesi açısından da avantajlı olup
zimodem analizi ve PCR ile eşdeğer sonuçlara ulaşmaktadır
(9). E. histolytica DNA’sını saptamaya yönelik moleküler yön-
temlerin duyarlılık ve özgüllükleri de kültür ve antijen sapta-
ma yöntemleriyle karşılaştırılabilir sonuçlar vermektedir (10).
Laboratuvarımızda serum fizyolojik ve Lugol'ün iyod
solüsyonu kullanılarak hazırlanan lam-lamel arası preparat,
konsantrasyon, trikrom ve modifiye aside dirençli boyama
yöntemleri, Cryptosporidium/Giardia DFA, E. histolytica
adezin antijenini belirleyen ELISA, E. histolytica, G. intesti-
nalis, Cryptosporidium spp. ve D. fragilis için multipleks “re-
al-time” PCR uygulanmakta, özellikle ishalli olgularda tümü
kombine olarak uygulanarak barsak parazitlerinin tanı şansı
artırılmaya çalışılmıştır.
Ülkemizde yapılan çalışmalarda bir ya da birden fazla
barsak paraziti saptanma oranlarının kullanılan tanı yöntem-
leri, patojen olmayan türlerin dahil edilip edilmemesi, hasta-
ların semptomatik olup olmaması gibi nedenlere bağlı olarak
%1.84-19.5 arasında değiştiği görülmektedir (1-4,6,22-25). Ça-
lışmamızda incelenen dışkı örneklerinin %5.58’inde herhangi
bir yöntemle parazit saptanmıştır. Patojen olmayan parazitler
de değerlendirmeye alınmıştır. Hastalara ait klinik bilgilere ula-
şılamadığı için bu konuda bir değerlendirme yapılamamıştır.
Ülkemizde en sık görülen barsak parazitleri açısından
değerlendirildiğinde Blastocystis spp.’nin birinci sıklıkta
saptandığını bildiren çalışmalar çoğunlukta olmakla birlikte,
(1,4,6,22,23-25). G. intestinalis’in birinci sıklıkta saptandığını
bildiren çalışmalar da mevcuttur (2,3). Bu durum bazı labora-
tuvarların, her sahada 5 veya daha fazla parazit görülmesini
Blastocystis spp. için bildirim kriteri olarak kabul ederken, ba-
zılarının incelenen tüm mikroskopik sahada tek bir parazit gö-
rülmesi halinde bile bildirimde bulunmalarıyla açıklanabilir.
Birçok çalışmada 40× büyütmede her mikroskop sahasında 5
veya daha fazla sayıda parazit görülmesi durumunda bildiril-
mesi gerektiği belirtilmekle birlikte, günümüzde farklı patojen
suşlar olabileceği ve parazitin günlük atılımında farklılıklar
olabileceği düşüncesiyle tek bir parazit görülmesi durumun-
da da bildirilmesi kabul görmektedir (26). Bu nedenle labora-
tuvarımızda incelenen tüm mikroskopik sahada tek bir parazit
görülmesi durumunda Blastocystis spp. tanısı konulmaktadır.
Çalışmamızda incelenen örneklerin 242 (%1.97)'sin-
de saptanan birinci sıradaki parazitin G. intestinalis, 240
(%1.96)’ında saptanan ikinci sıradaki parazitin Blastocystis
spp. ve 157 (%1.28)’sinde saptanan üçüncü sıradaki parazitin
E. histolytica olduğu belirlenmiştir. G. intestinalis’in birinci
sırada saptanan etken olmasının, laboratuvarımızda ishal-
li örneklere giardiyaz tanısında altın standard yöntem olan
Cryptosporidium/Giardia DFA yönteminin uygulanmasının
neden olabileceği düşünülmüştür. Blastocystis spp.’nin bil-
dirimi ise incelenen tüm mikroskopik sahada tek bir parazit
görülmesi halinde bile yapılmaktadır. E. histolytica tanısında
sadece Lugol solüsyonu kullanılarak lam-lamel arası prepa-
ratı ve konsantrasyon yöntemi kullanılmayıp, trikrom boya-
ma ve E. histolytica adezin antijenini belirleyen ELISA testi
de birlikte değerlendirilmektedir. Laboratuvarımızda birden
fazla yöntemin bir arada kullanılması ve dışkı mikroskopisi-
nin mümkün olduğunca tanıda altın standard kabul edilen
yöntemlerle desteklenmesi nedeniyle sonuçlarımızda yalancı
negatiflik olmadığı düşünülmektedir.
Alver ve arkadaşları (21)’nın çalışmasında dışkı örnekle-
rinde Lugol solüsyonu kullanılarak lam-lamel arası preparatı
ve amip antijeni saptama yöntemleriyle alınan sonuçlar ret-
rospektif olarak karşılaştırılmış, lam-lamel arası preparatıyla
örneklerin %0.86’sında E. histolytica/E. dispar kist ve/veya
trofozoitleri belirlenmiş, ELISA testiyle %29.3’ünde pozitif-
lik saptanmıştır. Yüksel ve arkadaşları (18)’nın çalışmasında
ELISA testiyle E. histolytica pozitiflik oranının %7 olduğu ve
özellikle sonbahar aylarında daha yüksek olarak saptandığı
bildirilmiştir. Tuncay ve arkadaşları (19)’nın çalışmasında dış-
kı örneklerinde lam-lamel arası preparatı ve şüpheli durum-
larda trikrom boyama, Robinson besiyerine ekim ve/veya dış-
kıda E. histolytica antijeni aranması yöntemleri uygulanmış,
incelenen örneklerin %0.44’ünün uygulanan yöntemlerden
en az biriyle pozitif olarak belirlendiği bildirilmiştir.
Ahmed ve arkadaşları (13)’nın çalışmasında ELISA yön-
temiyle %17.5 oranında E. histolytica pozitifliği saptanmıştır.
Mikroskopi ve antijen testleriyle pozitif olarak belirlenen ol-
guların “real-time” PCR ile de pozitif olarak saptandığı, bu
iki yöntemle karşılaştırıldığında PCR’ın duyarlılık ve özgül-
lüğünün %100 olduğu bildirilmiştir (13). Roy ve arkadaşları
(10)’nın çalışmasında “real-time” PCR yöntemiyle karşılaştı-
rıldığında, antijen saptama testinin duyarlılığı %79, özgüllü-
ğü %96 olarak belirlenirken, konvansiyonel PCR yönteminin
duyarlılığı %72, özgüllüğü %99 olarak belirlenmiştir. “Real-ti-
me” PCR yöntemiyle pozitif olan, ancak antijen saptama testi
ve konvansiyonel PCR ile negatif olan örneklerin yüksek sik-
lus eşiği değerleri vermesi, bu örneklerde bulunan düşük sa-
yıdaki parazitin antijen saptama testi ve konvansiyonel PCR’ın
saptama limitlerinin altında olduğunu düşündürmüştür (10).
Ngosso ve arkadaşları (27)’nın çalışmasında PCR yöntemiy-
le, mikroskopi pozitif olarak saptanan Entamoeba türlerinin
%33.3’ünün E. histolytica, %55.6’sının E. dispar, %11.1’inin
E. moshkovskii olduğu belirlenmiştir.
Çalışmamızda E. dispar saptanan bir olgu dışında, E. his-
tolytica-pozitif olarak değerlendirilen
örneklerin sadece ELI-
SA ve/veya PCR yöntemleriyle saptanması, örneklerin alın-
masıyla laboratuvarımıza ulaşması arasında geçen sürenin
optimum sürenin üzerinde olduğunu düşündürmüştür. Özel-
likle trofozoit formlarının çevre koşullarına dayanıksız olması
nedeniyle mikroskopik incelemenin örnek alındıktan sonra
en kısa sürede yapılmasının yanlış negatif sonuç verilmemesi
açısından önemli olduğu, bu gibi durumlarda tanının ELISA
ve/veya PCR yöntemleriyle güçlendirilmesi gerektiği düşü-
nülmektedir.
Elde ettiğimiz sonuçlara göre Enterobius vermicularis dı-
şında helmint yumurtalarına rastlanmaması, bölge halkının
bu etkenlerin bulaşmasında rolü olan beslenme alışkanlığına
sahip olmamasıyla açıklanabilir. Örneklerin incelenmesi sıra-
sında selofan band yöntemi kullanılmamasına rağmen dışkı
örneği içerisinde bol miktarda E. vermicularis larvasına rast-
lanmıştır. Çalışmamızda C. cayatenensis, Microsporidium
Dostları ilə paylaş: