Konuşma metinleri ve biLDİRİ Özetleri Kİtabi



Yüklə 6,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə15/73
tarix03.02.2017
ölçüsü6,44 Mb.
#7521
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   73

SONUÇ 
İdame  tedavisine  gerek  olmadığını  düşünenler,  progresyon 
gelişince  ikinci  basamak  tedavi  verilmesinin  de  benzer  etki 
yaratacağını  iddia  etmektedir.  Fakat  kontrollü  randomize 
çalışmalar  idame  tedavi  ile  yalnız  progresyonsuz  sağkalımın 
değil,  aynı  zamanda  genel  sağkalımında  uzadığını 
göstermektedir.  Progresyonun  gelişmesini  geciktirmenin 
ötesinde,  yaşam  süresini  uzatması  idame  tedavinin  önemini 
göstermektedir. 

Genel  sağkalım  yararı  gösterilmiş  olması  sebebiyle 
pemetrexed  veya  erlotinib  ile  idame  standart  tedavi  olarak 
kılavuzlara girmiştir.

İdame kararı verirken dikkate alınması gereken çok sayıda 
faktör vardır: 

Birinci  basamak  tedaviye  verilen  yanıt:  PS  yararı  tüm 
hastalarda görülmekle birlikte, altgrup analizlerinde GS yararı, 
birinci  basamak  tedavi  sonrası  stabil  hastalık  sağlananlarda,  
yanıt  alınmış  olan  (tam  yanıt/parsiyel  yanıt)  hastalara  göre 
daha  fazladır.  Birinci  basamak  tedavi  sonrası  stabil  hastalık 
elde  edilen  hastalarda  hızlı  progresyon  görülme  olasılığı  ve 
hastaların  ikinci  basamak  tedavi  alamama  olasılıkları  daha 
yüksek olduğu için bu hastalara idame tedavi verilmelidir. 

Histoloji:  Pemetrekset  skuamöz  hücreli  karsinomda 
verilmemelidir.

EGFR  mutasyonu:  EGFR  mutasyonu  olanlarda  erlotinib  ile 
sağkalım yararı daha fazladır.  

Hastanın performansı

Hasta tercihi

Tercih edilecek idame ajanları:

Non-skuamöz histoloji, EGFR mutasyonu (+): Erlotinib

Non-skuamöz  histoloji,  EGFR  mutasyonu  (-):  Pemetrekset 
veya Erlotinib

Skuamöz histoloji: Erlotinib
DR. BAŞAK OYAN
YEDİTEPE  ÜNİVERSİTESİ  HASTANESİ,  MEDİKAL  ONKOLOJİ 
BİLİM DALI

64
K37
BESLENME VE KANSER: DOĞRULAR-YANLIŞLAR
Sigara  dışındaki  en  önemli  kanser  nedeni  diyet-kilo-fizik 
aktivite bileşenlerinden oluşan “yaşam biçimi” alışkanlıklarıdır. 
Şişmanlık, sebebi ne olursa olsun kanseri arttıran bir etmendir. 
Fazla kalori alınması ve şişmanlık, rahim, pankreas, safra yolları, 
barsak, böbrek ve meme kanseri riskini arttırmaktadır. 
Şişmanlığın  önlenmesi  sağlıklı  beslenme  ve  fizik  aktivite  ile 
olur. Kanser ve diğer hastalıkları engelleyen fiziksel aktivitelere 
küçük  yaşta  başlanması  en  büyük  faydayı  vermektedir 
ancak  yine  de  her  yaşta  egzersiz  yapmanın  faydalı  olduğu 
ispatlanmıştır. 
Amerikan Kanser Derneğinin önerileri şöyledir: 
1) Başta bitkisel kaynaklı olmak üzere sağlıklı besinler tüketiniz:
*  Her  gün  5  veya  daha  fazla  porsiyon  sebze  ve  meyve 
çeşitlerinden yiyiniz
*  İşlenmiş  (rafine)  tahıllar  ve  şekerler  yerine,  ham  tahılları 
tercih ediniz
*  Kırmızı  etin,  özellikle  yağlı  ve  işlenmiş  olanların,  tüketimini 
kısıtlayınız.
* Sağlıklı kiloyu korumaya yardımcı olacak besinleri seçiniz
2) Fiziksel olarak aktif bir yaşam tarzı benimseyiniz.
* Yetişkinler haftanın 5 ya da daha fazla günü 30 dakika ya da 
daha fazla orta derecede aktivitede bulunmalıdır. 
3) Yaşam boyu sağlıklı kiloyu koruyunuz. 
* Kalori alımını fiziksel aktiviteye göre dengeleyiniz. 
* Son zamanlarda fazla kilolu ya da şişman iseniz kilo veriniz.
4) Alkollü içeceklerin tüketimini sınırlayınız.
Bu  önerilere  bir  kelime  eklemek  ya  da  çıkarmak  mümkün 
değildir.
PROF. DR. İSMAİL ÇELİK
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ
PREVANTİF ONKOLOJİ ANABİLİM DALI BAŞKANI
K38
D Vitamini ve Kanser
D vitaminin  temel  etkisi kemik gelişimidir. İmmun sisteminin 
gelişimini  sağlamanın  yanında  kanser  ve  kardiyovasküler 
hastalıklara karşı koruyucu etkisi vardır. Vit. D ve analoglarının 
invitro  ve  hayvan  deneylerinde  kanseri  önleyebildiği 
gösterilmiştir.  İnsanlarda  D  vitaminin  temel  kaynağı  deri 
yoluyla  alınan  UVB  ışınlarıdır,  küçük  miktarda  ise  diet  ve 
suplementler ile alınmaktadır. D3 vit. vücutta iki metabolik yol 
ile aktive olmaktadır. 1. basamakta, karaciğer  rol oynamaktadır 
ve  burada  D  vit.  major  sirküle    olan  metaboliti    25-OHD3  e 
dönüşür. 2. basamakta ise sirküle olan  25- OHD3  böbrekte  
D  vitaminin  aktif  metaboliti  olan    1α,25-(OH)
2
D3  e  dönüşür.  
Diğer  biyolojik    aktif  metabolit  1,25-(OH)2D3  ise  barsaklar, 
kemik,meme ve diğer dokulardaki  D vit. reseptörlerine (VDR) 
bağlanır.  VDR  aktivasyonu  kanda  Ca  ve  fosfor  düzeylerinin 
kontrolünü  sağlamaktadır.  Bunun  dışında    VDR  nin    hücre  
proliferasyonunu inhibe ettiği, apopitozu ve diferansiyasyonu 
ise  aktive  ettiği  gösterilmiştir.D  vitaminin  kansere  karşı 
koruyucu  etkisinin  Growht  –factor  sinyali  ve  TGF-  β-SMAD 
sinyali gibi    birkaç mekanizma ile olduğu belirtilmektedir. Uzun 
süreli prospektif çalışmalarda, D vitaminin düşük düzeyleri ile 
birçok kanser türünün gelişimi arasında bir ilişki saptanmıştır. 
WHO  çalışma  grubu  tarafından  yapılan  analizlerin  tekrar 
değerlendirilmesinde,  düşük  D  vitamini  düzeyi  ile  en  yüksek 
risk  ilişkisinin    kolorektal  kanserlerde    olduğu  saptanmıştır  . 
9  çalışmanın  metaanalizinde  de  bu  bulgular  desteklenmiştir. 
Bu  meatanalizdeki  çalışmalardan  birinde  ,  serum  25OH  D 
vitaminin  konsantrasyonundaki  her    4  ng/mL  (10  nmol/L)  lik 
artışın, kolorektal kanser riskinde %6 oranında azalma sağladığı 
saptanmıştır.  Bu  çalışmaların  sonuçlarını  desteklemeyen  bazı 
çalışmalarda  D  vitamini  düzeyi  ile  kolon  kanseri  arasında 
anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Hatta bazı çalışmalar, yüksek 
serum 25OHD vitamini düzeylerinin pankreas kanseri riskinde 
artmaya neden olduğunu göstermiştir. Mevcut veriler kanser 
önlenmesinde veya tedavisinde  yüksek doz D vit.  kulanımını 
desteklemek için yetersizdir.
FİG.1 :ÇEŞİTLİ DOKULARDA D VİT. ETKİ MEKANİZMASI.
DR. IŞIL SOMALI

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
65
PANEL - Kanser Kontrolü
K39
Küresel Kanser Kontrolü
Hiç  şüphesiz  kanser  kontrolünde  en  güncel  olay  19-20  Eylül 
2011  tarihinde  Amerika  Birleşik  Devletleri-  New  York’ta 
Birleşmiş  Milletler  Genel  Kurulunda  “Bulaşıcı  olmayan 
Hastalıkların”  genel  kurul  gündemine  alınmasıdır.  Bu  bir 
anlamda acaba Birleşmiş Milletler Topluluğu Kanser ve Kronik 
hastalıklara savaş mı ilan ediyor? sorusunu sordurtmaktadır. Bu 
üst düzey toplantıya 34 devlet başkanı katılmış, 133 üye ülke 
konuşmalarında  konunun  önemini  dile  getiren  konuşmalar 
yapmış,  Birleşmiş  Milletler  Başkanı  Ban-ki  Moon,  Dünya 
Sağlık  Örgütü  Başkanı  Margaret  Chan  konuşmuş,  Genel 
Kurul’daki  bu  üst  düzey  konuşmaların  yanı  sıra,  aynı  hafta 
içinde Birleşmiş Milletler binasında ve New York’ta 40 paralel 
toplantı  düzenlenmiş  ve  Birleşmiş  Milletler  bir  rezolüsyonu 
kabul etmiştir. Konu 1000 kadar yayın organında yer almıştır. 
Türkiye  Cumhuriyeti’de  buraya  Sağlık  Bakanlığı  .Kanser  Savaş 
Darie Başkanlığını nezdinde bir heyet göndermiştir. Neden bu 
konu birden bire gündemde öne çıkmıştır? Hayır aslında birden 
bire çıkan bir konu değildir! Birleşmiş Milletler Teşkilatı 2010 
Mayıs  ayındaki  zirvesinde  “Bulaşıcı  olmayan  hastalıklarla” 
mücadeleye dair bir rezolüsyonu oy birliğiyle kabul etmiş ve bu 
konuda Eylül 2011 yılında düzenlenecek olan Birleşmiş Milletler 
Toplantısına  tüm  üye  ülkelerin  Devlet  Başkanlarını  davet 
etmeyi  bir  yıl  önceden  planlamış  ve  kronik  hastalıklarla  ilgili 
yeni bir planı işaret etmiştir. Bu doğrultuda Uluslararası Kanser 
Kontrol  Örgütü  (UICC),  Uluslararası  Diyabet  Federasyonu, 
Dünya  Kalp  Cemiyeti,  Uluslar  arası  Tüberküloz  ve  Akciğer 
Hastalıkları  Cemiyetleri  ortak  bir  platform  oluşturmuşlardır 
(“Non-Communicable  Disease,  NCD  Alliance”).  Bu  gün  bu 
platform tüm dünya’dan 2000’in üzerinde sivil toplum örgütünü 
temsil etmektedir  Birleşmiş Milletler 2001’de AIDS konusunu 
gündeme  aldığından  bu  güne  ilk  kez  bir  sağlık  konusunu 
gündeme  almıştır.  Neden  almıştır?  Çünkü,  her  yıl  bulaşıcı 
olmayan  hastalıklardan  36  milyon  kişi  ölmektedir.  Bu  tüm 
ölümlerin %60’ını oluşturmaktadır. Önümüzdeki 20 yıl boyunda 
“Bulaşıcı olmayan hastalıkların” dünya ya maliyeti 47 trilyon USD 
olarak öngörülmektedir. Yani konunun bir insani boyutu vardır: 
Ölümlerin  giderek artarak  inanılmaz  sayılara  ulaşması.  Diğeri 
ise yukarıda da belirtildiği gibi ekonomik boyutu: konu giderek 
öyle  bir  hale  gelmektedir  ki,  dünya’nın  hiçbir  ekonomisi  bu 
maliyeti karşılayamayacak hale gelmektedir. Bu rezolüsyonun 
Birleşmiş  Milletler’de  kabul  edilmesi  önemlidir.  Maalesef  bu 
rezolüsyonun kabulune rağmen, Birleşmiş Milletler bu konuda 
“Hedefler” koyamamış, “Göstergeler” saptayamamıştır. Ancak 
buna  rağmen  sevindiricidir  ki  2013  ve  2014  yıllarında  bu 
konuda gelişmeler yaşanacaktır. Dünya Kanser Kontrol Örgütü 
(UICC)’nin de içinde bulunduğu platform 11 maddeden oluşan 
“Dünya Kanser Bildirgesi”nde konulan hedefleri savunmakta ve 
bu konuda faaliyet göstermektedir. 18 Kasım 2011’de Dublin’de 
“Dünya  Kanser  Liderler  Zirvesi”  gerçekleşmiştir.  2015  yılında 
yeniden gözden geçirilecek olan “Bin yıl Hedefleri” kapsamına 
kanserin  de  alınması  bir  zorunluluk  olmuştur.  Bu  açıdan  sivil 
örgütler faaliyetlerini yoğunlaştırmalıdırlar. 
Dünya’da  bu  gelişmeler  yaşanırken  Avrupa  Birliği’de  2009 
yılında “European Partnership for Action Against Cancer” başlığı 
altında 2013 yılına kadar sürecek olan bir program başlatmıştır. 
Bu program ile Avrupa’da 2020’ye kadar yeni kanser vakalarının 
%15 azaltılması amaçlanmaktadır. Bu amaçla Avrupa Birliği sivil 
ve resmi kurumlarla işbirliği içinde çalışmalarını yürütmektedir. 
Kanser tüm Dünya’da artmaya ve can almaya devam etmektedir. 
Her yıl dünyada 12.7 milyon insan kansere yakalanmaktadır. Yedi 
milyon altı yüz bin insan ise kanserden ölmektedir. Dünyada şu 
an 25 milyon kanserli insanın bulunduğu tahmin edilmektedir. 
Böyle giderse 2030 yılında her yıl kanserden ölenlerin sayısı 7.6 
milyondan 13 milyona yükselecektir. Her yıl görülen yeni kanser 
vakalarının sayısı ise %50 artışla 12.7 milyondan 21.4 milyona 
yükselecektir. Tüm kanser ölümlerinin %63’ü gelişmekte olan 
ülkelerde  beklenmektedir.  Bunda  en  önemli  neden  mevcut 
tütün  kullanımı  ve  sağlıksız  yaşam  tarzıdır.  Tüm  kanser 
ölümlerinin  %43’ü  tütün,  diyet  ve  enfeksiyonlarla  ilişkilidir. 
Ülkemizde  de  her  yıl  en  az  150000-200000  kişinin  kansere 
yakalandığı  öngörülmektedir.  Tütün  tüm  kanser  ölümlerinin  
%30’undan  sorumludur.  Dünya  Sağlık  teşkilatının  başlattığı 
“Tütün Çerçeve anlaşması” ülkemizde de uygulanmış, 19 Mayıs 
2008’da kapalı alanlarda ve kamusal alanlarda tütün yasakları 
başlamıştır,  19  Temmuz  2009’da  ise  lokanta,  kahvehane  ve 
kafe gibi alanlarda da yasaklar uygulanmaya koyulmuş Türkiye 
bu alanda en önde gelen ülkelerden biri durumuna gelmiştir. 
Bu  yasakları  desteklemek  ve  tütün  kullanımını  kontrol 
etmek  konusunda  herkese  büyük  sorumluluk  düşmektedir. 
Obezite oranı birçok gelişmiş ülkede %25’leri aşmıştır. Sağlıklı 
beslenme  ve  fiziksel  aktive  tavsiyelerine  hız  kazandırmamız 
gerekmektedir.  Ülkemizde  de  2008  yılında  Ulusal  Kanser 
Kontrol  Programının  hazırlanmış  olması  sevindiricidir.  Kanser 
Taramalarının  ülkemizde  yaygınlaştırılması  için  devletin  attığı 
adımların  yanı  sıra,  insanlarımızın  bilinçlendirilmesi  için  yine 
herkese büyük görevler düşmektedir.
ABD’de her üç  kadından biri, her iki erkekten birisi yaşam boyu 
kansere yakalanmaktadır. Kadınlarda ilk üç sırayı meme, akciğer 
ve bronş, kolon ve rektum kanserleri; erkeklerde ise prostat, 
akciğer, kolon ve rektum almaktadır.  Bu sıralama önceki yıla 
göre değişmemiştir. ABD’de çocuk kanserleri 1-14 yaş grubunda 
%12.2 ile ikinci en sık ölüm olmaya devam etmektedir. Yaşam 
hızları  ise  2009  yılında  yayınlanan  verilere  göre  erişkinlerde 
%68’lere ulaşmış, çocuklarda ise %80’leri aşmaya başlamıştır. 
Uzun  zamandan  beri  IARC’ın  Globocan  2002  verileri 
kullanılırken,  bu  yıl  içinde  Globocan  2008  rakamları  IARC 
tarafından  açıklanmıştır.    Buna  göre  erkeklerde  ilk  üç  sırayı 
akciğer, prostat ve kolorektal; kadınlarda ise ilk üç sırayı  meme, 
serviks  uteri  ve  kolorektal  kanserler  almaktadır.  Bu  verilere 
göre ülkemizde sık görülen kanserler erkeklerde akciğer, mide, 
mesane; kadınlarda meme, kolorektal, mide kanserleri olarak 
bildirilmektedir.  Yine  Globocan  2008  verilerine  göre  en  sık 
kanser ölümleri erkeklerde   akciğer, mide, prostat; kadınlarda 
meme, mide ve kolorektal kanserleridir. 
Hacettepe  Üniversitesi  Hastaneleri  kanser  kayıtlarındaki 
eksikliğinin  farkına  vararak  2002  yılından  itibaren  her  üç 
hastanesinden de kanser kayıtlarını düzenli olarak toplamaya 
başlamış  ve  2005  yılından  itibaren  bu  sistemi  elektronik 
ortama  taşımıştır.  2001  yılında  yıllık  210  olan  bildirim  sayısı, 
2002’de 1111 vaka, 2003’de 2674, 2004’de 3026 vaka, 2005’de 
4147  vaka,  2006’da  4741  vakaya  ulaşmış  olup,  Hacettepe 
Hastanelerine başvuran yeni kanser vakası sayısı  2007 yılında 
4636, 2008 yılında 5202, 2009 yılında 4990, 2010 yılında  5084 
olarak  gerçekleşmiştir.  Hacettepe  Hastanelerine  başvuran 
kanser  vakalarınında  ilk  sıraları  erkeklerde  akciğer,  prostat, 
kolorektal,  kadınlarda  ise  meme,  tiroid,  kolorektal  kanserler 
almaktadır. Çocuklarda ise Lenfomalar ve sinir sistemi tümörleri 
ilk sırayı almaktadır. 

66
Kanserden  ölüm  hızları  gelişmiş  ülkelerde  son  yıllarda  alınan 
tedbirlerle  azalma  eğilimine  girmiştir.  Etkin  kanser  kontrol 
programlarının gerek Dünya’da gerekse Ülkemizde uygulanması 
gerekmektedir,  ayrıca  Uluslararası  Kanser  Savaş  Örgütü  iki 
yılda  bir  gözden  geçirerek  tekrar  yayınladığı  Dünya  Kanser 
Bildirgesinde  belirtilen  hedeflere  yönelik  olarak  çalışmalar 
sürdürülmektedir. 
PROF. DR. M. TEZER KUTLUK 
HACETTEPE  ÜNİVERSİTESİ  ONKOLOJİ  HASTANESİ  ÖĞRETİM 
ÜYESİ;  TÜRK  KANSER  ARAŞTIRMA  VE  SAVAŞ  KURUMU 
DERNEĞİ GENEL BAŞKANI;  ULUSLAR ARASI KANSER KONTROL 
ÖRGÜTÜ (UICC) YÖNETİM KURULU ÜYESİ; AVRUPA KANSER 
CEMİYETLERİ ÖNCEKİ BAŞKANI
K40
SİGARA BIRAKMA TEDAVİSİ DESTEK PROGRAMI
Türkiye  Sigara  Bırakma  Tedavisi  Destek  Programı,  17  Ocak 
2011  tarihinde  Bakanlar  Kurulunun  2011/1333  sayılı  kararı 
ile  başlamış  olup,  müteakiben,  halka  yönelik  olarak;  Alo  171 
Tütün Danışma hattı hizmete geçmiş ve basın açıklamalarıyla 
programın  tanıtımı  gerçekleştirilmiştir.  Gönüllülere  temin 
edilecek olan ilaçlara yönelik olarak; satın alma, muayene kabul 
ve depolama süreçleri tanımlanmış ve T.C. Sağlık Bakanlığının 
Temel  Sağlık  Hizmetleri  Genel  Müdürlüğü,  Kanserle  Savaş 
Dairesi  Başkanlığı,  ve  Tedavi  Hizmetleri  Genel  Müdürlüğü 
arasında iş bölümleri belirlenmiştir.
Hacettepe  Üniversitesi  Onkoloji  Enstitüsü  Prevantif  Onkoloji 
Anabilim Dalı başkanı Prof. Dr. İsmail Çelik koordinatörlüğünde 
yürütülen “T.C. Sağlık Bakanlığı Sigara Bırakma Tedavisi Destek 
Programı”na  ülke  çapında  her  ilde  en  az  bir  merkez  olmak 
kaydı ile 227 sigara bırakma merkezinde görevli yaklaşık 400 
civarında  hekim  ve  650  civarında  yardımcı  sağlık  personeli 
ekibi  dahil  edilmiştir.  Mart  2011’de  başlanılan  olan  program 
kapsamında, Aralık 2011 tarihi itibariyle 164,733 kişiye toplam 
247,435 kutu ilaç desteğinde bulunulmuştur. 
Programın  sonuçları  Sağlık  Bakanlığınca  değerlendirilmeye 
alınmış  bulunmaktadır.  Dünyanın  en  geniş  kapsamlı  toplum 
tabanlı  sigara  bırakma  müdahele  projesi  olan  bu  program 
başarılı  sonuçları  ile  dünyaya  örnek  olacak  bir  başarıya  imza 
atmayı hedeflemektedir.
PROF. DR. İSMAİL ÇELİK
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
67
K41
Türkiye’de Kanser Kontrol Çalışmaları
Kanserle Savaş Dairesi olarak Türkiye’de Kanserin Kontrol altına 
alınması için 2009-2015 yılları arasını kapsayan bir ulusal kanser 
kontrol programı yayınlanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü yetkilileri 
ile  işbirliği  içerisinde  yürütülen  bu  programın  5  ana  başlığı 
vardır ve bu başlıklarda gerçekleştirilen ilerlemeler aşağıdadır;
1) 
Kanser Kayıtçılığı:
Kanser kaydında daha önce etkili olmadığı bilinen pasif kanser 
kayıtçılığı  yerine  aktif  kanser  kayıt  merkezleri  oluşturdu  ve 
kanser insidanslarında 2002’den itibaren ciddi düzelmeler elde 
edilmiştir.
Sekiz ilde kurduğumuz aktif kanser kayıt merkezi sayımız, 2012 
itibari ile 11’e çıktı. Böylece tüm nüfusun yaklaşık %25’i kanser 
gelişimi açısından aktif takibe alınmış oldu. Bu kapsama alanı 
ile  Türkiye  aktif  kanser  kayıtçılığında  bölgesinde  ve  dünyada 
önemli bir ülke haline geldi. İki merkezimiz(İzmir ve Antalya) 
Dünya Sağlık Örgütünün Uluslar arası Kanser Araştırma Kurumu 
(IARC)  tarafınca  da  akredite  oldu  ve  veriler  5  Kıtada  Kanser 
İnsidansı kitabında yayınlandı. Kanser verilerimizin kalitesi her 
yıl  rutin  değerlendirmeye  alındı  ve  uluslar  arası  standartlara 
yükseltildi. Kanser sıklığımız, Avrupa ve dünyanın gelişmiş pek 
çok  ülkesi  ile  karşılaştırıldığında  belirgin  seviyelerde  bir  artış 
göstermektedir. Ülkemizin değişik bölgeleri arasında da kanser 
sıklığı açısından bir fark yoktur (Şekil 1,2,3). 
Ülkemiz  kanser  harcamaları  açısından  Avrupa  Birliği  ülkeleri 
arasında en fazla harcama yapan altı ülkeden birisidir. Yapmış 
olduğumuz bir çalışmanın sonucuna göre Ulusal Kanser Kontrol 
Programında  uygulanması  gereken  önlemlerin  tam  olarak 
uygulanmaması  ülkemizin  kanser  insidansı  ve  kanser  tedavi 
masraflarını  tolere  edilebilir  sınırların  üzerine  çıkaracaktır. 
Bu  nedenle  ulusal  kanser  kontrol  programındaki  önlemleri 
hızla aldık ve uyguluyoruz. Türkiye 2004-2007 kanser verileri 
dağılımı aşağıda verilmiştir.(Şekil 1, 2)
Şekil  1:  Yıllara  göre  en  sık  görülen  kanserler  YSH*,    Erkek, 
Türkiye
*Yüz binde, Dünya Standart Nüfusu
Şekil  2:  Yıllara  göre  en  sık  görülen  kanserler  YSH*,  Kadın, 
Türkiye
*Yüz binde, Dünya Standart Nüfusu
Kanserden Korunma:
Kanserden  konusunda  en  etkin  kontrol  politikası  birincil 
korunmadır, yani kanser yapıcı etkenin ortadan kaldırılmasıdır. 
Bu  kapsamda  Bakanlığımızın  ülke  çapında  ve  bölgesel  bazda 
yürüttüğü çalışmalar şunlardır;
a) 
Ülke Çapında Kanserden Korunma Aktiviteleri:
Ülkemiz kapalı alanlarda sigara kullanımı ve tütün kontrolüne 
yönelik  çalışmalar  neticesinde  Dünya  Sağlık  Örgütü’nün 
önerdiği  MPOWER  startejisini  en  iyi  ve  en  önde  uygulayan 
ülkelerden biri oldu. 
2011  yılında  tütünle  mücadele  konusunda  Bakanlığımızın 
gerçekleştirdiği  önemli  bir  aktivite  sigara  bıraktırma  üniteleri 
ve  sigara  bırakma  tedavilerinin  bakanlığımızca  karşılanmaya 
başlanmış  olmasıdır.  Ülkemizin  her  ilinde  en  az  bir  tane 
olan  KETEM’lerde  (Kanser  Erken  Teşhis,  Tarama  ve  Eğitim 
Merkezleri) sigara bıraktırma poliklinikleri kuruldu, hekimlerin 
sertifikalı  eğitimleri  tamamlandı  ve  danışmanlık  dışında 
başvuran  vatandaşlarımıza  ücretsiz  sigara  bıraktırma  ilaçları 
sağlandı.  Yaklaşık  170.000  kişiye  ücretsiz  olarak  sigara 
bıraktırma tedavisinde kullanılan ilaçlar ücretsiz olarak verildi.
Ülkemiz  için  önemli  bir  diğer  sorunda  obesitedir.  Ne  yazık 
ki,  aşırı  kiloluluk  oranları  açısından  DSÖ  verilerine  göre 
Türkiye  Avrupa  ülkeleri  arasında  ön  sıralarda  gelmektedir. 
Bu kapsamda tüm KETEM’lerde obesite taramaları başlatıldı. 
2011 yılı içerisinde ise Türkiye Obezite ile Mücadele ve Kontrol 
Programı başlatılmıştır.
Son  yıllarda  önemli  oranda  tartışılan  bir  diğer  konuda 
elektromanyetik dalgalar, cep telefonları ve baz istasyonlarıdır. 
Vatandaşlarımızın  bu  konudaki  tereddütlerine  son  vermek 
üzere  5  bakanlık  işbirliği  içerisinde  bir  yönetmelik  çıkarıldı, 
ayrıca halkımıza en doğru bilgilerin kısa sürede ulaştırılabilmesi 
için  Bakanlığımız  bünyesinde  bir  elektromanyetik  dalgalar 
danışma kurulu oluşturuldu.
b) 
Bölgesel ve Bilimsel Faaliyetler:
Ülke çapında kanser kontrol aktiviteleri ile beraber, bölgesel 
düzeyde  de  Kocaeli  Dilovası  Kanser  Takip  Çalışmaları,  Doğu 
Karadeniz  Çernobil  Sonrası  Kanser  Araştırmaları,  Nevşehir 

68
Mezotelyoma  Erken  Tanı  Çalışmaları,  Türkiye  Sularında 
Ağır  Metal  Birikimi  Araştırmaları,  Biberonlarda  Bifosfenol 
Araştırılması,  Mide  Kanserlerinin  Erken  Teşhisine  Yönelik 
Araştırmalar  ve  Onkogram  Geliştirilmesi  gibi  kanser  kontrol 
aktiviteleri  hem  bilimsel  hem  de  kurumsal  olarak  devam 
etmektedir. 
2) 
Kanser Erken Teşhis ve Tarama:
İlk olarak 2004 yılında kanser taramaları yapmak üzere KETEM 
(Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezleri) isminde 11 
tane merkez açıldı. Bu merkezlerin sayısı her geçen gün artarak 
124’e kadar yükseldi. Artık her ilimizde en az bir adet KETEM 
var ve Sağlıkta Dönüşüm Programı ile KETEM sayıları 2015 yılına 
kadar 280’e çıkarılacaktır. Bu merkezlerde özel eğitim görmüş 
hekim, hemşire ve ebeler halka üst düzeyde güler yüzlü hizmet 
vermek için çalışır. Birincil amaçları sağlıklı bireylerin kanserden 
korunmasıdır. KETEM’lerdeki tüm hizmetler sosyal güvencesi 
olsun veya olmasın her vatandaşımıza ücretsiz olarak yapılır. 
KETEM’lerde öncelikle  kanser konusunda farkındalık eğitimleri 
yapılır. Bu konuda tüm sağlık ve kamu personeli başta olmak 
üzere halk ve toplum liderlerine sürekli eğitimler düzenlenir. 
Bu  eğitimlerin  sayesinde  halk  arasında  2006  yılında  kanser 
konusunda %2’ler oranında olan doğru bilgi oranı 2010 yılında 
%30’lar seviyesine yükseltilmiştir. KETEM’lerin çok önemli diğer 
bir görevi toplum tabanlı meme, servikal ve kolorektal kanser 
taramaları  yapmaktır.  Bu  taramalarda  Avrupa  Birliği  Kalite 
Yüklə 6,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin