Edmond hücresinin köşesine giderek, nemden gevşemiş bir taşı kaldırıp üç kez duvara vurdu. İlk
vuruşunda ses kesiliverdi. Edmond bütün gün boyunca dinledi, ama ses bir daha gelmedi. Dantes
inanılmaz bir sevinçle bunun bir mahkûm olduğuna karar verdi.
Üç sessiz günün ardından Dantes, bu kez çok zayıf gelen sesi işitti. Mahkûm
fark edildiğinden korkarak,
kazımakta kullandığı aleti değiştirmiş olacaktı.
Dantes bir arkadaş bulmanın verdiği cesaretle hemen işe koyuldu. Hücresinde keskin hiçbir alet yoktu.
Bir süre düşündükten sonra suyun bulunduğu testiyi kırarak parçalarını kullanmaya karar verdi. Kuşku
uyandırmayacak kadar sıradan bir kazaydı bu.
Bütün gece çalışmasına karşın fazla yol alamamıştı. Sonunda testi parçasının ucunun körelmiş olduğunu
fark etti. Sabaha kadar beklemeye karar verdi; umut ona sabır vermişti.
Gündüz, gardiyan geldiğinde Dantes ona testisini kırdığını söyledi. Adam yerdeki kırıkları toplama
zahmetine bile girmeden yenisini getirmeye gitti.
Daha önce kapının üzerine kilitlenmesiyle derin bir acıya bürünen Dantes, bu kez inanılmaz bir sevinç
duyuyordu. Ayak sesleri uzaklaşır uzaklaşmaz yatağını çekip hücreye dolan zayıf ışıkta, bir önceki akşam
kazdığı yere baktı. Ne kadar boşuna uğraşmış
olduğunu gördü, çünkü alçı yerine taşın kendisini kazımaya
çalışmıştı.
Nemin yumuşattığı alçının küçük parçalar halinde döküldüğünü gören Dantes’nin kalbi sevinçten
duracak gibi oldu. Parçalar küçük olmasına küçüktü, ama yarım saat içinde Dantes küçük bir alanı
kazımayı başarmıştı.
Üç gün sonra Dantes bir taşın çevresini tamamen boşaltmağı başardı. Duvar yontma taşlardan
yapılmıştı, bunların arasına büyük taşlar yerleştirilmişti. Dantes’nin açıkta bıraktığı taş bu büyük taşlardan
biriydi ve şimdi onu yerinden çıkarması gerekiyordu. Önce tırnaklarını denedi ama yararsızdı, testi
parçalarıysa hemen kırılıveriyordu. Dantes bir saat boyunca çabalayıp durduktan sonra umutsuzluğa
kapıldı. Komşusu belki de işi tamamlamaya yaklaşmışken, kendisi böyle eli kolu bağlı oturacak mıydı?
Ansızın aklına bir fikir geldi. Gardiyan, mahkûmların yemeğini demir saplı bir tencere içinde getirirdi.
Dantes’nin ihtiyaç duyduğu şey de buydu işte. O akşam Dantes tabağını yere koydu. Gardiyan,
içeri
girdiğinde tabağın üzerine basarak onu kırdı. Bu kez Dantes’yi de suçlayamazdı, çünkü bastığı yere dikkat
etmesi gerekirdi. Tabağı kırıldığına göre, Dantes gardiyana tencereyi kendisine bırakmasını önerebilirdi.
Boşuna merdiven çıkmak istemeyen gardiyan buna dünden razıydı zaten, tencereyi bırakarak gitti.
Dantes sevinçten çılgına dönmüştü. Yemeğini çabucak yiyip gardiyanın fikrini değiştirmeyeceğinden
emin olmak için bir saat bekledikten sonra, tencerenin sapını kullanarak taşı çıkarma işine başladı. Bir
saat sonunda taşı çıkarmayı başardı. Duvardan çıkan bütün alçıları toplayıp hücrenin köşelerine yaydı.
Bütün gece çalıştıktan sonra, sabaha karşı taşı yerine koyup yatağı duvara yaslayarak uyudu.
Sabahleyin Dantes kahvaltısını getiren gardiyana, kendisine yeni bir tabak verip vermeyeceğini sordu.
Gardiyan da ona, her şeyi kırdığı için artık yemeğini tencerede yiyeceğini söyledi. Bunu duyan Dantes
öylesine sevindi ki, yüreği Tanrı’ya karşı daha önce asla duymadığı bir minnetle doldu.
Bütün gün çalışıp on avuçtan fazla taş parçası ile alçı çıkardı. Gece olunca da çalışmayı sürdürdü, ama
iki üç saat sonra demir sapın daha fazla kazımadığı bir noktaya geldi. Eliyle
sert noktaya dokununca bunun
bir kiriş olduğunu anladı. Dantes’nin açtığı deliğin önünü kesiyordu.
“Tanrım, Tanrım!” diye bağırdı Dantes. “İçten dualarımı işiterek sesime kulak verdiğini sanmıştım.
Bunca acının ardından bana gösterdiğin umut kapısını kapatıp beni yine çaresiz mi bırakacaksın?”
“Tanrı’nın adını anarken çaresizlikten söz eden densiz de kim böyle?” dedi bir ses. Yerin altından,
mezardan geliyormuş gibiydi. Dantes’nin tüyleri ürperdi. Beş yıldır gardiyanınınkinden başka kimsenin
sesini işitmiyordu.
“O zaman beni sevmeyi öğrenirsin.
Gençsen dost oluruz, yaşlıysan seni babamı sevdiğim gibi
severim.”
“Öyle olsun,” dedi mahkûm. “Yarına kadar hoşça kal.”
Dantes mutluluğundan kabına sığmıyordu. Bütün gün hücresinde bir aşağı bir yukarı yürüyerek akşam
olmasını bekledi. Arkadaşının sessizlikten yararlanıp onunla konuşacağını düşünüyordu, ama yanılmıştı.
Bütün gece diken üstünde bekledikten sonra, ertesi sabah gardiyan gidince duvara üç kez vurulduğunu
işitti.
“Sen misin?” dedi. “Buradayım.”
“Gardiyan gittiyse çalışmaya başlayabiliriz.”
“Evet, evet. Hemen başlayalım.”
Birden Dantes’nin ayağının altındaki toprak kaymaya başladı. Dantes güç bela kendini geriye attı ve
taşların sarsılmasıyla açılan delikten bir adamın gövdesi göründü.