devrimci bir partinin liderliği olmaksızın işçi sınıfının ancak, kapitalist sistemde maddî gelişme için
bir istek anlamına gelen “sendika bilinci” kazanabileceğini ancak tam bir devrimci “sınıf bilinci” kaza
namayacağını belirtmektedir. Gramsci (bkz. s. 2 6 ), burjuvazinin sadece ekonomik gücü ile değil
ayrıca “ideolojik hegemonya” süreci ile de kapitalizme egemen olduğunu belirtmektedir.
Son olarak, sosyalist partiler, iktidara gelseler bile sosyalist reformları yapabilecekler mi?
Sosyalist partiler, Fransa, İsveç, İspanya, Büyük Britanya, Avustralya ve Yani Zelanda’yı kapsayan
birçok Batılı ülkede tek parti hükümetleri kurmuşlardır. Ne var ki seçildikleri zaman hem devlet
hem de toplumdaki kökleşmiş çıkarlar ile karşı karşıya gelmişlerdir. 1902 kadar erken bir zamanda
Kari Kautsky, “kapitalist sınıfın idare ettiğine ama hükümet etmediğine, hükümeti idare etmekle
yetindiğine dikkat çekmiştir. Seçilmiş hükümetler; Miliband tarafından, görevlilerin seçilmediği
ve işadamlarının benzer sosyal geçmişlerden geldiği -hüküm et, mahkemeler, polis ve askeriyeden
oluşan- bir “devlet sistemi” olarak adlandırılan şeyin içinde çalışırlar. Bu gruplar bir sınıf eğilimi
yansıtır ve radikal sosyalist politikaları bloke edebilir ya da en azından yumuşatabilir. Bundan baş
ka, seçilmiş hükümetler, ideolojik eğilimleri ne olursa olsun, dev şirketlerin gücüne saygı duyma
lıdır; öyle ki şirketler, partiye parasal yardımlarda bulunan zengin kişiler oldukları gibi ekonomide
büyük patron ve yatırımcıdırlar. Başka bir deyişle demokratik sosyalist partiler, hükümet olarak
seçilmeyi başarabilmelerine rağmen onları, zorunlu olarak iktidarı ele geçirmeksizin sadece iktidar
makamını kazanma tehlikesi beklemektedir.
Dostları ilə paylaş: