Microsoft Word gülşah son doc


Tablo 18. Olguların demografik verileri (devamı)



Yüklə 0,83 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə51/55
tarix02.01.2022
ölçüsü0,83 Mb.
#1309
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   55
Tablo 18. Olguların demografik verileri (devamı) 

190 

N.C. 259750 73 E 75 172 

Üroloji 

var 


191 

A.T. 41166 60 E 80 

170 

Üroloji 


yok

 

192 

D.B. 127678 78 E 73 171 

Üroloji 


yok

 

193 

İ.T. 88891 

79 


E 83 

170 


Üroloji 

yok


 

194 

V.P. 48998 61 

E 85 

165 


Üroloji 

yok


 

195 

E.E. 260407 28 E 85 

174 

Genel Cerrahi 



yok

 

196 

Y.N. 215311 51 E  95 167 

Genel Cerrahi 

yok

 

197 



K.Ö. 260642 20 E  65 169 

Genel Cerrahi 

yok

 

198 



G.U. 228809 29 E  75 167 

Genel Cerrahi 

yok

 

199 



M.A.Y. 258130  78  E  85 167 

Genel Cerrahi 

yok

 

200 



R.Ş. 115846 66 E 55 

165 


Plastik Cerrahi 

yok


 

201 

M.S. 249954 70 E  80 168 

Plastik Cerrahi 

var 


202 

H.K. 213745 53 E  59 166 

Ortopedi 

yok


 

203 

G.Ö. 17691 48 K 75 

160 

Ortopedi 



yok

 

204 

N.S. 259611 20 K 68 162 

Ortopedi 

yok

 

205 



H.B. 230664 70 K 60 156 

Ortopedi 

yok

 

206 



E.M. 21993 50 E 72 

168 


Ortopedi 

yok


 

207 

M.M. 260877 71 E  40 165 

Ortopedi 

yok


 

208 

H.Y. 227107 44 E  60 170 

Ortopedi 

yok


 

209 

B.E. 257660 30 E 90 174 

Üroloji 

yok


 

210 

S.G. 227737 46 K 70 158 

Üroloji 

yok


 

211 

H.İ.S. 259009 20 E  85 175 

Üroloji 

yok


 

212 

A.Ç. 261078 50 E 100 

172 

Üroloji 


yok

 

213 

R.A. 262167 65 E 82 168 

Üroloji 


yok

 

214 

H.S. 26948 78 

E 73 


170 

Üroloji 


yok

 

215 

İ.U. 49336 

77 


E 65 

170 


Üroloji 

yok


 

216 

M.K. 251722 53 E  73 170 

Üroloji 

yok


 

217 

C.U. 228048 74 E 90 173 

Üroloji 

yok


 

218 

T.D. 242596 21 E 64 171 

Üroloji 

yok


 

219 

M.D. 253351 21 E  50 175 

Üroloji 

yok


 

220 

M.K. 148520 54 E  63 173 

Üroloji 

yok


 

221 

M.Ş. 260818 65 E  56 170 

Üroloji 

yok


 


 41

 Tablo 18. Olguların demografik verileri (devamı) 



222 

S.K. 257600 76 E 80 172 

Üroloji 

yok


 

223 

A.B. 261431 60 E 60 171 

Üroloji 

yok


 

224 

Ş.Ş. 244927 

59 E 72 

171 


Üroloji 

yok


 

225 

Y.T. 262301 68 E 97 174 

Üroloji 

yok


 

226 

M.Ç. 156527 73 E  55 168 

Üroloji 

yok


 

227 

Z.G. 238432 67 E 70 170 

Üroloji 

yok


 

228 

K.Ü. 257613 21 E  60 169 

Üroloji 

yok


 

229 

N.E. 57183 68 E 70 

175 

Üroloji 


var 

230 

H.K. 263872 54 K 80 159 

Ortopedi 

yok


 

231 

F.S. 155820 

48 E 80 

173 


Ortopedi 

yok


 

232 

P.Ç. 237454 62 K 70 

157 

Ortopedi 



yok

 

233 

N.İ. 244801 

69 E 70 


168 

Plastik Cerrahi 

yok

 

234 



Y.A. 53748 39 E 70 

178 


Plastik Cerrahi 

yok


 

235 

Y.K. 247503 40 E  78 175 

Genel Cerrahi 

var 


236 

R.Ç. 231936 52 E 72 172 

Üroloji 

yok


 

237 

R.L. 263120 42 E 75 165 

Üroloji 

yok


 

238 

M.Ş. 232285 66 E  66 168 

Üroloji 

yok


 

239 

E.Ö. 83887 28 E 63 

170 

Üroloji 


yok

 

240 

M.E. 263231 56 E  87 172 

Üroloji 


var 

241 

İ.O. 68356 

60 

E 67 


165 

Üroloji 




242 

H.K. 238325 80 E  58 165 

Üroloji 

yok


 

243 

R.A. 264382 73 E 72 168 

Üroloji 

yok


 

244 

Y.Y. 243219 70 E  70 170 

Üroloji 

yok


 

245 

S.K. 255141 39 K 67 160 

Üroloji 

var 


246 

H.Y. 127789 60 E  56 168 

Üroloji 

var 


247 

R.Ö. 253552 70 E 105 

170 

Üroloji 


yok

 

248 

L.S. 263895 

73 E 85 


170 

Üroloji 


yok

 

249 

E.Y. 267291 34 E 84 174 

Üroloji 


yok

 

250 

S.B. 179436 56 E 60 

168 


Üroloji 

yok


 

251 

H.F. 205879 67 E 93 172 

Üroloji 

yok


 

252 

A.A. 252853 45 E  82 172 

Üroloji 

yok


 

253 

İ.I. 30549 

35 

E 70 


168 

Plastik Cerrahi 

yok

 



 42

 Tablo 18. Olguların demografik verileri (devamı) 



254 

H.Y. 205840 74 K 70 163 

Ortopedi 

yok


 

255 

S.G. 121861 53 E 60 167 

Ortopedi 

yok


 

256 

S.K. 251994 35 K 80 164 

Kadın doğum 

yok


 

 

 



 

 

 



 

 

 




 43

 

 



 

 

 



 

 

 



 

 

 

 

 

 

 

TARTIŞMA 

 

            Spinal  anestezi en sık uygulanan rejyonal anestezi tekniği olmasına rağmen anestezi 

sonrası özellikle enfeksiyon, spinal nörotoksisite, post spinal baş  ağrıları ve yaşamı tehdit 

eden komplikasyon olasılıkları ile de klinisyenlerin her zaman korkulu rüyası olmuştur. 

Günümüzdeki teknolojik gelişmelerle bu sorunların önemli bir kısmına çözüm bulunabilmiştir 

(6).  


          Fransa’da 1997 yılında spinal  anestezi komplikasyonları konusunda yapılan geniş serili 

bir tarama, spinal anestezi kaynaklı ciddi komplikasyon insidansına ilişkin önemli bulgular 

ortaya koymuştur. Spinal anestezi uygulanan 640 olgudan, 26 tanesinde kardiyak arrest, 6 

olguda ölüm, 5 olguda kauda ekina sendromu, 19 olguda ise radikulopati olmak üzere 40 

olguda ciddi komplikasyonlar belirlenmişken, günümüzde yeni iğne tipleri, uygulama 

tekniklerinin gelişmesi, komplikasyonlara ilişkin gerekli önlemlerin alınması ve erken 

müdahaleler ile bu tür bulgulara pek rastlanmamaktadır (35). 

          Spinal anestezi sonrası özellikle baş ağrısı, daha az rastlanan görme bozukluğu, bulanık 

ve çift görme, kulak çınlaması, işitme kaybı, idrar yapamama, sırt ve bel ağrısı, bağırsak 

şikayetleri, cinsel aktivitede azalma gibi komplikasyonların görülme sıklıkları ve nedenleri ile 

ilgili birçok çalışmada farklı sonuçlar bulunmuştur. 

           Amerikan  Anestezistler  Derneği (American Society of Anesthesiologists-ASA) 

Kapanmış Tazminat Projesi, ameliyathanede uygulanan rejyonal anestezi yükümlülük 

davalarının en sık nedenlerini tanımlamış, 20 yıllık bir dönemde (1980-1999) tüm dava 

konularının %18’ini rejyonal anestezi uygulamalarının oluşturduğunu saptamıştır. Rejyonal 

anestezi davalarının içinde epidural anestezi komplikasyonları (%42) ile karşılaştırıldığında 

spinal anestezi komplikasyonlarının (%34) daha az  olduğu görülmektedir (5). 



 44

          Üniversitemizde retrospektif olarak yaptığımız bu çalışmada 256 olgu değerlendirilerek, 

16 PSBA’sı (%6,9), 5 sırt ve bel ağrısı (%1,95), 3 idrar yapamama (%1,17), 2 bağırsak 

şikayetleri (%0,78) ve 1 cinsel aktivitede azalma (%0,59) olmak üzere toplam 27 

komplikasyon geliştiği belirlendi. Çalışmamızda oran olarak komplikasyon sayısı yüksek gibi 

görünmekle birlikte ölüm, kardiyak arrest, kauda ekina sendromu gibi ciddi, yaşamı tehdit 

eden problemler belirlenmedi. 

          Yapılan birçok çalışmada spinal anestezi uygulama aralığı olarak L

2-3 

ve

 



L

3-4


 

kullanılmışken (36,37) bazı çalışmalarda ise daha çok L

4-5 

ya da L


5

-S

1



 aralığından girişim 

tercih edilmiştir (38). Özetle, spinal anestezi medulla spinalisin bitimini takiben güvenli kabul 

edilen bütün aralıklardan uygulanabilmektedir ve aralık tercihi ile anestezi sonrası karşılaşılan 

komplikasyonlar arasında doğrudan bir ilişki olabileceği konusunda literatürde bir bilgiye 

ulaşılamamıştır. Bizim çalışmamızda uygulamaların %73,4’ü L

4-5


, %26,6’sı  L

3-4 


aralığından 

yapılmış ve belirlenen komplikasyonlar da kullanılan aralığın sayısal oranına paralel, başta 

PSBA olmak üzere daha çok L

4-5 


aralığı uygulamalarında ortaya çıkmıştır (%87,5  L

4-5


; %12,5  

L

3-4 



). 

      Spinal anestezi’de kullanılan iğnenin dura kılıfında açtığı delikten BOS’un sızıntı yolu 

ile kaybı sonucu BOS basıncında azalmaya bağlı olarak geliştiği kabul edilen ve olguları 

rahatsız eden PSBA önemli bir komplikasyondur. Oluşumunda en önemli etkenin kullanılan 

iğne tipi ve kalınlığı olduğu kabul edilmektedir (38).  

        Geniş gauge iğnelerin kullanımına bağlı olarak daha önceki yıllarda PSBA’sı insidansı 

%66 iken, 1956’da 22 ve 24 gauge iğnelerin kullanıma girmesi ile insidans %11 olarak tespit 

edilmiş ve PSBA’nı önlemek amacıyla iğne çaplarının  küçültülmesi yanında iğne ucu 

tasarımının da etkili olabileceği düşünülmüştür (39-41). Literatürde kalem uçlu ve küçük çaplı 

iğnelerin PSBA insidansını azaltığını gösteren birçok çalışma bulunmaktadır (42,43). Farklı 

çalışmalarda PSBA’nın 22 gauge iğne ile %40, 25-gauge iğne ile %25 (44,45), 26 gauge iğne 

ile %2-12 ve 29 gauge iğne ile %2’den az insidansa sahip olduğu bildirilmektedir (37,45,46). 

Jeanjean ve arkadaşları (47) 24-gauge iğne ile yaptıkları çalışmada PSBA insidansını %0,08, 

Despond ve arkadaşları (48) 27-gauge iğne ile %9,3, Frenkel ve arkadaşları (49) 25-gauge 

iğne kullanarak yaptıkları çalışmada ise %3,5 oranında belirlemişlerdir. Bizim çalışmamızda 

tüm hastalarda tek tip 22-gauge Quincke iğne kullanılmış ve PSBA insidansı  %6,9 olarak 

saptanmıştır. Yukarıda adı geçen çalışmalara dikkat edecek olursak kullanılan iğne çapı ile 

baş ağrısı arasında doğrudan tek başına bir paralellik olmadığı açıktır. 22-gauge iğne ile %40, 

24-gauge iğne ile %0,08 görülmesine karşılık 27-gauge ile %9,3 görülmesi bu konuda farklı 

etmenlerin de rol oynayabileceğini göstermektedir (44,48,49). 




 45

        Birçok çalışmada PSBA insidansının farklı oluşunun olguların cinsi (bayan), yaş (genç), 

hamilelik, intraoperatif pozisyon, erken mobilizasyon, iğnenin çapı ve tasarımı, iğnenin 

pozisyonu, lokal anestezik ajanın yoğunluğu, opioid ilave edilmesi, intraoperatif sedasyon 

sağlanması ve olgunun psikosomatik durumu ile ilgili olabileceği bildirilmiştir (42,50-53). 

Yaşlılarda fiziksel duyarlılığın azalmasına bağlı  ağrı  eşiğinin yükselmesi ve beyin kan 

damarlarındaki azalmış elastisite nedeniyle PSBA daha az görülmektedir. Obstetrik olgularda 

ise, doğum sırasındaki dehidratasyon, doğumu takiben kan volümündeki hızlı değişiklikler, 

doğum sırasındaki intraabdominal basınç değişiklikleri ve doğum sonrası uygun sıvı 

replasmanı yapılamaması nedeniyle daha fazla görüldüğü bildirilmektedir (54). 

           Jeanjean ve arkadaşları (47) 50 yaş altı olguda 24-gauge iğne ile yaptıkları çalışmada 

PSBA insidansını %0,08 olarak bildirmişler, yaş, cinsiyet ve verilen lokal anestezik miktarları 

ile baş ağrısı arasında anlamlı bir ilişki saptamamışlardır. Pjevic ve arkadaşları (55), 20-45 yaş 

arası 776 olguda 25-gauge iğne ile yaptıkları çalışmada PSBA insidansını %3,5 olarak tespit 

etmiş ve genç olgularda daha çok görülmesini istatistiksel olarak anlamlı bulmuşlardır. 

Frenkel ve arkadaşları (49) çalışmalarında 19-30 yaş arası 202 genç olguda 25-gauge iğne ile 

%3,5 oranında PSBA saptamışlar, Chan ve arkadaşları (56) da 101 hastada 25-gauge iğne ile 

yaptıkları çalışmada %13,9 oranında PSBA saptamış ve bu olguların yaş ortalamasını 33,6 

olarak tespit etmişlerdir. Biz çalışmamızda, bazı araştırmacıların (55,56) sonuçları ile benzer 

şekilde baş  ağrısı gelişen olgularımızın yaş ortalamasının 34,81 olduğunu dikkate alarak 

PSBA’nın genç olgularda daha fazla olabileceği sonucuna vardık. Bu sonuç spinal anatomide, 

sinir fizyolojisinde ve kardiyovasküler reflekslerde yaşla ilgili değişikliklerden kaynaklanıyor 

olabilir. 

           Despond  ve  arkadaşları (48), 18-45 yaş arası olgularda 27-gauge iğne ile yaptıkları 

çalışmada PSBA insidansını genel olarak %9,3, kadınlarda daha sık (%20) erkeklerde daha az 

(%5,5) olarak tespit etmişlerdir. Jeanjean ve arkadaşları (47) ile Hafer ve arkadaşları (41) da, 

PSBA ile cinsiyet arasında anlamlı bir ilişki olmadığını belirtmişlerdir (41,47). Bu çalışmalara 

benzer  şekilde, istatistiksel olarak PSBA  ile cinsiyet arasında anlamlı bir ilişki tespit 

edilmemesine rağmen klinik olarak çalışmamızda PSBA gelişen 16 olgudan 15’i erkek 1’i 

kadın idi. PSBA’nın kadınlarda daha fazla görüldüğünü ifade eden çalışmaların aksine 

erkeklerde daha fazla saptamamızın nedeninin olgu cinsiyet dağılımımızda çoğunluğun erkek 

oluşundan kaynaklandığını düşünmekteyiz. 

           İğne çapı, yaş, cinsiyet dışında PSBA insidansını etkileyen bir diğer faktör 

mobilizasyon zamanıdır. Yapılan bazı çalışmalarda araştırmacılar proflaktik olarak uygulanan 

yatak istirahatinin PSBA insidansını azaltmaya faydalı olmadığını saptamışlardır (49,57,58). 



 46

           Cook ve arkadaşları (59), 102 olgu ile yaptığı  çalışmada olguların bir kısmına 4 saat 

diğer kısmına 24 saat yatak istirahati uygulamış ve ilk grupta %11,6 diğer grupta %11,9 

oranında PSBA  tespit ederek aralarında anlamlı fark olmadığını belirlemiştir. 

           Andersen ve arkadaşları (60), 50 yaş üstü TUR uygulanan 112 erkek hasta ile yaptığı 

çalışmada  bir gruba 24 saat  yatak istirahati, diğer gruba erken mobilizasyon uygulamış, 

erken mobilizasyon uygulanan grupta  %11, 24 saat yatak istirahati uygulanan grupta  %14 

oranında PSBA saptamıştır.  İki grup karşılaştırıldığında baş  ağrısı başlangıç zamanları 

arasında fark saptanmamış olmasına rağmen, araştırmacı erken mobilizasyonun PSBA’nın 

önlenmesinde klinik olarak etkinliğini belirtmektedir. 

           Hafer  ve  arkadaşları (41), PSBA oranını yaptıkları çalışmada %9,4 olarak  tespit 

etmişler, uzun yatak istirahati uygulanan olgularda PSBA insidansında azalma olmadığını 

fakat olguların yatak istirahatine  tam olarak uyup uymadıklarının mutlaka değerlendirilmesi 

gerektiğini bildirmişlerdir. Frenkel ve arkadaşları (49) yaptıkları çalışmada proflaktik 

postoperatif immobilizasyonun PSBA insidansı üzerine etkisi olmadığını saptamışlardır. 

           Bizim çalışmamızda PSBA görülen olguların %75,5’nin ilk 12 saatte mobilize olduğu, 

baş ağrısı gelişen ve gelişmeyen olgular arasında ilk ayağa kalkma zamanları arasında anlamlı 

bir fark olmadığı saptanmıştır. İstatistiksel olarak bir fark tespit edilmemesine karşılık  klinik 

olarak yukarıdaki çalışmaların tersine, baş  ağrısı görülen olguların çoğunun erken mobilize 

olduğu belirlenmiştir.   

          Çalışmamızda baş ağrısı gelişen ve gelişmeyen olgular arasında istatistiksel anlamlı bir 

fark bulunamasa da klinik olarak baş ağrısı gelişen olguların 14 (%87,5)’üne ameliyathanede 

hiç kolloid verilmediği, 1000 cc kolloid verilen olgularda ise hiç baş  ağrısı görülmediği 

belirlendi. Verilen kolloid miktarı ile PSBA arasında doğrudan bir ilişkiyi gösteren çalışmaya 

rastlamasak da, kolloid verilmeyen olgularda %87,5 oranında belirlenen PSBA’ya karşılık 

1000 cc kolloid verilen olguların hiçbirinde PSBA görülmemesi kolloid kullanımının PSBA 

insidansını azaltmakta etkili olabileceğini düşündürdü. 

        Spinal anestezi’den sonra en yaygın şikayet olan sırt ve bel ağrısı baş ağrısından daha 

fazla görülmekte ve görülme sıklığı %2.5 ile %54 arasında değişmektedir (51,52,61-63). 

Ancak ağrının iğne  şekli ve çapıyla ilişkisinin olup olmadığı konusunda değişik görüşler 

vardır (52). Pittoni ve arkadaşları (64) 22-gauge kalem uçlu iğne ile (%14,5), 25-gauge kalem 

uçlu iğneye (%5,9) göre daha fazla oranda bel ağrısı gözlemlemişler ve bunun nedeninin fazla 

deneme ile değil iğne çapı ile ilgili olduğunu belirtmişlerdir. Shutt ve arkadaşları (65) bel 

ağrısı ile iğne deneme sayısı arasında herhangi bir ilişki bulamamışlar, 25-gauge kalem uçlu 

iğne kullanımı sonrası bel ağrısı insidansını %8 olarak saptamışlardır. Genç hastalarda 24-



 47

gauge kalem uçlu iğne ile Seeberger ve arkadaşları (66) şiddetli bel ağrısı insidansını % 11 

olarak rapor etmişler ve bel ağrısı oluşumu için iğnenin çapının kalın olması yanında iğne 

tasarımı ve deneme sayısının da önemli olduğunu bildirmişlerdir. 24-gauge kalem uçlu iğne 

kullanan Tarkkila ve arkadaşları (52), Lim ve arkadaşları (67) ise bel ağrısı insidansını sırası 

ile % 2 ve % 35.7 olarak rapor etmişlerdir. Frenkel ve arkadaşları (49), Geurts ve arkadaşları 

(37), Tarkkila ve arkadaşları (52) 25-gauge keskin uçlu iğne ile bel ağrısı insidansını sırasıyla 

%12,4, %12,5 ve %14,6 olarak bildirmişlerdir. Lynch ve arkadaşları (63), Geurts ve 

arkadaşları  (37), Lim ve arkadaşları (67) ise 29-gauge keskin uçlu iğne kullanarak sırası ile 

%2,5, %10 ve %32,1 olarak bulmuşlar, nedenini kullanılan kılavuz iğne yanında deneme 

sayısının fazla olmasına bağlamışlardır. 22-gauge iğne kullanılan bizim çalışmamızda bel 

ağrısı oranı  %1,95 olarak bulundu. Belirlenen bu oranın diğer çalışmalara göre daha düşük 

bulunmasının nedeninin, tam tesbit edilemese de spinal anestezinin doğru pozisyonda, iyi bir 

teknik ve daha az travmatize bir yöntemle uygulanmasından kaynaklanabileceği düşünülebilir. 

           İdrar retansiyonu spinal anestezinin postoperatif komplikasyonlarından biridir. Frenkel 

ve arkadaşları (49) 19-30 yaş arası 202 genç erkek hasta ile 25-gauge iğne ve hiperbarik 

bupivakain kullanarak yaptıkları çalışmada idrar retansiyonunu %2,5 insidansta saptamışlardır. 

NgKO ve arkadaşları (68) 18-40 yaş arası 80 hasta ile yaptıkları çalışmada %2,5 oranında 

idrar retansiyonu görmüşlerdir. Bu çalışmada hiperbarik bupivakain ve tetrakain kullanılmış 

ve istatistiksel anlamlı olmasa da tetrakain grubunda idrar retansiyonun daha fazla görüldüğü 

tespit edilmiş. Bu da tetrakain ile oluşan sensorial bloğun daha uzun süreli olmasına 

bağlanmış. Biz çalışmamızda idrar retansiyonu oranını hiperbarik bupivakain kullanımı ile 

%1,17 olarak belirledik. Bu çalışmalardan farklı olarak 22-gauge iğne kullanarak idrar 

retansiyonu oranını daha az bulmamız kullanılan lokal anestezik (sensorial bloğun daha kısa 

sürdüğü), olgu sayısı gibi etkenlerden kaynaklanıyor olabilir. 

          Spinal  anestezi  sonrası nadir de olsa görülebilen bir diğer komplikasyon ise bağırsak 

şikayetleridir. T

5

-L



1

 düzeyinde splanknik sempatik blokaj ile ince bağırsaklarda kontraksiyon 

ve sfinkterlerde gevşeme olmaktadır (68). Çalışmamızda sadece iki olgu bağırsak 

şikayetlerinden bahsederken, 81 yaşındaki olgu operasyon öncesinde de var olan bu durumun 

sonrasında arttığını bildirdi. İki olguda da blok uygulama aralığının L

4-5


 olması muhtemel bir 

sempatik blokaja bağlı bağırsak şikayetlerinin görülebileceğini düşündürmektedir. 

         Diplopi,  bulanık görme ve görme kaybı gibi nervus abdusens paralizisine bağlı 

komplikasyonlar için Thomke ve arkadaşları (27) 1/5800, Follens ve arkadaşları (69) 1/400 

insidans saptamışlardır. Geri dönüşümlü bu komplikasyonun spinal anestezi uygulanmasından 

önce olgulara anlatılması ve bu komplikasyona ilişkin olgunun postoperatif mutlaka kontrol 




 48

edilmesi gerekmektedir. Bizim çalışmamızda diplopi, bulanık görme ve görme kaybı gibi 

komplikasyonlara rastlanmamıştır. 

           Yine  nadir  görülen  diğer bir komplikasyon olan işitme kaybı için Malhotra ve 

arkadaşları (34) 23-gauge Qincke iğnelerin, 26-gauge  iğnelerle karşılaştırıldığında  ortalama 

işitme duyusunu azalttığını saptamışlardır. Ok ve arkadaşları (70) 20-40 yaş arası 60 olgu ile 

22 ve 25 gauge iğne kullanarak yaptıkları çalışmada gençlerde işitme kaybına ve 

3. ,4. ,5. ,6. ,7. ve 8. kranial sinirlere ait patolojik herhangi bir bulguya rastlamamışlardır. 

Gültekin ve arkadaşları (71), 25’i 30 yaş altı , 25’i 60 yaş üstü 50 olguda 25-gauge iğne 

kullanarak yaptıkları çalışmada düşük frekanslı duyma kaybını genç yaş grubunda daha fazla 

saptamışlar, konuşma frekansında fark belirlememişlerdir. Geçici duyma kaybının genç 

olgularda daha fazla olması nedeninin dural ponksiyon sonrası BOS kaybının bu yaş 

grubunda daha fazla olmasına bağlı olabileceğini düşünmüşler, PSBA nın yaşlılarda daha az 

görülme nedeninin de daha az BOS kaybı ile ilgili olabileceğini belirtmişlerdir. Genç 

olgularda spinal anestezi sonrası işitme kaybı yönünden de daha fazla risk olduğu, bu nedenle 

BOS kaçağının iyi belirlenmesi ve komplikasyonların atlanabileceği düşünülerek daha 

yakından denetlenmeleri gerektiğini söylemişlerdir. Malhatro ve arkadaşları (72) ise 30 hasta 

ile 23-26 gauge iğne ile yaptıkları karşılaştırmalı çalışmada 23-gauge iğne kullanımı ile 

duyma kaybının daha az olduğunu bildirmişlerdir. Çalışmamızda; işitme kaybı, kulak 

çınlaması belirlenen olgumuz olmamıştır. 

           Spinal anestezinin nadir görülen komplikasyonlarından biri de cinsel aktivite azalmadır. 

Literatürde bu komplikasyona dair fazla çalışma olmamasına rağmen Eckstein ve arkadaşları 

(73)’nın 1016 olgu üzerinde yaptığı geniş retrospektif çalışmada sadece 9 hastada cinsel 

aktivitede azalma tespit edilmiş, bu çalışma sonucunda cinsel aktivitenin azalmasında spinal 

anestezinin bir etken olmadığı kabul edilmiştir. Çalışmamızda 1 olguda cinsel aktivitede 

azalma belirlenmiş, orşiektomi operasyonu sonrası, gelişen bu problemin oluşumunda spinal 

anestezi mi yoksa yapılan operasyonun mu etkin rol oynadığı konusunda karar verilememiştir. 

         Çalışmamızda, üniversitemiz ameliyathanesinde 01.05.2006-15.11.2006 tarihleri 

arasında spinal anestezi uygulanmış 256 olgunun postoperatif baş  ağrısı ve diğer 

komplikasyonlar açısından retrospektif olarak incelenmesi ile; 16 olguda post spinal baş ağrısı, 

5 olguda sırt-bel ağrısı, 3 olguda idrar yapamama, 2 olguda bağırsak şikayetleri ve 1 olguda 

cinsel aktivitede azalma olmak üzere toplam 27 komplikasyon geliştiği belirlendi.  

           Kliniğimizde ilk kez yapılan bu retrospektif çalışma ile belirlediğimiz 

komplikasyonları literatür verileriyle karşılaştırdığımızda PSBA ve diğer komplikasyonlar 

oranlarının düşük olduğunu saptadık. Uygulanan teknik, doğru olgu seçimi, bilgi ve el 



 49

becerisinin yanında uygun iğne kullanımı gibi birçok etkenin rol oynadığı spinal anestezi 

uygulamalarının kliniğimizde standart değerler ölçüsünde gerçekleştirilebildiğini 

düşünmekteyiz. Daha ince çaplı  iğneler kullanılarak, kolloid sıvı desteği ile daha sorunsuz 

uygulamalar yapılabileceği görüşündeyiz.         

        


 


 50


Yüklə 0,83 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin