Türkçesi: Hilmi Ziya Ülken



Yüklə 1,19 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə23/119
tarix17.05.2022
ölçüsü1,19 Mb.
#58305
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   119
Etika - Spinoza

Pierreite
8) 
Corıceptions.
9)  Tarzını.


122 ETİKA
olamaz (aksiyom 3); öyle ise bu üçgen fikrinin üç açısının iki dik açıya eşit 
olduğundan ibaret olan bu olumlanışı kuşatması gerekir ve bunun sonucu 
olarak tersine (vice versa) bu üçgen fikrinin de bu olumlama olmadan var 
olmaması  ve  tasarlanmaması  gerekir;  demek  ki  (tanım  2)  bu  olumlama 
üçgen  fikrinin  özüne  aittir  ve  asıl  bu  fikirden  başka  bir  şey  değildir.  Sırf 
bunu seçtiğimiz için, bu istek
10
 hakkında söylediğimiz şey, başka her istek 
için de söylenilmelidir, yani istek asıl fikirden başka bir şey değildir.
Önerme sonucu
İrade ve zihin tek ve aynı şeydir.
Kanıtlama
İrade ve zihin tekil istekler ve fikirlerden başka bir şey değildirler (önerme 
48 ve onun scolie’si), halbuki tekil istek ve fikir tek ve aynı şeyden ibaret­
tirler (önceki önerme); o halde irade ve zihin tek ve aynı şeyden ibarettir.
Scolie
Bütün söylediklerimizle, herkes gibi yanılmanın nedeni diye varsaydı­
ğımız şeyi ortadan kaldırdık. Bundan başka daha önce gösterdik ki yanlışlık 
sakatlanmış  ve  karışık  fikirleri  içine  alan  yalnız  yoksunluktan  (privatiorı) 
ibarettir.  Bunun  için  yanlış  bir  fikirde  yanlış  olması bakımından  asla ke­
sinlik  yoktur:  böylece  bir  adamın  yanlışta  sükûn  bulduğunu  ve  bundan 
asla şüphe etmediğini söylediğimiz zaman, bu yüzden onun kesin olduğu­
nu  söylemek  istemiyoruz:  yalnız  diyoruz  ki  şüphe  etmiyor,  ya  da  yanlış 
fikirlerde  sükûn  buluyor,  çünkü  orada  hayal  gücünü  dalgalı  kılacak  ne­
denler  asla  yoktur.  Bu  konu  için  44'üncü  önermenin  scolie’sine  bakınız. 
Bir adamın öyleyse ne kadar yanlış fikirlere kapılmış olduğunu farz etsek, 
onun  asla  kesin  bilgili  olduğunu  söylemiyoruz,  gerçekten  (önerme  43  ve 
scolie’si) kesinlik deyince biz pozitif bir şey anlıyoruz, yoksa şüphe yoklu­
ğunu anlamıyoruz. Halbuki kesinlik yokluğu deyince yanlışlığı anlıyoruz; 
fakat,  önceki  önermeyi  daha  geniş  olarak  açıklamak  için  burada  bazı 
gözlemler  yapacağım.  En  sonra  bana  karşı  ileri  sürülebilecek  itirazlara 
cevap vermem kalıyor ve her türlü tasayı ortadan kaldırmak için bu doktri­
nin faydalarından bir kısmını göstermek zorunda olduğumu zannediyo­
10) 
Volition.


RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 1 23
rum; bir kısmını diyorum, çünkü beşinci bölümde söyleyeceklerimle, başlı­
caları daha iyi görülecektir. Önce okuyucuya Ruh kavramını ya da fikrini 
hayal ettiğimiz şeylerin hayalleriyle karıştırmamasını, sonra da önce fikir­
leri, şeyleri ifade için kullandığımız kelimelerle karıştırmamasını hatırlat­
makla söze başlıyorum. Gerçekten, insanların çoğu, irade sorusundaki bu 
doktrini bilmiyorlar, çünkü hayalleri, kelimeleri ve fikirleri büsbütün birbi­
rine karıştırıyorlar ya da yeteri kadar kesin ve yeteri kadar sarih bir tarz­
da ayıramıyorlar ve bu doktrin bununla birlikte gerek soyut zihin işlemleri 
(spekülasyon)  gerek  ahlâki  hayat  alanında  zorunludur.  Fikirlerin  bizde 
cisimlerin karşılaşmasıyla kurulan hayallerden ibaret olduğunu düşünen­
ler, gerçekten haklarında buna benzer bir hayal teşkil edemediğimiz şey­
lerin  fikirlerinin  fikirleri  değil,  fakat  yalnızca iradenin  tikel  dileğine  (libre 
arbitre)
 göre hayal ettiğimiz varsayımlardan ibaret olduğu kanısında bulu­
nuyorlar. Öyle ise onlar fikirlere bir tablo üzerindeki dilsiz resimler gözüyle 
bakıyorlar  ve  bu  peşin  hüküm  ile  zihinleri  kaplı  olduğu  için,  fikrin  fikir 
olması  bakımından  olumlanması  ya  da  olumsuzlanmasını  içine  aldığını 
görmüyorlar. Bundan sonra kelimeleri fikirle ya da fikrin içine aldığı olum­
lama ile karıştıranlar, duyduklarına karşı bir şeyi yalnız kelimelerle olum­
ladıkları ve olumsuzladıkları zaman duyduklarına karşı isteyebildiklerini 
zannediyorlar.  Asla  Uzam  kavramını  içermeyen  Düşüncenin  tabiatına 
dikkat  eden  kimse  kolaylıkla  bu  peşin-hükümlerden  kurtulabilecektir. 
Ve fikir Düşüncenin bir tavrı olduğundan dolayı, ne hayalden, ne kelime­
lerden  ibaret  olmadığını  açıkça  anlayacaktır.  Gerçekten,  kelimelerin  ve 
hayallerin  özü  ancak  Bedenimizin  hareketleriyle  kurulmuştur  ki,  bu  ha­
reketler de hiçbir suretle Düşünce kavramını çağırmazlar.
Söylediğim  bu  kadarcık  şey  de  bu  konuya  yetmelidir.  Böylece  ben 
yukarda sözünü ettiğim itirazlara geçeceğim. Bu itirazların birincisi onların 
iradeyi zihinden daha uzağa yayılır ve bundan dolayı da iradenin zihinden 
farklı olduğunu zannetmeleridir. Halbuki onların dayandıkları sebep, algıla­
dığımız sonsuz şeyi olumlamak ya da olumsuzlamak için bizdekinden daha 
büyük  bir  yetiye  ihtiyaçları  olmadığını  duyduklarını,  fakat  anlamak  için 
daha büyük bir yetiye ihtiyaçları olduğunu söylemeleridir: Öyle ise irade 
zihinden, İkincisinin sonlu ve birincisinin sonsuz olmasıyla ayrılmıştır.
İkinci olarak şu noktadan da bize itiraz edilebilir ki, deney bize algıladı­
ğımız şeyler üzerinden hükmümüzü kaldırmak gücünden daha açık hiç­
bir şey öğretmiyor gibi görünüyor ve bu sanımı da destekleyen (confirme)


124 ETİKA
bir nokta daha var ki o da birisinin bir şeyi kavraması (algılaması) bakımın­
dan  değil,  fakat  bu  şeyin  fikrine  katılıp  katılmamasına  göre  aldandığının 
söylenmesidir.  Diyelim  ki,  kanatlı  bir  at  hayal  eden  kimse,  bundan  do­
layı  bu  atın  var  olduğunu  kabul  etmez;  yani  bunda  asla  aldanmaz,  yeter 
ki bu  kanatlı atın var  olduğu  sanısına kapılmasın. Deney,  öyle ise irade­
nin  ya  da  bir  fikre  uymak,  katılmak,  beğenmek yetisinin hür  olmasından 
ve  kavramak,  anlamak  yetisinden  ayrılmasından  daha  açık  hiçbir  şeyi 
bize öğretemez gibi görünüyor.
Üçüncü  olarak  itiraz  edilebilir  ki,  bir  olumlama  bir  başka  olumlama­
dan  daha  fazla  gerçekliği  içine  almaz,  yani  doğru  olan bir şeyin  gerçekte 
böyle  olduğunu  olumlamak  için  yanlış  olan  bir  şeyin  doğru  olduğunu 
olumlamaktan daha fazla güce ihtiyacımız olacak gibi görünmüyor. Fakat 
kavrıyoruz ki bir fikrin bir başka fikirden daha fazla gerçekliği ve yetkinliği 
vardır.  Gerçekten  bir  fikir,  bu  fikrin  objesi  başka  objelerden  daha  yetkin 
olması  bakımından,  başka  fikirlerden  daha  yetkindir  ve  yine  bununla 
görünüyor ki irade zihinden farklıdır.
4  -  Şu  itiraz  da  yapılabilir:  Eğer  insan  hür  olarak  hareket  etmese, 
Buridan’ın eşeği gibi denge halinde bulunduğu zaman ne yapacaktır? Açlık 
ya da susuzluktan ölecek midir? Eğer bunu kabul edersem, öyle görünür 
ki bir eşeği ya da bir insan heykelini tasarlıyorum; yoksa bir insanı tasar­
lamıyorum; eğer  tersine olarak,  onu  inkâr edersem o halde o kendi ken­
dini  gerektirecektir  ve  bunun  sonucu  olarak  da  onun  iradesine  göre  git­
mek  ve  tesir  etmek  yetisi  olacaktır.  Bana  başka  itirazlar  da  yapılabilir. 
Fakat  burada  herkesin  görebileceği  rüyaları  asla  tekrar  etmek  zorunda 
olmadığım  için,  yalnız  önceki  itirazları  elimden  geldiği  kadar  kısaca  ce­
vap vermeye çalışacağım.
Birinci  itiraza  gelelim:  Eğer  zihin  deyince  yalnız  açık  ve  seçik  fikirler 
anlaşılırsa,  iradenin  zihinden  daha  uzaklara  yayıldığını  kabul  ediyorum; 
fakat iradenin algılardan yani tasarlama yetisinden daha uzağa yayıldığını 
reddediyorum ve doğrusu hissetme yetisine değil de isteme yetisine niçin 
sonsuz gözüyle bakılması gerektiğini anlayamıyorum. Gerçekten, aynı iste­
me  yetisi  ile  sonsuz  şeyleri  birbiri  arkasından  olumlayabileceğimiz  gibi 
(zira sonsuz sayıda şeyi aynı zamanda olumlayamayız) nitekim hissetme 
yetisi ile de sonsuz cisimleri, tabiî yine birbiri arkasından, algılayabilir ya 
da hissedebiliriz. Eğer algılayamayacağımız sonsuzlar olduğunu söylerlerse, 
onları Düşünce yetisi ile algılayamadığımız ve bunun sonucu olarak onları


RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 1 25
irade  yetisi  ile  istediğimiz  cevabını  veririm.  Fakat  deniyor  ki,  eğer  Tanrı 
bizim bu sonsuzları algılamamızı istemiş olsaydı, bize daha büyük bir al­
gılama  yetisi  vermeliydi,  yoksa  daha  büyük  bir  isteme  yetisi  değil.  Aynı 
anlama gelmek üzere denebilir ki: Eğer Tanrı bizim sonsuz olan varlıkları 
bilmemizi istemiş olsaydı, şüphesiz bize bu sonsuz varlıkları bilmemiz için, 
varlık  hakkında  daha  genel  bir  fikir  değil,  fakat  daha  büyük  bir  zihin 
vermeliydi, zira biz gösterdik ki irade genel bir varlıktır, ya da kendisiyle 
bütün  tekil  istekleri  açıkladığımız,  yani  bütün  bu  isteklerde  ortak  olan 
bir  fikirdir.  Böylece,  bütün  bu  isteklerin  ortak  ve  genel  fikrinin  bir  yeti 
olduğuna inanılınca, bu yetinin sonsuzda zihin sınırları üstüne yayıldığını 
söyleyince  bunda  şaşılacak  hiçbir  şey  yoktur.  Gerçekten,  genel  olan  şey 
bir ve birçok fertler için söylendiği gibi, sonsuz fertler için de söylenir.
İkinci itiraza, hükmün geçerliğini kaldırmada hür bir gücümüz oldu­
ğunu  reddetmek  üzere  cevap  veririm;  çünkü  birisinin  kendi  hükmünün 
geçerliğini kaldırdığını söylediğimiz zaman, bir şeyi upuygun olarak algı­
lamadığını  görmesinden  başka  şey  söylemiyoruz.  Öyle  ise  hükmün  kal­
dırılması, gerçekte, bir algıdır, yoksa hür bir irade değildir. Bunu daha iyi 
anlatmak  için,  kanatlı  bir  at  hayal  eden  ve  başka  bir  şey  hayal  etmeyen 
bir çocuk farz edelim. Bu hayal gücü atın varlığını içine aldığı için (öner­
me  sonucu,  önerme  17)  ve  çocuk  atın  varoluşunu  bozan  hiçbir  şey  de 
algılamadığı için, öyle ise ister istemez atı hazır gibi görecek, bu bakımdan 
bilgisi  kesin  olmasa  bile,  onun  varlığından  şüphe  edemeyecektir.  Uyku­
da her gün başımıza gelen hal budur. Zannetmem ki rüya gördüğü sırada 
gördüğü  rüya  hakkındaki  hükmünü  kaldırmak  gücüne  sahip  olduğuna 
inanan bir kimse bulunabilsin ve gördüğü rüyayı görmüyorum diyebilsin 
ve  böyle  olmakla  birlikte  uykuda  bile  hükmü  kaldırdığımız,  yani  rüya 
gördüğümüzün  rüyasını  gördüğümüz  haller vaki  olur. Şimdi hiç kimse­
nin  algılaması  bakımından  aldanmadığını  kabul  ediyorum.  Yani  kendi 
başlarına  göz  önüne  alınan  Ruhun  hayal  güçlerinde  hiçbir  yanılma  ol­
maz  (önerme  17’nin  scolie’si).  Fakat  bir  kimsenin  algılaması  bakımından 
hiçbir  şeyi  olumlamadığını  reddederim.  Gerçi,  kanatlı  bir  at  algılamak, 
bir  atın  kanatlarını  olumlamak  değil  de  nedir?  Zira  eğer  Ruh  kanatlı  at 
dışında  başka  hiçbir  şey  algılamasaydı,  onu  kendisi  için  hazır  gibi  göre­
cekti  ve  onun  varlığından  şüphe  etmek  için  hiçbir  sebep,  bu  fikre  katıl­
mamak  için  hiçbir  yeti  olmayacaktı,  meğer  ki  kanatlı  at  hayali  aynı  atın 
varlığını men  edecek  bir  fikre  bağlı  bulunmasın,  ya da Ruh bu kanatlı  at


126 ETİKA
fikrinin upuygun değil olduğunu algılamasın ve o zaman ya ister istemez 
atın  varlığını  reddedecek,  ya  da  ister  istemez  ondan  şüphe  edecektir. 
Yine üçüncü itiraza karşı söylediğim şeyle iradenin bütün fikirlerle birleşen 
ve yalnız hepsinde ortak olanı ifade eden genel bir şey olduğunu kanıtla­
mak suretiyle, cevap vermiş olduğumu sanıyorum; bu da bütün fikirlerde 
ortak olan şeydir; yani upuygun olan özü her fikirde bulunması gerektiği­
ni  ve  aynı  sebeple  hepsinde  aynı  olduğunu  olumlamadan  başka  bir  şey 
belirtemez
11
;  yine  üçüncü  itiraza  karşı  şöyle  cevap  veririm:  irade,  bütün 
fikirlerle  birleşen  ve  yalnız  bütün  fikirlerde  ortak  olanı  belirten  genel  bir 
şeydir. Başka deyişle, soyut olarak tasarlanan tam uygun özünün, bu se­
beple,  her  fikirde  var  olması  gerektiğinin  ve  yalnız  bu  hususta  hepsinde 
aynı olduğunun olumlanması (tasdiki) olup, fikrin özünü meydana geti­
rir gibi görülmesi bakımından olumlanması değildir. Zira bu anlamda fikir­
ler  birbirinden  ayrıldıkları  kadar,  tekil  olumlamalar  da  birbirlerinden 
ayrılırlar. Diyelim, daire fikri üçgen fikrinden ayrıldığı kadar, daire fikri­
ni  içine  alan  olumlama  da  üçgen  fikrini  içine  alan  olumlamadan  ayrılır. 
Bundan sonra, doğru olanın doğru olduğunu olumlamak için, yanlış olanın 
doğru olduğunu olumlamada muhtaç olduğumuz kadar bir Düşünce gücü­
ne muhtaç olduğumuzu mutlak olarak reddederim. Gerçekten, Ruha göre 
bu  iki  olumlamanın  birbiriyle  ilgisi,  varlığın  yoklukla  (varlık  olmayanla) 
ilgisi gibidir: Zira fikirlerde yanlışlığın şeklini kuran pozitif hiçbir şey yok­
tur: (Bak: önerme 35 ve scolie, önerme 47). Bunun için burada özel olarak 
işaret etmek gerekir ki, biz genel kavramları tekillerle, soyut ve aklî var­
lıkları gerçek varlıklarla karıştırdığımız zaman kolaylıkla aldanırız.
Sonunda dördüncü itiraza karşı da, böyle bir denge halinde bulunan, 
yani kendisinden aynı uzaklıktaki filân gıda veya içecek ve açlıkla susuz­
luktan başka bir şey algılamayan insanın açlık ve susuzluğundan yok olaca­
ğını tamamen kabul ettiğimi söylerim. Eğer böyle bir adama bir adam değil 
de  bir  eşek  gözüyle  bakılıp bakılmaması  gerektiği bana  sorulacak olursa, 
bunu bilmediğimi ve aynı suretle kendini asan adama, çocuklara, budalalar 
ve bunaklara, hissizlere ait durumun da ne olduğunu bilmediğimi söylerim.
O  halde  artık  bana  bu  doktrinin  bilinmesinin  hayatın  yönetilmesi 
için  ne  kadar  faydalı  olduğunu  göstermek  işi  kalıyor  ki,  söyleyeceğim 
şeylerle kolayca göstereceğim nokta da budur:
11) Bu paragraf ayrı metinlerdeki farktan dolayı farklı olarak iki defa çevrilmiştir.


RUHUN TABİATI VE KÖKÜ ÜZERİNE 1 27
1.  -  Bizim  ancak  Tanrının  iradesiyle  hareket  ettiğimizi  ve  etkilerimiz 
ne kadar yetkinse Tanrısal tabiata o kadar daha iyi karıştığımızı ve Tanrıyı 
daha  yetkin  anladığımızı  bize  anlatması  bakımından  faydalıdır.  Nitekim 
bu doktrin zihni büsbütün sakin bir hale getirmesinden başka, bize bir de 
üstün  mutluluğumuzun  ya  da  béatitude’ümüzün
12
  neden  ibaret  olduğunu 
öğretiyor, yani sevgi ya da dindarlığın tavsiye ettiği şeyi yapmakla yükümlü 
kılan yalnız Tanrı bilgisidir. Buradan, erdem ve Tanrıya bağlılık, sanki üstün 
iyilik ve üstün hürlük değilmiş gibi, Tanrıdan iyi hareketleri ve boyun eğme­
leri için büyük ödüller (mükâfatlar) bekleyenlerin, erdemin hakiki değeri­
nin zevkine varmaktan ne kadar uzak olduklarını açıkça anlıyoruz.
2.  -  Talihe  ait  şeylerde  ya  da  insan  gücünde  bulunmayan,  yani  kendi 
tabiatımızdan  çıkmayan  şeylerle  nasıl  hareket  etmemiz  gerektiğini  bize 
öğretmesi  bakımından;  iç açıları  toplamı ile dik açıya  eşit olmanın  üçge­
nin  özünden  zorunlu  olarak  çıktığı  hakikati  kadar  zorunlu  olarak,  hepsi 
Tanrının  ezeli  emrinden  çıktığı  için,  şu  ya  da  bu  talihi  aynı  zihniyetle 
beklemeyi ve ona katlanmayı öğretmesi bakımından faydalıdır.
3.  -  Bu  doktrin  kimseden  nefret  etmemeyi  ve  kimseyi  hor  görmeme­
yi,  hiç  kimseye  kızmamayı,  kimseyle  alay  etmemeyi  ve  kimseye  hasetle 
bakmamayı  öğretmesi  bakımından  sosyal  hayata  yarar.  O  bize  aynı  za­
manda her şeyden memnun olmayı, komşumuza yardım etmeyi, zayıflık­
la,  taraflılıkla  ya  da  yanlış-inançla  hareket  etmeye  kendini  bırakmamayı, 
sonradan göstereceğim gibi zaman ve halin gereklerine göre yalnız akılla 
hareket etmeyi öğretir.
4.  - Bu doktrin topluma büyük nispette faydalıdır, çünkü yurttaşların 
yönetilmeleri  ve  yöneltilmeleri  için  gereken  şartı  öğretir  ve  bu  da,  onla­
rın köle olmaları için değil, kendilerine en iyi olan şeyi hür olarak yapma­
ları  içindir.  İşte  bu  suretle  bu  scolie’de  göstermeye  karar  verdiğim  şeyi 
veriyorum ve ikinci bölümü burada bitiriyorum; bu bölümde insan Ruhu­
nun  ve  özeliklerinin  tabiatın  oldukça  geniş  ve  konunun  gerçeklerinin 
imkân verdiği derecede vazıh olarak açıkladığımı zannediyorum. Nitekim 
gelecek bölümlerde görüleceği gibi kendilerinden faydalı ve zorunlu bir­
çok bilgiler çıkarılabilen düsturlar (préceptes) verdiğimi sanıyorum.

Yüklə 1,19 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   119




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin