Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları



Yüklə 1,73 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə56/78
tarix02.01.2022
ölçüsü1,73 Mb.
#44723
1   ...   52   53   54   55   56   57   58   59   ...   78
Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları - John Perkins ( PDFDrive.com )

New York  Times  Magazine yardımcı  editörü

ve birçok kitabın da yazan David Harris’in ilginç

bir gözlemi vardı.



[88]


2001’de  yazdığı Ay'ı  Vurmak adlı  kitabında

şöyle  diyordu:  Dünyanın  her  köşesinde

Amerikalılar’ın  çatıştığı  binlerce  lider,  kral,

diktatör  ve  cunta  arasından,  General Manuel

Antonio  Noriega,  Amerikalılar’ın  bu  şekilde

peşinden  gittiği  tek  isimdir.  225  yıllık  resmi

varlığı  sırasında, ABD  sadece  bir  defa  başka

bir ülkeyi işgal edip, liderini -kendi toprakları

içinde-  Amerikan  yasalarına  karşı  gelmiş

olmasından  dolayı  yargılanması  ve  hüküm

giymesi için ABD’ye götürmüştür.

Bombardıman

sonrası,

ABD


kendini

birdenbire nazik bir durumla karşı karşıya buldu.

Bir  süre  için  sanki  her  şey  ters  tepecekmiş  gibi

göründü.

Bush

yönetimi



kişiliksizlik

söylentilerini  bastırmış  olabilirdi  ama  şimdi  de

yasallık  sorunu  ve  terörist  bir  eylem  içinde

yakalanmış  bir  zorba  görünümünde  olmakla

karşı  karşıya  idi.  ABD  ordusunun,  askerler

ölüleri  yakıp  gömerlerken,  medya  mensuplarını,

Kızılhaç’ı  ve  diğer  yabancı  gözlemcileri,  ağır

bombardımana  maruz  kalmış  olan  bölgelere




[89]

[90]


girmekten  üç  gün  süreyle  yasakladığı  ortaya

çıktı.  Basın,  yasa  dışı  ve  diğer  uygunsuz

davranışlar  hakkında  ne  kadar  kanıtın  yok

edildiği  ve  sağlık  hizmetlerinin  zamanında

ulaşmamış olmasından dolayı kaç kişinin öldüğü

konusunda sorular sordu. Ama bu sorular hiçbir

zaman yanıtlanmadı.

İstila  hakkındaki  gerçeklerin  çoğunu  hiçbir

zaman  öğrenemeyeceğiz,  katliamın  gerçek

boyutlarını  da.  Savunma  Bakanı  Richard

Cheney, 500 ile 600 arasında ölü olduğunu iddia

etti.  Ama  bağımsız  insan  hakları  grupları  bu

rakamın  3  bin  ile  5  bin  arasında  değiştiğini

tahmin  ediyordu;  25  bin  kişi  de  evsiz

kalmıştı.

Noriega  tutuklandı,  Miami’ye

götürüldü  ve  40  yıl  hapse  mahkûm  edildi;  o

zamanlar,  ABD’de  resmen  savaş  mahkûmu

statüsünde olan tek kişiydi.

Dünya, uluslararası hukukun bu açık ihlali ve

savunmasız  insanların  dünyadaki  en  kuvvetli

askeri  güç  tarafından  gereksiz  katli  karşısında




ayağa  kalktı.  Ama  ABD’de  çok  az  insan  bu

isyanın  ve  Washington’un  işlemiş  olduğu

suçların  farkındaydı.  Basında  çıkan  haberler  de

son  derece  kısıtlıydı.  Bunda  birkaç  etkenin

katkısı  vardı:  Hükümet  politikası,  yayıncılar  ve

televizyon yöneticilerine Beyaz Saray’dan edilen

telefonlar,

kişiliksizlik

faktörünün

kendi

sorunları  haline  gelmesinden  korktukları  için



karşı

çıkmaya


çekinen

milletvekilleri

ve

toplumun



tarafsızlıktan

çok


kahramanlara

ihtiyacı olduğunu düşünen gazeteciler.

Bir  istisna,  Panama’nın  işgalinde  bulunan  ve

yıllarca onu analiz etmeye devam eden Newsday

editörü  ve  Associated  Press  muhabiri  Peter

Eisner  idi.  1997’de  yayınlanan Amerika'nın



Mahkûmu  Manuel  Noriega  'nın  Anıları adlı

kitabında Eisner şöyle yazmıştı:

Noriega  ile  savaşmak  adına  gerçekleştirilen

katliam,  yıkım  ve  adaletsizlik  (ve  bu  olayı

çevreleyen

yalanlar)

ABD’nin

temel


demokrasi

prensiplerine

bir

tehdit


oluşturmaktaydı...

Askerlere

Panama’da



[91]

[92]


öldürmeleri  emredilmişti  ve  kendilerine,  bir

ülkeyi  zalim  ve  ahlaksız  bir  diktatörün

pençesinden kurtarmaları gerektiği söylenince

de  öyle  yaptılar;  onlar  bir  kere  harekete

geçtikten  sonra  da,  ülkelerinin  (ABD)

insanları

uygun

adım


peşlerinden

geldiler.

Noriega ile Miami’deki hapishane hücresinde

yaptığı  söyleşiler  de  dâhil,  uzun  bir  araştırma

sonunda, Eisner diyor ki:

Kilit


noktalarda,

kanıtların,

Noriega’ya

yönlendirilen  suçlamaları  ortaya  koyduğunu

düşünmüyorum.  Yabancı  bir  askeri  lider  veya

egemen bir ülkenin başkanı olarak, eylemlerinin

Panama’nın  işgalini  haklı  kıldığını  ya  da

ABD’nin


ulusal

güvenliğine

bir

tehdit


oluşturduğunu da düşünmüyorum.’

Sonuç olarak Eisner diyor ki:

Siyasi  durum  analizim  ve  Panama  hakkında

işgal  öncesinde,  işgal  sırasında  ve  işgal




[93]

sonrasındaki  gördüklerim  beni,  ABD’nin

Panama’yı işgalinin, gücün abartılı bir şekilde

kötüye


kullanımı

olduğu


sonucuna

getirmiştir.  Temel  olarak,  bu  işgal,  kabul

edilemez  bir  kan  dökme  pahasına,  küstah

Amerikan

siyasetçilerinin

ve


onların

Panama’daki

müttefiklerinin

amaçlarına

hizmet etmiştir.

Panama’nın Kolombiya’dan kopartılmasından

Torrijos’un iş başına gelmesine kadar geçen süre

içerisinde,  ABD’nin  kuklaları  olarak  hizmet

eden Arias ailesi  ve  Torrijos-öncesi  oligarşi,

yeniden  yönetime  getirildiler.  Yeni  Kanal

Anlaşması  belirsiz  bir  hale  geldi. Temel  olarak,

resmi belgelerin dediklerinin aksine, Washington

bir  kez  daha  bu  suyolunun  kontrolünü  ele

geçirdi.


Bu  olaylar  ve  MAIN’de  çalışırken  yaşamış

olduklarım  üzerinde  düşünürken,  durup  durup

aynı  soruları  sorduğumu  fark  ettim:  Milyonlarca

insanı  etkileyen  tarihi  önemdeki  kararlar  da




dâhil,  kaç  karar,  doğru  olanı  yapmak  isteği

yerine,  kişisel  nedenlerini  öne  çıkartan  insanlar

tarafından  alınıyordu?  Üst  düzey  kaç  hükümet

görevlimiz  ulusa  sadakat  yerine  açgözlülükleri

tarafından  yönlendiriliyordu?  Kaç  savaş,  bir

başkanın,  seçmenlerinin  onu  kişiliksiz  olarak

görmelerini istemediği için çıkmıştı?

SWEC’in başkanına  vermiş  olduğum  söze

rağmen,  Panama  işgali  hakkındaki  rahatsızlığım

ve  bir  şey  yapamama  duygum  beni,  kitabımla

ilgili  çalışmalarımı  sürdürmeye  itti.  Ama  şimdi,

Torrijos  üzerine  odaklanmaya  karar  vermiştim.

Onun  öyküsünü,  dünyamızı  kirleten  birçok

adaletsizliği  ortaya  çıkartmanın  ve  kendimi

suçtan arındırmanın bir yolu olarak görüyordum.

Bu  defa,  dostlarımın  ve  meslektaşlarımın

önerilerini  almak  yerine,  yaptığım  şey  hakkında

sessiz kalmaya kararlıydım.

Kitap  üzerinde  çalıştıkça,  biz  ET’lerin

dünyaya  verdiği  zararların  boyutu  hakkında

hayrete düştüm. Öne çıkan birkaç ülke üzerinde

yoğunlaşmaya  çalıştım.  Ama  benim  çalıştığım



ve  sonra  da  daha  kötü  duruma  düşen  yerlerin

listesi  hayret  vericiydi.  Aynı  zamanda,  kendi

ahlaksızlığımın  boyutları  da  beni  dehşete

düşürmüştü.  Kendimi  defalarca  sorgulamıştım

ama  bu  işin  içindeyken  günlük  faaliyetlerime,

daha  büyük  resmi  görmemi  engelleyecek

derecede odaklanmış olduğumu fark ettim.

Endonezya’da  iken,

Howard

Parker  ile



tartıştıklarımız ya da Rasy’nin genç Endonezyalı

arkadaşlarının  öne  sürdüğü  konular  hakkında

endişe

duymuştum.

Panama’da

çalışırken,

Fidel’in  beni  götürdüğü  gecekondu  mahalleleri,

Kanal  Bölgesi  ve  o  diskotekte  gördüklerimin

bana  düşündürdüklerinden  çok  etkilenmiştim.

İran’da,  Emin  ve  Doktor  ile  olan  görüşmelerim

beni  çok rahatsız etmişti.  Şimdi  ise  bu  kitabı

yazma  süreci  bana  özet bir  bakış sağlamıştı.

Büyük  resmi  görmeyip,  eylemlerimin  gerçek

anlamlarını

kaçırmamın

ne


kadar

kolay


olabildiğini anlıyordum.

Tüm bu olayların doğası ne kadar da basit ve

açık görünüyordu  ve ne kadar  da  tehlikeli.  Bu,


bende,  bir  asker  görüntüsünü  çağrıştırıyordu.

Başlangıçta,  saftır.  Başka  insanları  öldürmenin

etik  tarafını sorgulayabilir  ama  çoğunlukla,

kendi  korkusu  ile yüzleşmek, kendi  varlığını

sürdürmeye

odaklanmak

zorundadır.

İlk

düşmanını  öldürdükten  sonra,  karmakarışık



hislere kapılır. Öldürdüğü adamın ailesini merak

edip, pişmanlık duyabilir. Ama zaman geçip de,

daha  fazla  savaşta  yer  alıp,  daha  fazla  insan

öldürdükçe kaşarlanır.  O artık profesyonel  bir

askere dönüşmüştür.

Ben  de  profesyonel bir  asker  olmuştum.  Bu

gerçeği

kabullenmek,

suçların

işlenip


imparatorlukların  kurulması  sürecinin  daha iyi

anlaşılmasının da  kapısını  araladı.  Artık,  bu

kadar

insanın


hunharca

eylemleri

nasıl

gerçekleştirmiş



olduğunu

anlayabiliyordum.

Örneğin, iyi aile babası İranlılar’ın nasıl olup da

Şah’ın acımasız gizli polisi için çalışabildiklerini,

iyi Almanların  nasıl  olup  da Hitler’in  emirlerine

uyabildiklerini,  iyi Amerikalılar’ın  nasıl  olup  da

Panama Şehri’ni bombalayabildiklerini.



Bir  ET  olarak,  NSA’dan  veya  herhangi  bir

hükümet  kuruluşundan  doğrudan  bir  kuruş  bile

almamıştım.

Maaşım


MAIN

tarafından

ödeniyordu.  Özel  bir  kuruluşta  çalışan  sade  bir

vatandaştım. Bunu anlamak, gelişmekte olan ET

ve  kurum  yöneticisi  rolünün  ne  olduğunu  daha

açıkça  görmemi  sağladı.  Dünya  sahnesinde

yepyeni  bir  asker  türü  doğmaktaydı  ve  bu

insanlar  kendi  eylemlerine  duygusuzlaşıyordu.

Şöyle yazdım:

Bugün,  erkekler  ve  kadınlar,  Tayland,

Filipinler, Botswana, Bolivya  ve  diğer  tüm

ülkelere,  umutsuzca  iş  arayan  insanları

bulmak  için  gidiyor.  Buralara,  sadece  sefil

durumdaki  bu  insanlardan  (çocukları  az

beslenen, hatta açlıktan ölmekte olan insanlar,

gecekondularda  yaşayıp,  daha iyi bir  hayat

için  tüm  ümitlerini yitirmiş insanlar,  bir  gün

sonrasını  rüyalarında  bile görmeyi  bırakmış

insanlar) yararlanmak amacıyla gidiyorlar.

Bu erkekler ve kadınlar, Manhattan veya San

Francisco  veya  Chicago’daki  lüks  ofislerini



bırakıp,  lüks  jetler

içinde

kıtaları

ve

okyanusları  aşıp,  birinci  sınıf  otellerde  kalıp,



ülkenin  sunabileceği  en  iyi  lokantalarda

yemek  yerler.  Sonra  da,  çaresiz  insan

bulmaya çıkarlar.

Bugün,  esir  tüccarları  hâlâ  var.  Ama  artık,

Charleston,

Cartagena

ve

Havana’nın



mezatlarında  en  yüksek  parayı  getirecek  en

iyi  malları  bulmak  için  Afrika  ormanlarının

derinliklerine  dalmaya  ihtiyaçları  yok.  Basit

olarak,  çaresiz  insanları  işe  alıp,  istedikleri

pazarlarda satabilecekleri ceketleri, blucinleri,

tenis  ayakkabılarını,  otomobil  ve  bilgisayar

parçalarını ve daha binlerce malı yapabilecek

bir  fabrika  kuruyorlar.  Veya  fabrikaya

kendileri  sahip  olmayı  bile  istemeyebilirler;

onun  yerine,  tüm  pis  işlerini  yapması  için

yerli bir işadamını tutarlar.

Bu  erkekler  ve  kadınlar  kendilerini  düzgün

insanlar

olarak


görür.

Evlerine


döndüklerinde,

yanlarında

çocuklarına

göstermek  için  gezdikleri  şirin  yerlerin  ve




eski

harabelerin

fotoğrafları

vardır.


Birbirlerini  tebrik  ettikleri  seminerlere  katılıp,

burada,  uzak  diyarlardaki  gümrükçülerin

gariplikleri  ile  ilgili  öneri  ve  tavsiye

kırıntılarını  iletirler.  Patronları,  yaptıklarının

tamamen  yasal  olduğu  konusunda  onları

rahatlatmak  için  avukatlar  tutar.  Bu  çaresiz

insanlara  aslında  yardım  etmekte  olduklarına

onları  ikna  etmeleri  için,  emirlerinde  bir

psikoterapist  ve  insan  kaynakları  uzmanları

vardır.


Eski  esir  tüccarları,  tümüyle  insan  sınıfına

girmeyen  bir  türle  muhatap  olduklarını  ve

onlara  Hıristiyanlaşma  fırsatı  verdiklerini

düşünürlerdi.  Aynı  zamanda,  esirlerin,  kendi

toplumlarının  varlığının  devamı  için  gerekli

olduklarını  ve  ekonominin  temel  taşını

oluşturduklarını  da  anlamışlardı.  Modern  esir

tüccarı  ise  çaresiz  insanların  günde  bir  dolar

kazanmalarının

hiçbir


şey

kazanmamalarından  daha  iyi  olduğunu  ve

üstelik  büyük  dünya  ekonomisine  entegre

olma  fırsatını  yakaladıklarını  düşünür.  Aynı




zamanda,  bu  çaresiz  insanların,  şirketinin

varlığının devamı için de gerekli olduğunu ve

kendi

yaşam


tarzının

temel


taşını

oluşturduğunu  da  bilir.  Hiçbir  zaman  durup,

kendisinin,  yaşam  tarzının  ve  bunların

arkasındaki  ekonomik  sistemin  dünyaya

yapmakta

olduklarının

sonuçlarını

ve

bunların  çocuklarının  geleceğini  sonunda



nasıl etkileyebileceğini düşünmez.





Yüklə 1,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   52   53   54   55   56   57   58   59   ...   78




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.azkurs.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin