Ekolojik turiZMİn süRDÜRÜlebiLİRLİĞİ


TÜRKİYE’DE SÜRDÜRÜLEBİLİR EKOTURİZM



Yüklə 0,53 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə9/11
tarix12.05.2023
ölçüsü0,53 Mb.
#112674
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11
Ekoloji turizm

4. TÜRKİYE’DE SÜRDÜRÜLEBİLİR EKOTURİZM 
Doğal çevre, bilinen klasik turizm denilen kıyı turizm çeşitlerinden yeterince 
zarar görmüştür. Dünyanın büyük turizm devlerinde yaşanan bu durum, 
Türkiye ve gelişmekte olan birçok ülkede de görülmüş ve sonuç olarak ortaya 
çıkan turistik patlama ancak kısa bir süre devam etmiştir (Lincorish, 1991). 
Fakat çevreye ve turistik imaja olumsuz etkisi büyük olmuştur. Günümüzde 
ise, Türk turizm politikalarında değişmeler yaşanmaya başlamıştır. Değişim 
daha çok, seçici, özel turizm çeşitlerinin oluşması yönündedir. Kültür temelli, 
yavaş gelişen ama emin bir gelişme sürecindeki kırsal turizm kaynaklarına 
dayalı olan, sağlık ve doğa kökenli turizm çeşitlerine doğru bir değişim 
105 


Ş.KAYPAK/Ekolojik Turizmin Sürdürülebilirliği…. 
gözlenmektedir. Yeni oluşturulan hedeflerin tanıtımı ve uygulanmasına 
çalışılırken, aynı zamanda kıyı turizm kökenli deniz-kum-güneş bileşkesinin 
etkilerinin azalması yönünde çalışmalar yapılmaktadır. Gelecek eğilimler 
içinde yer alan doğal kökenli ve kültürel turizmin oluşması için Türkiye’nin 
elinde geniş turistik ürün çeşitlendirme fırsatları vardır. Fakat Türkiye için en 
büyük sorun henüz bu potansiyellerin kullanılamaması ve halen kıyı 
turizminin etkisinde kalınmasıdır (World Travel and Tourism Council, 2002).
Turizmin gelişmesi günümüze kadar klasik turizm hareketleri ve çeşitleri 
üzerinde yoğunlaşmıştır. Günümüzde artan yaşlı ve azalan genç nüfus, boş 
zaman ve maddi kazanç insanları daha farklı turizm hareketlerine itmektedir. 
Artan turist sayısı yeni turizm alanlarının ve çeşitlerinin oluşması gereğini ön 
plana çıkarmıştır (Kozak ve Kozak, 2001). Yeni turistik ürünler oluşturma, 
turistik hedeflerin en önemli politikası durumuna gelmiştir. Ayrıca, gelecek 
dönemler için de büyük bir gelişme aracı olarak görülmektedir (Lincorish ve 
Jenkins, 1997). 
Turizmin ekonomik kazançlarından faydalanmak, hayat 
standartlarını yükseltmek açısından ekolojik turizm Türkiye için uygun bir 
turistik politika unsurudur. Gelecek dönemlerde oluşacak olası gelişmelerden 
Türk turizminin nasıl etkileneceği, henüz belli olmasa da, uygulanacak turizm 
politikaları turizmin gelecekteki çehresini etkileyecektir. Bu politikaların en 
önemlileri ürün geliştirme ve alternatiflerin oluşturulmasıdır. Sahip olduğu 
bozulmamış doğası ve değerleri, kültürel varlıkları ile ürün çeşitlendirmesine 
gitmesi gerekmektedir (Baloğlu ve McCleary, 1999). Bu bağlamda, şu anki
görüntü itibariyle anormal gelişmeler olmazsa, Türkiye’nin turizm alanında 
gelecekte önemli bir gelişme sağlayacağı düşünülebilir. Ama sağlanacak bu 
gelişme bazı etkenlere bağlıdır; bunlar, doğal, kültürel ve ekonomik v.b. 
potansiyel değerlerin planlı ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılması; merkezi 
ve yerel yönetimlerin yeni turistik ürün alanlarının oluşmasında katkılarının 
sağlanması; finansal destek, gerekli yatırım girişimleri ve teşviklerin
gerçekleşmesi; alt ve üst yapının tamamlanması; turizm eğitiminin 
yaygınlaştırılması ve halkın bilinçlendirilmesi; etkin tanıtım faaliyetlerinin 
uygulanması ve alternatif turizm çeşitlerinin uygulamaya geçirilmesidir 
(Kozak ve Kozak, 2001). Sürdürülebilirlik açısından Türk turizmi önemli 
merkezlerden biri olmak için yeterli potansiyele sahiptir. Altyapısı yeterli, 
turistik açıdan olumlu bir imaja ve rakiplerinden farklı ürünlere sahip yöreler 
paydan daha büyük bir kısmı elde edebilecektir. Bu sayede kazanç elde 
ederken, doğal ve kültürel yapının korunması da sağlanmış olacaktır.
Ülkemizin, Akdeniz’deki en önemli turizm alanlarından birisi olduğu açıktır. 
Yaklaşık 8000 km. uzunluğundaki sahilleri, çeşitli uygarlıklardan kalan zengin 
tarihi ve kültürel mirasın yanı sıra, iklimsel çeşitliliği nedeniyle olağanüstü bir 
bio-çeşitliliğe sahiptir ve tek başına bütün bir Avrupa kıtası ile 
karşılaştırılabilir. Örneğin, tüm Avrupa’da 500 kuş türü bulunmasına karşılık, 
Türkiye’de 420 civarında kuş türü saptanmıştır. Bunun yanı sıra, Avrupa’da 
tespit edilen yaklaşık 12.000 bitki türünden yaklaşık 9.000’i ülkemizdedir. 
Türkiye, gerek dağları, ormanları, yaylaları, kıyıları, gölleri, akarsuları gibi 
doğal varlıkları; gerek flora ve faunası ve gerekse mağaraları ve kanyonları 
gibi ilginç jeolojik oluşumları açısından diğer ülkelerle kıyaslanamayacak 
düzeyde bir zenginliğe sahiptir ve bu zenginlikler ülkemizi gündemde olan 
106


Alanya İşletme Fakültesi Dergisi 2/2 (2010)93-114 
ekoturizm için oldukça ilgi çekici bir ülke konumuna getirmektedir. Turizme 
erken açılmış bazı kıyı bölgelerimiz hariç, henüz ülkemizin pek çok bölgesinde 
doğa bozulmamış ve endemik türler, flora ve fauna konusunda dünyada eşine 
az rastlanır bir zenginlik vardır (Yürik, Tarihsiz). Buna sosyo-kültürel değerler 
de eklenince, Türkiye, ekoturizm konusunda potansiyel bir cennettir. Bu 
potansiyeli değerlendirip geliştirmek, hepimizin görevidir.
Yeni oluşan turizm pazarları için önemli olan, sürdürülebilir, uzun dönemli bir 
turizm planlamasıyla hayata geçirilmiş ve diğer turistik hedeflerden farklı 
turistik ürünlerin var olmasıdır (Texas Agricultural Extension Service, 1997). 
Eğer sunulan turistik ürün rakiplerinkinden farklı ve çeşitli değilse, turistler o 
ürünü standart bulmaktadırlar (Baloğlu ve McCleary, 1999; Murphy vd., 
1999). Etkili bir turistik ürün geliştiremeyen turistik hedef, müşteri 
ihtiyaçlarını görmekten uzaklaşmış; hedefin dışında ve rakiplerinin gerisinde 
kalmış demektir (Hodgson, 1990). Sürdürülebilirliği olan bir turistik ürün 
geliştirmenin en önemli yolu, turistik ürünün farklılaştırılması ve 
çeşitlendirilmesidir. Son dönemlerde büyük gelişmelere sahne olan turizm 
sektörü, gün geçtikçe önemini artırmaktadır. Gelişen ve değişen şartlar dünya 
üzerindeki pazar paylarının farklılaşmasını da beraberinde getirmektedir 
(Bramwell ve Rawding, 1996). Ülkemizi ziyaret eden turist sayısı ve turizm 
gelirlerinde sağlanan sürekli artışlar, sektörde istikrarlı bir gelişmenin 
olduğunu göstermektedir. Dünya Turizm Örgütü tarafından hazırlanan 
“Turizm: 2020 Vizyonu Avrupa” adlı çalışmada, Türkiye’nin 2020 yılında, 
bölgesinde Fransa, İspanya ve İtalya’dan sonra 4. ülke konumuna geleceği 
tahmini yapılmaktadır. Türkiye’nin 2020 hedefi ise, 60 milyon ziyaretçi ve 50 
milyar ABD Doları değerinde turizm geliridir. Turizmin gelişmesi için, bir 
ülkede zengin turizm kaynaklarının bulunması gerekmektedir. Doğal, kültürel 
ve tarihi kaynakların varlığı sağlıklı bir turizm gelişimi için önkoşuldur 
(Murphy vd., 1999). Türkiye’nin her yöresinde bu kaynaklardan fazlasıyla 
vardır. Fakat bu turistik kaynakların varlığı tek başına yeterli olmamaktadır. 
İşlenerek turistik çekim öğelerine dönüştürülmesi, çekiciliklerin ortaya 
çıkarılması ve bunların turiste uygun bir şekilde sunulması gerekmektedir 
(Yarcan, 1996).
Dünyada artık keşfetmek amaçlı olarak yapılan ekoturizm, son yıllarda 
ülkemizde de sık sık gündeme gelmekte, fakat sadece yayla turizmi olarak 
düşünülmektedir. Oysa bir bütün olarak ele alınması gereken ekoturizm, 
sosyal ve kültürel faaliyetleri de içine alan, geniş alanlarda birçok aktiviteyi 
kapsayan bir etkinliktir. Kültür ve Turizm Bakanlığı, ekoturizmi; yayla turizmi, 
ornitoloji (kuş gözleme) turizmi, foto safari, akarsu sporları (kano-rafting) 
çiftlik turizmi, botanik (bitki inceleme) turizmi, bisiklet turları, atlı doğa 
yürüyüşü, kamp-karavan turizmi, mağara turizmi, dağ turizmi ve doğa 
yürüyüşü gibi başlıklar altında değerlendirmektedir (Yürik, Tarihsiz). Kültür ve 
Turizm Bakanlığı, Türkiye Turizm Stratejisi 2023 belgesinde eko-turizm ve 
yayla turizmine yönelik hedefleri şu şekilde koymuştur: Yerel halk, turistik 
ürün, hediyelik eşya yapımı, servis, kalite ve işletmelerin yönetimi konusunda 
eğitilecektir. Etnografik ve ekolojik özelliklerinin sergilendiği müze evlerin 
açılması teşvik edilecektir. Alana girişte kabul noktaları oluşturulacak ve 
ziyaretçilere farklı güzergâhları ve yöresel özellikleri gösteren mola noktaları 
107 


Ş.KAYPAK/Ekolojik Turizmin Sürdürülebilirliği…. 
ve tur güzergâhlarını gösteren haritaları sunulacaktır. Doğa turizmi için 
kullanılacak alanlarda, çeşme, wc, barınak, mesafe ve yön levhalarının 
tamamlanması, dağ yürüyüşü rotalarının Küresel Yer Belirleme Sistemi (GPS) 
ile uydulara tanıtılması, yeni taşıt yolu açılmaması sağlanacaktır. Kitle turizmi 
amaçlı kullanılacak alanlarda; fiziksel planlama çalışmalarına altlık 
oluşturacak kadastro tamamlanarak, orman ve mera alanlarının sınırları 
tespit edilip 1/25 000, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planları hazırlanacaktır. 
Doğa turizm amaçlı olarak seçilen alanlarda güzergâh üzerinde yer alan 
mağara, şelale, ilginç ağaç ve kaya oluşumu, sportif alanlar, kamping alanları 
vb. çekicilikler için çevre düzenlemeleri yapılacak, başta ulaşım olmak üzere 
gerekli altyapılar tamamlanacaktır. Yörenin özelliklerinin araştırılmasına 
olanak verecek ve bilimsel anlamda gösterimini sağlayacak araştırma 
istasyonları ve bilim müzeleri kurulacaktır. Yöre halkına pansiyonculuk eğitimi 
verilecektir. Turizm gelişim alanlarında yer alan eko-turizm alanlarının ‘alan 
yönetim planları’ yapılacaktır
 
(Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2007:41). 
Ülkemizin zengin coğrafyası ve doğal potansiyeli, doğa turizmi türleri 
açısından büyük bir şanstır, ancak bilinçsizce davranılması sonucunda, çevre 
değerlerinin bozulması da kaçınılmaz olacaktır. Doğal varlıkların sergilediği 
güzellikler, dinlenme-eğlenme faaliyetlerine uygun ortamlar oluştururlar. 
Ekonomik, sosyal, kültürel pek çok yararı olan turizmin iyi kontrol 
edilememesi halinde, aşırı doğal kaynak kullanımı ve yanlış yer seçimleri 
nedeniyle doğal alanların, tarihsel değerlerin ve kıyı alanlarının tahrip 
edilmesi gibi olumsuz çevresel etkileri olabilmektedir. Bu potansiyel tehlikeyi 
acilen görüp, doğa içinde yapılan tüm turizm türlerinde “çevreyle barışık” tarz 
ve yöntemleri benimsemek durumundayız. 1970’li yıllardan itibaren 
Avrupa’da “çevre kalitesi” turizm ürününü oluşturan öğelerden en önemlisi 
olmuştur. 1980’li yıllardan itibaren doğal, kültürel, sosyal kaynakların 
kalitesinin korunup geliştirilmesine dayalı turizm ürün ve hizmetleri aranılır 
hale gelmiştir. Sektörel planlama anlayışından bütüncül turizm anlayışına 
1980’li yıllarda geçilebilmiştir. Turist beklentilerinin kaliteli bir çevreye duyarlı 
olduğu, ancak 1990’lı yıllarda anlaşılmıştır. Bu nedenle, 21. yüzyılda 
sürdürülebilir turizmin gelişmesinin temelini nitelikli çevre oluşturmaktadır ve 
turizm işletmeleri, çevre yönetim sistemlerini benimseyen işletmecilik 
politikalarını uygulamaya koyacaklardır (Karaman, 2004). 
Ekoturizm anlayışı ülkemizde yeni yerleşmektedir ve maalesef, resmi 
kurumlar bu turizm türünün sürdürülebilmesi için, bütün türlerde gerekli 
düzenlemeleri henüz yapmış değillerdir. Türkiye’de mevcut potansiyel ve 
turizmde yeni eğilimler göz önüne alınarak en az yatırım gerektiren ve en 
uygun olanından başlamak üzere, yayla turizmi, doğa-dağ yürüyüşü, akarsu 
turizmi, bisiklet turları, mağara turizmi, sportif olta balıkçılığı, kuş 
gözlemciliği, botanik turizmi gibi pek çok turizm aktivitesi yönündeki 
çalışmalar hız kazanmış ve sürdürülmektedir. Hangisine ağırlık verilirse 
verilsin, burada anahtar nokta koruma-kullanma dengesinin sağlanarak 
turizmin geliştirilmesidir. Bilindiği üzere, her türlü doğal zenginliğin 
kullanımındaki temel ilke, koruma-kullanma dengesinin sağlanmasıdır. Bu 
dengenin sağlanması, turizm sektörü için de büyük önem taşımaktadır. 
Ekoturizm, kitle turizmi gibi kısa zamanda çok kazanç sağlamayı ve modern 
108


Alanya İşletme Fakültesi Dergisi 2/2 (2010)93-114 
turistik yapılaşmayı öngörmez. Koruma-kullanma dengesi içinde gelişme 
gösteren turizm hareketlerinde sürdürülebilir gelişim de hedeflenmektedir. 
Önce mevcut durumuyla korumak gelir, sonra kullanma. Bir başka deyişle
doğal ve kültürel değerlerimizin korunarak turizme açılması ön planda tutulur.
Korumayı sağlamak için; Turizm, Orman, Çevre, Kültür bakanlıklarının 
eşgüdümlü bir çalışmayla, ekoturizm bölgeleri ve rotalarını belirlemeleri, 
ortak kurallar ve cezalar saptamaları, dağ ve doğa rehberliği için sertifikasyon 
programları geliştirmeleri en öncelikli önlemlerdir. Bunlarla paralel olarak ve 
daha uzun bir süreç boyunca da, hem turizm profesyonellerinin, hem de 
bölge halklarının, ekoturizm konusunda bilinçlendirilmeleri ve eğitilmeleri 
gelmelidir. Özellikle ekoturizmden gelir sağlayacak olan bölge halklarının, 
sahibi oldukları doğal ve kültürel zenginliklerin bilincine varmaları ve ancak 
bunları koruyarak, insanlığa ve kendilerine fayda sağlayacaklarını kavramaları 
gerekmektedir (Çevirgen, 2004). Yerel yöneticilere ve bölge halklarına, 
ekoturizm tür ve yöntemleri hakkında eğitim, kurs ve brifingler verilmeli, 
kendilerinin de ürün ve eko-konaklama olanakları geliştirmesi için destek 
sağlanmalıdır. Turizm konaklama işletmeciliğinde uygulamaya konulan “ISO 
9000 Kalite Standardının yanı sıra, ISO 14000 Çevre Yönetim Sistemi 
Standardı” unsurları da dikkate alınmalıdır. Çünkü turizm ürün ve hizmet 
sunumunda çevre normunu dikkate almayan işletmelerin turizm pazarında 
tutunabilmeleri artık çok daha güç olacaktır. Eğer sürdürülebilir turizmin 
geliştirilmesi isteniyorsa; nitelikli büyümeye, kaynakların sürekliliğine ve 
ahlak değerleri doğrultusunda dürüstçe kullanılmasına gereken önem 
verilmelidir (Karaman, 2004). 
SONUÇ 
Son yıllarda, sürdürülebilir turizm gelişmesi turizm sektöründe önemli bir yer 
tutmaktadır. Sürdürülebilir turizm; turizm etkinliğinin, doğal, kültürel, 
biyolojik, ekolojik tüm yenilebilen ve yenilenemeyen kaynaklara süreklilik 
sağlayarak planlanmasını ve yürütülmesini ifade eder. Yerel halk ve turist 
kesimlerinin ihtiyaçlarını karşılarken, bugün var olan kaynakların gelecekte de 
değerlerini korumak anlamında sürdürebilirlik önemlidir. Sürdürülebilir turizm 
aynı zamanda, biyolojik çeşitliliğe ve kültürel bütünlüğe zarar vermeden, hem 
yöre halkı, hem de ziyaretçilerin karşılıklı ihtiyaçlarının karşılanması ile ilgili 
yönetsel bir süreçtir. Sürdürülebilir turizm, asıl olarak çevre ile ilgili bir 
durumdur; doğa, insan ve turistik hedef üçlüsü şeklinde düşünüldüğünde 
yönetsel süreç yanı daha da önem taşımaktadır. Sürdürülebilir kalkınma ile 
turizm arasındaki ilişkiler, çevresel değerler üzerinde odaklandığında, turizm 
değerlerini korumak ve gelecek nesillere taşımak yönetsel süreçte herhangi 
bir sorun olmadan gerçekleşecektir. Sürdürebilirlik-çevre- insan ilişkisinde 
turizm kaynaklarının tanıtımının yapılması, kullanımı, potansiyel müşteriler ve 
yerel halkla ilişkiler bu süreç içerisinde değerlendirilmelidir. Turizmin uzun 
dönemli sürdürülebilir ve güvenli olabilmesi, çevresel değerlerin gelecek 
kuşaklara da hizmet edebilmesi için çevrenin korunmasına ve geliştirilmesine 
katkı sağlamak, turizm yatırımcılarının ve işletmecilerinin benimsemesi 
gereken başlıca görevi olmalıdır. Artık, sürdürülebilir bir doğadan 
109 


Ş.KAYPAK/Ekolojik Turizmin Sürdürülebilirliği…. 
bahsederken, bu değerlerin insanlığın hizmetine sunumu kendi halinde bir 
gelişmeye bırakılmamakta; sistemli sürdürülebilir nitelikte turizm, yönetim ve 
pazarlama politikalarını gerektirmektedir.
Ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz ülkeleri, yaz aylarında yoğunlaşan 
deniz-güneş-kum turizmi ile gündeme gelirler. Ancak, günümüzde turizm 
geleneksel hedeflerden giderek uzaklaşmakta ve turist profili değişmektedir 
Alternatif turizm alanlarına yönelme günümüzde önem kazanmıştır. 
Ekoturizm de bunlardan biridir. Daha çok orta yaş grubunda, yüksek eğitimli, 
ortanın üzerinde geliri olan ve doğal yabanıl hayata ve kültüre ilgi duyan 
kişilerin talep ettiği ekoturizm; uygulandığı yöreye yarar getiren bir etkinliktir. 
Ekoturizm gelirleri büyük ölçüde yöre insanına dönmektedir. Toplumun yoksul 
kesimini oluşturan dağ ve orman köylüleri ve pansiyon çalıştıran ailelerin bu 
işi yaptığı düşünüldüğünde, bu kesimin ekonomik olarak iyileşme göstereceği 
açıktır. Bu gelirlerin bir kısmı da doğal değerlerin korunması ve geleneksel 
kültürlerin yaşatılmasında kullanılmaktadır. Diğer yandan, ekoturizmin temel 
hammaddelerini oluşturan doğal, tarihi ve kültürel değerlerin sürekliliğinin 
sağlanması, turizm pazarlamasındaki en önemli tanıtımın çevre duyarlılığına 
ve sürdürülebilirliğe dayanması ile mümkün olacağı öngörülmektedir.
Kentlerde, kırsal alanlarda ve kıyılarımızda yaşanan kirlenme yaşamımızı 
olumsuz yönde etkileyen bir boyuta çıkmıştır. Ekoturizm için de aynı durum 
geçerlidir. Örneğin küçük bir yöre birden bire oluşan fazla sayıdaki ekolojik 
faaliyeti kaldıramayabilir. Turizm sektörünün gelişmesi doğa koruma ile ilgili 
kuruluşların katkılarıyla, sürdürülebilir kullanımların ve taşıma kapasitelerinin 
dikkate alınmasıyla sağlanmalıdır. Öncelikle ülke genelinde arazi kullanım 
planı ve doğal kaynak envanteri hazırlanmalıdır. Nerede ne var bunun herkes 
tarafından bilinebilir hale gelmesi gerekir. Ülkemizde farklı kamu kurumları 
tarafından hazırlanan planlama mevzuatı, çok başlılık yaratmış ve bu durum 
sahipsizlik ve sorumsuzluk doğurmuştur. Çevreye duyarlı sürdürülebilir 
turizmin gelişebilmesi için, doğal zenginliklerin, sit alanlarının, özel çevre 
koruma alanlarının, doğrudan turizm alanı olarak kullanılması yerine; bu 
alanların özelliklerini dikkate alarak, yerel toplulukları da içine alan diğer 
alanlarla bütünleşik yapılı ve koruma esaslı planlama yapılması ekoturizm için 
de geçerlidir. Belli bir sistem ve sürece göre çevreye zarar veren parçacıl 
yaklaşımlar yerine, yaşam birimlerine bütünsel bakan, çevreyi koruyan, 
doğal, kültürel ve tarihi değerleri koruma-kullanma dengesinde sürdürülebilir 
kılan bir planlama anlayışı getirilmelidir. Ancak, bütünsellik durumunda 
ekoturizmin sürdürülebilirliği kalıcı olabilir. Bu nedenle, ekolojik turizm 
alanında yapılacak yeni akademik çalışmaların, örneğin yöresel ekolojik 
taşıma kapasitesinin veya doğal, tarihi ve kültürel kaynak envanterlerinin 
araştırılmasına yönelik olması önerilebilir.

Yüklə 0,53 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin